Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 HAZİRAN 2008 CUMA Y erel seçimlere dokuz ay kaldı. Başkentimizde de belediye başkanlığı seçimleri yapılacak yine. Büyükşehir egemenliğinde Gökçek’in sürekli 15 yılı dolmuş olacak. Gökçek bir kez daha aday olacak gibi. “Yetmez mi” diye soranlar var. Gökçek’ten memnun olanların sayısı az değil. 15 yıla yakın kent hâkimiyetinde, elbette bazı iyi işler gerçekleştirildi. Ama Gökçek alkışçıları, yapılan işler için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın (sadece Hazine’ye) 4 milyar YTL borçlanmış olduğunu galiba düşünmüyorlar. Ankaralılar, bu sorumsuz borçlanmaların külfetine yıllarca katlanmak zorunda. Gelecek nesil, kimbilir, daha kaç yıl borç ödeyip duracak? Gökçek’i beğenenler ve ona oy ve şim Seniha Halman’ın Che ile Louisiana’daki bir cüzzamlılar kolonisi hakkındaki yeni bir yazısı bu. Eskiden “Yeni İstanbul”un ABD muhabirliğini yapmıştı, “Cumhuriyet”e Zeynep Hancı takma adıyla yazılar yayımlamıştı. Che Guevera’nın doğumunun 80. yıldönümünde “Motosiklet Anıları” filmi gözümüzün önünde. Robert Redford’un prodüktörlüğünü yaptığı bu film ABD, İngiltere, Arjantin ortak yapımı. Güney Amerika’da (Şili, Peru, Venezuela dahil) önce eski bir motosikletle başlayan bir yolculuğun Che Guevera’yı nasıl etkilediğini yavaş yavaş gözler önüne seriyor. Arkadaşlarıyla beraber yola çıkan Che, 1952’de 22 yaşında, fakat şaka yollu, bir genç kıza açıkladığı gibi “ciğerlerim berbat ama o sayede askerlik yapmaktan kurtuldum” diyor. Önce eski bir motosiklet sonra yaya devam eden yolculukta işsizlik, fakirlik, açlıktan kıvranan insanlarla konuşuyor. Aylar süren yolculuğun sonunda külüstür bir vapurla cüzzamlılar adasına giderken çok şiddetli bir astım krizi tutuyor, tıkanmasına az kala durumu bilen ve hazırlıklı olan arkadaşı koşup geliyor ve adrenalin (çeviri buydu) iğnesi yaparak tekrar nefes almasını sağlıyor. Cüzzam kolonisinde gönüllü olarak doktor ve hemşirelere yardım ediyorlar. Kilisede pazar duasına gitmedikleri için baş rahibe tarafından açlıkla cezalandırılıyorlar ama adadaki kızlardan biri onlara gizli yemek sağlıyor. Doktor, hastalığın geçici olmadığını söylediği için, hem Che hem arkadaşı, koruyucu eldiven giymeyi reddediyor. E ANKARA Talât Halman ANKARA AKKARA Ankara’da Sol İttifak? renler arasında, AKP’nin türlü türlü yardımlarıyla beslenenler başta geliyor. Hem de muazzam sayılarda. AKP’nin adamları, kapı kapı dolaşıp, muhtaç ai lelere yiyecek ve yakacak dağıtıyormuş. AKP’ye muhalif olan partilerin, özellikle sosyal demokratların böyle bir malî gücü yok. Oyların zekât istismarcısı zekâlar tarafından kazanılması çok daha kolay. Bu, Gökçek yönetimini 20 yıla taşıyacak mı? Öyle benzer. Bitirilemeyen işleri, yapılan icraatı, başkente verilen zararları sorgulayanlar azınlıkta. Ankara’nın su skandalını sıygaya çeken kaç kişi var? 2007 yazında başkent susuzluktan kıvrandı. 2008 yazında belki su kıtlığı olmayacak ama, kullandığımız, içtiğimiz (umarım, içmeye razı olmayacağımız) sular, zararlı ve zehirli diye kaygılar içindeyiz. Ankara, daha “sağlıksever” bir belediye yönetimine lâyık değil mi? Her bakımdan daha başarılı bir kent dinamiğine kavuşamaz mıyız? Yıllardır, İstanbul ve Ankara’da sol partiler kendi aralarında işbirliği yapmayı beceremediklerinden anakent belediye başkanlıkları sağ partilere gümüş ve altın tepsiler üzerinde armağan ediliyor. 2009 yerel seçimlerinde, sol partiler didişmeyi bırakıp ittifaka yönelemezler mi? Sosyal demokratlar, geçmişin acı deneyimlerinden ders almayacaklar mı? Ankara için yaşamsal bir zorunluluktur bu. Solda nifak bitse de ittifak başlasa iyi olmaz mı? Çankaya’da sosyal demokratlar devam etse ve onların müşterek adayı Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na gelse! Engelli Yavrulara Park ‘Tarihte Bir Gün’ Seniha Halman Y Che, adadan ayrılmadan önceki gece karşı yakada karantinada olan hastalara erişmek istiyor. Arkadaşının ısrarlı itirazına rağmen karanlık sulara atlıyor ve yüzerken yarı yolda şiddetli öksürük krizine rağmen karantinadakilere erişiyor. Başlangıçta arkadaşı, doktorlar, hemşireler “geri dön, öleceksin” diye bağırırken, sonunda aynen bir maçta futbolcuyu destekler gibi “Gayret et Che, bunu yenebilirsin” diye haykırıp, destek veriyorlar. Bunları anlatmamın nedeni benim de aynı yıl (1952’de) Louisiana’da Carville cüzzam kolonisini, Northwestern Üniversitesi’ndeki bir grup öğrenciyle ziyaret etmiş olmamdır. kuralları evlenmeyi yasak ettiği için yıllık 15 günlük izinleri esnasında evlenip geri döndüklerini anlattı. Fulbright’ı kazanıp Amerika’ya giderken, Habib Edip Törehan “Yeni İstanbul” gazetesine vakit buldukça yazmamı istemişti. “Amerika Mektubu” başlığı altında, sık sık ilginç olayları yazıp yolluyordum. Yeni İstanbul’daki arkadaşlarım “Carville” hakkındaki yazının başlığına bakınca, mektubuma dokunmak istemediklerini ve alkolle ellerini temizlediklerini anlattılar. Yazıma “Louisiana denince insanın aklına New Orleans ve oradaki caz müziği ve gece hayatı gelir” diye başlamışım ama kocaman gazete sayfasının tümünü orada ziyaret ettiğim cüzzam köyüne ayırmışım. Köyün müdürü burada hiçbir cüzzamlının hasta muamelesi görmediğini söyledi. Kapısından zengin, fakir; üniversite mezunu veya okuma yazma bilmeyenlerin, ırk, din, millet ayrımı gözetmeden geçtiği bu koloninin bahçesi mor salkım ve İspanyol yosunlarıyla bir cenneti andırıyordu. Che Guevera’nın ölümünün 80. yıldönümünde Türkiye’de ve Amerika’da çıkan yazılarda, kendi anılarında bahsettiği astım hastalığına pek değinilmiyor, Marksist doktrini yaymak amacıyla yollara düşen Che’nin ciğerlerinin, kendi deyimiyle “berbat” olduğu belirtilmiyor. “Ne farkeder” diye düşünenlere aynen karantina adasına tıkanarak yüzerken olduğu gibi, Che Guevera’nın ciddi hastalığını hiçe sayan inancının ne kadar AMERİKA MEKTUBU Carville’de asla cüzzam adı kullanılmıyordu. Hastalığı keşfeden ve tedavisini bulan doktorun adına atfen “Hansen” hastalığı deniyordu. Carville’de bütün binaları dolaştım. Hansen hastalarıyla konuştum. 4000 kitaplı kütüphanesini ziyaret ettikten sonra İspanyol yosunları, mor salkımlar, vahşi çiçeklerle dolu bahçeden geçip 26 sayfalık “Star” adlı aylık gazetelerinin nasıl elle dizildiğini görmek istedim. (Linotype yoktu.) Hansen hastalığı Sulfone ilacı sayesinde tedavi ediliyordu. Elimizdeki broşürlerden Sulfone’den önce ve tedavi gördükten sonraki yüzlerdeki büyük farkı hayranlıkla izledim. Bir hasta gözlerinin görmemesine rağmen, dökülen kaşlarının yerine dövmeyle kaş yaptırmıştı! Müdür, hastalar arasında birbirleriyle çok iyi anlaşanlar olduğunu, Carville eryüzünün dört bucağında tarih boyunca engellilerle özürlüler, ya göz ardı edildi, ya tartaklandı, ya köle gibi kullanıldı ya ölüme terk edildi. Onların haklarını ve iyi bakımlarını ileri ülkeler 20. yüzyılda sağladı büyük ölçüde. Geri kalmış ülkeler, hâlâ ihmal ediyor, istismar ediyor, imha ediyor onları. Biz, 21. yüzyılın başlarında, engellileri esirgemek bilincimizi güçlendirdik, haklarını tanımaya ve iyi bakım sağlamaya başladık. Gel gör ki daha çözmemiz gereken nice sorunlar var. 70 milyonu aşkın nüfusumuzun nerdeyse 8 milyonu özürlü. Engelli çocuklarımızın sayısının bir buçuk milyon kadar olduğu tahmin ediliyor. İyi bakabiliyor muyuz onlara? Özel eğitim verebiliyor muyuz? Binalarımız özürlülerin gereksinimlerini göze alıyor mu? Bu sorunların yanıtlarını ararken açıkça görüyoruz ki gidermemiz şart olan eksikliklerimiz, gitmemiz zorunlu olan uzun mesafeler var. Çocuklara engelli iseler özel ilgi gösterenler, ülkemizin ve dünyanın iyi vatandaşlarıdır. Bazen çok güzel işler gerçekleştiriliyor özürlü yavrularımız için. Bunun dört başı mamur örneklerinden biri, Çankaya Çukurambar’da yeni açılan “Engelsiz Oyun Parkı.” Bu Çankaya Belediyesi ile Serebral Palsili Çocuklar Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir hizmet. Çankaya Belediye Başkanı Dr. Muzaffer Eryılmaz ile SERÇEV Başkanı Celal Oruçoğlu’nu yürekten kutlarız. Parktaki oyuncakların hepsi, özürlü çocukların en güvenli koşullarda oynayıp eğlenmesini sağlamak amacıyla hazırlanmış. Ayakta alkışlamalıyız bu mükemmel hizmeti. 19