Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 224/17 Ekim 2008 ANKARA ANKARA Tâlat HALMAN Adalet Sarayı? Demosthenes veDemokrasi AKKARA E ski çağ Atina demokrasisi, akıllı devlet adamlarının uyarılarıyla iyi yönlendirilmişti. Zamanın büyük hatiplerinden Demosthenes, M.Ö 300’lü yıllarda demişti ki: “En büyük dikkatle sakınılması gereken durum, tek bir kişinin bütün halktan daha çok iktidar sahibi olmasıdır.” Demokrasinin büyük belâlarından biri, mutlak iktidarı elinde tutmaya çalışan bir muhteris kişidir. Demosthenes, sonraki bin yılların bile tehlikelerini ne kadar berrak görmüş ve ne doğru bir uyarıda bulunmuş. S umhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda yeni bir görkem dönemi... 10 Ekim Cuma gecesi İdil Biret ile Rengim Gökmen’in ve yenilenmiş salona alışmaya çalışan orkestranın bir zafer gecesiydi. Doğuş Grubu’nun armağanı olarak çok güzel düzenlenen salon iç açıcı. Ne yazık ki 150 kadar koltuk azalmış. İdil Biret, eşsiz dâhimiz. Akıllara durgunluk veren bir yetkinlikle ve rahatlıkla çalıyor. Rachmaninoff’un olağanüstü zor 2 sayılı konçertosunu başka nice virtüözün ulaşamayacağı bir düzeyde icra etti. CSO’daki hayran izleyiciler mest oldular. Rachmaninoff bu enfes eserini kocaman ellerinin genişliğiyle çok doğal ve kolay çalardı. İdil Biret’in küçücük ve büyüleyici elleriyle bu başarı düzeyinde yeniden yaratması, bir mucize... Rengim Gökmen, şef olarak gücünü bir kez daha kanıtladı. Devlet Opera ve Balesi’ni mükemmel yönettiği gibi, CSO’ya da öyle güzel ruh veriyor ki... CSO’nun yeni mevsimi açılırken birkaç dileği dile getirmek gerek: Bazı resital ve konserlerde, solistten “bis” istemek, izleyicilerin hakkıdır elbette. Ama, Rachmaninoff’un 2. piyano konçertosu öylesine yorucu, yıpratıcı bir eser ki onu dört başı mamur icra eden bir virtüözden “bis” talep etmek yakışık almıyor. İdil Biret, öyle nazik ve cömert bir sanatçı ki, müzikseverleri kırmamak için, “bis” yapıyor. Nitekim, CSO açılış konserinde iki CSO’ya görkemli açılış C tane nefis parça sundu, ikisi de çetin ve yorucu: Kreisler/Rachmaninoff ve Chopin’den... Ama, kim bilir, ne kadar yorgundu. Fazla yormamalıyız nazik bir dâhiyi. Yenilenen CSO salonunda, orkestranın arkasında 2530 izleyici için iskemleler var. İyi bir fikir. Ne var ki orada oturtulanlardan bazıları, hiç de hoş kıyafetler giymemişti: Sveterli iki çocuk, blucinli birkaç delikanlı, laubali kılıklı genç kızlar. Çok ciddi ve zarif giyimli orkestranın arkasında çirkin bir görüntü. Bazı müzikseverler, alkışın yerini ve zamanını bilmiyorlar. Konçerto ve senfonilerin bölümleri arasında alkışlamak, âdet değildir. CSO’daki coşkun izleyiciler bu usulü bilmez gibi davrandılar. Üstelik, bazı bölümlerin sonunda önce alkış koptuğu oldu. Çaykovski’nin 5. Senfonisinde final bölümü tamamlanmadan iki dakika önce ön sıradaki bir hanım eser bitti sanıp da avazı çıktığı kadar, “Bravo!” diye haykırmasın mı? Kabalıktır, cahilliktir bu, yakışık almaz. Sayın Rengim Gökmen ile bu tür erken alkışlamaları beş altı yıl önce konuşmuştuk. Büyük bir zerafetle anlayış gösteriyordu, hatta böyle bir coşku gösterisinin şefi, solisti, orkestrayı bazen sevindirdiğini, teşvik ettiğini söylüyordu. Yine de izleyicilerin aşırılıklardan kaçınmasını, olur olmaz noktalarda alkışla ve bravolarla müdahalelerden vazgeçmesini önersem yanlış bir şey yapmış olur muyum? araylar, eski çağlarda, mutlak iktidarın canevleri olarak yaratıldı ve yaşatıldı. Kimisi, kudretli imparatorlukların odağı, görkemli kültürlerin ilham kaynağı olmuştur. Çoğu, yoksul kitleler kıvranırken, vicdansızca, lüks ve israf içinde yaşayan hanedanların, plütokrasilerin sefih mekânlarıydı. Cumhuriyetler ve demokratik toplumlar için, saray sömürünün, gayri meşru servetin, hayasız bir yaşam biçiminin simgesidir. Bu çağda, bir devlet binasına, bir zenginin malikânesine, toplumsal bir yapıya ne kadar büyük ve gösterişli olursa olsun “saray” adı vermek yanlıştır, ayıptır. Dahası, bir krala değil, halka ve tüm bir ulusa ait olan bir toplumda, yüz karasıdır. Hele haysiyetli bir Cumhuriyette, “Atatürk Türkiyesi”nde, yeni yapılara, devlet kurumlarının mekânlarına asla “saray” adı verilmemelidir. (Topkapı Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Beylerbeyi Sarayı gibi tarihî isimler elbette aynen devam eder... Simit Sarayı, Halı Sarayı gibi ticari isimler varsın, konulsun. Aksaray gibi bir semt adı değişmez... bunlar başka) Adalet Sarayı, kökten yanlıştır. Böyle bir bina, T.C. için utanç vericidir. İstanbul’da inşaatı süren Adalet Sarayı, bu çarpık adla, yüz kızartıcı olacaktır. Başka bir ad bulup koymalıyız. İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ilk yıllarında Kültür Sarayı ismini taşıyordu. 1971’de Kültür Bakanı iken yapmakla iftihar ettiğim bir iş Saray’ı Merkez’e çevirmek ve başına Atatürk’ün ismini eklemek oldu. Dönemin Başbakanı Nihat Erim itiraz etti, karşı çıktı ama, kısa bir sürede kendisini ikna ettimdi. “Atatürk’ün kültür Cumhuriyetinde sanatlar, saray hizmetinde olmamalı”, dediğimde kabul etmek zorunda kalmıştı. Atatürk Kültür Merkezi adı ve anlamı, gerçekten, güzel ve güçlüdür. Adalet’i de saraydan kurtarmalıyız. emokratik solun, Başkentte bir kurtarma eylemine girişmesi şart. Bunun yolu, birdir, mecburidir. Partileri ne denli ayrı olursa olsun, 2009 Mart’ındaki yerel seçim için D Solda Tek Aday hepsinin, tüm sol kesimin tek bir başkent adayı üzerinde anlaşıp birleşmesi. Ve bunun göstermelik bir jest, bir yasaksavma olmaması. Yeter artık! Solda yıllardır süren iç bölünme bitmeli. Solu yıprattığı kadar, ülkeyi sarsıyor. Her sol fraksiyon zayıf kalıyor. Didişmeler, dalaşmalar yüzünden her bölük, intihar ediyor. Bu sefer, başkentin hayrı, memleketin yararı uğrunda, iç savaştan vazgeçerek güç birliği yapmak zorunlu olmuştur. Bu yönde girişimlerin başladığına ilişkin haberler sevindiricidir. Birleşik sol, zafer kazanarak Başkenti kurtarabilir. Murat Karayalçın, tek aday olarak, tek umut. Ankara için daha güçlü bir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı bulmak zor, hemen hemen olanaksız. Kendisini bu başkanlıkta, en yüksek siyasal görevlerde, devlette kanıtlamış olan müstesna bir aday. Ankara’da yine mükemmel hizmetler verebilir. 19