Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 238/23 Ocak 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN ew York’ta Türk kültürü ve sanatları için güzel etkinlikler düzenleyen Bircan Ünver, Archarya Mahapragya ile A.P.J. Abdul Kalam’ın 2008’de yayımladığı “The Family and the Nation” (Aile ile Millet) başlıklı kitaptan çok etkileyici bir şiirsel parça gönderdi: Yürekte dürüstlük varsa Karakterde güzellik vardır. Karakterde güzellik varsa Evin içinde uyum vardır. Evin içinde uyum varsa Millette dirlik düzenlik vardır. AKKARA Aileve Millet Millette dirlik düzenlik varsa Dünyada barış vardır. Bizim tasavvuf ve ahlâk geleneklerimizin özü de aynı doğrultudadır. Yürek doğruluğu, karakter güzelliği, ev ahengi, aile uyumu, toplumda dirlik düzenlik ve yeryüzünde barış. Bu özet, adeta Yunus Emre ruhunun gücünü dile getirmektedir. Türkiyemizde aile birimi, belki başka birçok toplumdan fazla, yaşamsal önem taşır. Aile içi dayanışma sayesinde, ülkemiz yoksulluk, işsizlik, haksızlık ve mahrumiyetler yüzünden çökmemekte, hatta aşırı sar sıntıya uğramamaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde aile düzeni bizdeki kadar sağlam değil gibidir, dayanışma zayıftır. Biz de sanayide ilerlerken aynı sorunu yaşamaya başlıyoruz tarzında haklı kuşkular ve kaygılar var. Umarız, Türk aile ocağı hiçbir vakit, herhangi bir koşul altında sönmez de, ulusal istikrarımızın ve toplumsal dirliğimizin temeli ve teminatı olarak devam eder. Engerekon rgenekon, kötü niyetleri ve komplolarıyla, siyasal istikrarı sarsmaya yol açabilecek planları ile tehlikeler yaratmaya yönelmiş bir baltalama hareketi gibi görülüyor, gösteriliyor medyanın ve kamuoyunun çeşitli kesimlerinde. Birçoklarının gözünde ise, iktidarın birtakım yönelimlerini eleştirmiş olan bazı medya mensuplarına, yazarlara, öğretim üyelerine gözdağı vermek için kullanılan bir bahane. Kimisi de diyor ki “28 Şubat’ın intikamı olarak bazı emekli komutanlara iftira mekanizması...” Hangi açıdan bakarsak bakalım; Ergenekon, günümüz Türkiyesi’nin bir çıbanbaşı, bir yüz karası... Ergenekon, bana “engerek” yılanını çağrıştırıyor. O yılan gibi öldürücü bir zehir akıtıyor da o yüzden. Ergenekon, her haliyle, her yönüyle yalnızca ülkemize bir kötülük değil, kültür tarihimize de bir hakaret oldu. Tarihimizin en heyecan ve övünç veren destanlarından biri, “Ergenekon Destanı”dır. Türklerin yaman bir yenilgiye uğradıktan sonra dağlık bir sığınakta uzun yıllar geçirmesi, oradan dağı delerek çıkıp özgürlüğe ve zaferlere kavuşarak büyük bir millet olmasının güzel öyküsü. O güzelliği günümüzün Ergenekon’u lekelemekle kalmadı, bir engerek gibi zehirledi de. E N GeleceğinKentleri aşkentimiz, “Geleceğin Kenti” olmalıydı, olabilirdi, olamadı. Yakın geçmişimizin ve günümüzün yavanlık, zevksizlik, çirkinlik kenti oldu. Yoğunlaşan trafiğe tutsak olmaya hazır, yaşam sevincinden nasipsiz, estetiği zavallı bir alan... Bundan sonra “Geleceğin Kenti” olabilir mi? İyimser olmak zor. Şimdiki Ankara, sakinlerini içsel yaşamı TV ekranına, kamusal yaşantıyı alışveriş merkezlerine hapsetmek zorunda bırakan bir şehir. Aslında tohuma kaçmış bir koskocaman kasaba çekirdeği... Başkente vizyon gerek. Sadece belediye başkanlığından değil. Devletten, hemşerilerden, okul ve üniversitelerden, çalışanlardan, emeklilerden, medyadan, özel sektörden, her kesimden, kentsever ve vatansever her kişiden vizyon bekleyen bir başkent. Ankara’nın geleceğine estetik anlamda önemli ve evrensel değerler taşıyan yenilikler getirmeye başlamanın zamanı gelmiştir. Belli başlı dünya başkentleri dâhil, pek çok yabancı şehir, yepyeni bir mimariye yönelmiş bu B lunuyor. Bu kentlerin çoğu, zengin ülkelerde ama, bazı az gelişmiş ülkeler de en ileri yenilikleri benimsiyor. Bizim İstanbulumuzda böyle bir anlayış başladı şimdilerde. Zorlu Center’ın planları heyecan verici. Üzücü bürokratik engeller kaldırılırsa dünyanın en başarılı mimarlarından Frank Gehry, Kıraç Vakfı için, Tepebaşı’nda çok büyük bir bina yapacak, İstanbul’un modern mimarisine olağanüstü bir katkısı olacak. Türkiye dışındaki nice kentlerde öyle göz kamaştırıcı yeni yapılar var ki... Biz niçin özellikle Ankara’da – bu kadar durgun, hatta geriyiz diye insan kahroluyor. Belki başkaları değil ama, ben kahroluyorum. Yurt dışında seyahat ederken... Bazı mimarlık ve tasarım dergilerini gözden geçirirken de. İki derginin tiryakisi oldum: Biri Icon, öteki Natura. İkisinin de Yayın Direktörü Ensar Altın, birincinin Yayın Yönetmeni Berna Kapucu, ikincininki Eren Başağan. Harika resimler, fotoğraflar, iç ve dış mekânlar ve tasarımlar var bu dergilerde. Değişik kentlerdeki yeni mimarlık örnekleri, büyülüyor beni. Kente ve sanata meraklı olan herkes edinip izlemeli. Özellikle devletin, belediyelerin, kurum ve şirketlerin önde gelen yetkilileri ve elemanları... Geleceğin kentleri nasıl olmalı, onu anlamak için. Ankara’yı geleceğin başkenti yapmak için. SokakAdları stanbul Yeşilköy’de bir sokağın adı, Bakırköy Belediyesi’nin kararıyla “Dr. Kalangos Sokak” oldu. Ömrü boyunca Yeşilköylülere canü gönülden hizmet eden, yoksullardan para almayan, herkese “Lokman Hekim”lik yapan Dr. Konstantin Kalangos’un hatırasına hürmeten. Bazı gazeteler, haberi verirken hata yaptılar: “Türkiye’de ilk kez bir Rum vatandaşın adı sokağa veriliyor.” Hayır, çok daha önce Osmanlı’ya büyük hizmetlerde bulunan Loanes Ladyan Paşa’nın, millî takımımızın yıldızı Lefter Küçükandonyadis’in adları da... İzmir’de Dario Moreno sokağı var. Keşke daha nice azınlık isimleri sokaklarda yer alsa. Hamparsun Efendi, Güllü Agop. Mınakyan sokakları da olmalı. Osmanlı’ya ve TC’ye unutulmaması gereken mükemmel katkılarda bulunmuş azınlık mensubu devlet adamları, diplomatlar, sanatçılar, müzisyenler, besteciler, mimarlar, iş adamları, bilginler, üniversite hocaları oldu. Onların hatırası da, sokaklara veya binalara adları verilerek anılmalı. Böyle o kadar çok sokak adı olmalı ki gazeteler “ilk”, “tek” gibi haber yazmak durumunda kalmamalı. Ankara’da ülkeye hizmetlerde bulunan azınlık mensuplarının adına sokaklar var mı? Sanmıyorum. Bilenler beni bilgilendirirse sevinirim. İ Bazİstasyonları entlere illet saçan, hatta ölüm taşıyan baz istasyonları, Ankara’da da yaman belâlardan biri... Bu baz belâsından ne denli şikâyet edersek edelim, kulak asan olmuyordu. Nihayet, sevinilecek bir haber: Şehirlerin dışına çıkarılması tasarlanıyormuş. Hele çocuklarımızı baz tehlikesinden kurtaracak olan bu çözüm gerçek K leşirse hayırlı bir iş yapılmış olacak. Hazır, el değmişken, ülkemiz şu baz belâlarından da kurtarılabilse: Madrabaz, Düzenbaz, Kumarbaz, Oyunbaz, Yobaz. 19