02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 TEMMUZ 2008 CUMA ençlik Parkı’ndaki o güzelim Büyük Köprü yok artık. Mayıs sonunda, iki gün içinde, acımasızca yıktırıldı. Sadece 70 yaşındaydı. Atatürk döneminin Ankara’ya en güzel armağanlarından birisi olan Gençlik Parkı içinde Büyük Köprü zarif bir eserdi. Rant çağının gaddarlığına kurban gitti. Ankara tarihine gönül ve emek vermiş olan değerli yazar Ümit Sarıaslan diyor ki: “Ankara Belediyesi, Ankara’nın ve Türkiye’nin kaç kuşağının belleğinde yer etmiş Gençlik Parkı Büyük Köprüsü’nü yıktırdı... Her şeyi bekler, bir biçimde yeniden yapılanma adı altında nice tahribatın yapılabileceğini kestirebilir ama yüz yıl düşünsem, o köprünün, sanki başka yapacak ‘ilk iş ve işlem’ yokmuş gibi, ilk ağızda yıkılmasına ihtimal veremez G nkaralı bir şair var, Hasan Çelebi. Doksanına merdiven dayamış. Aruz veznini en iyi bilen ve kullananlardan biri... Günce Yayıncılık tarafından 2000’de yayımlanan “Mağara Resimleri” başlıklı kitabındaki şiirlerin birçoğu, hiciv. 1983’te yazdığı “İşçi Vatandaş” başlıklı bir dörtlük: Dört elle sarıl gurbete pes etme sakın ha Dik durmamız ey işçi vatandaş sana kaldı. Her baskıya katlan köleleşsen de dayan ki Allah’a kalan her işimiz Alman’a kaldı. Hasan Çelebi, Tevfik Fikret’in ünlü “Sis” şiirini aruz vezniyle bugünün Türkçesine aktarmış. Şeyh Galib’in “Hüsn ü A ANKARA Talât Halman ANKARA AKKARA Genç Köprü’ye Ağıt ODTÜ’ye Saldırı ötü yönetimler, eninde sonunda, tahrife ve tahribe yönelir. Ülkemizin yüz akı üniversitelerinden biri olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi, ansızın, tehditlerle, saldırı tehlikeleriyle karşı karşıya. İntikamcı, çıkarcı bir zihniyet, olağanüstü değerli bir bilim kurumuna gözdağı vermeye kalkışıyor. Yüksek öğretim tarihimizin en utanç verci olaylarından biri yaşanmaktadır. Dört başı mamur üniversiteleri, baş tacı etmemiz gerekirken, akıl almaz bir saldırganlık, ürkütücü boyutlara ulaştı. Yarım yüzyıldan uzun süre, ülkemizin bilim ve kültür, sanat ve teknoloji, icat ve icraat yaşamlarına şan kazandırmış, dünya çapında bilginler yetiştirmiş olan bir üniversiteye yıkım tehdidi savuranlar var. Bilimi ve yaratıcılığı sevenlerin yüreği sızlıyor. K Ankara Vekilleri dim.”Başkentin tarihî kişiliğinin güçlü bir vicdanı olan Ümit Sarıaslan, bu olayı ikinci Mostar yıkımı olarak tanımlıyor. Mostar Köprüsü’nü iç savaşta hunharca yıktılardı. Bu insanlık ve uygarlık utancını UNESCO’da yüreğimiz kanayarak anlatıp lânetledik. İslam âleminin düşmanlarından kimisi suskun kaldı, kimisi riyakâr veya küstah bir tavırla savunmaya kalkıştı. Yıllar sonra, Mostar Köprüsü’nün bir benzeri inşa edildi aynı mevkide... Ama aynı güzellikte değil... Yıkımcılar, menfur amaçlarını gerçekleştirmiş oldular. Ne kadar acıklıdır ki iç ve dış düşmanlar muradına ererken tarihî değerler ve çağdaş güzellikler yok oluyor. Kurban, kalakalıyor kurbanlığıyla. Yıkıcılar sevinç ve övünç içinde... Yaptıkları kötülükler onların yanına kâr kalıyor. Yazıklar olsun. u “vekil” sözcüğü hiç de hoş değil, “milletvekili” sözcüğü daha kötü. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde “mebus” terimi kullanılırdı: O da dilimize uygun değildi. Arapçadan gelme olduğu için söylemiyorum bunu. Anlamları arasında, “Allah tarafından peygamber gibi gönderilmiş kişi”, “yeniden diriltilmiş, ihya edilmiş kişi” var. Eski miletvekillerinden bazıları “Allah tarafından gönderilmiş gibi” kasılırlardı, küçük dağları kendileri yaratmış gibi... Çok partili dönem, Arapça kökenli iki kelimeden oluşan, eskilere dönmüş bir yeni terim üretti: Milletvekili... Uzun ve biraz çetrefil olduğu için, şimdilerde, “vekil” rağbet görmeye başladı. (Eskiden “vekil” bakan demekti – Maarif Vekili, Nafıa vekili gibi...) Oysa, bir ara, “saylav” kullanılıyordu. Yeni türetilmiş o sözcük mükemmeldi bence. Kusursuz ses uyumu, iki hece, telaffuzu kolay. Hem de iki berrak çağrışımı vardı, ikisi de anlamlı: Halkın iradesi gereğince en çok sayıda oy kazanarak seçilmiş olan kişi... Saygın temsilci. Keşke yeniden kullanıma girse. Ne dersiniz, iyi olmaz mı? Türk Dil Kurumu ve tüm dil derneklerimiz, elbirliğiyle “saylav” kampanyası açsa Ş Şair Çelebi Aşk” başlıklı şaheserini de günümüz diliyle yeniden söylemeye başlamış ama vazgeçmiş. Mevlânâ’nın diye bilinen ve dillerden düşmeyen “Gel, gel...” rübaisini şöyle söylüyor Hasan Çelebi: Gel gel ne olursan ol a canım tez gel İster puta ister od’a tap yalnız gel Bağnazla umutsuzlara yer yok bizde Boz tövbeni bir bir daha yüz kez boz gel. Ve dokunaklı bir sevgi şiiri: diye umutlanıyorum. Ankara “saylav”larının sayısı 29’dan 31’e yükselecek. Başkentimizin ve Ankara ilinin “saylav”ları son yıllarda ne kadar hizmet ediyor kendi seçim bölgelerine? Israrla soruyorum bu soruyu. Eskiden, 1980’li, 1990’lı yıllara kadar, seçildikleri illere ve kentlere, doğrudan doğruya hizmet vermeye çalışırlardı. Sonradan, yerel yönetimlerin ve belediyelerin gücü artınca, “saylavlar” kendi bölgeleriyle ve kentleriyle daha az ilgilenir oldular. Onlar için öncelik, milllet ve memleket temsilciliğine dönüştü. Elbette saygın bir öncelik bu. Ama yerel hizmetler göz ardı edilmemeli, ihmal edilmemeli, unutulmamalı. Ankara milletvekilleri izninizle “saylav”ları demek istiyorum başkent ile ne derece ilgileniyor, emin değilim. Yaman sorunları var Ankara’nın. “Saylavlar” bunları görmezlikten gelemez, gelmemeli. Bundan sonra, 31 milletvekili olacak Ankara ilinin. Az bir sayı değildir bu. 31 “saylav”, hep birlikte, hem ilin, hem de bu önemli başkentin işleriyle meşgul olmalılar. Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları ve çatışmalarıyla ilgilenmeliler, tek tek ve hep bir arada. Ankaralı Gezginler T imur Özkan, Türk gezi edebiyatına enfes hizmetlerde bulunan değerli bir mimar. “Ankaralı Gezginler” başlıklı üç cilt yayınladı: Dünyadan, Türkiye’den, Ankara’dan gezi yazıları. Kısa kısa ama güçlü ve güzel, bazıları görkemli yazılar bunlar. Yazarlar arasında büyük ünler de var: Mustafa Balbay, Tayfun Talipoğlu, Can Dündar gibi... Adı az duyulmuş ama kalemi kuvvetli başka yazarlar da... Semerkand’dan New York’a, Venedik’ten Ulanbator’a, Küba’dan Keşmir’e, Slovenya’dan Nepal’e kadar, düzinelerle ülke ve kent... Evliya Çelebi’den de bir parçaya yer verilmiş, tatlılar tatlısı. 2007’de çıkan 3. cilt, sadece Ankara konusundaki yazılardan oluşuyor. Doyum olmayacak güzellikte bunlar. Özkan’ın derlemelerini kültüre meraklı herkes okumalı, Ankaraseverler özellikle 3. cildi mutlaka edinmeli. “SENSİZKEN” Sardunya çiçek açmadı, kuş uçmadı sensiz Ben altını çizdim acının üstünü sen çiz. Çelebi’nin yaklaşan 90. yaşı kutlu, mutlu, sağlıklı olsun. Yazarımız Talât Halman, yaz tatili dolayısıyla yazılarına birkaç hafta ara verecektir. 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle