02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 MAYIS 2019 5 Çocukluğunda annesi tarafından “Komünistler gelip seni kapacak” diye korkutulan Gürsoy, Eskişehir Cezaevi’nden Bursa Cezaevi’ne nakledilirken çocuklarla birlikte ürkerek Nâzım Hikmet’i izler. Nâzım’ın mahpushane arkadaşı ve yoldaşı Nail V. Çakırhan’ın yıllar sonra en yakın dostu olur. Çevresi sosyalist aydınlarından oluşur. Çakırhan’dan sonra, Halet Çambel, Oktay Akbal, İlhan Selçuk, Bedia Akarsu... “Hepsinin çok büyük emeği var bende. Çok dinledim onları çok. Sadece dinlemedim, hayatı, insanları öğrendim, doğayı sevdim. Eskiden ağaca kereste, yani para gözüyle bakardım. Şimdi öyle mi?” ‘Onlar gitti, ben ve Akyaka öksüz kaldık’ “Hamdi Yücel Gürsoy da kimmiş?” diyerek internet ortamında kısa bir gezinti yaptığınızda karşınıza Muğla’da hastanesi, Akyaka’da oteli ve kereste fabrikası olan bir iş insanı portresi çıkar. Gürsoy, futbolcu ve Muğlaspor Başkanlığı nedeniyle de bilinen bir isimdir. Ama söyleşi yapmamızın gerekçesi, ne onu başarılı bir iş insanı olarak tanıtmak ne de spor yöneticiliği geçmişi. Gürsoy’un Türkiye’nin bir dönemine damga vurmuş aydınları ile dostluğu, çoğunlukla Akyaka sahilindeki otelinin terasında ya da Azmakbaşı’ndaki meyhanelerde kurulan sofralarda onlarla tadına doyulmaz muhabbetlerin değişmez konuğu olmasıydı... Artık yaz aylarında kurulan o sofraya önce 2008 yılında Nail V. Çakırhan veda etti, üç yıl sonra da İlhan Selçuk. Onu üç yıl sonra Halet Çambel izledi. Sanki sıraya girmişlerdi o sofranın daimi üyeleri. Halet Çambel’i uğurlayalı bir yıl olmuştu ki bu kez Oktay Akbal veda etti. Prof. Dr. Bedia Akarsu da Akbal’ın bir yıl sonrasında gidiverdi. O yaz sofralarının daimi konukları gidince geçici konukları da uğramaz oldu artık Akyaka’ya. Oktay Akbal’ı 96. doğum gününde anmak için gittiğimiz Akyaka’da yine aynı terasta buluştuğumuz Hamdi Yücel Gürsoy, “Çok yalnız kaldım. Eskiden yaz ayları gelsin de bu dostlarımla yine bir araya gelelim diye günleri sayarken şimdi yaz gelsin istemiyorum. Buraya tek başına gelip oturduğumda anılar beynimde uçuşuyor. İşte şu masa, diyorum, Nail Abi hep orda içerdi öğlen kahvesini. İlhan Abi ile Oktay Abi akşam rakılarını şu masada yudumlardı diye iç çekiyorum” diyerek anlatıyor hüznünü. Peki, tamamı komünizm ya da sosyalizm propagandası yapmaktan yargılanmış, bazıları tutuklanmış isimler nasıl olur da bir iş insanıyla bu denli ahbap olurlardı ya da bir iş insanı bu tescilli solcularda ne bulmuştu diye düşünmeden edemiyor insan. Öyküsü için Gürsoy’un çocukluğuna dönüyoruz... ÇENE AŞAĞI ÇENE YUKARI Hamdi Bey, 1940’ta Tokat’ta bir memur çocuğu olarak dünyaya gelir. İlkokuldayken annesi ince hastalığa yakalanır. Babası Cezaevi Müdürü, imkânları kısıtlıdır. Tokat’ta Cumhuriyet Savcısı, Zülfü Livaneli’nin babası Mustafa Livanelioğlu, Eskişehir’e tayini çıkınca, çok sevdiği cezaevi müdürüne mektup yazar. “Eskişehir’de çok iyi hastaneler var. Tayin iste. Eşini daha iyi koşullarda tedavi ettirebiliriz” der. Gürsoy ailesi Eskişehir’e gelince küçük Hamdi’yi yeni yapılan Yunus Emre İlkokulu’na kaydetmişler. İlk ders günü tanışma faslı. Tokat’tan gelen Hamdi, yörenin aksanıyla başlar evini tarif etmeye: ‘Öğretmenim şu çeneyi döndükten sonra...’ diye başladım sınıfta toplu bir kahkaha. Öğretmen, arkadaşlarıma “Çocuklar Anadolu’da köşeye çene derler” diye susturdu. Ama benim lakabım ‘çene’ kalıp gitti. Özgüvenim zayıf. Okula gitmek istemiyorum. Babam zorla göndermek istiyor. O yıl tatil başladı. Babam bir sabah beni yanına aldı, Eskişehir haline gittik. Halde bir hamal tuttu ve sırtına bir kasa domates koydu. Domatesle birlikte pazaryerine geldik. Tanıdığı bir yaşlı pazarcıya beni emanet etti ve ‘Paraya ihtiyacımız var bu domatesleri sat’ dedi. Bana bir simit alıp gitti. Derken pazaryeri açıldı. Her satıcı bağırıyor, yaşlı pazarcı ‘Oğlum sen de domates var diye bağırsana’ diyor. Ben içimden bağırıyorum ve kimse duymuyor. Akşamüstüne doğru pazar biraz sakinleşti. Domatesler duruyor, babamın hayali karşımda... ‘Ne yapmam lazım?’ diye bir düşünce aldı beni. İşte o zaman, avazım çıktığı kadar ‘Domates, domates!’ diye bağırmaya baş ladım. Bu cayırtıyı duyan kadınlar toplandı ve beş dakika içinde benim domatesler bitti. Parayı koyacak yer bulamıyorum. Akşam eve kahraman gibi geldim. Ben o yaz pazaryerinin yıldızı oldum. Tecrübeli pazarcılar satamadıkları malları getirir, ‘Aman oğlum bir bağırıver sat şunları’ derlerdi. Pazarcılık deneyimi bana müthiş bir özgüven kazandırdı. Bana ‘çene’ diyen çocuklara haddini bildirmeye başladım. Bu bir yerde iyi, bir yerde kötü oldu. Hep liderliğe oynadım. Okulda başarılı olamadım.” Nâzım Hikmet’le karşılaşma 1950’li yıllarda “komünizm” kelimesi halk arasında insanüstü bir yaratık çağrışımı yapardı. Annesi, küçük Hamdi’yi de yaramazlık yaptığında, “Komünistler seni alıp götürecek” diye korkuturmuş. Türkiye’nin en ünlü komünisti o yaşına kadar hiç komünist görmeyen Hamdi’nin ayağına kadar gelmesin mi? Babası bir akşam sıkıntılı bir şekilde eve gelir ve başlar eşiyle dertleşmeye: “Hapisaneye bir mahkum getirildi. Çok ünlü biriymiş. Hücreye atmamı istiyorlar. Hapisanede bir kabahati olmadı nasıl atayım hücreye.” O ünlü komünist Nâzım Hikmet’ten başkası değildir. Çok kısa bir süre sonra Nâzım Hikmet’i Bursa Cezaevine nakil kararı gelir. Bir gün sokakta “komünist geliyor” diye bir feveran başlayınca diğer çocuklar gibi Hamdi de o komünisti seyrana çıkar. Tozlu yollardan mavi çizgili elbiseler içinde eli kelepçeli bir adam jandarmaların kolunda yürüyor. Hamdi ve diğer çocuklar da merakla inceliyorlar, komünistler nasıl oluyormuş diye. Onun Nâzım Hikmet olduğunu o gün bilmiyor tabii. Yıllar sonra babasından öğreniyor. Nâzım’ın yoldaşı ve mahpushane arkadaşı Çakırhan’la tanışıp ömür boyu dost olacaklarını bilmediği gibi. futboldan iş dünyasına Gürsoy, küçük yaşta annesini kaybeder. Okulda da bir türlü dikiş tutturamaz. Kendisini topa vermiştir. 1959’da Muğla’ya çıkar babasının tayini. Gürsoy, şöyle devam ediyor: “Bir iki ay bir handa kaldık. Trenle eşyaların aktarmalı gelişi bir iki ay sürer “Nail Abi, Oktay Akbal’larla, İlhan Selçuk’larla tanışmamın vesilesi oldu. Nail Abi’den sonra Halet Hanım’la tanıştık. Halet Hanım çok değişik bir kadındı.” di. Lise sondaydım. Sınıfta çok kaldığım için hem yaşlı hem tecrübeliydim. Muğla Gençlik Klübü’nde futbola başlayınca iki üç ay içinde tanınmış oldum. Liseden sonra Orman Dairesi’nde işe başladım. Orman Dairesi’nde çok iyi yazı yazar, iyi resim yapar ve on parmak daktilo yazardım. On parmak yazmak çok önemliydi. Bölgedeki dağların yol planları elimden geçmiştir. Babam bir gün, ‘Oğlum bu memlekette oduncu yok, sana bir oduncu dükkânı açalım” dediğinde itiraz ettim ama açtı. Bir gün beni dükkâna akşam hasılatı almam için gönderdi. 360 lira. Ben memurlukta bir ayda 180 lira alıyorum. Sonraki gün 550 lira. Ertesi gün öğlen orman dairesinden çıkıp oduncu dükkânına gittim. Böylece odunculuğa başladık. Dağdan kamyonla odun geliyor. Biz hızar makinesinde parçalayıp satıyoruz. Muğla’daki 21 tane at arabası bizim atölyenin önünde dururdu. Bütün Muğla halkı odununu bizden temin ederdi....” Nail Çakırhan’la tanışma Bir gün kereste dükkânına saçı sakalı birbirine karışmış yaşlı bir adam gelir. Gürsoy, işçilerden birine sorar “Üstü başı perişan, pejmürde adam kim” diye. Çünkü o adam her geldiğinde bir dünya kereste alıyor ve parasını nakit ödüyor. İşçi bir süre sonra gelir, “Ulalı komünist dayıyımış” der. Komünist lafı korkmasına yetip de artar Gürsoy’un. “Aman uzak tutun benden” der . İhracat yaptığı için her gün Gökova Körfezi’nde gemilere kereste yüklemek için gelen Gürsoy, bir gün çorba içecek bir yer arar. Akyaka tepelerinde Balıkçı Pala’nın dükkânına yollanır. İçeride bir masada demlenen üç kişiden biri dükkânına her hafta gelen işçi kılıklı Nail Çakırhan olmasın mı? Diğer iki kişi de Gürsoy’un yakından tadığığı Muğla eşrafındandır. Masaya davet ederler. Gürsoy, oturmak istemez. Israr üzerine ısrar ve sonunda çekinerek oturur. Gerisini kendisinden dinleyelim: “Oturduk Nail Çakırhan’ın yanına. Başladık içmeye. Ha babam de babam muhabbet güzel. Nail Çakırhan az konuşuyor. Ertesi gün yine git tim. Sanki sofra hiç bozulmamış, bu üçü yine demleniyor. Bu kez daha rahat oturdum. Sonra bir gün Çakırhan tek başına oturmuş öğlen rakısını içiyor. ‘Buyur’ etti. O sırada Çiftçi Hasan geldi, ‘Nail Bey dostların gelmiş, seni görmek istiyorlar’ dedi. Cennet Restaurant diye yeni bir yer açılmıştı. Nail Bey’i arabayla götürdüm. İki tane büyük otobüs. O zamanlar yolu bile olmayan Akyaka’ya otobüs falan girmezdi. Nail Abi ile içeri girince bir vaveyla koptu. Herkes masalardan kalkıp sıraya girmeye başladı. Bir tanesi öne çıktı, ‘Ben Ege Üniversitesi Rektörü Rafet Saygılı. Tanışmak için otobüsün güzergâhını çevirdik. Evinizde sizi bulamadık’ diye saygıyla eğilerek kendisini tanıttı. Gelenler arasında İzmir’deki kalp doktorum da var. Ben hocadan erken randevu için sekreterine rüşvetler veriyorum. O hoca ise benim rakı içtiğim adamı görmek için Akyaka’ya geliyor. O andan itibaren Çakırhan’a farklı davranmaya başladım. Eskiden patron gibi davranıyordum. 1982 galiba.” Yücelen Otel Bir gün Gürsoy, Akyaka’nın tepesinde meyhanede demlenirken adamın biri çıkagelir. Üç yüz bungalov yaptırmak istediğini söyler. Hamdi Bey, 150 bunglovu bitirince teslim etmek için adamın Bitez’deki tesislerinin yolunu tutar. Vardığında haciz memurlarını görür geri döner. “Ben bu 150 bungalovu ne yapacağım” diye düşünürken, yolda uğradığı arkadaşı, “Yahu ne düşünüyorsun git Akyaka’da araziler ucuz. Bir yer al koy bungalovları” diye akıl verir. Akyaka’da, arazi için tanıdığı kahveciyle konuşurken okey oynayan insanların hemen hepsi “İyi yerde arazim var” diyerek başına üşüşür. Kahveci Nuri, sonunda biriyle pazarlık yapar, bin liraya otelin lobisinin bulunduğu alan için anlaşırlar. Sahile indiklerinde araziyi gören babası, “Yahu burası bataklık. Hangi akla hizmetle aldın burayı” diye fırçayı kayar. “Ya akşam aldık işte” diye cevap verir ama bataklığı nasıl adam edeceği konusunda endişelidir. Güvendiği Akyaka’da inşaatlar yapan Nail Çakırhan’dır. “Nail Abi bana, ‘Bak oğlum Hamdi, bura öyle bir yer olacak ki, burayı dünya tanıyacak’ derdi.” Akyaka denilince ilk akla gelen kişi elbette Nail V. Çakırhan ve eşi Halet Çambel’dir. Gürsoy’u diğer dostlarla tanıştıran da Nail V. Çakırhan’dır... Hamdi Yücel Gürsoy MİYASE İLKNUR Nail V. Çakırhan’la tanışması hayli eski olan Gürsoy’un, ilk başlarda “komünist” diye ürktüğü Çakırhan, ona hem Akyaka sahilinde eşsiz mimarisiyle güzel bir otel sonra da bir ömür sürecek dostlar kazandırmıştır. Yücel Gürsoy, İlhan Selçuk ve Coşkun Özdemir’le... İŞLERİ BÜYÜTÜR... Askerlikten sonra kereste işini geliştirir ve Muğla’nın ihracat yapan ilk iş insanı olur. Atölyesi bugün oğullarının yönettiği koca bir kereste fabrikası. Spor hayatı da evrim geçirir. Sermaye sahibi olunca Muğlaspor’un başkanlık koltuğunda bulur kendisini. Konu futbola gelince tevazuyu elden bırakıyor: “Profesyonel futbolcu lisansım vardı. Bana para veriyorlardı. O küçücük yaşlarda gittiğim takımlarda kaptan oluyordum. İstanbul’da olsaydım belki büyük takımlarda oynayabilirdim...” OTELİ NASIL YAPTIK? “Nail Abi’ye bir yer aldığımı söyledim. Geldi baktı. ‘Elimde bungalovlar var, koyacağım’ dedim. Tarif etti, biz düzeltmeye başladık. Birkaç saat sonra bir daha geldi. Ustayı çağırdık. Bir çimento torbasının kâğıdını aldı eline, noktalar koydu ve ‘bu noktalara direk dik, araları iki üç metre olsun, bana haber ver’ dedi. Her seferinde gelip çizip anlattı. Şimdi otelin resepsiyonunun olduğu salon öyle çıktı ortaya. ‘Allah Allah!’ deyip şaşırdım kaldım...Yapıla yapıla Yücelen Otel doğdu. Muhteşem bir yer oldu.” Nail abi’ye gülerdim “Aşçımız Muğla’nın en iyisiydi. Yolu küreklerle açıyoruz. Bir süre sonra namımız duyuldu. Akşamlar müthiş bir kalabalık, yer bulamıyoruz... Çok sıkıntı çekmeye başladım. ‘Borca girdim, ne yapacağım’ diye düşünürdüm. Nail Abi, ‘Bak oğlum, öyle bir yer olacak ki, burayı dünya tanıyacak’ derdi. Ben ‘Adam kafayı bozdu. Daha Muğlalı tanımıyor’ diye güler geçerdim. Hepsi oldu. Şimdi uluslararası toplantılar yapıyoruz, dünyanın her yerinden insanlar geliyor. Yani Çakırhan bugünleri görebiliyormuş...”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle