Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İlk karşılaşma nasıl geçti? Ona gidcrkcn eok seksi bir giysi giydim; nıutlaka onun hoşuna gitmeliydim. Yeşim taşı lenginde, ipek, neredeyse saydam bir giysiydı. Apartman dairesinin kapısını çaldım, kâhya bana, Miller'ın uyuduğunu söyledı. Girmck ıçın ısrar ettim. O da İ7İn verdi. Sessiz adımlarla odasına yaklaştım. Miller yataktaydı. Ben/.i çok soluktu. Yorgundu. Bana uyuyan bir yaslı gibi değil de, bir çoeuk gibı geldı. Gözlerini açlığında kapıda idim. Gözleri, küçük pırlantalar gibi parlıyordu. Bana baktı.. Peki, siz ne hissettiniz? Çok tanıdık, çok sevgi dolu bir duygu. Ona, orada âşık oldum. Bana hem bir baba, hem de bir delikanlı gibi geldi. Onun tepkisi ne uldu? Bana, "Brenda, sen ınisin?" diye sordu hemen. Sonra da, "Sonin bir hayal olduğunu düşiinüyordum, ama gerçekmişsin. Yunıma gel, sana bakmak, sana dokunmak istiyorum," dedı. Yatağın üzerıne oturdum. Miller hızlı hiz.li soluyordu. Eminim ki böyle bir şey sık sık başına gelmiyordu. O anda bacaklarındaki ve sırtındaki ağrılarını unuttu. Yuzu sağlıklı bir şekildc parıldadı bir anda. Beni yaıağa uturttu, bcn çok heyecanlanmıştım, ağlamaya başladım... 84 yaşında bir adama âşık olmak luhaf... lıısaniann yaşı değil, zihnidir önemlı olan. Sonra seksın hiç önemi yoktur. Miller yaşlıhğında yapılan röportajlarında, hep şöyle diyordu: "Yaşlandıkça, daha metafizik, daha felsefi bir insan haline geliyonım, seks beni ilgilendirmiyor." Ama o öğleden sonra... Elimi, eline aldı ve 40 yaşında bir sevgili gibi, bana söyle dedi: "Geleceğini biliyordum" Albenisinden eınindi. O benim içiıı, hemen sıcak bir duygu, bir aşk, bir yumuşaklık oluverdi. Sinema çevresinde tanıdığım diğer erkeklerle onu karşılaştırdım. Hiç kimsenin bana onun kadar çok verecek şeyi olamazdı. Henry yaşanıının sonundaydı, bana elindeki her şeyi verecek ti. Mektuplarınızda, Henry sizi pornografik romanlara özgu seks sahnelcrinde tasvir ediyor. Sizin aranızdaki sevgili dili de böylesine erotik miydi? Henry, benımle asla bayağı bir şejtilde konuşmadı. Beni rahatsız eden mektupları söz konusu olursa, benden özür diliyordu. O sadece o tur yazı yazardı. Ama konuşurken, çekingen, saygılı bir kişi ıdi. Çckingen erkekler benim hoşuma gider; yapışkanlardan nefret ederim. Bazen derdim ki "Oh, Henry, bu akşam ne kadar guzelsin!" Hemen kızarırdı.. Hiç sevişmediniz mi? Hayır. Neden? Hayallerimiz, oyunlarımız yarıda kalırdı o zaman. Her şey bir anda yok olurdu. Balon patlardı. O benimle ilgili hayal Icr kurardı, mektuplardan görülüyor bu. Bir cinsel ilışkı mutlaka, çok sıradan, "banal" bir olay olurdu. Bunun için onu hiç teşvik etmedım. Beni bir kcz çıplak gördu. Ne zaman? Bir bale dersinden dönmüştüm. Elbisemi çıkartırken, ona şöyle dedim: "İşte Henry, benden rica ettiğin şey." Tepkisi tuhaf oldu. Müthiş bir haz duyduğunu hissettim. Ama bana dokunmadı. Bakmakla yetindi. Bacağımı öptü, sonra da. Peki, uzun, sıcak Pacific Palisades öğleden sonralarında, o yalakla neler yapıyordunuz? Henry, bana konuşurdu, bana dokunurdu. Göğüslerımi, gövdemi, bacaklarımı okşardı. Dokunma (avrı nasıldı? Çok seksı, çok duyarlı bir tavrı vardı. Ben gözlcrimı kapatır, dünyanın cn ıyı sevgilisi tarafından okşandığımı duşunürdüm, duyumsardım. Onun o piyanist, ressam, heykeltraş, yazar elleri, harikalar yaratırdı. Ben de onu rahatlatacak masajlar yapardım. Bu konuda çok başarılıydım. Ona dokunurken, onun Dönence'lerin yazarı olan Henry olduğunu, onun hoşuna gitmek istediğimi düşünürdüm. Onu memnun etnıeye çahsırdım, onu öperdim. Opiişmeniz nasıldı? Çok ihtiraslı. Ama ben kendimi bırakmamaya çalısırdım. Yoksa, sonu kötü olabilirdi. Henry daha fazla heyecanlanmamahydı. Birlikte saptadığımız bir sınırı aşamazdık. Hiçbir zaman sevişrnemeliydik. Bir kez, tam o noktaya gcldık ki ondan ayrıldım, yanına yaitım ve "My Funny Valentine" şarkısını dinlcdık. Miller, kıskanc mıydı? Evet, üstelik sahiplenme duygusu da çok guçlüydü. Ama bana bir önceki akşam ne yaptığımı sorar, ondan sonra da "Sakın yanıt verme!" derdi. Size evlenme de leklif elli, degil mi? Evet; ama ben reddettim. "Bayan Miller" olup, olumunden sonra onun anılarını kaleme almak duşünccsi beni rahatsız ediyordu. Onun parası beni ılgilendirmiyordu, rutini yaşamak urkutuyordu. Onun benim ruhuma sağladığı güç bana yetiyordu. Bir sinema oyuncusu olarak, kendimi daha guçlu, daha kararlı ve yetenekli hissediyordum. Yalnız yaşamayı, Henry'yi duşünmeyi, dayanamadığım zaman gidip onu zıyaret etmeyı sevıyordum. Ustelık daima onun yanında kalsaydım, o olağanustu mektupları alamazdım! Onları açmak, okumak, günün en heyecan verieı anları idi. Artık, günümüzde kimse aşk mektupları yazmıyor! U Londra O N üneşin hiç batmadığı gorkemli bir imparatorluğun, Büyuk Bııtanya İmparatorluğu'nun merkczi olmuş bir kent Londra. Bugün de dunyanın sayıh ticaret ve kultur merke/1 lerinden biri. Ne var ki, lngiltere nin, bir zanıanlar dünyanın en buyük sömürge imparatorluğunu kurmuş bu ilgınç ada ülkesinın cskı gucü yok artık. Ekonomik ve askerı ustunluğun Atlantik'in öbur kıyısına geçtiğı gunumuzdc, Buyuk Britanya lmparatorluğu'nun başkentı lxjndra da, diğer Avrupa metropollerinden farksız. Ama Ingılizlerın kendilerine özgü yaşama tarzlarını, davranış ve alışkanlıklannı ancak burada izlemek mümkun. Dünyanın her yerinde bir "Lord" ya da bir "Lady", tngiliz olmadan önce soylu bir kişidir. Ama Londra'da, diyelim My Fair semtinde siyah Rolls Royce'undan inip yıllardır uyesi olduğu kulübe giderken, bir Lord, şık giyimi, elinde bastonu ve başında şapkasıyla, hem bir soylu, hem de karikatürlerden tan dığımız bir Ingilizdir. Seçkin yuruyuşu, bakışlarındakı donuk ifade, papyon kravatı, iç cebinden çıkarıp baktığı altın zincirli saat, belki de yakasına taktığı savaş nişanı onu başkalaıından ayırır. Lordlar Kamarası'ndakı benzerleri gibi o da aramızdan birı değildir sanki. Buna dayanarak Ingiliz topluınunun ayrıcalıklı bir toplum olduğunu önc suremeyiz elbet. Bugün hâlâ, sımgesel de olsa, Buckingham Sarayı'nda oturan Kıralıçe'nin yöncttiği lngıltere, gerçekte demokrasinin ilk kez uygujandığı ulkedir. Mutlakiyetçi rejınıe karşı halkın, gıderek ulusuıı iradesıni temsil eden parlamento ilk ke/ burada toplanmışıır. Bugun Londra'nın en gorkenıli, en albenıli yapılan arasındadır parlamento binası. Iventın kul rengi göğune yukselen sıvıı kuleleıı, Tames Irmağı'nın bulanık suvuna yansıyan renklı vıtraylanyla ilk bakı^ta ınsanı bııyuler Bınanın hemen yanında unlu Big Ben saa! kulesi, yalnızca Londra kentinin değil, demokrasinin de eskiliğini, gungornıuşluğünü simgeler gibidir. ondra yalnızca centilmenlerı, ıki katlı otobusleıı, karınea yuvasını andıran buyük mağa7aları, Kıraliyet Sarayı'nın kırmızı uniformalı nöbet G çıleri ve anıtlarıyla dıyelım unlu İbtver Koprüsu ya da Trafalgar Alanı'ndaki dikilitaşla yer etmemiştir belleklerde. Dünyanın en eski yerleşme merkezlerinden biri olan bu kalabalık kent " P u b " adı verilen meyhaneleriyle de ünlüdür. Ingilızler işten çıkar çıkmaz, hatta dinlenme saatlerinde, bir "pub"da alırlar soluğu. Bu " p u b " herhangi biri değil, mutlaka yıllardır gittikleri, alıştıkları, dostlannı da alıştırdıklan bir "pub"dır. Ve ıçmeye başlarlaı. lçkı gerçek bir şölendir Londra'da. Sonu olmayan, herkesin tüm olanaklannı seferber ederek katıldığı bir şölen. Ama biz, dilerseniz, bu kapalı yerleri bırakıp açık havaya çıkalım. Açık ve temiz havaya, yani parklara. Londra ccntılmcnler kenti olduğu kadar liman işçılerınin, yani dokerlerin de kentidir. Ama her şeyden önce parklar kentidir. Bu parklara ne centilmenler ne de dokerler pek uğramaz. Ama parklar kentın yüzölçümünün neredeyse yarısına eşit Big Ben saat kulesi ve arkasında parlamento binası: Yalnızca Ijondra kentinin değil, Ingiliz demokrasisinin eskiliğinin de simgeleri. L bir alanı kaplar yıne dc. Işte Green Park. Gölleri, atlı karıncası, hayvanat bahçesi, f'ıskıyeli havu/ııyla Regent's Park, Sainl Jantes Park. Ağaçları, çımenleri, çımenlerınde sere serpe uzanmış genç kızları ve delikanlılarıyla Hyde Park. londra'nın bu en unlu parkının bir özellıği de, ijısanlann toplanıp her konuda tartışabılmeleri, duşuncelerinı hiç çekinmeden soyleyebılmeleıidır. Geıçek bir halk forumudur Hyde Parkın gırişi. Ve düşunce özgıirlüğü, toplumun demokratik kurıımlarında olduğu kadar burada da surdurut varlığını. tsterseniz, Hyde Park'ın önüne biriken kalabalıkta sız de söz alıp herkesi, Kıraliçe'yı bıle elcştırebılir, yönetıciler hakkında yakası açılmadık küfıirler edebihrsıniz. Ne var ki, bir düzeni değiştırmek için, daha iyıye, daha güzele, daha doğruya ulaşabilmek için, kufür yeterli değil. Eylem gerek. Yasal, orgutlu bir sıyasal cylem. Tarıh boyunca, sivıl toplumdan gelen bu t()r rtrgütlu eylemlerin beşiği de Jngiltere, dolayısıyla Londra olmuştur. Kapıtalizm, sanayi devrimının ertesınde, ilk kez bu kentte gelişmeye başlamıştır çünku. ondra'nın merkezinı gerıde bırakıp işçilerin yaşadıkları kenar mahallelere doğru yürüyelim dilerseniz. Biıbirlerıne bitişmiş iki katlı, kırmı/ı tuğlalı evlerin önünden geçıp beyaz duvarlarla çevrili bir mezarlığın Kapısından içeri girelim. ömrünü işçi sınıfınının kurtuluşuna adamış, kapitalıst sistemin ilk bilimsel çdzumİemesını yapan Karl Marx'ın me/arı çıkacaktır karşımı/a. Mar\, yurdu Almanya'dan ayrılmak zorunda kalınca bir sure Fransa'da yaşamış, sonra Londra'ya yerleşeıek en onenıli yapıtı Kapilal'i bu kenite, yoksıılluk içınde yazmıstır. Bırınci Isçi Lıı ternasyonalı'nin kurulmasma da burada önayak olmuştur. Karl Maı\ L ın alçak gönııllu me/ar taşındaki şu iki tumce bugun de geçerlılığını ko ruyor: "Dünyanın (uın iscileri birkşiniz!" ve "üu>unurler bııgune dek dun>u>ı >oruınlaınakla U'tindilcı. Artık onu değiştirınik gerek." Londra yalnızca Karın IJt>en Jak'ın, dedektıf Şerlok Holıııes'ın, Çorçil'ın değil, Karl Mar\'ın da kentidir aynı zamanda. Bir bakıına Namık Kemal'in, Abdıılhak Ilamit'ı, yani ilk özglırluk savaşçısı Osmanlı aydınlarının kenti olduğu gıbı. Onları da anarak bitirelim ge/ımı/ı Hepsinin topraklaıı bol olsun L iMndra dokları: Centilmen tngilizler'm olduğu kadar, dok işçilerinin de kentidir landra. • Derleyen: EREN SOLEY Londra deyince, ilk akla gelen, kentin eski ve unlu anıtlarıdır. Tower Köprusu de bunlardan biri... 19