05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 224/17 Ekim 2008 Açlığa ve Yoksulluğa Karşı Gıda Egemenliği ve Tüketici Hakları ? Turhan ÇAKAR Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Tüm dünyada ve Türkiye’de 16 Ekim günü “Dünya Gıda Günü”nde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. 17 Ekim günü ise “Dünya Yoksullukla Mücadele Günü” olarak kutlanmaktadır. Bu iki önemli günü ilgilendirmesi yönü ile açlığa ve yoksulluğa karşı gıda egemenliğinin önemini, konunun tüketici hakları ile ilişkisini ortaya koymak istedik. Konuya evrensel tüketici hakları açısından baktığımızda öngörülen ve yerini getirilmesi gereken hedefler, ilkeler, esaslar şunlardır: 1 Tüketicinin sağlıklı, yeterli, ucuz ve çok seçenekli gıdaya ulaşma hakkı vardır. 2 Tüketicilerin tükettiği gıdalar hakkında eksiksiz ve doğru bilgilendirilmesi hakkı vardır. 3 Gıdaların üretimi, dağıtımı süreçlerinde çevreye zarar verilmemesi ve sağlıklı bir çevrede yaşamasının sağlanması hakkı vardır. 4 Gıdaların üretimi, dağıtımı, tüketimi süreçlerinde tüketicilerin kendilerini ilgilendiren yönlerden görüş ve düşüncelerinin ortaya konulması ve isteklerinin alınan kararlara yansıması açısından temsil edilmesi hakkı vardır. Özellikle hükümetlerin bu evrensel hakların uygulanabilmesinin sağlanabilmesinde görev ve sorumlulukları vardır. Bununla birlikte, kırsal alanda en temel tüketici hakkı olan gıda dağıtımını sağlayacak politikaların hükümetlerce yerine getirilmesi sorumluluğu vardır. Bunun için de tüketim kooperatiflerinin kurulmasının sağlanması, bilhassa bu girişimin kırsal alanda teşvik edilmesi hükümetlerin görev ve sorumlulukları arasında sayılmaktadır. Öngörülen tüm bu haklar tarımla uğraşan ve geçimini tarımla sürdürmek zorunda bulunan köylü ve küçük çiftçiler ile tüketicilerin ve onların yaşadığı ülkenin gıdaya her aşamada ve her yönüyle egemen olması ile sağlanabilir. Aksi takdirde gıda egemenliği kaybedildiğinde ne tüketici hakkından ne de kırsal kesimde yaşayan ve tarımla uğraşmak zorunda kalan yoksul köylü ve küçük çiftçilerin insanca yaşayabilmesinden bahsetmek mümkün değildir. 18. yy’ın sonu ve 19. yy’ın başında Avrupa sömürgesi altındaki ülkelerde kendi yararları için başlatılan ihraç ekin üretimi ve bu tarım alanlarındaki ucuz işgücü kullanımı hâlâ devam etmektedir. Bununla birlikte, özellikle de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünyada geleneksel tarımsal yöntemler ortadan kaldırılarak uluslararası tekellerin çıkarları doğrultusunda Batı tarzı modern tarımsal yöntemler egemen hale getirildi. Daha az emek harcayarak daha çok ürün elde etmek yutturmacası ile empoze edilen ve yeşil devrim de denilen bu uygulamalar modern tarımsal makinalar, suni gübre, böcek ilacı, tohum satan ve ucuz ihraç ürünlerini işleyen emperyalist tarım ve gıda şirketlerine yaradı. toprak, su kirlenmiş, sera gazı etkisine neden olunmuştur. 4 Verimlilik ve üretim azalmalarına neden olunmuştur. 5 Zararlı böceklerin böcek ilacına bağışıklık kazanmasıyla hem zararlı böcek sayısında hem de böcek ilacı sayısında ve tüketiminde artış olmuş, ekin hastalıkları yayılmıştır. 6 Genetik biyo çeşitlilik azalmış, insanlık az sayıda ekine bağımlı hale gelmiştir. On yüzyıl içinde dünyanın bilinen bitki türlerinin yaklaşık dörtte üçü kaybolmuştur. 7 Kırdan kente göçün artmasıyla birlikte işsizlik yoksulluk ve açlık da artmıştır. 800900 milyon insan kronik gıda yetersizliği çekmekte (açlık), 2 milyardan fazla insan da gıda yetersizliği çekmektedir. Her gün 5 yaşın altındaki yaklaşık 16.500 çocuk yetersiz beslenmeden dolayı ölmektedir. 8 Tarımsal ürünler ve gıda maddelerinin fiyatları artmıştır. 9 Yanlış ve uygun olmayan tarımsal yöntemlerle yapılan sulama sonucunda toprağın tuzlanmasına, yeraltı sularının çekilmesine, göllerin kurumasına neden olunmuştur. Bu da tarımsal üretimi tehlikeye atmıştır. Bu durum ülkemizde çok bariz şekilde görülmektedir. 10 Ormanlık alanların azalmasına neden olunmuş, gıda zincirinin bir parçası olması nedeniyle de ormanların azalması gıda güvencesini tehlikeye attığı gibi diğer çevresel sorunlara neden olunmuştur. Yukarıdaki sorunların çoğu Türkiye’de de yaşanmış ve halen de yaşanmaktadır. Türkiye GDO’lu ürünlerin pazarı oldu Ülkemiz tarımı ile gıda egemenliğine çok büyük zararı olan ve aynı zamanda insan ve çevre sağlığı ile biyo çeşitliliğimiz açısından son derece zararlı ve yıkıcı sonuçlar yaratacak olan genetik yapısı değiştirilmiş ürünler Türkiye pazarını işgal etmiştir. Milyarlarca dolar ödeyerek herhangi bir yasal izin olmadan kontrolsüz bir şekilde ağırlıklı olarak ABD, Arjantin’den Türkiye’ye giren mısır, mısır yağı, soya, soya yağı, soya küspesi ve pamuk hem bugünümüz hem de geleceğimiz açısından çok büyük riskler ve tehlikeler taşımaktadır. Bu konuda gerek Tüketici Hakları Derneği gerekse Tüketici Hakları Derneği’nin de üyesi olduğu GDO’ya Hayır Platformu uzun yıllardan beri mücadele vermektedir. miştir. Türkiye tarımsal ürün ithâlâtçısı konumuna düşürülmüştür. 6 Tarımsal ürün ve gıda fiyatları artmıştır. 7 Yoksullaşan ve çaresiz bırakılan küçük çiftçi ve köylülerin önemli bir kısmı kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda bırakılmıştır. 8 Yoksulluk ve açlık artmıştır. 9 Tohumculukta dışa bağımlı hale gelinmiştir. Sonuç ve çözüm önerileri Modern tarım tekniklerinin gelişimekte olan ülkelere etkileri Yapısal uyum programları ve Türkiye’deki sonuçları Modern tarım tekniklerinin dayatıldığı gelişmekte olan, az gelişmiş, daha doğru deyimle geri bıraktırılmış ülkelerde şu sorunlara neden olmuştur: 1 İş sayısında düşüşe yol açmıştır. 2 Birçok karar, çiftçilerin ve yöre insanının elinden alındığı için yerel kendine yeterlilik güven azalmıştır. 3 Suni gübre ve böcek ilacı tüketimi hızla artmış, bunun sonucunda da tarımsal maliyetlerin artmasıyla birlikte IMF ve Dünya Bankası’nın 1980’li yıllardan itibaren dayattığı yapısal uyum programları, Türkiye’deki tarım kesimiyle tüketiciler üzerinde şu etkilere neden olmuştur: 1 Süt Endüstrisi Kurumu (SEK); Yem Sanayi, Et Balık Kurumu (EBK), Türkiye Gübre Sanayi (TÜGSAŞ), Türkiye Zirai Donatım Kurumu, Tekel yok pahasına özelleştirilmiştir. Özelleştirilen birçok fabrika kapatılmıştır. 2 Tarımsal destekler azaltılmıştır. 3 Çiftçilerin üretim maliyeti artmıştır. 4 Tarımsal üretimde verim ve üretim azalmıştır. 5 Tarım ürünleri ithâlâtı, tarım ürünleri ihracatını geç Kırsal kesimde yaşayan ve tarımsal üretimle geçimini sağlayan köylüler ve küçük çiftçiler ile tüketicilerin özgürleşmesi, gıda egemenliğine sahip olabilmesi için dışa bağımlılıktan, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü’nün dayatmalarından kurtulmak zorundayız. Bununla birlikte, geleneksel tarımsal yöntemler yeni anlayışla ele alınmalı ve organik tarım tekniklerine önem verilerek, tüketici haklarına, tarımla uğraşan köylü ve küçük çiftçi ile ülke yararına uygun etkin ve ulusal bir tarım politikası uygulamaya konulmalıdır. GDO’lu ürünlerin ithâlâtına, üretimine ve tüketimine izin verilmeyen yasal düzenleme yapılmalıdır. Yerli tohumculuğumuz geliştirilerek, tohumculukta dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız. Tarımsal KİT ve KİK’lerin yeniden yeni anlayışla kurulmaları sağlanmalıdır. Üretim ve tüketim kooperatifçiliği teşvik edilmelidir. T ü k e ti c i H a k la r ı De r n e ğ i / T EL : 4 25 1 5 2 9 41 7 93 34 419 37 74 / th d @ tu k e t ic ih a k la r i. or g .t r ww w. tu k e ti c ih a k l a r i.o r g .tr 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle