Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 228/14 Kasım 2008 Zamanayenikdüşen ADT’nin yeni sezon oyunlarından ‘Hüzzam’ da yılların oyuncusu Maral Üner rol alıyor insanlarınöyküsü nkara Devlet Tiyatrosu’nun (ADT) yeni sezon oyunlarından “Hüzzam”, Mahpeyker karakteri üzerinden, akıp geçen zamana ayak uyduramayanların öykülerini anlatıyor. Oyunda, 1950’li yılların Türkiye’si ile günümüz Türkiye’si de karşılaştırmalı olarak betimleniyor. Aralık ayında da, Oda Tiyatrosu’nda, başkentlilerin beğenisine sunulacak olan “Hüzzam”, iki perdeden oluşuyor. Güner Sümer’in yazdığı, Olcay Poyraz’ın yönettiği oyunda, Maral Üner rol alıyor. Oyunda, tiyatronun önemli isimleri Kaya Akarsu, Yıldıral Akıncı, Ayşe Akınsal, Orhan Aral, Mehmet Atay, İstemi Betil, Muammer Çipa, Nurşim Demir, Erdoğan Göze, Değer İmsel, Erol Kardeseci, Gönül Orbey, Nihal Türkmen, Baykal Saran, Günaydın Yaltırak’ın da seslendirmeleri bulunuyor. Oyunda rol alan yılların oyuncusu Maral Üner’le, “Hüzzam”ı konuştuk: Bize biraz oyun hakkında bilgi verir misiniz? I Biliyorsunuz “Hüzzam”, tek kişilik bir oyun. Mahpeyker karakteri üzerine kurulu. Akıp geçen zamana ayak uyduramayanların öyküsü aslında “Hüzzam.” Mahpeyker, oyunda, zamana uyum sağlamak isteyen ancak uyum sağlayayım derken doğru ve yanlışlar arasında bocalayan bir kişi. Her şeyden önce zaafları olan biri. Zaten biz insanoğlu öyle değil miyiz? Zamana uyum sağlayalım derken doğru ve yanlışlar arasında gelgitler yaşamaz mıyız? İşte Mahpeyker, bu gelgitleri temsil ediyor. Küçük denilebilecek bir yaşta, kendisini sevmeyen, sırf paşa torunu diye kendisiyle evlenmek isteyen birine aşık oluyor. Evleniyor. Sonra da bu evliliğin sancılarını yaşıyor yaşamı boyunca. Paşa torunu olduğu için köklerine çok güveniyor Mahpeyker. Köklerine olan bu bağlılığı, onun yaşamda kendi başına ayakta durmasına da olanak tanımıyor. Bu gibi durumlara kendi başımdan geçen bir olayla örnek vermek isterim. Küçücük bir çocukken babama, “Biz saraylıyız di mi baba” dedim. Babam, “Sen Cumhuriyet çocuğusun. Yemekten sonra, bir tane açılmamış kalem, bir kibrit kutusu, bir gelincik kutusu ve bir hedi A ? Selda GÜNEYSU yelik kutu al ve yanıma gel” dedi. Gittim. Babam kalemi önce kibrit kutusuna batırdı, kalem hemen yere düştü. Sonra aynı kalemi gelincik kutusuna batırdı, kalem biraz ayakta kaldıktan sonra düştü. Ardından da kalemi biraz daha büyükçe hediyelik kutuya batırdı, kalem kutuya saplanıp kaldı. Sonra dedi ki, “Sen köklerinle, mezar taşlarıyla övünmeyi bırak, kendi ayaklarının üzerinde durmaya bak. Ama unutma ki köklerin ne kadar genişse, o kadar da sağlam durursun ayakta.” Yani insanlara kendi başlarına ayakta durabilmenin ne denli önemli olduğunu anlatan bir oyun “Hüzzam.” Oyunda Mahpeyker, sürekli geriye dönüşler yaşıyor. Bir anda çocuk, bir anda genç kız, bir anda da evli bir kadın oluveriyor. İnişleri ve çıkışları çok olan bir oyun... Bu durum size sahnede birtakım zorluklar yaratıyor mu? I Oyunun en önemli noktasıdır bu iniş ve çıkışlar. Yaşlılık evresinde bulunan bir kadın, bir anda çocukluğuna, bir anda genç kızlığına, bir anda evli olduğu yıllara dönüyor. Tüm bu evreleri aynı kişi, farklı ses tonlarıyla izleyiciye aktarmaya çalışıyor. Bu aslında bir oyuncu için hayli keyifli bir durum. Her şey sahnedeki oyuncuda gizli çünkü. Oyuncu aynı kişinin farklı hallerini izleyiciye aktarabilecek mi? Oyuncuyu en çok düşündüren nokta da bu. Oyun 1950’li yılların Türkiye’sinde geçiyor ama günümüze de göndermelerde bulunuyor... I Elbette. Çünkü bu oyunda Türkiye’de değişmeyen gerçekler var. Örneğin, oyunun bir sahnesinde Mahpeyker, kasaptan 250 gram kıyma almak istiyor. Satıcı, yalnızca 250 gram kıyma almak isteyen Mahpeyker’le ilgilenmiyor bile. Günümüzde de böyle değil mi? Ben kaç kez, pazarda yalnızca yarım kilo biber almak isteyenlerin, pazarcılar tarafından geri çevrildiğine ve pazarcıların, “Tartı yok abla” dediğine tanık oldum. Kaç kere yurttaşlara bu şekilde davranan pazarcıları belediyeye şikâyet ettim. Oyun bu nedenle bir klasik zaten. Bu nedenle 1950’li yılları anlatmasına karşın, izleyiciler tarafından çok beğeniliyor. Bu nedenle izleyiciler kendilerini buluyorlar bu oyunda. ‘İnsanoğlunu dünden koparmakiçin baskıvar’ Günümüzde “Hüzzam” gibi geçmişi ve bugünü kıyaslayan oyunları çok fazla sahnelerde göremiyoruz. Bu durumun nedenleri nelerdir sizce? I Bugün sahnelenen oyunları çok fazla izleme olanağına sahip olamadım ancak haberlerden, insanlar arasında geçen konuşmalardan edindiklerime göre, söyleyebilirim ki, insanoğlunu dünden koparmak gibi bir baskı var. Birileri, “Bırakın köklerinizi” diyor. Herkesi, hediyelik paketlerden, küçük kibrit kutularına dönüştürmeye çalışıyorlar. Oysa ki Cumhuriyet ve Cumhuriyetin değerleri çok önemli. Bu köklerin hepsi bizim halbuki. Başkalarının kökleri bu kadar geniş değil de ondan, “Bırakın” diyorlar. Başkalarının Atatürk’ü yok da ondan “Vazgeçin” diyorlar. Bugün geniş öğrenme olanağı var insanların. İnternet var. Peki bu bilgilerin kaynağı neresi? Tüm bunların etkisi olsa gerek. İzleyicilerin tepkisi nasıl? I Son dönemde seyircilerin oyuna reaksiyon göstermemesi gibi bir durumla karşılaşıyorum. Mesela izleyici oyun çıkışında bana diyor ki, “Oyunda ağlamak istedim, kendimi tuttum ağlayamadım.” Neden? Tiyatroda ağlamak istiyorsan ağlayacaksın, gülmek geliyorsa içinden güleceksin. Tabii abartmamak kaydıyla. Ancak seyirci de nötr hale gelmiş. Onu okuma, buraya gitme, öyle bakma, sakın böyle davranma gibi yaptırımlar yaşamımıza öyle bir girmiş ki seyirci de nötr olmuş. 16