25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Kutsal metinlerden opera sahnesine ELEŞTİRİ Eren AYSAN 18 Şubat 2011 Cuma 346 YusufileZüleyha SELDA GÜNEYSU Biutiful inemada kurmaca ustası olarak kabul edilen Alejandro Gonzalez Inarritu’nun “Paramparça Kentler Aşklar ve Köpekler”, “21 Gram” ve “Babil”den sonra çektiği filmi “Biutiful” son zamanların en fazla söz edilen yapımları arasında. Zamanı ve mekânı parçalara ayırarak film kişilerinin küçük yaşantılarından olağanüstü izler sunan Inarritu, hemen hemen bütün yapımlarında yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi, farklı konular etrafında tartışıyor. Biutiful, Javier Bardem’in sıkı bir oyunculuk sergilediği Uxbal karakteri etrafında gelişiyor. Yönetmen yine hayatın parçalanmışlığını zamanı alaşağı ederek sergileme amacında. Uxbal’ın yaşamının son demlerinde film başlıyor, geriye dönüşle yeniden finale ulaşıyor. Böylece zaman döngüsel bir akış içinde ilerliyor. Inarritu filminde, Uxbal’ın yaşam yolunda diz boyu yoksulluktan, göçmenlerin trajik yaşamlarından ve onlar üzerinden para kazanan adamların vicdani çelişkilerinden sefalete yönelik izlek sunuyor. Uxbal’ın iki ayrı hayatı var. İlki iki çocuğunu yetiştirmeye kendini adamış bir baba, ikincisi de göçmenlere kaçak iş sağlayarak geçimini sağlayan bir iş yöneticisi… Sırtındaki en büyük kambur ise eski eşinin ağır ruhsal travmalar yaşayarak hayatını zehir etmesi. Bu nedenle her defasında ailesini toparlama girişimi sonuçsuz kalıyor. Uxbal’ın sıradan yaşamı bir gün kanser olduğunu anlamasıyla değişiyor. Aşağı yukarı iki ay ömrü kalan adam, çocukların yaşamını yoluna koymak için elinden geleni yaparken, bir yandan da yolunda gitmeyen işlerini kovalama noktasına gidiyor. T arih boyunca hep, “aşk öykülerinin en güzeli olarak” da tanımlandı, kutsal metinlere konu olan “Yusuf ile Züleyha”nın öyküsü. Geçen yıl yaşamını yitiren Devlet Sanatçısı Dr. Okan Demiriş’in bestelediği eserin dünya prömiyeri 1990 yılında gerçekleştirildi. Bugüne değin İstanbul’da, Mersin ve İzmir’de sahneyen taşınan eser, şimdi ilk kez Ankaralı sanatseverlerle buluşuyor. Aytaç Manizade’nin rejisini yaptığı “Yusuf ile Züleyha”, yeniden sahneye uyarlandı. Dekorun baştan başa değiştiği eserde, döneme sadık kalınarak, bugüne de göndermeler yapıldı. Sahnede pek çok sembol kullanıldı; her bir objeye anlam yüklendi. Manizade’nin yorumuyla eser, diğer aşk öykülerinden farklı. Çünkü eserde aslen, “içine düşen aşkın ateşiyle her şeyden vazgeçebilecek kadar cesur ve arzuları uğruna her yolu deneyen, aşkının gücüyle yüreklenen bir kadın ve peygamberliğinin yanı sıra inançları uğruna aşkından uzak durmaya çalışan bir adam” anlatılıyor. ‘İnsan zaaflarıyla insandır’ Eseri sahneye taşırken metne olabildiğince sadık kaldığının altını çiziyor Manizade ve ekliyor: “Librettoda (eser metni) olmayan ancak Kur’an ve Tevrat’taki anlatımları da eserin içine koydum. Bunlar biraz daha arka planda kalan kardeş kıskançlığı, kişilerin paraya olan tutkusu, affedicilik, hoşgörü ve tabii ki başta aşk. Mesela ‘portakal sahnesi’ni abartılı sunmaya çalıştım. Belki de Yusuf’un güzelliği karşısındaki dikkat dağılmasını anlatmak istedim. Bir de eleştirilen kadının, eleştiren konuma gelişini vermek istedim. Yani insan zaaflarını olabildiğince ortaya çıkarmaya çalıştım. Görünür görünmez şekilde. Bazen çok net bazen de aksiyonları tamamlayıcı olarak...” “Eseri sahnelerken farklı sembolleri ve objeleri de dekora eklediniz. Neden farklı objeler ve semboller” diye soruyoruz; Manizade, “Mesela kırık bir kadın heykeli kullandım. Bu Züleyha’nın kırgınlığını, aşkına tutsaklığını simgeliyor. Yani hep bir gönderme var. Dekor amaçlı, süsleme amaçlı değil hiçbiri. Konusu itibarıyla bütün kutsal kitaplarda; Kur’an’da, İncil’de, Tevrat’ta var olan bir eser, dolayısıyla biraz da bugünü yakalamaya çalıştık” yanıtını veriyor. ‘Gelin ve tutkuya şahit olun’ “Eserde bugüne nasıl göndermeler” var şeklindeki sorumuza da şu yanıtı veriyor: “Eserin dini kitaplarda geçen bir konu olması itibarıyla ölçüsü çok önemli. Açıkça söylemeliyim ki seyirci ne bekler, ne düşünür diye bir yaratı yapamazsınız. Ben konuyu ve notaları ele alarak bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Bu dünyanın içinde aşk görüntüsü nereye kadar gitmelidir, orada bir peygamber var diye düşünmedim. Daha çok aşık bir adam, ancak inançları uğruna aşkını kendinden uzak tutmaya çalışan bir adam olarak vermeye çalıştım. Libretto ve Tevrat’ta farklılıklar var. Ben ne birleştirdim ne de çok ayırdım. Çünkü eser ona izin vermiyor. Kararı seyirciye bıraktım. Eserin final sahnesini izlediklerinde beni daha iyi anlayacaklarını düşünüyorum. Ayrıca eserdeki Züleyha karakteri, bir kadının hiçbir koşulda vazgeçmediğini betimliyor. Özellikle kadın seyircinin bunu hissedeceğini görüyorum ve gelip bu tutkuya şahit olmalarını arzu ediyorum. Züleyha, bir kadının olgunlaşmasının en güzel örneklerinden biri aslında.” S Meksikalı sinemacı her filminde sunduğu metafiziksel yolculuğa, seyirciyi, Biutiful’da da çıkarıyor. Uxbal’ın ölülerle temas kurması, öteki dünyadan haber alması, erken yaşta ölen babasıyla olan iletişimi sağlamlaştırması yapımın önemli unsurlardan biri. Bu üslup yönetmenin insanın ölümlü olduğuna yönelik vurgusunu kolaylaştırıyor. Barcelona’nın arka sokaklarında ölüm ve yaşam denklemi üzerinden yeni bir kapı aralanmasına da yardımcı oluyor. Geliştirdiği tavrıyla göçmenlerle ilgili filmler yapan başka yönetmenlerden, Ken Loach’tan, Costa Gavras’tan da böylece ayrılıyor. Yapımın sonlarında göçmenlerin başına gelen felaketlerin kamuya da yansımasından sonra Uxbal’ın kendini sorgulaması farklı bir alana kayıyor. Artık ölümün kapıya dayandığını bildiğinden çaresizliği, yine de hayatın akışı içinde çareye dönüşüyor. Biutiful, adının güzelliğinden çelişkiler yaratan kaçırılmaması gereken bir film.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle