02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 261/3 Temmuz 2009 Bu hareketler tiyatroyu da etkiliyordu ve tiyatro politize oldu. Zaten tiyatro, “devrimci ve ilerici geleneğe bağlı” olarak kurulmuştu. Çizgisi vardı. O dönemde AST’nin İşletme Müdürlüğü’nü Bülent Akkurt yapıyordu ve yine aynı yıllarda Tiyatro İşçileri Sendikası (TİSEN) adı altında bir sendika kurulmuştu. Sendika tiyatro çalışanlarının haklarını savunuyordu. Sonra AST çalışanları, sendikayla birlikte direnmeye başladılar. “Haklarımız verilmiyor, zor koşullar altında çalışıyoruz” gerekçesiyle greve gittiler. Bu dönemde Salih Kalyon da bizimle birlikteydi. Ancak bu dönemlerde, tiyatro çalışanları ikiye bölündü. TKP’yi savunanlar ve TİP’i savunanlar olarak. Erkan Yücel TİP’in görüşleri ‘Elimizden ne geliyorsa yapmaya hazırız’ Siz de bir dönem İstanbul’a gittiniz değil mi? AST’nin de bugün yine İstanbul’a taşınması konuşuluyor... I A.Ç: Evet, biz daha sonra İstanbul’a gittik ve orada “Asaf Çiyiltepe Sahnesi” adı altında bir tiyatro kurduk. Ancak İstanbul’da hiç iş yapamadık. Ankara’da çok ilgi gören bir oyun, İstanbul’da tutmadı. Tiyatro battı. Bu tiyatro Güner Sümer’in döneminde de İstanbul’a gitmişti. Yine başarılı olamamıştı. Yani tiyatro ne zaman İstanbul’a gitse, battı. Umarım şimdi aynı şey olmaz. Gerçi Rutkay Aziz, çok çalışkan bir arkadaşımızdır. AST’ye çok emeği geçmiştir. Hatta bir dönem AST’de sabahlamıştır. Kültürlüdür, tam bir tiyatro adamıdır. Tiyatronun çizgisini sürdürmeye çalışmıştır yani. I F.Ç: Biz, AST’nin İstanbul’da başarılı olacağına inanmak istiyoruz. Çünkü Asaf Çiyiltepe AST ile yaşıyor. AST’nin yaşaması için de elimizden ne geliyorsa yapmaya hazırız. Ağabeyimiz olsa eminiz ki, bugün AST çok farklı durumda olurdu. ni savunuyordu. Dayanamadı ve ayrılmak zorunda kaldı. F.Ç: Erkan Yücel’in AST’den ayrılmasının ardından, birlikte, 1974’te, Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nu (DAST) kurduk. Sanki onlar devrimci değiller de biz devrimciyiz der gibi. Sonra düzelttik. Adımızı Halk Tiyatrosu olarak değiştirdik. Tabii Erkan daha sonra AST’den ayrılmanın ne kadar yanlış olduğunu anladı ama iş işten geçmişti. O dönemde, 12 Mart 1971’de, askeri darbe yaşandı. Bu durum tiyatroyu nasıl etkiledi? I A.Ç: Hepimizi götürdüler Mamak Cezaevi’ne. Hatta ben o zamanlar hamileydim. Cezaevindeki bir asker bana, “Utanmıyor musunuz?” dedi. “Utanılacak ne yaptık ki? Elimizde silah yok, sopa yok. Sadece sözlerimiz var” dedim. Erkan Yücel o dönemde çok direndi. Bertolt Brecht’in “Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti” adlı oyununu sahneye taşıdı. Hitler faşizmine karşı bir oyundu. O dönemde Erkan Yücel’e dediler ki, “Bu oyunu sahnelemeyelim. Çünkü nasıl olsa sıkıyönetim var ve oyun kaldırılacak.” “Hayır” dedi Erkan Yücel, “Oyun iki kez de oynansa sahnelenecek.” Ancak Erkan’ın hiç hesaplayamadığı bir şey oldu. Oyunu kaldırmadılar, doğrudan tiyatroyu kapattılar. Erkan’ı da cezaevine gönderdiler. Biz oyunu beş kez sahnelemiştik ama. Çiyiltepe’nin hikâyesi Sizler aynı zamanda Reşat Çiyiltepe’nin de torunlarısınız... Asaf Çiyiltepe’nin başarıya olan inancını dedesinden aldığı söyleniyor... A.Ç: Reşat Bey, bizim dedemizdir. Atatürk tarafından 11. Kafkas Tümeni (sonradan 21. Tümen) Komutanlığı’na getirildi. Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya savaşlarına da katıldı. Son olarak 57. Tümen Komutanlığı görevine atanmıştı. Bizzat Mustafa Kemal tarafından, Büyük Taarruz’un ikinci gününde, savaşın ve de ülkenin kaderini etkileyecek en kritik yerlerden biri olan, Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel Çiğiltepe’yi, düşmandan temizlemesi emredilmiş kendisine. O dönemde Mustafa Kemal’le ara larında şöyle bir diyalog geçmiş: Atatürk, dedeme çektiği telgrafta, tepeyi ne zaman alacağını sormuş. Dedem de “Komutanım, yarım saat sonra alacağız” demiş. Fakat ne yazık ki o tepeyi alamamış. Mustafa Kemal’e not bırakmış. “Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan yaşayamam komutanım” deyip, intihar etmiş. Bunu gören askerleri de en kısa sürede o tepeyi geri almışlar. Hatta Kurtuluş Savaşı’nın ardından Atatürk, dedem Reşat Bey için der ki: “Kurtuluş Savaşı’nı kazandık ama Reşat’ı kaybettik.” Soyadımızı da Atatürk böyle uygun görmüş. Her ne kadar tepenin adı “Çiğiltepe” olsa da, bizim nüfusta soyadımız “Çiyiltepe” olarak geçiyor. Asaf Çiyiltepe de tıpkı dedem gibi inançlıydı. 1960 ve 1970’li yıllarda AST’nin önünde kuyrukların oluştuğu söylenir. Sizce neden bugün aynı ilgiyi izleyicilerden göremiyor AST? I A.Ç: Her şey bugün maddi oldu çünkü. İnancımız, tutkumuz kalmadı bence. Çok iyi anımsıyorum, AST’nin 360 tane koltuğu vardı. Hınca hınç doluydu. Koltuklar yetersiz kalırdı, izleyiciler yerlerde izlemek zorunda kalırlardı oyunları. Tabii o zamanlarda televizyon da bu kadar yaygın değildi. I F.Ç: AST’nin sadece Ankara’ya değil tüm Türkiye’ye özgü bir özelliği de bulunuyor. AST, gişesi açılmadığı halde önünde kuyruk oluşan tek tiyatrodur. AST’yi bugün bu yönüyle de değerlendirmek gerekir. 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle