Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 NİSAN 2019 5 “Bana ‘daha yaratıcı çocuklar için ne yapabiliriz’ dediklerinde ‘hiçbir şey yapmayın, dokunmayın hiç, bozmayın’ diyorum.” “Ben bir şey anlatırken etrafımdaki yetişkinler beni dinlemeyi bırakır ve ilgilenmezse çok üzülürdüm, bunu çok net hatırlıyorum. Bu yüzden çocuklarımı ilgiyle dinliyorum. Bunu hepimiz rahatlıkla yapabiliriz.” “Kafa karıştıracak bir şey yok bana göre. Bugüne kadar hiç çocuk yoktu dünyada, birdenbire şimdi çıkmadı, bu çocuklar. Siz de bir çocuktunuz. Benim iki referans noktam var. Biri kendi çocukluğum, biri de bugünkü aklım. Sıklıkla kendi çocukluğuma dönüyorum.” “Biz de 23 Nisan’larda çocuklarla evimizde küçük bir kutlama düzenliyoruz, arkadaşlarını davet ediyorlar, şarkılar, marşlar, oyunlar. O gün onların günü ve o coşkuyu hissetsinler. Çocukluğumdan ise en çok ıslandığımızı hatırlıyorum.” Bir çocukla nitelikli zaman geçirmek için On parmak yeter hilal köse “Çocukluk değerli ve çok kıymetli bir zaman dilimi, ‘senin yerinde olmayı çok isterdim, seni izlemek çok keyifli...’ Böyle cümleler kuralım çocuğa, o da çocukluğunu doya doya yaşasın.” Yaşar, çocuklarıyla oynadığı oyunları instagramda takipçileriyle paylaşıyor. Ç ocuk edebiyatının sevilen ismi Oyuncu Anne olarak tanınan yazar Şermin Yaşar, hem masallarıyla, hem de oyunlarıyla çocukların dünyasında bol oksijenli bir pencere açıyor. Aile, oyun, mutlu çocuk, hayal gücü gibi günümüz anne ve babalarının kafalarını sıkça meşgul eden konularda söyleşiler düzenliyor. Çocukla iletişimin yollarını bıkmadan usanmadan anlatıyor. Yaşar ile 23 Nisan vesilesiyle çocukları konuştuk. “Benim iki referans noktam var. Biri kendi çocukluğum, biri de bugünkü aklım. Sıklıkla kendi çocukluğuma dönüyorum” diyor. u 23 Nisan’a kısa bir süre kaldı. Çocuklara ‘bu bayram sizin’ diyoruz, çocukları koltuğa oturtma komikliğinin ötesine geçemiyoruz gibi geliyor. Sizce çocukların bayramı nasıl olmalı? Aslında çocuklara ‘bu bayram sizin’ de demiyoruz. Yorgun ve bıkkın yetişkinlerin dünyasında 23 Nisan; kesip yapıştırılmış etkinlik çalışmalarından, o gün okula gitmeyeceksin, ne güzel, tatil yapacaksın algısından ve alışveriş merkezlerindeki çocuk etkinliklerinin uğultusundan ibaret. Kaçımız çocuğumuzun gözlerinin içine bakıp “Bugün bayram ve senin için şu, şu, şu sebeplerle çok özel bir gün, seni ve arkadaşlarını kutlarım” diyebiliyoruz, bu önemli. Bir önceki oturduğumuz evde, karşı komşumuz 23 Nisan sabahlarında kapımızı çalar, çocuklarıma birer kırmızı gül ve bayrak hediye ederdi. Bu çok anlamlı bir bayram kutlaması. Biz de 23 Nisanlarda çocuklarla evimizde küçük bir kutlama düzenliyoruz, arkadaşlarını davet ediyorlar, şarkılar, marşlar, oyunlar. O gün onların günü ve o coşkuyu hissetsinler istiyorum. Kendi çocukluğuma dair, en çok “ıslandığımızı” hatırlıyorum. Benim büyüdüğüm şehirde her 23 Nisan’da mutlaka yağmur yağardı ve hep ıslanırdık. Kendi ıslanmamız bir şey değil, o 23 Nisan kıyafetlerine çok özenirdik, onlar ıslanıyor diye üzülürdük. Gösteri hazırlıkları sırasında hep “şemsiyeli bir gösteri hazırlayalım mı öğretmenim?” diye teklif ettiğim ve kabul edilmediğim çok oldu. Kırmızıbeyaz şemsiyelerle gösteri yapsak ıslanmazdık en azından. Ama işte çocuk olunca seni dinlemiyorlar. NASIL CÜMLE KURMALI? u Çocuk seven bir toplum muyuz sizce? Değiliz, hiç değiliz. Herkesin kendi çocuğunu çok sevdiği bir toplumuz. İkisi ara sında çok büyük fark var. Bizim temelde çocuk kavramıyla, çocuk kelimesiyle barışmamız lazım. Bir kere “çocuk” kelimesine negatif anlamlar yüklüyoruz. Yetişkinlerin dilinde çocuk, bir hakaret. Birbirimize “üfff çocuk gibisin”, “çocuk gibi davranıyorsun”, “çocukça konuşuyor” diyoruz. Çocukluğun hiç itibarı yok. Bir an önce içinden çıkılması gereken, kötü ve zor bir dönem olarak algılıyoruz. Bütün ebeveynlerin dilinde “bir büyüsünler” temennisi var. Küçük çocuğu olanlara diyoruz ki mesela “sık dişini, az kaldı, kurtulursun birkaç seneye”, daha büyük çocuğu olanlara diyoruz ki “oooo maşallah kurtarmış o artık kendini”. Şimdi düşünün, nerden kurtardı? Çocukluktan. Demek ki çocukluk kötü bir şey. Biz böyle konuşunca çocuklar da yavrularım, hemen büyümek istiyorlar. Hemen büyümek, yetişkin olmak telaşına giriyorlar, hayalleri büyümek üzerine. Oysa aksini söyleyin, çocukluk değerli ve çok kıymetli bir zaman dilimi, senin yerinde olmayı çok isterdim, harika bir dönem yaşıyorsun ve seni izlemek çok keyifli... Böyle cümleler kuralım çocuğa, o da çocukluğunu doya doya yaşasın. Şermin Yaşar Nitelikli zaman için Bir çocukla nitelikli zaman geçirebilmek için bir çocuk ve bunu gönülden isteyen bir yetişkin yeterli. Mesela ellerinizi kullanarak sadece, elim elim üstünde oynayabilirsiniz. Parmak güreşi, bilek güreşi yapabilirsiniz. Parmak şıklatıp, alkış yaparak ritim tutabilirsiniz.Taş, kâğıt, makas oynayabilirsiniz. u Bir konuşmanızda, çocukların hayal gücü ve yaratıcılığı konusunda, ‘müdahale etmeyin yeter’ diyorsunuz. Nasıl öldürüyoruz çocukların hayal gücünü? Yaratıcı insanların temel özelliklerine bir bakalım neler var? Yaratıcı insanlar hayal kurarlar, soru sorarlar, meraklıdır, keşif duygusuyla yanıp tutuşurlar, gözlem yaparlar, eğlencelidirler, kimsenin bakmadığı yerden bakarlar, gülünç olmak gibi bir kaygıları yoktur vs. Bu özelliklerin tamamı ve daha fazlası, en saf haliyle çocuklarda var zaten. Şimdilerde yaratıcılık bir furya, aileler çocuklarını ellerinden tutup tutup Yaratıcı ... Atölyelerine götürüyorlar vakit geçirsin diye. Ben diyorum ki çocuk zaten yaratıcı, onun kendi atölyesi var zaten, siz görmüyorsunuz. Siz sadece fırsat tanıyın, zemini hazırlayın ve müdahale etmeyin. Çocuklar inanılmaz bir yaratıcılık potansiyeliyle dünyaya geliyorlar ama bunun neredeyse tamamını kullanmamak üzere yetiştiriliyorlar. En başa dönün, soru soruyor çocuk. Diyoruz ki, çocuklar öyle çok soru sormaz! Merak ediyor ve diyoruz ki “çocuklar öyle çok meraklı olmaz!”. Çocuk gözlem yapıyor ve diyoruz ki “Bakma öyle boş boş etrafa, kalk şunu yap, bunu yap.” Fikrini açıklıkla dile getiriyor ve biz diyoruz ki “Bak ama öyle yaparsan sana gülerler sonra”. Böyle müdahalelerle çocuğun kendisinde hazır olanı, zaten var olanı sünger gibi emiyoruz. O yüzden bana “daha yaratıcı çocuklar için ne yapabiliriz” dediklerinde “hiçbir şey yapmayın, dokunmayın hiç, bozmayın” diyorum. SEVGİYİ HİSSETTİRMEK... u Siz çocuklarınızı yetiştirirken nelere dikkat ediyorsunuz? Yapamadığım, akıl edemediğim pek çok şeyin yanında, ben çocuklarımla sohbete ve açık iletişime dayalı, anlayan ve anlatan, bol bol konuşan, haklarını koruyan, dinleyen, onların fikirlerine de önem veren, katılımcı, saygı duyan ve saygı bekleyen, sevgisini açıklıkla dile getiren ve hissettirmeye çalışan bir anne olmaya gayret ediyorum. Onlar ne kadarını alıyor bunu bilemiyorum. u Çocuk masallarınızı ve kitaplarınızı yazarken nerelerden ilham aldınız, çocuklara neyi göstermeyi amaçladınız? Ben çocuk kitaplarımı yazarken küçülüyorum. Çocuk Şermin yazıyor kitapları ben değil ve bu yüzden yazarken çok eğleniyorum. Sanıyorum çocuklar da bu yüzden seviyorlar. Bir ders vermek gibi bir kaygım yok. Herkesin anlaşılmaya ihtiyacı var. Çocukların da... Seni anlıyorum hissini duyabiliyor çocuklar sanırım benim kitaplarımda. Bu benim için çok önemli. gönüllü olmak yeter Size özel bir selamlaşma geliştirebilirsiniz. Birbirinizin eline vurarak bir tekerlemeyi söyleyebilirsiniz. Parmaklarınıza kaş, göz, ağız, burun çizip parmak kuklası yapabilirsiniz. Bir bozuk para alıp masanın üzerinde parmak futbolu oynayabilirsiniz. Yeter ki gönüllü olalım, on parmakla bile pek çok oyun üretebiliriz. Kafası karışık anne ve babalara K afa karıştıracak bir şey yok bana göre. Siz de çocuktunuz. Benim iki referans noktam var. Biri kendi çocukluğum, biri de aklım. Sıklıkla kendi çocukluğuma dönüyorum. Orada neler olmuştu, ne hissetmiştim, ne iyi geliyordu, neden hiç hoşlanmıyordum... Bunları çocukluğumdan bulup çıkartıyorum. Sonra aklımla işliyorum hepsini. Örnek vereyim. Bana bir minder dikmişlerdi çocukken. Yer sofrasında yemek yerdik ve dedem kendi yanına o minderi koyar, öyle otururdu. Kapıdan içeriye girdiğimde kaş göz eder, minderi gösterirdi. Bu şu demek, sana değer veriyorum ve sofrada seni yanı başıma oturttum... Şimdi aynısını çocuklarıma yapıyorum. Çocuklarımı ilgiyle dinliyorum. Bunu hepimiz rahatlıkla yapabiliriz, çünkü çocukluk yaşamaya devam ediyor, sadece oraya biraz daha sık gitmek lazım.