22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 3 KASIM 2019 Fotoğraf: Vedat ARIK ÖZNUR OĞRAŞ Gidin... görün...ÇOLAK u Orhan Taylan’dan ‘Sataşma’ Resimleri Ressam Orhan Taylan’ın resim sergisi “Sataşmalar” 27 Kasım’a kadar Bod rum Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde görülebilir.. u ‘Retroinspective’ sergisi İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi, sanatçı Oğuz Haşlakoğlu’nun “Retroinspective” sergisiyle yeni döneme başlıyor. “Sayısal Suretler”, serginin içindeki sergi olarak kurgulandı. Bir yandan, asıl sergiyi de “hack”leyen bir çalışma. Sergi, 27 Aralık’a kadar açık. u ENKA’da barış için müzik ENKA’da 31. Yıl Müzik Buluşmaları’nın programı bugün Barış İçin Müzik, 19 Kasım’da Andrey Pisarev ve 26 Kasım’da Ayşe Deniz Gökçin konserleri ile devam edecek. u Özdemir Altan’dan kolajlar T ürk Resim tarihinde önemli izler bırakan, Modern Türk Sanatı denince akla gelen ilk isimlerden olan sanatçı Özdemir Altan, ilk kez sanatseverlerle buluşacak olan kolajlarını 7 Kasım3 Aralık tarihleri arasında Galeri Ark’da izleyicilere sunuyor. u ‘39 Basamak’ Eskişehir’de Eskişehir Şehir Tiyatroları’nın oyunu “39 Basamak” 8 Kasım’da saat 20.00’de Tepebaşı Sahnesi’nde (Haller Gençlik Merkezi) sahnelenecek. John Buchan ve Patrick Barlow’un yazdığı oyunun yönetmeni Oğuz Utku Güneş. u ‘Merhaba’ Ankara’da Dostlar Tiyatrosu’nun kuruluşunun 50. yılında, Genco Erkal’ın yeni oyunu “Merhaba” 8 Kasım’da saat 20.00’de Ankara 4 Mevsim Tiyatro Salonu’nda sahnelenecek. u Sabancı Müzesi’nde atölye S abancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde Yetişkin Eğitimleri, Prof. Dr. Tarkan Okçuoğlu’nun eğitmenliğinde 6 Kasım’da başlayacak, “Resimli Kitaplardan Resimli Duvarlara: Modernleşen Osmanlı’da Görsel Kültür” temalı eğitim programı 4 hafta sürecek. 3 KASIM 2019 SAYI: 1547 pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut KüçükkayA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü hilal köse ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen münevver oskay n Editör deniz ülkütekin n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/ İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 6 eposta: posta@ cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın Kesal, 10 Kasım’da TÜYAP’ta kitaplarını imzalayacak ve okurlarıyla söyleşi yapacak. Ercan Kesal’ın son kitabı Velhasıl, İletişim Yayınları’ndan çıktı Galiba meddahım Doktor, yazar, oyuncu, senarist, yönetmen... Hepsinden öte Ercan Abi... Hüzünlü bir akşam, başınız iki elinizin arasında, düşüncelere dalmışken bir dost eli omuzunuza dokunan. Ercan Kesal’ı ne zaman okusam böyle hissederim. Ve şunu düşünürüm, doktor da olduğu için, insanın içini görüyor! O, yazılarının bendeki etkisini, en hüzünlü hikâyeyi anlatırken bile karamsar olmamasını, annesinden ona kalanlara ve antropoloji okumasına bağlıyor. Şimdi, dergilerde yayımlanmış yazılarını topladığı yeni kitabı Velhasıl ile okurlarıyla buluştu. Kitap, Kesal’ın yazı serüveninden kesit, geçmişe keyifli bir yolculuk. Sürprizle dolu Velhasıl. Özellikle Tarkovski söyleşisine bayıldım. u Önceki buluşmamızda yazmak ve film çekmek için zaman istiyorum demiştiniz, yeni kitabınız elimizde. Evet, yeni kitap ‘‘Velhasıl’’ biraz bakiye bir kitap oldu. 80’li yıllardan itibaren yazan bir adamım ben. Şiirle başladım... Tıp fakültesinde öğrenciyken bile yazıyordum. Aylık yayımlanan bir kültür sanat dergisine şiir, kitap tanıtım yazıları falan yazıyordum.  telektüel kuşağı sanki bilinçli bir şekilde yok edildi. Başımıza gelen bütün belaların sebebi, “Niye biz böyle yönetiliyoruz ya da bunlara düçar oluyoruz” sorusunun cevabı 80 darbesindedir. u Sanki daha az konuşuyoruz 80 darbesini artık. Kendi meşreplerince “başarılmış bir operasyondur” onlar için. Eskiden bu kadar hızlı değildik. Bir de, bulunduğumuz coğrafya bizim kaderimiz ya, bu coğrafyanın derdi bitmiyor. Kavimler kapısı bu ülke. Göçlere şaşırmıyorum. Hep böyleydi zaten. Moğol istilasından kaçanları düşünsene... Barınma ve yaşam için göç ediyor insanlar. Survivor... Anadolu çok etkilenmiş bundan. Çokkültürlü olmuş bu topraklar, olumlu yanı bu. u Doğru... Anam, Avanos’ta renkli yumurtalar yapardı yılın belli bir döneminde. Paskalya yumurtaları... Kapadokya’da şarabını kendi üreten ailelerdik biz. Müslümandık da tabii. Bu karmaşanın bir tarafına olumlu bakıyorum, bu zenginlikten daha güzel hiçbir şey olamaz çünkü. Coğrafyaya çok iman ediyorum. Ama hilal köse “Birbirimizin hayatlarının içindeyiz istesek ya da istemesek de. Aslında herkes birbirine iyi ya da kötü dokunuyor. Üstelik şark toplumu, dokunma hakkına sahipmiş gibi dokunur. Sıkışınca birbirimizi ararız...” u Hiç karamsar olmamışsınız, kitabınızda da yok karamsarlık. Niye değilim biliyor musun? Antropoloji eğitimi alan bir insan karamsar olamaz. Dünyanın başına bu hallerin gelmesi sosyoekonomik bir sürecin sonucu. Avcıtoplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçiyorsun. Buğdaylar çoğalıyor, çoğalınca çuvala koyuyorsun ve saymaya başlıyorsun çuvalları. Artı değer ürettiğin zaman dünya da başka bir şeye dönüşüyor. İnsan baştan doğa ile uzlaşmak yerine doğa ile mücadele etmeyi koymuş kafasına. Sanki uygarlığa giden yol doğayı yenmekten geçiyormuş gibi. Nasıl yeneceksin? Senin kaçıncı uygarlığın bu? Doğa hep orada duruyor. Sen büyük bir ihtimalle bitireceksin bu uygarlığı, o muhtemelen tek karbondan kaç milyar yıl sonra başka bir uygarlığa yol açacak. Sen neyi yenmiş olabilirsin? u Niye bu kopuş? Neden? İnsan kendisini gereksiz yere ve fazlasıyla önemsiyor. Kendini bir şey zannediyor insanlık, problem o. Antropoloji bana aslında bir kum tanesi kadar bir şey olduğumu ama bunun da kıymetli bir şey olduğunu öğretti. YAZI LOKOMOTİF uTıp’a isteyerek gitmediniz mi yoksa? Ne kadar aklım karışık, farkında değil misin? Önce Siyasal’a gitmişim, sonra diş hekimliğine, sonra tıp. Bu sabah Mülkiye İşletme Topluluğu’ndan bir mail geldi. “Abi söyleşiye davet ediyoruz, eski Mülkiyelisin” diye. (gülüyor)  u Yazıları arşivlemeniz çok iyi olmuş, kaybolmamışlar... Hiçbir şeyi atmam ben. Müthiş arşivciyimdir. İlkokuldaki ödevlerim bile durur. u Parlak bir öğrenciydiniz... Tabii. u En ön sırada mı oturuyordunuz? Yoo, arkada oturan bir öğrenci oldum. Hatta lisede özellikle okulun hayta çocuklarıyla olmaya çalışan ama bu arada okul birincisi de olan bir öğrenciydim. 80 DARBESİDİR YANIT u Tıp’a nasıl gittiniz sahi? Babamın projesi o. Ben Siyasal’ı, çok istemiştim, Ankara’da okumak, Mülkiyeli olmak... Fakat 1976 koşulları çok ağırdı. Mülkiye rozeti taşımak bile öldürülme sebebiydi. Biraz babamın zoruyla tekrar sınavlara girdim. 84’te tıbbı bitirdim. u Çok istediğiniz Siyasal’dan vazgeçmişsiniz. Babanızın sözünü dinliyormuşsunuz demek ki. Babama yazdığım mektupları annem saklamış. Onlara bakıyorum, o yıllarda, o kaosun ortasında bile hâlâ hedeflerinden vazgeçmeyen, babasıyla kurduğu dünyaya sadık kalan, aileye çok bağlı bir çocuk görüyorum ben. Gazozhaneciymişim hâlâ. Makineleri şöyle mi yapsak acaba diye babama sürekli fikirler veriyorum. Bornova’da gazoz fabrikasını geziyorum, ama bu arada ülkede her gün on kişi ölüyor. 79’dan bahsediyoruz. u Babanızla kurduğunuz ilişki sizi korumuş diyebilir miyiz?  Kazasız belasız hekim olmama sebep oldu babam. Her an her şey gelebilirdi başınıza, o yıllar öyleydi. Pek çok arkadaşım okuldan atıldı, cezaevine düştü, öldürüldü. Büyük haksızlık. Ülkenin en bir şey yaratabilmek için oturmak, göçmemek lazım yani.  u Siz de Urla’ya göçtünüz...  Urla’nın Yağcılar köyündeyiz. Poyraz seneye İzmir’de liseye başlayacak. u Eğitim kanayan bir yara ülkede. Yazmayı bilmeyen öğrenciler, okuduğunu anlamaktan aciz çocuklar, velilerden para alıp kapıyı kilitleyip kaçan kolej yöneticileri... Bir okul düşünebiliyor musunuz, “kapattık zarar ettik” desin! u Müfredat da ayrı bir sorun. Ben isterim ki benim oğlum çok istediği bir şeyi tutkuyla yapsın ve başarılı olsun ama doğaya da, yaşadığı dünyaya da saygılı olsun, vicdanlı olsun, ne bileyim itiraz etmekten çekinmesin, kafasını eğmesin her şeye, her seferinde... Bütün bunlar o ülkenin yaşadığı iklim neyse o kadar oluyor. Çocukları sınırlamak yerine, doğru yöntemleri anlatmak zorundayız. Onlar kendi yollarını kendileri bulacaktır. Müfredattan önce gelen, daha temel sorunlarımız var. u Sizin okul hayatınız nasıl geçti? Avanos Ortaokulu’nda, derslerin birçoğu boş geçerdi. Nevşehir Lisesi’nde fizik dersine eczacı girerdi. Dönüp baktığımda kitap okuyarak bulmuşum yolumu. Kurtarmışsam eğer, öyle kurtarmışım kendimi.  “Anamın anlattıkları, çocukluğumda yaşadıklarım... Kapadokya gibi büyülü bir coğrafyanın çocuğu olmasam, bir gazozcunun oğlu olmasam, kitaplarla çok geç tanışmış olsam, bütün bunlar başıma gelmezdi bence...” u Kitaba dönersek, Tarkovski söyleşinizi gerçek sanarak okudum! Söyleşiyi yayımlayan editör bile inanmaz mı? “Abi sen yaparsın.” Nasıl yaparım, yıl 71. Ortaokul ikide Moskova yollarına mı çıktım? (gülüyor) Tarkovski’yle o kadar hemhal oldum, o kadar okudum ki... Söyleşide tarih bilgisi doğru. Tarkovski, o tarihte Kazan’da, tedavi oluyor. Doktorun ismini buldum, karısının o saatte nerede olabileceğini falan tespit ettim.  u Yazmak peki? Hepsinin lokomotifi. İvmelendiren, buluşturan, birleştiren şey yazmak. Okumazsanız yazamıyorsunuz. Çukur’da İdris Koçovalı’yı oynayacağım zaman Türkiye’de yayımlanmış bütün mafya kitaplarını okudum. u Yazılarınız su gibi akıyor. Nasıl sağlıyorsunuz bu dili? Ben galiba anlatıcıyım, meddahım. Yazarken tarzım, bir edebiyatçı okur ilişkisinden daha çok sohbet eden bir adamla onu dinleyenlerin ilişkisi gibi... Edebiyatın korkutucu yüzü de vardır ya bir yandan, acayip benzetmeler, derin cümleler, tuhaf bilinç akışları... Nasıl konuşuyorsam öyle yazıyorum.  u Hikâye anlatırken kendinizle uğraşır mısınız çok? Bana hep, İdris Koçovalı’dan etkileniyor musunuz, diye soruldu. Yok diyordum, o benden çok etkilendi. Ben, içimde bendeki İdris Koçovalı’yı aradım. O Ercan Kesal’dan başkası değil. Edebiyatla ilişkimde, sinemada, senaryoda, oyunculukta, yönetmenlikte bütün meselem kendime dair yaptığım yolculukların bir kısmını paylaşmak. u Annenizden aktardıklarınız kitabın en etkileyici bölümleri bence. Okuma yazması olmayan bir kadındı anam. Ama bilgeydi. Bilgisiz hiçbir yere gidemeyiz ama mutluluğu da, mutsuzluğu da, akıbetimizi de sadece ve sadece bilgiden beklemek pek doğru değil, eksik bırakıyor bizi. Bilgelikle donanmış, güçlendirilmiş bir bilgi, ihtiyacımız olan şey.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle