22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız filmler festivali başlıyor ELEŞTİRİ Eren AYSAN 25 Şubat 2011 Cuma 347 Ankara’da100 film SELDA GÜNEYSU ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ Vinçte... nkara’da sinema dolu 5 gün geçirmek isteyenlere müjde. Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız festivali olarak da bilinen “If AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali” için geri sayım başladı. Ankaralılara toplam 100 film içinden seçerek izleme şansı festivalin bu yılki sloganı ise “If mahallede” olarak belirlendi. Uzun metrajlı filmlerin CEPA AFM Sinemaları’nda gösterileceği festivalde, kısa filmler ise Ankara Goethe Enstitüsü ile Ankara, Bilkent ve ODTÜ üniversitelerinde ücretsiz izlenebilecek. Toronto’dan Cannes’a, Sundance’ten Venedik’e, dünyanın önemli festivallerinde gösterilen yapımlar, Ankara’da ilk kez “If Ankara’da” izleyici ile buluşacak. Bunlardan Altın Küre Ödülleri’nde komedi dalında “En İyi Film” ve “Kadın Oyuncu” ödüllerini toplamış olan “İki Kadın Bir Erkek/The Kids Are Alright”, yapay döllenme ile dünyaya gelen iki kardeşin biyolojik babalarını bularak aileye sokmalarıyla değişen dengeleri ve aile fertlerinin bununla nasıl başa çıktıklarını anlatıyor. Lisa Cholodonko’nun yönettiği filmde, Annette Bening ve Juli A G anne Moore rol alıyor. Son yılların gözde yönetmenlerinden Xavier Dolan, ilk filmi “Annemi Öldürdüm”den sonra “Hayali Aşklar/Heartbeats”la izleyicilerin karşısına çıkıyor. Kusursuz aşkı arayan ve kendilerini bir aşk üçgeninde bulan gençlerin anlatıldığı film, Sidney Film Festivali’nden “En İyi Film” ödülüyle dönmüştü. “Ruhların Kaçışı”, “Prenses Mononoke” gibi Japon klasiklerinin yaratıcısı Hayao Miyazaki’nin senaryosunu yazdığı “Aşırıcılar/The Borrowers” ise bu yılın en iddialı animasyonlarından biri. Tabularyıkılıyor If’in klasikleşen, öncü bölümlerinden olan ve gey, lezbiyen, biseksüel ve transseksüel bireylerin öykülerinin anlatıldığı “Gökkuşağı Filmleri” bölümünde üç çarpıcı film gösterilecek. Bunlardan Arjantinli yönetmen Julia Solomonoff’un otobiyografik öğeler içeren “Boyita’nın Son Yazı/The Last Summer of La Boyita” bir kız çocuğun babasıyla yaz tatili için çıktığı yolculukta karşılaştığı cinsel tecrübeleri anlatıyor. Sofya Film Festivali’nden “Jüri Özel Ödülü” kazanan film, iki çocuğun doğal ve sade oyunculukları sayesinde zaman zaman cinsellik, aidiyet ve aşk üzerine bir belgesel izlenimi veriyor. Paraguaylı yönetmen Renate Costa’nın belgeseli “Kör Bıçak/108” ise, yönetmenin 1980’ler Paraguayı’ndaki askeri darbe sırasında fişlenen 108 geyden biri olan amcası Rodolfo’nun hayatının izinden gidiyor.Festivalin biletleri satışa sunuldu. ogol’un “Bir Delinin Hatıra Defteri” üç sezondur Ankaralı tiyatro izleyicisiyle buluşuyor. Son dönemeçte oyunun ilgi görmesinin arkasında, Erdal Beşikçioğlu’nun beyazcamda “Behzat Ç.” rolüyle geniş izleyici kitlesine ulaşması, popüler kültürün ağırlığını vurgulamak adına, pek de şaşırtıcı olmaz. Buna karşın dizi kültürünü büyük bir hevesle yaşayanların, klasikleşmiş bir oyun seyrettikten sonraki duygu çatışmasının anlamlı olacağı inancındayım. Tabii klasikleşmiş bir tiyatro eseri derken, oyunun klasik prensiplerle sahneye taşındığı vurgusunu yapmaya çalışmıyorum! Tam tersine Gogol’den bize ulaşan metnin reji yorumunun alışılmışın dışında olması, farklı bir atmosferde sunulması, 19. yüzyıl küçük insanının yaşadığı toplumsal ve insani çelişkilerin günümüz insanını içine alacak biçimde aktarılması olağandışı… Bugüne kadar sahneye konulan “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde oynayan oyuncuların yalnızca performansları üzerinden değerlendirilme yapılması alışılmış bir durum. Bu gözlemimin ardında özellikle tek kişilik oyunlarda oyuncunun seyircinin karşısında, salt malzemesiyle “çıplak kalması” yatıyor, elbette sunulan oyunculuk da cesaret istiyor. Ülkemizde daha önce oyunu Genco Erkal’ın sınır tanımayan performansıyla yorumlaması, aynı oyunu Avustralya’da Goeffrey Rush’un sergilemesi oyunculuk kalitesinin oyunda öncelikli olarak arandığını gösteriyor bize. Fantastiksevenlerunutulmadı Türünün en yeni ve en kült filmlerinden seçkinin yer aldığı, festivalin en keyifli bölümlerinden biri kabul edilen “Fantastik Filmler” seyirciye komediden korkuya pek çok seçenek sunuyor. Bu senenin öne çıkan animasyonu ise Goeff Marslett’in yönettiği “Mars.” El ile çizim tekniklerinin bir arada kullanıldığı bir film. “Mars”ta hayat bulunmasıyla kırmızı gezegene yollanan keşif ekibinin başına gelenleri anlatan bu bilimkurgu animasyon keşfe çıkan astronotların yolculuğunu, dünyadaki bilim insanları, gazeteciler ve siyasetçilerin gözünden anlatarak öyküye farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Bununla birlikte yönetmenin farklı yorumu önce dekorda kendini gösteriyor. Oyun kişisi dairesel platformun üzerine yerleştirilen, aşağıyukarı yönlerde hareket edebilen vinç üzerinde bulunuyor. İş makinesinin içinde deyim yerindeyse bir düşkün ve evsizin günlüğünü sunması, modern dünyadan izleri anımsatıyor. Oysa metin bu verilerin dışında küçük Rus memurunun yaşamını “herkesin görebileceği alay, kimsenin göremeyeceği gözyaşları”nın eşliğinde aktarıyor. Bu noktada rejisör Cem Emüler’in, Dünya Tiyatrosunda dramaturgi anlayışının geçirdiği evrime koşut olarak, gerçeği kendi döneminin koşullarına göre değerlendirme yolunda ilerleyen bir yaratıcılıkta olduğunun ayırdına mutlulukla varıyoruz. Oyun kişisi metinde sosyal yaşamın içinde yavaş yavaş delirirken, Cem Emüler’in yorumunda neredeyse dramatik kırılmayı ayrıntısıyla yaşadığı için delirmiş biri olarak çıkıyor karşımıza. Bu da metni bilen seyirciyi, metinle oyun arasında bir hesaplaşma yapmaya itiyor. Oyun, iyi bir oyuncunun yanında Türk tiyatrosunun ihtiyacı olan bir rejisörle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle