02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 ŞUBAT 2007 Ener ji ve Yaşam C TARİHÇE OSMANLI’YA ÇEVRECİ YABANCI SERMAYE Doç. Dr. İSMAİL ÖZSOY O smanlıların çevre temizliğine büyük önem verdikleri biliniyor. Fatih Sultan Mehmet’in, Haliç’in kirlenmesine ve toprakla dolmasına engel olmak için bir ferman çıkarıp hazırlattığı bir vakfiyede, sokaklara tükürenlerin vereceği zararları önlemek amacıyla sokak başlarında bulunan görevlilerin bu kişilere ceza uygulamasını ve kireçle sokağın dezenfekte edilmesini istemesi, bu konuda önemli bir kanıt. Bunun dışında Osmanlı yerleşim birimlerinde emniyet ve asayişiyle birlikte kentlerin maddi ve manevi temizliğini koruma görevlerini de üstlenen subaşı adlı görevliler tayin edilmesi de önemlidir. YAPİŞLETDEVRET YÖNTEMİ 19. yüzyılda çöküş süreci yaşayan Osmanlı toplumunda ekonomik, sosyal ve siyasi problemlerin yanı sıra, çevre probleminin de halk sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaştığı tespit edilebilir. Bu noktada, yabancı sermayenin ölü hayvan artıklarının toplanıp değerlendirilmesi örneğindeki gibi, çevre temizliğine yönelik bir teşebbüste bulunduğu görülüyor. İşletme yöntemi esas alındığında, bir çeşit yapişletdevret yöntemi olduğunu söyleyebileceğimiz söz konusu yabancı iştirakin, Osmanlı ülkesine ekonomik olduğu kadar çevre ve insan sağlığı konularında da olumlu katkılarda bulunduğu anlaşılıyor. Osmanlı devlet erkânının böyle bir imtiyazı yabancı sermayeye verirken halkının ve devletin çıkarlarını gözetmekte çok duyarlı davrandığı; çevre temizliği ve insan sağlığına oldukça önem verdiği açıkça belli oluyor. Çevreyi kirleten bütün hayvan artıkları yatırımcı tarafından toplanarak bunlardan kimyevi yöntemlerle çeşitli ürünler elde edilmiştir ki, bu uygulama çevre temizliğinin yanı sıra, Osmanlı ekonomisine yeni üretim teknikleri ile beraber yağ, tutkal, gübre ve boya gibi yeni ürün çeşitleri de kazandırdı. Hukuki düzenlemeler yapıldı Osmanlı Devleti çevre temizliği ve korunması konusunda aldıkları tedbirleri hukuki düzenlemelerle tamamladı. Bu konudaki ilk düzenleme, 1539 yılında hazırlanan Edirne Sancağı Çevre Temizliği Nizamnamesi’dir. Söz konusu nizamnamede, ana temasını oluşturan hayvan artıklarıyla ile ilgili bir hüküm yer alır. Sözünü ettiğimiz hükümlerde at ölüsü, davar cîfesi ve kesilmiş hayvan başlarının halkı rahatsız edecek şekilde ortada bırakılmamasının yanında aykırı davranmakta direnenlerin, ortada bırakılan cîfe boynuna asılmak ve halka teşhir edilmek suretiyle cezalandırılacağı bildirildi. 1870’li yıllarda 500 bin nüfusu ile İstanbul, yoğun bir hayvan trafiğine sahip bulunuyordu. Beygirin yaygın şekilde kullanıldığı şehirde katır, merkep, sığır, inek ve köpek gibi hayvanlar da hayatın bir parçası durumundaydı. Ne var ki, bunların çeşitli hastalıklar sebebiyle ölmeleri veya kesilmeleri sonucunda ortaya çıkan artıklar viranelere veya Bo ğaziçi’ne bırakılıyordu. Deniz yüzünde hayvan ölüleri çürüyor ve ortalığa pis kokular yayıyordu. Bu da doğal olarak çeşitli hastalıklara davetiye çıkarıyordu. Yabancı sermaye girişi Osmanlı Devleti’nin o yıllarda yaşadığı yoğun iç ve dış sorunlarla açıklanabilecek olan bu durum, çevreye verilen zarardan başka, önemli bir ekonomik potansiyelin heba olması anlamına da geliyordu. Böyle bir ekonomik potansiyeli değerlendirmek amacıyla Fransa’dan İstanbul’a gelen Mösyö Lens adındaki bir yabancı sermaye temsilcisi, 1879 yılında söz konusu atıkları toplamak ve değerlendirmek için Osmanlı hükümetine başvurmuş ve ilgili makamlarca yapılan incelemeler sonucunda bir sözleşme ile kendisine bu imtiyaz verilmişti. Mösyö Lens İstanbul’da bu işe bakacak bir teşkilatın bulunmadığını belirterek bir Temizlik İdaresi’nin (Idârei Tathîriyye) kurulmasını önerdi. İstanbul’un o yıllardaki çevre manzarası tasvir edildi; ayrıca kamu sağlığının korunmasına dikkat ve itina gösterilen uygar ülkelerde herhangi bir sebeple ölmüş veya kesilmiş hayvan artıklarının sebep olacağı hastalıklara engel olmak amacıyla özel surette kuruldu. Temizlik idarelerinin varlığına dikkat çekildi. Diğer yandan yabancı sermayenin çevre temizliği gibi bir belediye hizmeti alanında yatırımlarda bulunduğunu gösteren bu örnekten başka, o dönemlerde Osmanlı ülkesinin kimi sektörlerinde de yabancı sermaye teşebbüsleri mevcuttu. Yatırım yapmak isteyen Avrupalı sermayedarlar, Osmanlı hükümetine başvurarak gerekli imtiyazı alıp anonim şirketler kurarak örgütlendiler. Bu bağlamda, Osmanlı ülkesine ilk yabancı sermaye, 1840’lı yıllarda devletin Fransız bankalarına borçlanmasıyla girdi. Yabancı sermaye; demiryolları, ticaret, bankacılık, sigortacılık alanlarının yanı sıra, su ve gaz gibi belediye hizmetlerine de yöneldi. Ancak, doğrudan üretim alanlarına dönük yabancı sermaye, yüzde 10 gibi düşük bir oranda kaldı. Kaynak: Ekoloji Magazin 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle