18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MAYIS 2021 5 REDD grubunun solisti Doğan Duru iki hafta kadar önce sosyal medyadan bir açıklama yaptı ve TİP’e (Türkiye İşçi Partisi) katıldığını söyledi. Meclis içinde sadece 3 sandalyeye sahip olsa da (Başkan Erkan Baş, Barış Atay ve Ahmet Şık) etkisi yüksek bir muhalefet yapan TİP bir süredir siyasi arenanın yükselen yıldızı konumunda. Doğan Duru’nun da TİP’e katılması aslında partinin yaptığı muhalefetin kamuoyunda da bir karşılığının olduğunu gösteriyor. “Babam Ecevit hayranıydı” diyen Duru ile email üzerinden bir söyleşi yaptık ve çeşitli konularda görüşlerini sorduk. u Öncelikle siyasete atılma nedeninizden bahsedelim istiyorum. REDD her zaman belli bir muhalif duruşu olan ve müziğinde de bunu hissettiren bir gruptu zaten. Ama aktif siyaset sizi neden çekti? Ve tabii neden özellikle TİP? Muhalif yanım, yaşadığım sürece olacak. Sanat ve iktidarı yan yana görmüyorum. “Sanatçı dünyaya ayna tutar.” Bugün geldiğimiz noktada toplumsal muhalefetin güçlenmesi, örgütlenmesi ve kendini ifade edebilecek yeni bir dil geliştirip bu uyku halinden insanları çıkarması şart. Öncelikli konu, AKP’nin ilk seçimlerde gitmesidir. Bu iktidarı yenmek için her zaman olduğu gibi örgütlü bir muhalefete ihtiyaç vardır evet ama daha da güçlü ve daha da çok yönlü olmasının gerekliliği artmıştır. Bütün bu yazdığım nedenlerden ötürü kendimi “bugünkü haline” fikren daha yakın bulduğum, her zaman cesur ve kararlı muhalefetini artıran TİP’e üye olmaya karar verdim. u Bir sanatçı olarak “politize” bir bireye dönüşmeniz tepki çekecek mi ya da bununla ilgili tepkiler nasıl oldu? Sanatçı zaten doğası gereği politiktir. Peki neden siyaset sanat ilişkisinde sanatçıyı zararlı çıkarma derdinde insanlar? Ben siyaset yapacağım dediğinizde etrafınızdan “sakın” diye sesler yükseliyorsa ortada bir tuhaflık yok mudur? Bu tuhaflığın nedeni çok önemli ve üstüne çok daha fazla konuşulması gereken bir konu. BENIM GÖZÜMDE HEPSI AYNI u Aslında tam da belki bu konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm bir şey yaşandı geçenlerde. Erkan Oğur’un İbrahim Kalın ile birlikte çalışması politik duruş anlamında çok eleştirildi. Bu bağlamda neler söylenebilir? Gerçekten de Platon’un mağara alegorisi günde belki iki üç kez karşımıza çıkıyor. Sosyal medyada Erkan Oğur olayı hakkında paylaşımları okuduğumda neden insanların siyasetten bu kadar korktuğunu, neden sanatçının fikrini ifade ettiği için diğer sanatçılar ve dinleyenler tarafından ötekileştirildiğini ve sahnesinin sessiz sanatçıya göre dara ve zora girdiğini düşündüm. Neden REDD’i kavgacı gördüklerini anlamaya çalıştım. Erkan Oğur konusuna geri dönelim. Bu konu hakkında fikirlerimi paylaşmıştım, çok yazıldı çizildi. Erkan Oğur yanlış yapmıştır, sonrasında yanlış yaptığını kendisi daha da fazla hissedecektir. Vicdanının ona bizim verdiğimiz tepkiden çok daha fazla tepki gösterdiğine eminim. Bu hatası eminim çokça duygusunu alıp götürmüştür. Bu topluma bir özür borcu vardır. Nasıl yapar bilemem. u Herkes sizin kadar açık ya da cesur değil. Oysa artık konuşmanın zamanı gelmedi mi? Genco Erkal örneğin, o da sizin gibi sözünü sakınmıyor ama ona bedel ödetmeye çalışan bir iktidar var karşısında... Ahmet Kaya’ya çatal fırlatanların sürekli yanladığı iktidar “şarkıcılığı” karşısında, muhalif sanatçı rolünün giderek apolitik sanatçıya dönüşmesi istendiği açıktır. Emeğin, üretimin değerinden çok kopyanın, suretçiliğin daha fazla alkışlandığı bu dönemde yaşadığı korkunç travmalarla kendini ifade etmekten ayrı tutan, konfor alanı yaratma çabasında olan, susan, o veya bu şekilde iktidar ile ilişki kuran kimse, benim için sanatçı değildir. Yapay bir sempati duygusuyla şekillenen ortamda “ciddi konular beni sıkıyor, geriyor insanları” söylemlerinin ve türlü soytarılıkların sanat dünyası tarafından alkışlanması, hele ki müzisyenlerin pandemi koşulları yüzünden hayatlarına son verme yolunu seçtiği bir dünyada müzik emekçileri adına olumlu adımlar atılmazken korkunçtur. Bunun bitmesi için konuşan sanatçı sayısının artması gerektiği ortadadır. Dizilerde oynayan güzel arkadaşlarımız Genco Erkal’ın davasının peşinden gitseler, ses çıkarsalar, destek olsalar kimse terörist falan ilan edilmez, edilemez. Bu sessiz sanat camiası yüzünden sesi çıkanların yaftalandığı bu dönemin sorumluluk ortaklarından biri de maalesef bu arkadaşların konfor tercihleridir. Bu koşullarda sessiz kalan da şaklabanlık peşinde koşan da onlarla türkü söyleyen de benim gözümde aynıdır. Toplumsal belleğimizi silmek isteyen, unutturma gayretinde olanlara teslim olmaktır bu. u REDD bu konuda geride duran bir grup olmadı ama mesela müzik sektöründeki bir takım başka isimler için her zaman aynı şeyi söylemek zor. Bunun nedeni korku mu? Uzun yıllardır zaten sözümüz varsa söylemekten geri durmuyorduk. “Geri durmuyorduk” diyorum çünkü geri durmamızı bize sürekli hatırlatan bir küçük sektördeyiz. Verdiğimiz tepkiler, gösterdiğimiz hassasiyet yüzünden bu sektörcük sizi sevmemeye başlar. Sektörün kokusuz, fikirsiz görünmesi geFotoğraf: Vedat Arık Doğan Duru ile ülke meselelerini ve parti üyeliğini konuştuk Herkes siyaset yapmalı “Kendini ifade edenleri dışarı atmaya çalışan, sahnelerini azaltan, emeğini değersiz gören, gösteren bu sistemin dönüşeceği günleri görmeyi istiyorum” DEĞIŞTIRMEK IÇIN FAZLASINI YAPMAK ŞART Benim bildiğim ve yaşama sarılmamı sağlayan en önemli şey üretmek. Daha çok üretmeye ve kendimi sanatsal olarak ifade etmeye fazlasıyla devam edeceğim şüphesiz. Bir partiye üye olduğum için REDD zarar görebilir, bu konuda üzgünüm ama zaten bunu yıllardır yaşıyoruz ve değiştirmek için fazlasını yapmamız gerekiyor. Herkes konuşursa konuşanların susturulmaya çalışıldığı, bu iktidar yanlısı sektörcük belki değişir. Herkes siyasete girsin gibi bir cümle kurmuyorum ama herkes bu zamanlarda siyaset yapmalı diyorum. SORUNLARA YEN ILERI EKLENDI AKP iktidara gelene kadar siyasetle ilişkim pek olmadı ama ilk oy verdiğim seçimlerde Ecevit kaybetmişti. 80 darbesi sonrası apolitik bir dönemin mahsulü çocukluğun tuhaf bir eğitimsel ve toplumsal baskılanması vardır. Bu yüzden çekingendir bizim nesil, özgüven problemleri de vardır. Ayrıca o dönem Gülen cemaati de bu sırada sürekli etrafımızdaki arkadaşlarımızı toplayıp bizlerden uzaklaştırıyordu. AKP iktidara geldiğinden bu yana muhalifim, eskiden Türkiye’nin sorunları vardı evet ama üstüne çok daha fazlası geldi. rektiğine kendini inandırmış olan tüm bileşenleri, sizi onun dışına itmeye başlar. Kimisi eleştirdiğiniz için “sinirli” kimisi “sıkıcı” yaftası yapıştırır kimi de eleştiri hakkını kendinde gördüğü halde buna cesaret edemediği için başkasının yapmasını unutturmak ister, küçümser ve sizi “kavgacı” gösterir. Aslında bizim “mahallede” insanların kendini ifade edememe nedenleri iktidardan çok, küçük sektörcüğün kendi zayıflığından ve soytarılığı alkışlayanların çokluğundan gelir. Mesela bu cümleyi okuyunca sizi karalamak isterler. Oysa karalamaları gereken kendi korkularıdır. Vicdanları onları kemirir ve bunu yenmek için size saldırırlar, sizi negatif göstermek için de ellerinden geleni yaparlar. Kulisler, dedikodular, şehir efsaneleri... Bunlara yıllarca maruz kaldık. LA TRAVIATA PROVASINDA BIRAKTIM u Nasıl bir gençliğiniz oldu? Hem müzikle olan ilişkinizi hem de politik anlamda bilinçlenmenizi merak ediyorum. Neydi (ve kimlerdi) sizi şekillendiren olaylar? Müziğe maalesef çok geç yaşta başladım, 18 yaşlarında diyebiliriz, daha öncesinde sadece dinlerdim. Bir gün müzik yapma fikri aklıma geldiğinde hiç müzikal birikimim yokken hayal kurdum ve bu konuda eğitim almam gerektiğine karar verdim. Sonrasında kendimi konservatuvar sınavında buldum. O dönemde bu sınavların katılımı 300400 kişi oluyordu. Tek girebileceğim bölüm, bana yakın olan Opera ve Sahne Sanatları Bölümü’ydü. O sene yedi kişi alındı, biri de bendim İstanbul Üniversitesi Konservatuarı’nı kazanmıştım. Babam gençliğinde CHP gençlik kolu başkanlığı yapmış bir Ecevit hayranıydı. Bizim (Güneş’le) çocukluğumuz 80 darbesine denk gelir. O dönemde (1983, 10 yaşındayız) Özal’ın seçim konvoylarını görene kadar pek siyaset nedir bilmezdik. Özal küçük kasabamıza gelmişti. İnşaat hafriyatından kalma bir tepede elimde sokakta bulduğumuz tozlu bir şarap şişesi vardı ve doluydu. Özal’ın konvoyunda daha önce görmediğim arabalar vardı, Mercedes vs. Konvoyun başı sonu belli değildi. Elimdeki şarap şişesini kaldırdım konvoya gösterdim, belki de Güneş yapmıştır bunu hatırlaması zor. Sonra zaten babamın İstanbul’a gidince sürpriz olarak Tahtakale’den aldığı şeylerin hepsi Türkiye’ye gelmeye başladı. Çocukluk, televizyonda gördüğü şeyleri hayatında bulur oldu. Hamburger, pizza vs... u Aslında isteseniz yurtdışında kolaylıkla bir kariyer sürdürebilirdiniz. Hiç pişmanlık duydunuz mu? İtalya’ya özel bir burs kazanarak gittim. Gittiğim yıl babam iflas etti (Çiller dönemi). Yine de cebimde para olmadan gittim, orada güzel insanlar, hocalarla çalıştım. Verdi Konservatuarı’nda araştırma bursuyla çalışmalarıma devam ediyordum. Türkiye’deki hocamın ısrarıyla İstanbul Devlet Opera ve Balesi sınavına girdim. Solist olarak kazandım ama kontrat imzalamak istemedim, o zaman kadro yoktu. “Kontrata imza at İtalya’yı kapat” diyen müdür yardımcısı kontrata imza atıp İtalya’ya eşyalarımı toplamaya gidince kontratımı başkasına vermiş, dönünce öğrendim. Sözleşmeli korist olarak kontrata imza atmaya zorlandım. Hem solisttim hem korist ama aynı kişinin mobingleri yüzünden İstanbul Operası’nın 9 ay sonra “La Traviata” genel provasında solist sanatçıyken bıraktım. Önemli bir karardı benim için. Dönmemem gerekiyordu İtalya’dan evet... O adam hâlâ orada, böyle insanların sanat dünyasında yeri olmamalı. Tacizci, mobingci insanlar maalesef, davalarla, atıldıkları yerlere geri dönmeyi başarıyorlar. Benim kadar rock’n roll yaşayan bir operacı olsa şu an arya söylemek bir yana ismini bile söyleyecek sese sahip olamaz. Neyse ki iyi hocalarım vardı ve tekniğim iyi ve hâlâ çalışıyorum. Müziği, sesleri notaları kalacaktır ama benim nazarımda (Erkan Oğur) tarifsiz kabahat içindedir. REDD grubunun solisti Doğan Duru sosyal medyadan TİP’e üye olduğunu açıkladı. Bu kararı TİP ile herhangi bir iletişime geçmeden aldığını ve evde bilgisayardan partinin internet sitesine girerek üye olduğunu söyleyen Duru ile Cumhuriyet Pazar için söyleştik. EMRAH KOLUKISA Duru, “Şık’ın basın toplantısına gittim ve orada kısa bir süre tanımadıklarımla tanıştım, belki daha sonra konuşacak, fikir alışverişi yapacak zaman veya ortam olur. Nasıl bir katkım olur bilmiyorum, bunlar konuşulması gerekirse konuşulur. Üye olmam da bir katkı bana göre” diyor. Barış, özgürlük, eşitlik, demokrasi ancak hafızalarımızı korursak ulaşabileceğimiz kavramlardır. ÜYELIK KENDI KARARIM Bu üyelik kararını, yukarıda anlattığım çerçeveden bakınca, insanlara cesaret vermesi, sanatçılara örnek olabilmesini düşleyerek verdim. Aktif bir görev beklentisi içinde değilim, vatandaşlık hakkımı kullanıp partiye üye olma kararını kendi kendime aldım. Zamanlama olarak ne güzeldir ki Ahmet Şık’ın da partiye katılımına denk gelmiştir. KONFORLU MUHALEFET Benim görüş bildirdiğim birçok konuda sessiz olmayı tercih edenler ve savunanlar var, doğrudur. “Konforlu muhalefet pratiği” diyorum ben buna. Bunu hakkıyla yapan bazı arkadaşlarım var. Ne kadar gol yedilerse de toplum onları affediyor bir şekilde. Dedim ya konforlu şekilde yapıyorlar bu işi. Sektörümüzde sermayenin gücü büyüktür ve sermaye de iktidar sempatisiyle hareket eder. NE KADAR DAYANIRIZ? Şarkı söylemeyi seviyorum. Sahnelerden uzağız, birçok arkadaşımız intihar etti. Gerekli destekler yapılamadı, gerekli tedbirler alınamadı, sonuç fiyasko oldu. Daha ne kadar dayanacağız bilmiyorum ama bu sürede evdeyken evet başka şarkılar söylemek hoşuma gidiyor ama bunlar tamamen hobi, profesyonel olarak üretmek daha tatmin edici geliyor bana. Aryalar kısmı da eski mesleğim ve özlüyorum bazen.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle