Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 14 ŞUBAT 2021 Siz hiç ‘merhaba poğaçacı’ dediniz mi? 1 H er romancı/ yazar “aydın” olmak zorunda değildir. Doğrusu ben, hele de insanlığın bunca çalkantılı dölır: Şarkiyatçılığın bir anlam taşıması Şark’tan değil tümüyle Batı’dan kaynaklanır; Şarkiyatçılığın taşıdığı anlamı, doğrudan doğruya, Batı’nın Şark’ı görülür, açık, ilgili söylemle “orada bulunur” kılan türlü neminde kapısını kapayıp “ sadece işimi yapatemsil tekniklerine borçludur.” Pamuk da benzerleri gibi rım” diyerek tatlı düşlere dalan yazarı okumak istemem. Aziz Nesin hatıralarında değinir, “bizde yazar salt işini yapmaya zaman bulamaz” diye. Sadece bizde değildir elbette, tüm yerkürede açlık, sefalet, eşitsizlik varken, yazarın başını kuma gömmeENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Herkesi “cahil” sayan bir “Osmanlı münevverinin” Batı’yı eğlendirmek için şapkadan tavşan çıkararak olmadık hikâyeler anlatıyor. Kendi toplumuna Şarkiyatçı gözle bakıyor, pazarın dileği neyse, ona hizmet ediyor. Sentetik kişiler, çevre, olaylar içinden sunduğu hikâye, ortalama okuru egzotik Doğu düşlerine, masallara taşıyor. Elbet bu ilerici bir edebiyat değil. Okur, esasi pek de iyi karşılanmayacaktır. 2 P amuk hakkında eleştiPamuk’a “yazdığı dili bilmiyor” eleştirisi ve rel çok yazı yayımlandı. Aklıma gelenler Tahdiğerleri... sin Yücel ve Oğuz Demiralp’inkiler. Yapıtları didik didik edilerek dil bağlamında, roman inşası, biçeme yönelik sıkı çalışmalardır. Doğası gereği eleştiri yazısı da eleştiriye tabidir. Bu yolla kültürel, düşünsel gelişim sağlanır. 5 sen güzel bir macera filmi izler hissine kapılsa da öngörülmeyen, ezberini bozan hiçbir olaya, duruma, kişiye denk gelmiyor. Hollywood filmlerine uygun formüller iş görüyor. Edebiyat ajanları, reklam dünyası, yüksel telif rakamları, şöhret, itibar derken, yazar kayboluyor, işlevini yitiriyor. P amuk eleştirisi yapanların çoğu tek satırını okumamış, bu sorunlara kafa patlatmış durumda değil. Garip ezPamuk’un neoliberal çağda, postmoberlerini yineleyip duruyorlar. Yazınsal dern lakırdılar içinde kaybolduğunu söylemek için haklı gerekçelerimiz çok. Oğuz Demiralp, “Orhan Bey ve Kitapları” adlı yapıtı için Nilüfer Kuyaş ile 28 Ağustos 2018’de K24 için yaptığı söyleşide: “Biraz Türkçesine özen göstererek benim edebiyatta başarı diyeceğim eleştiri yapmaya yetkin olmamaları bir yana, siyasal tezleri de yanlış yerden geliyor. Eleştirdikleri yer tutucu, milliyetçi, dolayısıyla gerici. Parks’ın tarif ettiği kariyerin oluşması için, parlatılan, bir çeşit pop yıldızı olan romancının dünya meselelerinde de söz söylemesi kariyerieserler ortaya koyabilir. Ama onun hede nin parçası olarak görülüyor. Liberal orfi anladığım kadarıyla edebiyat piyasa tamın izin verdiği ölçüde insan haklarınsındaki başarı, Nobel’e kadar giden yolu açmakmış” diyor. –piyasa sözcüğünü özellikle tercih eder Demiralp, bu yolla edebi ölçüt yerine pazarınkini koyar.– Hürriyet Gösteri Dergisi’nin Kasım 1990 sayısında Tahsin Yücel “Kötü bir yazar, iyi bir romancı dan, çevre sorunlarından söz açılabilir mesela. Pamuk bunu yapıyor ve esasen tam da orada kendini ele veriyor. ABD’nin, Ortadoğu halklarına neyi layık gördüğünü biliyoruz. “Demokrasi getireceğiz” diye milyonlarca insan katledildi, egemen ülkeler olabilir mi?” diye soruyor, Kara Kitap üzerifarklı yöntemlerle işgal edildi. Halkların hasne çıkan övgüler sonrasında “… kimi yazarlarımızın öve öve bitiremedikleri bu kitabı alıcı gözle okumayı denerseniz, tekdüze ve topal tümceleri, güsas dengeleriyle oynandı, mezhepçi, dinci fay hatları harekete geçirildi. Elbette bu olan biteni tüm dünya yazarları bilmek zorundadır. Diyeceğim, bugün binümüz Türkçesinin gerilerinde kalmış sözcük zim de içinde olduğumuz ne bela varsa, tüdağarcığı, sıradan imgeleri karşısında, böyle bir kitabın yazarını ‘iyi yazar’ olarak nitelemenin olanaksız olduğunu görürsünüz.” Orhah Pamuk Yücel, pek çok örnek sunuyor kitaptan, dikkat çekici olanlarından biri şöyle: “Bu geometrik ve tertemiz manzarada, (hoş yanı da buydu ya zaten) kendimi dışarıdan seyrederken O’nu kendimin yarattığını hemen anlamıştım.” Yücel bu cümle ardından şu hükmü veriyor: “…olsa olsa, dilimizi sonradan öğrenmiş acemi çevirmenin başarısız bir denemesini düşündürür bize.” 3 P amuk’la ilgili bir belgeselden kesit düştü önüme. Pamuk İstanbul’un yazarı tavrıyla(?) önüne çıkan sokak satıcısına “Merhaba poğaçacı” diyordu. Düşündüm, acaba ben de birine “merhaba sucu”, “merhaba çalgıcı”, “merhaba berber”, “merhaba kalaymü ABD’nin bu azgın, sömürgeci tavrından kaynaklıdır. 6 A BD tüm tezlerini halka ilişkiler, reklam, basın yoluyla meşru zemine oturtuyor(!). Eğer kullanışlı olursanız sizi küresel şöhret haline getiriyor, vitrine koyuyor. Suriyeli mülteci kamplarına Angelina Jolie’nin gelmesi neyse, Esad iktidarı bıraksın diye yayınlanan bildiriye imza koyan ünlü yazarlar da o’dur! Sözde mazlum halkların hakkını savunur gibi görünerek, küresel gücün kullanışlı kalemi olmuştur Pamuk da! Bugün kapitalizme en ufak itirazı olmayan, mikro milliyetçi, kimlik sorunlarını dünyanın tek meselesiymiş gibi sunan bu neoliberal rüzgâr ele geçirmiştir piyasa yazarlarını. (Esad’ı istifaya çağıran listenin içinde belli ki memnuniyetle yer alıyordu Pamuk. Peki, kim adına yapılıyordu bu cı” diye hitap ettim mi, diye. Varlığını – dolayısıyla dilini, yazarın var olduğunu orada görürüz– yapay biçimde sunmasının nedeni nedir Pamuk’un? Ya bulunduğu ülkeye, insanına, kültürüne yabancıdır, ya bile isteye hizmet verdiği pazarın ürünü olmanın gereğini yapıyordur. Bu ilişki “kazankazan” şeklinde düşünülmelidir. Edward Said, Şarkiyatçılık’ta şöyle der; “Şarkiyatçılık Şark’a ilişkin uçuk bir Avrupalı hülyası değildir, nesillerdir önemli parasal yatırımların yapıldığı, yaratılmış bir kuram ve uygulama bütünüdür. Süregelen yatırımlar, nasıl Şarkiyatçılıktan türeyerek genel kültüre giren önermeleri çoğaltmış, bunları gerçekten üretken kılmışsa, Şark’a ilişkin bir bilgi dizgesi olarak Şarkiyatçılığı da, Şark’ın Batı bilincine süzülerek gelmesini sağlayan onanmış bir düzenek haline getirmiştir.” Pamuk pazara uygun “şark tahayyülünü” yeniden üretmektedir. 4 Said’den devam edelim: “Şarkiyatçılık tümüyle Şark’ın dışında, uzağında kaçağrı?) 7 O rhan Pamuk’un (yandaş) dostlarıyla çektirdiği bir fotoğraf sosyal medyada dolaşıma sunuldu. Pamuk, reklamı sever, çağın araçlarından da haberdardır, ancak tartışma zemininden hoşlandığını sanmam. Yazarların özel yaşamları ile yapıtları arasında ilişki bulmaya/ kurmaya çabalamak pek akıllı işi değildir. Kuşkusuz insanlar tercihleriyle siyasal tavrını da ortaya koymuş olur, yine de yapıtı yazınsal ölçülerde tartmak, değerlendirmek gerekir. Üstelik tartışmanın doğru zeminden kayması, eleştirinin gücünü, değerini de azaltmaktadır. Herkesi “cahil” sayan bir “Osmanlı münevverinin” Pamuk’a “yazdığı dili bilmiyor” biçiminde eleştirisi, değerlendirmeyi yapandan kaynaklı geçersizdir. Lakin bugün ülke öyle bir hale gelmiş durumdaki laf kalabalığından, anlamlı söz işitilmez halde! Tim Parks “Ben Buradan Okuyorum” (Çev. Roza Hakmen) Edward W. Said “Şarkiyatçılık” (Çev. Berna Ülner) Nihat Çabuk. Semerci. Silifke’de bir ara sokakta semercilik yapıyor. Kültürhane’de yarı açık ‘el emeği suretleri’ sergisi ABİDİN YAĞMUR Zanaatkârın Kültürhane, barış bildirisine imza attıkları için Mersin Üniversitesi’nden ihraç edilen Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör, Doç. Dr. Ulaş Bayraktar ve doktora öğrencisi Deniz Altınay ve feminist aktivist Nalan Turgutlu tarafından 2017 yılında Yenişehir’de kuruldu. Atölyeler, dinletiler, gösterimler, sohbetler düzenliyorlar. Geniş bir kütüphane kurarak işe başladılar. Onlar mekânı “Kültürhane öncelikle bir bilim, akademi bostanı” diye tarif ediyor. büyülü dünyası F otoğraf sanatçısı Canan Yaşar’ın, Mersin’den 33 ustayı anlattığı “El emeği suretleri” fotoğraf sergisi Kültürhane’de açıldı. Serginin, bugüne kadar yapılanlardan farklı bir yanı var. Bu sergide fotoğraflar mekânın içinde, izleyiciler mekânın dışında. Fotoğrafların altındaki karekodları cep telefonunuzla okutuyorsunuz, fotoğrafların öyküsünü fotoğrafçının sesinden dinliyorsunuz. Salgın nedeniyle bu yol seçildi ve Kültürhane’nin güney ve doğu cephesindeki vitrini sergi duvarına dönüştürüldü. Sergi 28 Şubat’a kadar açık olacak. UZUN SAATLER ÇALIŞTIK 33 usta sergisi Yaşar’ın yaklaşık 10 yıllık çalışmasının ürünü. Bu süreçte fotoğraflarını çektiği insanlardan üçü vefat etmiş. Hem meslekleri hem de yaşam hikâyeleri ilginç 33 ustanın geleceğe aktarılmasına aracılık ettiği için memnun olduğunu söylüyor Yaşar. “Hepsi hayatımda ayrı ayrı özel yer tuttu. Uzun zaman çalıştık. Şikâyet etmediler. Zaten yanlarına gittiğimde işlerine dalıyorlardı. Orada olduğumu bile unutuyorlardı ben de onlar çalışırken fotoğraflarını çekiyordum” diyor. Ustalar serisine devam ediyor. Daha çok kaybolan meslekler üzerine, oya, dokuma, semer, oyma gibi kültürel miras sayılabilecek alanlarda çalışan ustaların izini sürüyor. Yaşar, Kültürhane’deki sergiyi de şöyle değerlendiriyor: “Hayatımda ilk kez böyle bir sergi açıyorum. Karekodlarla benim sesimden fotoğrafların hikâyesini dinleyebiliyor insanlar. Çok değişik bir sergi oldu. Onur duydum.” Halis Şimşek, bakır kalay ustası. Tarsus’ta yaşıyor. Neriman Duman, dokuma ustası. Mersin’in Bozön köyünde dokumacılık yapıyordu, şu an Alzeimherle mücadele ediyor, hiçbir şey hatırlamıyor. Sevim Oğuz, sepetçi. Çoçukken başlamış sepet örmeye, hâlâ sepet örüp satıyor. TÜRKİYE’DE ILKI YAPTIK Ulaş Bayraktar: Türkiye’de belki de ilk diyebileceğim iz bir sergi. Canan Yaşar’a hikâyeleri anlattırdık. Sesi karekoduyla tanımladık. Böylece sergi açık, gezinti dışarda bir uygulama yaptık. Kültürhane’de ah vah etmektense elimizdeki imkânları nasıl kullanabiliriz gibi bir motivasyonumuz var. Hem Canan Hocanın emeği, hem kentin değerleri hem de bir araya gelme vesilesi olması nedeniyle bu sergiyi değerli buluyoruz. Mekân kapalı olsa bile dışarıdan geçen inanlar fotoğrafları görebilecek. Hikâyeleri dinlediğinizde çok daha anlamlı oluyor fotoğraftaki suret. Biz bu sergiye el emeği suretleri dedik. Çünkü eller ön planda. Emeğin bu kadar değersizleştiği bir dönemde elleri, emekçileri, yapılan işi görünür kılmak için bir çaba bizimki. Ayrıca kafe ve kütüphane kapalı ama yemek servisi uygulamasına başladık. ‘Atıksız Tasasız Sefertası.’ Yemeklerde kullanacağımız malzemeyi mahalle esnafından alıyoruz, atıkları ise Mersin Yabanları’nın bahçesinde kompost yapıyoruz. Bu atıksız temiz gıda çabasına Mersin dışından da destek geldi. Atıksız sefertasları devam ediyor. Her ay Kültürhane Menü adında ücretsiz bir dergi yayımlıyoruz. dergiye www.kulturhane.org adresinden ulaşabilirsiniz.”