17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 Temmuz 2011 Cumartesi 5 Ekonomi'nin neresinde? iş yapma biçimlerinde çevreci politikaların etkisini konuştuk Dünya Nüfus Günü’ne bütünsel sürdürülebilirlik açısından bakış Dünya Nüfus Günü (11 Temmuz) için bu yıl ana tema olarak `nüfus verileri` belirlendi. UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) tarafından yapılan açıklamada, nüfus dinamiklerini oluşturan verilerin, insan ekolojisi, toplumsal ve iktisadî kalkınmanın üzerindeki etkilerinin tartışılmaz olduğu vurgulandı. UNFPA Türkiye’den de benzer bir açıklama yapıldı. Nüfus sorunsalına bütünsel sürdürülebilirlik açısından Türkiye özelinde (UNFPA’nın verilerini de kullanarak) bakalım: a)Nüfus ve iktisadî sürdürülebilirlik 2010’da 73.722.988 olan nüfusumuzun 2050’de 100 milyona ulaşması bekleniyor. Çalışabilir (iş bulursa?) nüfusun toplam nüfus içindeki payı ayrı bir konu! Nüfusun yüzde 76,3’ü il ve ilçe merkezlerinde yaşamakta, köy ve beldede yaşayan nüfus azalmaktadır!!! Türkiye nüfusu yaşlanmaktadır. 2010’da nüfusun yüzde 7,2’si 65 veya daha üstü yaş öbeğindeyken, bu oran 2050 yılında %18'e kadar çıkacaktır. Nüfusun yüzde 19’u çokboyutlu (sağlık, eğitim ve diğer yaşam standartları) yoksulluk riski atında! Son on yıllık nüfusbilimsel eğilimlere bakıldığında yalnız yaşam ve daha küçük aileler ön plana çıktı ve tüketilen mal ve hizmetler de değişmeye başladı. Toplumda asosyal atomlar artıyor, galiba. Olsun’ facebook’daki geniş sanal ailelerimiz sağolsun. Peki Doç. Dr. bunlar da TÜ K’in nüfus istatistiklerinde yer almalı mı acaba? MEL H Toplumun bir de niteliksel boyutları var ki, BAŞ pek fazla ölçülmüyor. Acaba gerek ülkesel, gerek ililçe temelinde nüfusumuzun entelektüel sermaye ve toplumsal sermaye değerleri nedir, bilen var mı? Dışarıya fiziksel ve ruhsal beyin göçüne ait değer yitiminin tutarını niye ölçmüyoruz? b)Nüfus ve toplumsal sürdürülebilirlik Türkiye'de nüfusun yüzde 49,8’ini oluşturan kadınların meclisteki oranı yalnızca yüzde 14,8. Türkiye'de her üç kadından biri erkekler tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Kadınların % 39'u ve 1519 yaş aralığındaki genç kadınların %63'ü kadın dövmenin bazı durumlarda geçerli olabileceğini söylemektedir. Türkiye'de 614 yaş aralığındaki okula gitmeyen kız çocuk oranının %50'ye vardığı iller bulunmaktadır. Nüfusumuzu sınıfsal olarak anlamak için sosyoiktisadî nüfuz sahiplerini de anımsamalıyız. Okumalıklar: Tayfun Er, Erguvaniler: Türkiye’de ktidar Doğanlar, 7.B., Destek Yay.,2009.; Eren Erdem, Nurjuvazi, Togan Yay., 2011. Ve tabii ki Korkut Boratav… c)Nüfus ve ekolojik sürdürülebilirlik Türkiye'de her gün bir anne ve 120 bebek önlenebilir nedenlerden hayatını kaybetmektedir. Türkiye'de ortalama dört doğumdan biri hiç bir gebelik öncesi sağlık bakım hizmeti almadan yapılmaktadır. Bu oran bazı bölgelerde üçte bire yükselmektedir. Ülkemizde yüz doğumdan 78'i bir sağlık kuruluşunda gerçekleştirilebilmektedir. Bu oran bazı bölgelerde 60'a kadar düşmektedir Yüz evli çiftten 43’ü gebeliği önleyici çağcıl bir yöntem kullanmaktadır. Nüfusun doğal kaynaklardan hızlı arttığını böylece beslenme sorununun ortaya çıktığını söyleyen rahip Malthus’ün izleyicileri eleştirel yeniMalthusçüler de (W.Vogt, J.Castro vd.) bunu tüm ekolojik koşullar açısından savlamaktadırlar. Ama ülkelerarası ve ülke içi eşitsizliğe, aşırı tüketime değinmeden! Doğum ve ölüm oranları dengesini de göz ardı etmeden bu iki konu sorgulandığında bu yaklaşımlar çökmektedir! Üretim, tüketim ve nüfus bileşenlerinden yararlanarak ölçülen ülkesel ve bireysel ekolojik ayak izi ölçümü oldukça açıklayıcı. Türkiye’nin ekolojik ayak izi ölçümü ve bireysel ekolojik ayakizi ölçümünüz için GFN’nin örütbağına bakılabilir. ( pucu: Tüketimin ekolojik ayakizine bakıldığında Türkiye kişi başına2,8 hektar, ABD ise kişi başına 9 hektar…alın size bir eşitsizlik göstergesi!) Sonsöz : Çocuklara ait sayı, yer, zaman kararları, sürdürülebilirliğin üç boyutu olan nüfus iktisadı, nüfus toplumbilimi ve nüfus ekolojisi kararlarının bir ürünü olacaktır. S ürdürülebilirliğe yönelik çalışmalar yorucu ve masraflı olabilir ancak yakın gelecekte şirketlerin operasyonlarının sürdürülebilirliği, rekabet avantajı ve itibarları üzerinde olumlu katkıları olacaktır. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) katılımları ile gerçekleştirdik. Bugün emisyonlar ve karbon konusunun henüz bir yönetmelik olmamasına rağmen şirketlerin gündemine hızla girmesinin en önemli nedenlerinden birisi küresel değişimin tetiklediği etkidir. Türkiye'de daha yeşil teknolojilere geçiş için araştırmalar olmakla beraber yapılan yatırım sayısı hala çok az, ağırlıklı iş süreçlerini enerjiyi verimli kullanabilecek şekilde düzenlemek ve karbon ayak izlerini hesaplama çalışmaları görüyoruz. Azaltım çalışması yapan şirketlerin sayısı yine yetersiz. Bunların tümü olumlu gelişmeler olmasına rağmen daha çok yolumuz olduğunu da unutmamamız gerekiyor. AB’nin politikaları belirleyici Geçen ay Çevre ve Orman Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin (SKD) düzenlediği “Yeşil Ekonomi ve Küresel Rekabette Paydaşların Sorumluluk ve Rolleri” toplantısında şirketlerin düşük karbon ekonomisine geçişi için AB’nin hazırladığı bir yol haritası da sunuldu. Bu yol haritasını biraz özetlemeniz mümkün mü? Bu yol haritası kapsamında AB'nin Türk iş dünyası üzerindeki etkilerini temel alarak, AB'nin sürdürülebilirlikle ve iklim değişikliğiyle ilgili stratejilerine yer verdik. İklim değişikliğini bir fırsata çevirmek için AB'nin aldığı önemli kararları ve 2020 yılına kadar % 20 emisyon azaltım politikasının detaylarını açıkladık. Daha ilerideki tarihler için çok daha zorlu hedefleri bulunuyor ama bizim şimdilik %20 hedefe nasıl ulaşmayı planladıkları ve bize etkilerini bilmemiz öncelikli önemli. AB ticaret politakaları gereği Türkiye ile yoğun iş yaptıkları sektörlere dikkat çekerek üye olmasak dahi hızlı uyum gereken sektörler hakkında bilgi verildi. Düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinde genelde korku ekonominin yavaşlamasıdır, AB de bu süreçde aslında (1999 2009 arasındaki %16 emisyon azaltım sürecinde %34 büyüyen ekonomi ) tersi bir trendin yakalandığı ve bunu ilerletmek için neler yapılabileceği konuşuldu. Karbon pazarlarının anahtar rolü konuşuldu. Bu gelişmelerin üye ülkeler kadar aday ülkeleri de etkileyeceğine değinerek Türkiye'nin düşük karbon ekonomisine geçişi için bir strateji hazırlanmasının önemini vurguladık. Farklı organizasyonlardan, konularında uzman kişilerin sunumlar yaptığı toplantıda düşük karbon ekonomisine geçiş direktiflerine, iklim değişikliği ve emisyon azaltımı için karbon pazarlarının bir araç olarak konumlanmasına, Türkiye'de konuyla ilgili olarak yapılması gerekenlere ve rekabetteki yeni kurallara yer verdik. Detaylar internet sitemizde ayrıca geniş olarak konumlanmış bulunuyor. (www.tbcsd.org) adresinden ulaşılarak incelenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle