Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 ŞUBAT 2020 Sesleri kısılmış, hırpalanmış, canice öldürülmüş kadınlar için Mesele paspas olmak ya da “Uyandığımda sesim yoktu...” Bu cümleyi afişte okuduğumda türlü sorular üşüştü kafama olmamak hemen. Ne olabilirdi ki? En iyi ih timalle hastalık... Mevsim kış diye aklıma ilk bu geliverdi. Kâbus gör müştü belki de, bir karabasan mıy dı yoksa? Oyunu izleyince bu den li iyimser olduğuma şaşırdım. Evet bir kâbusun içindeydik de uyan mayı bilmiyorduk bir türlü. Binyıl lardır bitmek bilmeyen, çağlar bo yu türlü kılıklara giren, bizleri de türlü kalıplara sıkıştıran kâbus do lu bir uyku. Burcu Görek ve Dilşad Çelebi’nin oyunu “Uyandığımda Sesim Yoktu”, Bu Yapım tarafından sahneleniyor. Dilşad Çelebi Yönetmen koltuğunda Tamer Levent var. Beşiktaş’taki Tiyatro Terasta izledik oyunu. Sahnede kocaman bir Burcu Görek küvet ve mikrofandan başka bir şey yoktu. Görek ve Çelebi, bir an durup dinlenmeden, performansı çok yük sek bir gösteri sundular. Nefes nefese denilen türden... Çağdaş tiyatronun en iyi örneklerinden biri olarak ka bul edilen oyunun yazarı Amy Nost bakken & Norah Sadava, çevirme ni Gökçenur Şehirli, koreografı ise Utku Demirkaya. Oyun, kentin en güzel caddelerinden birinde yalnız yaşayan ünlü yazar Cassandra’nın annesinin ölüm haberini almasıyla başlıyor. Daha doğrusu, Cassandra’yı, o haberi almış ve bir nevi şoka girmiş olarak görüyoruz ilk kez, küvette. Annesinin cenazesi için Orijinal adı “Mouthpiece” olan oyun 2016 sezonunda “Toronto Tiyatro Eleştirmenleri” tarafından “Yılın En İyi Kanada Oyunu” seçildi. 2017’de Edinburg Fringe Festivali’nde “En İyi Sahne Performansı” başta olmak üzere pek çok ödül aldı. lümserdi... O patates kızartmasının tadını bilmiyor!” Burcu ve Dilşad’ın müthiş bir uyumla tek kişiye hayat vermesi gerçekten de etkiliyiciydi. Tek bir kadının düşüncesi akıyor, iki kadın hiç durmadan oynuyor! An hazırlık yapması, tabut seçmesi, çi nesi ölen bir kadının zihnin çek ayarlaması ve bir konuşma yazması den, cenaze gününü bire bir ya gerekiyor ama o küvetten bir türlü çıkamıyor. şıyormuş gibi hissediyorsunuz. Cas ŞAFAK ÖZLEM Kimi zaman kendiyle kimi zaman annesiyle Beyninden düşünce sağanağı boşalıyor. “Artık annem yok...” diyor. “Onu ararsam telefona çıkmayacak...”, “o öldü” cümleleri dökülüyor sandra, acısıyla, ölümün gerçekliğiyle başa çıkmaya çalışırken, toplumun eril kalıplarıyla tek tek yüzleşiyor, isyan ediyor. Tabut konuştu durdu ağzından... Cassandra’yı arada bir teyzesi arı seçmek, çiçek seçmek bile zorlu bir ikilem Cassandra. yor, gayet monoton bir sesle “Canım iyi misin, senin anneni anlatacak muhteşem bir konuşma hazırlayacağına inanıyorum”minvalinde şey haline dönüşüyor, anlamını yitiriyor. KADINIM BEN KÜKRERİM! Annesinin ataerkil ler söyleyip kapatıyor telefonu. Cassandra’ya, sevgilisini elinden alan Nadya da başsağlığı diliyor! Nadya, aksanıyla özetle şöyle diyor telefonda: “Janım üzülme, beni herrr zaman arayabilirsin...” PATATES KIZARTMASININ TADI Ses tonundan bile etiketlenen, moda dergilerine hapsolmuş, her zaman güzel, zayıf ve çekici görünmek zorunda olan kadınlar... Süslü bir cenaze töreniyle gömülse ne olur ki? Sözün özü, oyun, kadınlara yönelik her türlü şiddete, tecavüze, baskıya, kadınlara dayatılan kalıplara tepki oyunu. Asla kodları kendisine nasıl aktardığını da gördü... Konuşmasına yoğunlaşmaya çalışırken, annesinin yaşadığı her türlü ataerkil baskı bir heyelan gibi üzerine yığılıyor genç yaza umutsuz bir yerden bakmıyor meseleye. Şu dizeler çekip çıkarıyor bizi yukarı: “Dünyayı döndüren biz, güneşi parlatan biz, bizden Mikrofona koşup koşup, rın. “Ben annem gibi değilim” diye düşünse de bunun bir aldatmacadan ibaret olduğunu elbette biliyor. Bazen kızıyor annesine, annesini bir keresinde şöyle tarif ediyor: “O duymuş olmayın ama bizim devrimiz. Biz kimseden korkmayız, duy bunu, gör bunu hah ha! Gelecek böyle görünüyor hah ha! Kadınım ben kükrerim hah ha!” bağıran ama sesi çıkmayan bir bir paspastı, paspas olarak öldü. Bütün ka Yine de bir ara nefessiz kaldım, boğu pılar onun yüzüne kapandı. O herkesi mem lur gibi oldum. Bu hissiyat Dilşad’ın ve kadındı... nun etmeye çalışırdı, asla patates kızartması Burcu’nun gösterisinden kaynaklansaydı yemezdi. Hiç patates kızartması yemedi bili keşke. Onlar çok iyi idi o ayrı ama izlediği yor musunuz? Hep salata yedi, şarap içip gü miz şey, aslında yaşadığımız şeydi! Bu ‘hainlere‘ yerli ve milli ‘vatandaşlar‘ gerek! Bas düğmeye, gelsin polis H ani sosyal medyayla hayatımıza giren yeni bir trend var. AKSAK DÜNYA polis de gelip sizi alıyor. Ya da ne bileyim, “Ha yat pahalılığı var”, “Enflasyon çok yüksek”, “Ge Bir nevi ispiyon ama çinemiyoruz” gibi “bölücü kimi zaman çok hak bölücü” konuşup suç işle lı nedenlerle yapılı diniz. Basılıyor düğmeye. yor. Şu sosyal medya Çevre konusunda mı da Emniyet’in hesabı bölücülük yaptınız, “Ka nı etiketleme işinden bahsediyorum. Mese ALPER İZBUL nal İstanbul’a hayır” falan mı dediniz, arkeolojik la biri şiddet çağrısı @teorisyen bir alan üzerine kurulacak yaptı, hedef gösterdi, madeni “hain hain” pro taciz etti ya da bunlara dair eşkâli testo mu ettiniz, siyanürle altın aran görünen bir videosi düştü... Hemen masına karşı mı çıktınız... Düğme altına @EmniyetGM etiketini ba orada, biri bassın yeter... sıp durumu polise ulaştırmış olu Mesela Cumhurbaşkanı’na ha yoruz. Tabii bir kısım insan mu karet mevzusi var. En önem halif gördüğü her şeyi Emniyet’e li şey ülkedeki. “Sevmiyorum şikâyet ediyor. İşte beni ilgilendi Cumhurbaşkanı’nı” desen haka ren de işin bu tarafı... ret olabiliyor. Ama neyse ki “bi Diyorum ki hepimizin üzerin linçli yerli ve milli yurttaşlar” bu de bir düğme olsa mesela direkt durumun da önüne geçiyor. Hat Emniyet’e bağlı. Örneğin “Savaşa ta böylesi bir şey dersen düğme hayır” falan deyip “hainlik” yaptı ye üst üste sekiz on defa basarlar ğınız. Hemen oradaki “yerli ve mil bence ki hak ediyorsundur. Ne de li” arkadaş uzanıp basıyor düğmeye, mek Cumhurbaşkanı’nı sevme mek? Çok ayıp. Sen kim oluyorsun da Cumhurbaşkanı’nı sevmiyorsun? Hatta bence düğmeye üst üste birkaç kez basıldığında direkt 20 yıl falan hapis için hüküm verilmiş olsun. BİR TEKLİFİM DAHA VAR Hatta bu durumda bir şey daha teklif edeceğim. Tek düğme yetmez, özellikle muhaliflerin üzerinde en az beş düğme olsun ki “yerli ve milli vatandaş” zorlanmasın. Sonra şu fakir olduğu iddiasıyla, çocuklarının aç olduğu iddiasıyla kendini yakan “hainler” falan var. İşte onların üstündeki düğmeye basılamayacağı için tüm “yerli ve milli unsurlara” bir harici düğme de vermek lazım. Lazerli bu düğmeyi “hain”in üzerine doğrultup basınca Emniyet’e konum atsın, böylece bölünmekten kurtulalım. Daha çok yazarım, sonuçta beyin bedava ama bu kadar yeter. Anlaşılmıştır sanırım konu. Sonuçta en önemli şey beka falan. Hadi tekrar görüşene kadar esen kalın arkadaşlar. 7 OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM DÜŞÜNDÜKLERİM Orhan Veli’ye vedanın 70. yılı Kurban ve ATAOL BEHRAMOĞLU peygamber 20. yüzyıl şiirimizin çok sayıda büyük ustası vardır. Ben bazen birkaç şiiriyle, hatta tek bir şiiriyle bile bir şaire büyük şair denilebileceğini düşünürüm. Fakat bir de mucize şairler vardır. Onlarsız bir ülke şiirinin düşünülmesi olanaksızdır. 20. yüzyıl şiirimizde bu şairlerin ilki bence Yahya Kemal’dir. “Kendi Gök Kubbemiz” bu şiir için olabilecek en sağlam bir temeldir. Ardından gelen mucize şairin, Nâzım Hikmet şiirinin dili bile o sağlam temel üzerinde yükselir. O dilsel temel, İstanbul Türkçesi dediğimiz şeydir. Nâzım Hikmet’in ardından iki mucize şairimiz, bence, ikisi de 1914 doğumlu Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Orhan Veli Kanık’tır. Dağlarca, 2008’de yaşamdan ayrıldığına göre, yüz yıldan altı yıl daha az yaşamış. Son saatlerinde başucunda olan okurlarından, hayranlarından, genç arkadaşlarından biriyim... Genel geçer ölçülere göre uzun ve tanık olabildiğim kadarıyla da bir ölçüde kendi seçimi olan yalnızlığına karşın iyi bir yaşam. Orhan Veli ise günümüzün ölçülerine göre daha da genç bir yaşta, 36 yaşında, talihsiz bir kaza sonucunda yaşamını yitirmiş. Bu yıl 1950’deki ölümünün 70. yılındayız. Ankara’da belediyenin açıp üzerini örtmediği bir çukura düşerek beyin kanamasından ölmek kaza mı, yoksa ülkemizde alışık olunan ihmallerin sonucu cinayet gibi bir ölüm mü ayrı konu.. Fakat her iki durumda da bir kurban. 1950 yılı Ankarası. Büyük olasılıkla ıssız bir gece vakti yine büyük olasılıkla içkili ve yalnız bir genç adam. Yahya Kemal’in şiir üzerine genel olarak söylediği sözlerle tekrar edersek, kısa ömründe bir dilin “yalnız kendine mahsus, süssüz, tabii, samimi, yalın ifade özellikleri”ni kendi anadili Türkçe bakımından duyumsayarak şiirleştirmeyi başarmış, bir çağdaş Yunus Emre, çarmıhı sırtında yaşamış, öylece de yaşamdan ayrılmış bir şiir peygamberi... Orhan Veli’ye sevgimde; onu bir mucize şair, bir şiir peygamberi olarak görüşümde erken ve talihsiz ölümünün kuşkusuz ki etkisi var. Fotoğraflarındaki içe dönük görüntü de çoğaltıyor bu etkiyi. Fakat hiç kuşkusuz, öncelikle şiirleridir bende bu duyguyu yaratan. Hem de 1936 yılı haziran ayında, demek ki 22 yaşında Ankara’da yazıp Varlık Dergisi’nde yayımladığı “Oaristys” başta olmak üzere, Mehmet Ali Sel takma adıyla yazdığı öl OARISTYS Ey hâtırası içimde yemin kadar büyük, Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı Hâlâ rüyalarıma giren ilk göz ağrısı, Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük. Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk, Kanımın akışını yenileştiren damar, Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar Içime yeni bir fecir gibi dolan çocuk. Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi Ve havaları seslerimizle dolu bahar, Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular, Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi. Duyup karşı minarede okuyan yatsıyı Yatağıma sıcaklığını getiren rüya, Denizlerde onunla yaşadığım dünya Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı. Ah! birçok şeyler haturlatan erik ağacı Ve o ilk yolculukla başlıyan hasret, zindan; Atları çıngıraklı arabanın ardından Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı. Orhan Veli Kanık Ankara, Haziran 1936 (Varlık, 1.12.1936) çülü uyaklı ilk şiirlerinden başlayarak... Orhan Veli şiirleriyle olduğu kadar Fran sız şiirinden çevirileriyle de şiirimize büyük katkısı olmuş bir şairimiz. Ben ana dilinden başka da bir dilen şairin o dilden çeviriler yapmasını görev olarak görürüm. Çünkü şairi ancak ya da en iyi şair bir başka dilde yeniden yaşatabilir. Bu, çeviren şairi küçültmez, büyütür; azaltmaz, çoğaltır. Orhan Veli’ye şiir çevirleri için de büyük gönül borcumuz vardır. Ölümünün 70. yılında ona gönül dolusu sevgimle. GAMZE AKDEMİR Bilip bilmediklerimiz vDünyanın en es ki kurşunkalemi Tarihi 17. yüzyıla uzanan ve Almanya’nın Svabya bölgesinde bulunan bir evde, sıra dışı bir kurşunkalem yüzyıllar boyunca fark edilmeden saklandığı yerde keşfedildi. Birbirine yapıştırılmış kaba ıhlamur ağacı parçalarından yapılmış olan bu kurşunkalem günümüzde bilinen en eski kurşunkalem olarak kabul ediliyor. vCary Grant, bombaladı! Willi am Randolph Hearst’in sahibi olduğu Hearst Şatosu 1930’larda pek çok ün lü siyasetçi ve sanatçının davet edildi ği çılgın partilere ev sahipliği yapmış tı. Cary Grant müdavimlerindendi, şa toya tam 34 kez davet edilmişti. Fakat en son, arazi üzerinde özel bir uçak la tur atarken eğ lencenin dozunu kaçırdı, şatoyu içi toz pudra dolu on larca çuvalla bom baladı! Şatoya ge ri döndüğünde ba vullarını kapıda bulan Grant’a ora yı derhal terk et Cary Grant mesi söylendi! Spielberg vÂlem ona müteşek kir! Spielberg. Tanrı’yı nasıl geçti? Vocativ adlı internet sitesinin araştırmasına göre Akademi Ödülleri’nde Oscar kazananların en çok teşekkür ettikleri isim yönetmen Steven Spielberg oldu. Sitenin 1396 ödül konuşmasını inceleyerek çıkardığı sonuçlara göre, Tanrı’ya 19 kez, Spielberg’e 45 kez teşekkür edildi. The Hollywood Reporter dergisi, araştırmayı “Steven Spielberg Oscar tarihinde Tanrı’dan bile çok teşekkür alan kişi...” diye duyurdu. İkinci sırada ise 34 teşekkürle Hollywood’u taciz skandallarıyla sarsan Harvey Weinstein yer aldı.