02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 KASIM 2019 3 Avrupa Ekspresi Anne annenin kurdudur ELÇİN Poyrazlar [email protected] Bir süre önce yeni doğum yapan bir tanıdığım bana annelik üstüne ders verme misyonuna soyundu. Annelik “makamına” eriştiği için diğer tüm çocuklar ve anneler için kılavuzluk yetkisinin ona geçtiğini sanıyorum. 10 yıl önce anne olmam ya da iki çocuk tecrübem olması da onu caydırmaya yetmedi. Doğum travmasına vererek, gülümseyerek dinledim, bebek bezlerini hangi yöntemle katlayıp çekmecelere yerleştirdiğini anlatmasını. Onun yakında sosyal medya üzerinden “anneliğe giriş 101” dersleri vermeye başlayacağını ve çok ünlü olacağını tahmin ediyorum. Çünkü ancak bu tür bir yanılsama doğanın sıradan, beklendik sürecini tanrıça endamıyla kabul etmek ve bunun üstünden hakimiyet kurmaya çalışmak mümkün. nişancı hücumu... Annelik maceramda bu başıma sıklıkla gelen bir durum. Duyduğum kadarıyla bir hayli de yaygın. Annelik üstünden yargılama, ders verme, istenmeyen nasihatlerde bulunma ve mutlaka bir noktada ayıplama. Kızımın bir yaş gününde örneğin, pastayı evde yapmadığım için misafir çocukların annelerinden biri, “Nasıl yedirirsin bu sağlıksız şeyi çocuklarına?” biçimindeki saldırısını “çocuklarımın iyiliği için” önerdiği bahanesiyle kapatmaya çalışmıştı. “Ben tam zamanlı gazetecilik yapıyorum, kitap yazıyorum, bir dizi başka işlerim var, yolculuklar da cabası” şeklinde hak etmediği bir açıklamaya geçmişken “Çocukların küçük. Ne gerek var tam zamanlı çalışmaya” demiş, savunmamı keskin nişancı hücumuyla yerle bir etmişti. Kadına neden o gün “Sana ne” şeklinde direkt ya da “Duyduğuma göre çocuğun hep bitleniyormuş” gibisinden pasifagresif bir karşı saldırıda bulunmadığımı hâlâ merak ederim. Pek çok anne çocukları ve annelik yöntemleri konusunda eleştiri duymaktan hoşlanmaz. Onların mutluluklarından, sağlıklarından sorumlu hissettiğimiz için daha hassas ve kırılgan oluyoruz. önce anneye ceza Üstelik hayatın en ağır, en yorucu, en riskli işini ne maddi karşılık ne de takdir alarak sürdürüyoruz. Son dönemde yazılan binlerce kılavuz kitaplarda, uzman makalelerinde çeşit çeşit ebeveynlik türleri gündeme geliyor. Kimisi helikopter anne, kimisi kaplan anne, kimisi sinekkuşu, kimisi çakma kimisi de çok serbest ebeveyn başlıkları altına giriyor. Bazıları da hepsinden biraz alarak kendine ve çocuğuna göre yonttuğu yöntemleri benimsiyor. Ama değişmeyen bir şey var; biz anneler diğer anneleri çocuklarına bakımyaklaşım üstünden yargılıyor ve çoğunlukla da infaz ediyoruz. Çalışıyorsa neden çalışıyor, çalışmıyorsa neden evde, çok ilgileniyorsa çocuğu boğuyor, az ilgileniyorsa ne biçim anne, boşanmışsa bencil, sevgilisi varsa ahlaksız, çocuğu tombul ya da çok zayıfsa sağlıksız besliyor, bitliyse pis, hastaysa beceriksiz gibisinden yüzlerce hükümle önce anneleri cezalandırıyoruz. “İnsan insanın kurdudur” Latince deyişini annelere uyarlamak istemezdim. Ama artık annelerin anneleri rahat bırakması gerekiyor. Çünkü benim anneliğim sadece beni ve evlatlarımı bağlar. Size ise gidip evinizde hijyenikorganik pasta yapmak düşer. Çocukların çevre için yapacakları çok şey var Balonsuz da olur “Deniz’in Sıfır Atık Kitabı”nın yazarı Sima Özkan, “Çocuklar gün gelecek doğum gününü bile çevreye zararlı olduğu için balonsuz kutlamak isteyecek. İçeceği meyve suyunu ‘pipetsiz olsun lütfen’ diyerek rica edecek” diyor. SEV Yayıncılık’tan çıkan kitap, okulun ilk günü, kurabiyelerini bir kavanozda taşıyan, meyvesini beze saran, defterinin her sayfasını dolduran, içme suyu için matara taşıyan Nil’in önce sıra arkadaşı tarafından garipsenmesini sonrasında ise tüm okulda sıfır atık seferberliğini başlatmasını anlatıyor. Sima Özkan, şöyle devam ediyor; “Çocuklar inandıkları konuda gerekirse dışlanmayı göze alabiliyor. Herkes için yeni başlangıçlar mümkün. Çocuklar, doğruyu görüp değişiyor. Ben çocuklara ‘Bir şeyler yapabilirsiniz, yapabileceğinizin bilincinde olabilirsiniz’ diyorum. Kompost da, atıkları sıfırlamak da zaman ve emek ister.” Deniz’in Sıfır Atık Kitabı’nı okuyan çocukların “bu oyuncak plastik mi?” diye baktıklarını dile getiren Özkan, “Kitapta, çevre bilincine sahip Nil, dünyanın bir parçası olduğunun farkında. Üzerindeki canlılarla dünyayı kolluyor. Çöplerin nereye gittiğini merak ediyor. Deniz de ondan ilham alıyor. Ve sonrasında tüm sınıf, ardından tüm okul sıfır atık yaşam biçimini benimsiyor. Bir sene içinde bir kavanoz çöp çıkarmayı başarıyorlar... Sürekli tüketiyoruz. Dünya değişiyor ve çocuklar bunu seyretmekle kalmamalı” diyor. ‘Beter Beşli’ye veda edin u Plastik poşetler u Plastik su şişeleri u Peçeteler ve ıslak mendiller u Kullanılıp atılan pipetler u Kâğıt ve plastik 12 bardaklar yeşil adım u Markette ve pazarda plastik poşetler yerine bez çantalar, fileler ve cam kavanozlar kullanalım. u Ellerimizi kâğıt havlu yerine bez havluyla kurulayalım ve ıslak mendil kullanmak yerine, ellerimizi kalıp sabunla yıkayalım. u Pikniğe gittiğimizde tek kullanımlık plastik tabak, çatal ya da kaşıklar yerine evdeki malzemeleri götürelim. u Pet şişe yerine matara ya da termostan su içelim. u Plastik saklama poşetleri, buzdolabı torbası, streç film, alüminyum folyo yerine saklama kapları, keseler ve bezler kullanalım. u Vücut jeli, sabun, yüz yıkama jeli ve diş macunumuzu seçerken tanecikli olmayanları tercih edelim. Deniz canlıları onları besin sanıp yiyince mideleri zararlı plastik taneciklerle dolar. u Organik atıkları (meyve sebze artığı gibi) çöpe atmak yerine kompost yapalım. Her 3 atığımızdan 1’i toprakta çürüyüp doğal gübreye dönüşebilir. u Yeni oyuncaklar almak yerine oyuncaklarımızı arkadaşlarımızla değiş tokuş edelim, bozulan ya da kırılan oyuncaklarımızı tamir edelim. u Kâğıtların iki yüzünü ve def ‘Beter Beşli’den kurtulmanın 5 yolu u Hiç ihtiyacın yoksa reddet. u İhtiyaç duymadan aldıklarını ve reddedemediklerini azalt. Yerine ne koyabileceğini düşün. u Reddedemediklerini ve azaltamadıklarını yeniden kullan. Buna ileri dönüşüm de deniyor. u Kalanları kompost yap. Gübre, toprağın besini. u Hiçbiri olmuyorsa geridönüşüm yap, budur son çaren! terlerin her sayfasını kullanalım. Okul çantamızı ya da kalem kutumuzu eskiyene kadar kullanalım. u Ambalajlı atıştırmalıklar tüketmek yerine meyve ve kuruyemiş yiyelim, kurabiyelerimizi ve keklerimizi evde pişirelim. Gerçek yiyeceklerin pakete ihtiyacı yok. u Az tüketelim, ihtiyacımız olmayanı almayalım. Plastik atıkların çok azı geridönüşüme uygundur, Plastikten üretilmemiş kırtasiye ürünlerini tercih edelim. u Yiyecek çöpünü azaltmak için yiyebileceğimiz kadarını alalım. Tabağımıza yiyebileceğimiz kadar yemek alıp israftan kaçınalım. Sima Özkan İnsan dönüp kendine bakmamak için ne gerekiyorsa yapıyor Savaşma değiş Biz insanlar doğuyor, büyüyor, belirli bir noktaya geldiğimizde etrafımızda namik ve dinç olmazsan rekabet şansın kalmayacak diyor. İnsanın iki yanı hep birbiriyle savaş halinde… ki hayatın bize aldırmaksızın 60’lı yıllarda savaşmanın kar değiştiğini görüyoruz. Geç şısına sevişmeyi koyan hippi mişi anmak, nostaljiyle kal ruhu başka biçimlere girerek et bimizi cilalamak iyi geliyor. rafta dolaşıyor olsa da o haya Çocukluğumuz, ah o günler tı yaşayabilenler neredeyse tü ne güzeldi diye zamana si kendi. Üst üste iki büyük dün tem etmekle avunuyoruz. İçinde bulunduğumuz yüz SEDEF ERKEN ya savaşı yaşamış ülkelerde ortaya çıkan bu akımlar pek de yılda bu değişimin hızı ina uzun ömürlü olmadı. Dünya sa nılır gibi değil. Yetişmekte zorlanıyor, bazen farkın Zayıflamanın vaşlarını biliriz ama aslında tam olarak neler olup bittiğine da da olmasak da kendimizle savaşmaya başlıyoruz. İnsan nedense iç dünyasından peşinde koşanların ir pek de fikrimiz yok. Birinci Dünya Savaşı’nda 20 milyona yakın insan öldü, İkinci Dün hep memnun sanki yalnız bir tarafı ya Savaşı’nda ise bu sayının ne ca dış görünüşü sorun çıkarıyor. Kendisi hep mükemmel ama ah o başkaları yok mu, mahallenin fırınından redeyse 70 milyon olduğu biliniyor. Bunca insan ne için öldü diye bakarsak bugün yine hiçbir bütün sorun onlarda. Değişmemek için, dönüp kendine bakmamak, eksiğini, yanlışı çıkmış sıcacık ekmeğin mantıklı yanıt bulmamız mümkün değil. İnsanın değişmek yerine ne büyük savaşlar çıkara nı görmemek için ne gerekir kokusunu bildiğinin göstergesi belki de bu se yapıyor. NEDEN BÖYLE? Özetle hayat bizden kendimizi değiştirmemizi istiyor ama biz dışarıdaki bir şeyleri değiştirmenin peşine düşüyoruz. Ve bazen bunun tek yolu kaosun, itiş kakışın tam göbeğinde durmak oluyor. Hayatın karmaşık beklentiler yumağıyla baş edemeyenler çoğu zaman en işine gelen özlerken, diğer yanı ona varlığının devamı için sağlıklı, bilinçli bir tüketici olmasını söylüyor. büyük sayılar. Neden böyle? İnsan için de ğişmek bu kadar mı zor? Kendine savaş açmayı yeğleyen insan, aslında değişimin getireceği bir sonraki zorluktan mı kaçıyor yoksa dönüp kendine bakarsa görebileceği sonuçtan mı? Kaçtığı o güne kadar getirdiği kendi envanterinin yükünü görmek mi, yoksa duygusal bagajından çıkabilecek kıyıda köşede kalmış faturalardan mı kaçıyor? sorudan başlıyor, mesela daha iyi göründüğünde daha iyi İÇ SES BAĞIRIR hissedeceğini sanıyor. Önemli hamleler yapmak in Bugünlerde en çok ko sanı her zaman korkutur. De nuşulan konulardan biri diyetler, insan ğişmek yerine dönüp kendini sabote etmek lar beslenmeyi adeta yeniden öğrenmek is daha kolay gelir insana. En azından bunu termiş gibi. Zayıflamanın peşinde koşan nasıl yaptığını bilir, defalarca deneyimle ların bir tarafı mahallenin fırınından çık miştir aynı hataları... Bilindik hayal kırık mış sıcacık ekmeğin kokusunu özlerken, lıklarına, tanıdık sonuçların ezberine sığı diğer yanı ona varlığının devamı için sağ nır yine de değişmez, değişmekten kaçar. lıklı, bilinçli bir tüketici olmasını söylü Ona kendinle savaşma değiş diyen iç sesi yor. Bir yanı her akşam iş dönüşü kuman ni duymamak için yüksek sesle bağırır du dayı ele alıp koltukta şöyle bir yayılmak rur. Savaşa hayır, savaşa hayır, savaşa ha isterken, diğer yanı kalk, egzersiz yap, di yır. Oysa kendiyle savaşı bir türlü bitmez. Babadan oğula geçen kora çalgısını çalan ilk kadın o: Sona Jobarteh. İlk kez Türkiye’de konser verecek. Konser 21 Kasım’da. Gambiya asıllı müzisyen Sona Jobarteh, İstanbul’a geliyor Afrika tınıları İş Sanat’ta Bu yıl 20. konser sezonunu açacak İş Sanat, Batı Afrika müziğinin güçlü sesi Sona Jobarteh’i ağırlıyor. Türkiye’de ilk kez sahne alacak şarkıcı İstanbullu dinleyicilerle 21 Kasım’da saat 20.30’da İş Kuleleri Konser Salonu’nda bir araya gelecek. Gambiya asıllı İngiliz müzisyen Jobarteh, geleneklerine göre, babadan oğula geçen bir öğreti olan kora çalgısını çalan ilk kadın sanatçılardan. Müzik kültürünü kuşaktan kuşağa aktaran Griot ailelerinden birinin üyesi. Ülkesinde ünlü kora virtüözü Toumani Diabete’den ders aldı. Özellikle akustik Batı Afrika müziği ve Manding tarzında şarkılarıyla tanınan sanatçı, film müzikleri de besteliyor. Farklı melodileri kendi tarzıyla ustaca harmanlayan ve köklerinden gelen müziği farklı ülkelerin insanlarına dinleten Sona Jobarteh, sahne performanslarına geleneksel afropop ve blues esintileri de katıyor. MÜZİK MERKEZİ KURDU Almanya’nın Wurzburg kentinde geçen yıl yapılan, Avrupa’nın en geniş katılımlı Afrika Festivali’nde “Yılın Sanatçısı” ödülüne değer görülen Sona Jobarteh ayrıca, Gambiya’nın ilk kültür merkezinin de kurucusu. Zamanının önemli bir kısmını, çocuk bölümünü 2015’te başlattığı Gambiya Müzik ve Kültür Akademisi’ni kurmak için yaptığı çalışmalara ayırıyor. Jobarteh, kısa süre sonra açılması beklenen merkezde hem Gambiyalı hem de yabancı öğrencilere ülkesinin müzik kültürünü öğretmeyi hedefliyor. u Cumhuriyet Pazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle