Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 EYLÜL 2020 5 Patronsuz bir atölyede keyifle üretim Kadına şiddete karşı Mor Çepni TUĞBA ÖZER Mor Çepni kadın tekstil atölyesinde buluşan kadınlar: “En büyük hedefimiz kadınların birlikte üretmesi ve ekonomik krize karşı bir arada durmasını sağlamak.” Yine, kadınların isterlerse neler başarabileceklerini görmek için yollara düşüyoruz. Bu kez İstanbul Avcılar’da, mahalle arasında küçük bir tekstil atölyesine konuk oluyoruz. Burası bildiğimiz tekstil atölyelerinden oldukça farklı. Hani o çoğunlukla kadınların 1112 saat makine başında dikiş diktikleri yahut göçmen çocukların “ortacılık” yaptıkları karanlık, bodrum katı değil... Bu kez, aydınlık ve küçük bir dükkânda güler yüzlü kadınlarla karşılaşıyoruz. “Burası emeğin ve kadının buluştuğu yer” diyorlar daha içeri girer girmez. “Burada patron yok, dayanışma var” sözleri takip ediyor konuşmayı. Patron da şiddet de istemiyorlar. Yörük kadınının şiddete karşı dayanışma simgesi “Mor cepkenler” ve üzerinde “İstanbul Sözleşmesi Uygulansın” yazan mor maskeler var bu atölyede. Adlı adınca mor yani! Heyecanla bizi bekliyorlarmış meğer kaç gündür. Biz de hemen atölyenin kurucusu Deniz Türkmenoğlu ile sohbetimize başlıyoruz. u Nasıl kuruldu Mor Çepni, fikir nerden çıktı? 2020’nin mart ayında kuruldu. Başta terzi dükkânı olarak açmıştık burayı ama son rasında pandemi başlayınca, ayakta tutabilmek için atölyeye çevirmeye karar verdik. 17 yıllık tekstil işçisiyim. En büyük sorunlarımızdan biri işyerindeki mobbing’di. Yıllarca çalışmama rağmen emeğimin karşılığını hiç alamadım. “Bir değişim olmalı, bir şeyler yapılmalı” diyordum hep. Biraz da kadın mücadelesinin içinde olmam nedeniyle “mor çepni” fikri ortaya çıktı. DAYANIŞMA şart u Dayanışma nasıl işliyor burada? Burada üreten de satan da alan da kadın. Biz dedik ki; kadınlar zaten ekonomik sıkıntılar yaşıyor çok pahalıya satmayalım ürettiklerimizi. Kadın elbiseleri, pijamalar diktik örneğin. Mağazalarda 90100 TL’ya aldıkları bir ürünü biz 5060 TL gibi bir fiyata satmaya çalıştık. Dayanışma askılığı da kurduk aynı zamanda. Kadınlar daha önce almış oldukları kıyafetleri buraya getiriyorlar, biz bu kıyafetleri askıya koyuyoruz, fiyatı kendileri belirliyor. Elbiseyi satıp ücreti elbisenin sahibine veriyoruz. Biz patronsuz çalışıyoruz. Ça lışma saatimizi kendimiz belirliyoruz. Farklı fabrikalarda çalışan kadınlar, kimi bir saatini kimi tam gününü ayırdı. Şu an tekstil atölyelerinde kadınlar 1112 saat çalıştırılıyor. Biz bunu reddediyo ruz. Her kadın emeğini ne kadar katabilirse diye bakıyoruz bu işe. Paraya değer vermiyoruz, emeğimizi birleştiriyoruz. Saatin değil dayanışmanın önemi var. Bize “Burada kaç kadın var” diye soruyorlar. Biz sayı veremeyiz. Dünyanın yarısı mor çepni. Gündüz farklı sektörlerde çalışan akşamları buraya gelerek bize yardım eden arkadaşlarımız var. Birçok kadın zaten gönüllü. Mor Çepni’nin ilk üretimi yelekler olacak. Tarihçesi olan yelekler bunlar. 16 yelek ürettik. Yelekleri Instagram sayfasına koyacağız ve fiyatını belirleyeceğiz. Belki bize şöyle bir destek sağlanabilir. Kumaşını biz alalım, maliyetini biz karşılayalım gelirini de yelekleri üreten kadınlara verelim. Yeleklerden gelecek para üreten 8 kadına eşit şekilde bölüştürülecek. HEPİMİZ BİRer KEZBENCEYİZ u Nedir peki tarihçesi Mor Çepni’nin? 1800 yıl önce Toros Dağları bölgesinde yaşayan göçebe kadınların yaşlandıkları zaman isimleri kezbence yani bilge kadın oluyor. Kadınlar, herhangi bir kadın kocasından şiddete uğradığında üzerlerine bizim mor çepni ya da mor çepken dediğimiz yelekleri giyerek, ‘Ben artık bu adamı istemiyorum’ diyorlar ve orada hemen bir kadın dayanışması başlıyor. Eğer adam kendisini ikna edemezse kadın adamı boşamış oluyor. Ve o erkeğe o Yörük içerisinde artık kimse selam vermiyor. Bugün neredeyse bütün kadınlar sistematik olarak şiddete maruz kalıyor. İşyerlerinde yaşadığımız mobbing, evlerde yaşadığımız şiddet... Biz bu yelekleri, bütün kadınların mor çepnileri savunması gerektiğine inanarak ürettik. İlla yaşlanmamıza gerek yok hepimiz birer kezbenceyiz. Şiddete uğradığımızda dayanışmamız çok önemli. u Hayalleriniz neler? Daha fazla kadınla çalışabileceğimiz bir yere ihtiyacımız var. Özellikle çocuklar için çünkü kadınların onları bırakacakları yerleri yok. Yerimiz olursa daha çok kadın işçiyle farklı şeyler üretebiliriz. En başta amacımız farkındalık yaratmak. Kadınlar emeğini birleştirdiğinde bizler çok daha farklı şeyler yapabileceğimizi göstermek istiyoruz. Tuğba Özer (sağdan üçüncü) atölyede üreten kadınlarla bir araya geldi. İstanbul Sözleşmesi Yaşatır! Mor Çepni, kadınların çok beğendiği, “İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula” maskelerini üreten atölye. Kadın örgütleri bin maske üretmelerini isteyince bayram boyunca tatil yapmadan çalışmışlar, büyük bir keyifle. Hatta maskelerden elde ettikleri gelir sayesinde çok ihtiyaçları olan reçme makinesini atölyelerine alabilmişler. Maskeleri üreten kadın emekçiler, İstanbul Sözleşmesi’nden bu süreçte haberdar olmuşlar... Gülşen, “Şiddet gören çok fazla kadın arkadaşım var. Ben de yaşadım, sözleşmeyi de bu vesileyle iyice öğrendik” diyor. Gamze de hepsinin ortak temennisini dile getiriyor: “İstanbul Sözleşmesi’ni televizyonlardan duyuyordum ama ne olduğunu bilmiyordum, geçen günlerde okudum. Her gün dövülüyor ve öldürülüyor kadınlar, sözleşmenin kaldırılmasını değil uygulanmasını isteriz.” Hep gördüğüm ÇUVALDIZ ‘Şehzade’ analarına notlar ELÇİN Poyrazlar elcpoy@gmail.com Bir arkadaşımın, 12 yaşındaki sağlıklı oğlunun tabağındaki eti parçalara ayırıp onu besleyişini unutamıyorum. Pek çok lokantada oğullarını ağzına sunulan lok garyalardan kayıran yine korumacıayırmacı anneler oluyor. Evsokak dinamiğinin esas oyuncularını çocukları arasında cinsiyete göre dağıtan ya maları yuttuğu için tezahürata boğan anne da içinde bulunduğu ‘geleneksel’ aile yapısı müritlerin besleme törenleriyle sayısız kere nı pekiştiren yine anneler olabiliyor. ler karşılaştım. Çalışan annelerini sorgulayan, kız karde Ve defalarca gördüğüm şey şu: Kralçocuk şiyle aynı hak ve özgürlüklere sahip olmadı tahtına genellikle erkek çocukları oturtulu ğını düşünen, sokağın hâkiminin kendisi ol yor. Bir annenin çocuğuyla ilgilenme güdü duğuna inanan erkek çocukları de biz anne sünün, koşulsuz sevgisinin bir parçası oldu lerin elinden çıkıyor. ğunun farkındayım. Ancak aynı koşulsuzluk oranına kız çocukları nail olamıyor. o tahttan inmeliler Ülkede erkek çocuklarına gösterilen hoşgörü, alan, beklenti, hak, saygı ve “Tüm kızlar sana Erkek çocuklarına cinsler arasındaki eşitliği kendimizi örnekleyerek gösteremediğimiz, erkeklerin daha farklı hak endişe kız çocuklarına gösterilenden çok farklı. Anneoğul ilişkisi pek çok ai kurban olsun” ları olduğuna kendimiz de inandı diyebiliyor örneğin bir ğımız, evde bize hizmetçianne gibi davranılmasına göz yum anne. “Fettan kızlar oğlumu duğumuz ya da işleri evdeki lede annekız ilişkisinin önüne geçiyor. Kıza ‘aileden benden alacak” diyebiliyor başka bir tanesi. Kadınların kız çocuğuna verdiğimiz, oğlumuzun ‘erkekliğe dair’ gelişimini sadece babasına yük gidecek’ erkeğe ise erkekleri annelerinden ‘çalma’ lediğimiz ve onların kadınları ‘soyu devam ettirecek’ üye gözüyle hedefiyle ‘kandırdıkları’ sevip saymasını sağlamadığımız sürece annelik görevimiz bakılıyor sıklıkla. paranoyasını oğlunun eksik kalmış oluyor. Belki de bu yüzden, karmaşık, bol çatışmalı ve çok daha derinden yürüyen aklına yıllar boyunca işliyor. Erkek çocuklarının, ‘Geyşa’ hayali yerine güçlü ve bağımsız kadınları daha sık görmeye, ne anneoğul arasındaki bağ erkek zaketin zayıflık olmadığını, aşkın kıs çocukların üstünde bir yük. kançlıkla alakasının bulunmadığını, kadın elimizden çıkıyorlar ve erkeğin arkadaş olabileceğini, kendi işleri ve bakımlarını (bebeklik hariç) her yaşta ya Buna bir tür duygusal bagaj da diyebiliriz. pabilecek beceride olduklarını ve medyada Erkek çocuklarını bilinçaltında ‘hayatının sunulan güzellik ve kadın anlayışının yanıltı tek erkeği’ olarak gören anneler vazgeçeme cı olabileceğini bilmeye ihtiyacı var. yecekleri bu kişiyi sosyal, duygusal, cinsel Kadınlığı ezerek erkek çocuklarını güçlü anlamlarda şekillendiriyor. adam olarak yetiştirme kaygısı ve uygulama “Tüm kızlar sana kurban olsun” diyebili sı onları ‘şehzade tahtlarına’ daha sıkı bağla yor örneğin bir anne. “Fettan kızlar oğlumu mak demek. benden alacak” diyebiliyor başka bir tane Tepedeki o tahtların önünde diz çökmeyi si. Kadınların erkekleri annelerinden ‘çalma’ bırakıp önce kendimizle sonra o krallığın de hedefiyle ‘kandırdıkları’ paranoyasını oğlu vamını isteyenlerle yüzleşmek gerekiyor. nun aklına yıllar boyunca işliyor. Bunun için kralçocuklarımızı o tahttan in Ya da kızına ev işlerini yüklerken “Erkek dirme ve diğerleriyle eşitlemeye başlamak dı ev işi yapmaz” diyerek oğlunu tüm bu an şında seçeneğimiz de yok.