17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 255/22 Mayıs 2009 Çocuk Korolarının veOyunla Öğretimin Önemi... Bir çocuk korosu Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN [email protected] N e dedi Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık? “Bin çocuk korosu oluşturulacak”. Ardından “Çocuklarımız kızlı erkekli Cumhuriyet şarkıları söyleyecek” diye ekledi. “Bin çocuk korosu” ne demek? Her biri asgari onar kişi olsa on bin çocuk, yirmişer kişi olsa yirmi bin çocuk eder. Bu hedefin arkasında önemli saptamalar yatıyor. Çocuklarımız, ister Cumhuriyet şarkıları, ister çokseslendirilmiş halk türküleri ya da marşlar söylesin, korolar onların müzikle tanışması, ileride uygar, toplumsal, paylaşımcı insan olabilmeleri için çok önemli araçlardır. Bu hedefe ulaşılabilmesi için herkes elinden geleni yapmalı, öğretmen ve koro yönetmeni olarak emekli ya da halen kadroda bulunmakla birlikte sahneye çıkamayan tüm operacılar, müzisyenler yardıma koşmalıdır. İnsan sesi, bilinen en eski enstrüman... Giderek çalgılar icat edilmeye başlandı ama insan sesinin hep ayrı bir yeri oldu. Dinsel anlamda da hep öncelikle insan sesi kullanıldı. Kilise koroları, müzikteki gelişime ve yaygınlaşmaya da hizmet etti. İslamda ise ilahi söyleyen korolar yer aldı. Kısaca şarkıcılar topluluğuna koro deniliyor. Aslında dünyanın ilk korosu, haberleşme amacıyla üçdört kişinin bir araya gelerek bağırmasıyla oluşmuştu! Günümüzdeki anlamıyla ilk koronun ise M.Ö. 3000 yıllarında Mezopotamya’daki tapınaklarda düzenlenen dinsel törenlerde rol aldığını biliyoruz. Eski Yunan’da tiyatroda karşımıza çıkan korolar, Avrupa’da Hıristiyanlıkla birlikte dinsel amaçlı olarak yaygınlaştı, daha sonra salt müzik amaçlı olarak kuruldular. Günümüzde koro denilince, sayısal oluşumu, ses türü, kapasite ve rengi açısından dengeli, uyumlu, ses müziği topluluklarını anlıyoruz. Okul koroları, müzik eğitiminde çok önemli işlev görür. Çalgı eşlikli koroların en belirgin örneği, opera korolarıdır. “A Capella” denilen çalgı eşliksiz korolar, insan sesinin en doğal ve işlevsel enstrüman olduğunu kanıtlayan topluluklardır. Sesin doğrudan insan yüreğine yönelen etki gücünü gösterirler. Bir ülkede ne denli çok çocuk ve gençlik korosu varsa, o ülke kültürel gelişme ve uygarlık yolunda o denli hızla yol alıyor demektir. Şimdi uygulamanın ve gelişimin nasıl olacağını merakla beklediğimiz Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’ın “Bin Çocuk Korosu” projesini bu nedenle önemsemek, desteklemek lazım. KOROLAR ‘BURADAYIZ’ DİYOR... Koroculuğa gönül vermiş, gençleri yetiştirmiş, onlar için müzik yazmış, yönetmiş, koroların yaygınlaştırılması için çaba göstermiş pek çok insanımız var. Rahmetli Hikmet Şimşek ile Muzaffer Arkan’ı hayırla yâd ediyoruz. Sadettin Ünal az çocuk yetiştirmedi, H. Hüseyin Akbulut Anadolu’da yeni çocuk koroları kurulup piyano alınması için az uğraş vermedi. Son yıllarda tüm Anadolu’dan çeşitli grupların, okulların oluşturduğu koroları toparlayıp “Buradayız” dedirten Türkiye Polifonik Korolar Derneği, her yıl Ankara’da Türkiye Korolar Şenliği’ni düzenliyor. Derneğin Başkanı, müzik eğitimcisi Mustafa Apaydın’ın “Kültürel gelişimini önemseyen toplumlar, genel eğitim ve müzik eğitimi sistemlerinin temelini, ‘Korolarla Müzik Eğitimi Sistemi’ üzerine kurmuşlardır ve kurmak zorundadırlar” saptamasına dikkati çekmek isterim. Türkiye Korolar Şenliği bu yıl Aydoğan, MEB Şura Salonu’nda 27 Mayıs akşamı dinleyicileri başlayıp 31 Mayıs’ta sona erecek. Der oynatıyor neğin bünyesindeki miniklerden büyüklere altı koro başta olmak üzere, çeşitli okulların, kurumların koroları çoksesli çalışmalarıyla bu şenlikte yer alacaklar. Bunlar arasında, ana okullarının, güzel sanatlar liselerinin, üniversitelerin ve Ankara Polis Koleji Korosu’nun da bulunduğunu özellikle belirtmek isterim. En fazla katılım Ankara ve değerli bestecieğitmen Nevit Kodallı’nın kenti Mersin’den... 2010 yılında Çankaya Belediyesi’nin oluşturacağı çocuk korolarından da bu şenliğe katılım olmaSalih Aydoğan ve öğrencileri sını bekleyeceğiz. Çocukların korolarda bizzat söyleyerek müzik kültürü edinmeleri konusunda okullardaki sınıf ve müzik öğretmenlerine önemli rol düştüğü muhakkak. Sistem, ne yazık ki, müzik derslerinden kurtulmak için silkinip dursa da, yaptığı işe gönül vermiş bir sınıf ve müzik öğretmeninin büyük katkılarda bulunabildiğini biliyoruz. OYNAYARAK ÖĞRENMEK Geçtiğimiz günlerde, geleceğin müzik öğretmenlerinin yetiştirilmesinde ve onların da göreve geldiklerinde kendi öğrencilerini yetiştirirken uygulayabilecekleri bir yöntem geliştiren Doç. Dr. Salih Aydoğan’ın “Oynayarak Eğlenerek Müzik Dilini Öğreniyoruz” başlıklı atölye çalışmasını izledim. Çalışmanın denekleri, hepsi de müzik eğitimciliği lisans üçüncü sınıf öğrencisi kızlardı. Ama, Gazi Konser Salonu’nu öğle tatilinde doldurmuş çeşitli bölümlerin öğrencileri, hocaları, hatta Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Safran bile bu oyuna katıldı. Aralık, ritm, tempo gibi müzik dilinin temel ögelerini oyunlarla öğretmeyi amaçlayan çalışmada, hemen arka sıramda oturan kravatlı, takım elbiseli, büyük olasılıkla başka bölümlerden gelmiş hocaların aralarındaki konuşmalar pek hoşuma gitti. Zamanında öğrenmemiş olmaktan hayıflanmalarını, aslında müziğin zor olmadığını bu oyun sayesinde anladıklarını belirttikleri konuşmalara kulak kabarttım ve oyuna katılıyor olmalarına için için sevindim. Üstelik bu katılım, müzik dilinin oynayarak her yaşta öğrenilebileceğini gösteriyordu. 1979’dan bu yana müzik eğitimcisi olan Salih Hoca’ya bu yöntemi ve çalışmayı hangi dürtüyle geliştirdiğini sordum. Yanıtı, çocuk koroları konusundaki saptama ve dileklerimizi destekler nitelikteydi: “Müzik, çevirisine bile gerek olmayan diller üstü bir dil. Bu dilin daha yaygın olarak kullanıldığı, herkesin çalıp söylediği bir toplumun oluşmasında müzik eğitimcileri olarak bize de görev düşüyor. En soyut sanatlardan biri olan müziği somut bir duruma getirebilmenin yollarını, yöntemlerini bulmamız gerektiği düşüncesiyle ‘Oynayarak Eğlenerek Müzik Dilini Öğreniyoruz’ atölye çalışmasını geliştirdim. Günümüz çocuklarının en sıkı arkadaşları bilgisayar ve bilgisunar. Bu durum çocuklarımızın giderek yalnızlaşmalarına neden oluyor. Ruh sağlıkları bakımından daha sorunsuz kuşakların yetişebilmesi için çocuklarımızın sanat ortamında sosyalleşmeleri gerek. Sosyalleşmede oyun çok işlevseldir. Dayanışma, paylaşma, özgüven, yarışma, tartışma, yenmeyenilme, sevilmesevilmemedışlanma gibi birçok duygu oyun ortamında kazanılır.” Evet, “bardağın dolu tarafı”ndakileri görmek insana moral veriyor. 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle