Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 KASIM 2019 5 “Nâzım, Türkiye’deki herkes için gurur kaynağı bir Türk. Solcular için önder özelliği taşıyan, ikonik kahraman, bunu fazlasıyla hak eden bir insan. Onunla aynı partiden olmanın verdiği gururla yaşadım yıllarca.” “Sol figürlerimiz, sanatçılarımız mensup oldukları politik örgütlerden daha etkilidir. Nâzım, sözünü söylemiş, partiden daha etkili. Yılmaz Güney’e baktığında da öyle... ‘Ben de kendi sözümü söylemeliyim’ dedim ve yazar olmaya karar verdim.” “12 Eylül, maalesef seni bir casus gibi yaşamaya mahkum ediyor. Bir devrimci olarak adını gizliyorsun. Evini kimse bilmiyor, duvarlara afişler yapıştırıyorsun, illegal toplantılar yapıyorsun; bu yönünü insanlar bilmiyor...” Senaryosunu Ahmet Ümit’in yazdığı ‘Merhaba Güzel Vatanım’ vizyona girdi “Nâzım’ın en sevdiğim kitaplarından biri ‘Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’ aslında bir polisiye romandır.” ‘Dönüşüm başladı artık’ Ahmet Ümit’le bir yazar ve devrimci olarak yollarının kesiştiği Nâzım Hikmet’i ve 100 yılı aşan bir dönemin hikâyesini anlattığı filmi “Merhaba Güzel Vatanım”ı konuştuk. “TKP, devrimcileri, ilericileri Moskova’ya eğitime yolladı. Onların arasında bazı sanatçılar da vardı, işte onlardan en görüneni Nâzım Hikmet ile benim aslında. Aramızda bu tür bir benzeşme, kesişme var ama film, Ahmet Ümit ve Nâzım’ın kıyaslaması değil” diyor. “Biz bir umudun filmini çektik” diyen Ahmet Ümit, Türkiye’de de artık geri dönülmez bir dönüşümün başladığını söylüyor. u Öncelikle sorum şu: Ahmet Ümit için Nâzım ne ifade ediyor? Nâzım’la ilk tanışmam 1213 yaşlarıma rastlar. Abim, Ankara’da 12 Mart’tan sonra “DevGenç” davasından tutuklanmıştı. Bizimkiler, kitaplarını bir sandığın içerisinde tavan arasına kaldırmıştı. Ben de çocuğum, açtım sandığı bir sürü kitap, Marx, Russell falan... Bir baktım, Nâzım’ın kitabı Memleketimden İnsan Manzaraları. İlk tanışmam öyle oldu. Ben 1960’ta doğdum, Nâzım vefat ettiğinde 3 yaşındaydım. Sonra, 1974 yılında devrimci oldum. 1976’da İlerici Gençler Derneği’ne katıldım. Önce başka bir sol örgütteydim; Genç Sosyalistler Birliği... Dolayısıyla 16 yaşında Nâzım Hikmet’in mensup olduğu partinin, eski tarihsel TKP’den bahsediyorum, sempatizanı olmuştum. u Sonra? Parti üyesi de oldum. Sonra 19851986 yıllarında Moskova’ya gönderdi parti beni, sahte pasaportla, burada operasyonlar başlamıştı. Polisin beni tespit etme ihtimali vardı. Gözden uzak olayım, eğitim alayım diye 19851986 yılında Sirkeci’den yola çıktım; kod ismim Nejat’tı, Frankfurt’ta çalışan bir teknisyenim sözde. Buradan Bulgaristan’a, Sofya’da bir gece kalıp oradan uçakla Moskova’ya... O ZAMANLAR UMUT VARDI u Oldukça maceralı olmuş... Tabii. “Sosyal Bilmler Enstütüsü”ne girdim, Nâzım’ların okuduğu üniversitenin günümüzdeki versiyonu... Yeryüzü cennetine gidiyorum ama gördüğüm şey sıkıntılı. Kafamdaki cennet, savaşın, sömürünün olmadığı, herkesin mutlu olduğu dünya o değil, görüyorum... Ama çok güzel bir şey vardı, umut vardı daha doğrusu. Gorbaçov dönemi başlıyordu, 25. kongreydi. “Marx’a dönüyoruz arkadaşlar bütün problemler çözülecek...” Parti bunları söylüyordu, biz de inanıyorduk tabii. u Filmin adı, “Merhaba Güzel Vatanım.” Bu isim neyi anlatıyor? Moskova hayallerimin şehri, ama Türkiye ile ilişki kuramıyorum, çünkü yasak, polisler seni tespit edebilir. Ailene ne oldu, öldüler mi, kaldılar mı, hiçbir fikrin yok. Onların da benim hakkımda bir fikri yok. Bir de Moskova burası gibi güneşli değil. Yılın büyük bölümü bulutlu. Memleketini inanılmaz özlüyorsun. Belki telefon edebilsen rahatlayacaksın. Yunan komünistler, Alman komünistler telefon edebiliyorlardı, hatta gidip geliyorlardı Noel’de... İnanılmaz bir özlem var. O zaman anladım Nâzım’ın memleketini ne kadar çok sevdiğini... O büyük vatan hasretini... “Vatan haini” diye manşet atıldığı zaman ne hissettiğini... Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar 12 EYLÜL’Ü YERALTINDA GEÇİRDİK u Türkiye’ye döndünüz sonra... Yine sahte pasaportla döndüm. Tabii fakir, sorunları olan bir ülke, ama senin ülken. O ülkeye, yürekten bağlı olduğunu anlıyorsun. Sürgün olmanın ne demek olduğunu o zaman anlıyorsun. O yüzden kitabın adını “Merhaba Güzel Vatanım” koyduk. Nâzım’ın yurtdışına kaçmasını sebep olanlar onu öldüreceklerdi. Nâzım bu yüzden gitti. Aslında amaçları onu vatanından koparmaktı. Ama bugün Nâzım yazdıklarıyla her şeyiyle bu ülkenin gerçek vatandaşı. Benim de 28 farklı dilde yayımlanmış 90’a yakın kitabım var. Biz hem bu ülkenin onurlu, boyun eğmeyen, düşüncesinden ödün vermeyen insanlarıyız, hem de ülkemizi dünyaya tanıtan insanlarız. O yüzden “Merhaba Güzel Vatanım.” u Nâzım’ın yazarlığınıza nasıl bir etkisi olmuştur sizce? Çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Şöyle söyleyeyim; Nâzım’ın en sevdiğim kitaplarından biri “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı novellası aslında bir polisiye romandır. Hikâyede, bir evde gizlenen, iki kaçak komünist İzmir’de aranıyor. Birini köpek ısırıyor, doktora gidemiyorlar... Nâzım’ın hayatına baktığımızda da görüyoruz, ben de aynı şeyi yaşadım... 12 Eylül’de TKP ile yeraltındayız sürekli. Gizli toplantılar, gizli bildiriler, parti üyeliği gizli... Nâzım 15 yıl hapis yattı, beni lise sonda sürgün ettiler. Vurdu faşistler beni, yaralandım, polisler beni öldü diye bıraktılar... Yani bütün 12 Eylül dönemini yeraltında geçirdik. Peşimizde polis, her şey polisiye! SİNEMAYA DEĞİL, MEZARLIKLARA GİTTİM u Bu politik yaşantı tam olarak ne kadar sürdü? 14 yaşımdan 30 yaşıma kadar profesyonel bir devrimciydim. TKP gençlik örgütünü yönetiyordum. O tarafım çok bilinmiyor. “Ahmet Ümit’in politik geçmişi ne olabilir ki?” diyorlar. Arkadaşlarımın çoğu öldü, ben de ölebilirdim kaç kere... O süreci çok anlatmadım. Amacımız bu filmi yaparken şuydu: Türkiye’de yeni bir umut başlıyor, bir dönem bitiyor, politik olarak bitti, güç ile sürdürülmeye çalışan bir dönem var. Biz bu umudun filmini yapmaya çalıştık. u Başka ne anlatılıyor filmde? Nâzım da ben de siyasetten gelen insanlarız. Siyaset hayatımızı belirledi, bize çok büyük katkı sağladı. Yaşadığımız bu sert hayat, fırtına... İstanbul’da öğrencilik yıllarımda en çok gittiğim yerler tiyatrolar, sinemalar değildi, me zarlıklardı. Her hafta bir arkadaşım ölüyordu. Bütün mezarlıklarını biliyorum İstanbul’un... Annem, babam benim ev adresimi bilmedi yıllarca, 12 Eylül dönemi boyunca. Şansımla yakalanmadım, kıl payı kurtuldum. Filmle, politikadan gelen iki insanın sanatla evrensel boyuta yükselmelerini de anlatmaya çalışıyoruz. u Çekimler nasıl geçti? Zorlandığınız zamanlar oldu mu? Çok kısıtlı bir bütçe vardı. İmece usulü derken iş büyüdü. Daha büyük bir bütçeyle çekilse daha başka bir film olabilirdi. İstanbul’un işgalinden neredeyse bugüne kadar olan dönemleri anlatıyoruz, tabii 98 dakikada ne kadar anlatabilirsek... Aslında filmin gerisinde 20. ve 21. yüzyılın hikâyesi de var. u Türkiye’de değişim başladı dediniz. Muhalefet yeterince adım atabiliyor mu sizce? Türkiye’de bir uyanış var şimdi. Dönüşümler, ister devrim, ister reform deyin, biraz dipten gelmeli. Halkın isteğiyle geldiği zaman muhalefet kendini toparlar. Son değişimi düşünelim; 3 belediyenin değişimini... Muhalefetin kararlı duruşu da vardı, ama asıl dipten gelen bir değişim isteği var Türkiye’de... Vaktin gelmiş olması etkiliydi. EMRAH KOLUKISA “Nâzım da Moskova’ya gittiğinde, 1951’de, Stalin döneminde hayal kırıklığı yaşamıştı ve ben de gittiğimde hayal kırıklığı yaşamıştım. Sanata sığınarak kurtulmak ve sanatla insanlara ulaşma çabası... Anlatmaya çalıştığımız.” “Nâzım 15 yıl hapis yattı, beni lise sonda sürgün ettiler. Vurdu faşistler beni, yaralandım, polisler beni öldü diye bıraktılar... Yani bütün 12 Eylül dönemini yeraltında geçirdik. Peşimizde polis, her şey polisiye!” “14’ten 30 yaşıma kadar profesyonel devrimciydim. TKP gençlik örgütünü yönetiyordum.” TRUMP, PUTİN, BİZDEKİ... 17 yıl boyunca, sol bir şekilde itildi, ama sol olmadan ne dünyada ne Türkiye’de demokrasinin kurulması mümkün değil. Daha özgürlükçü, daha demokratik, daha çoksesli bir partiye ya da partilere ihtiyacımız var. Bu olmadan dünyanın kurtulması mümkün değil. İşte çevre sorunları belli, Putin belli, Trump belli, bizdeki belli... Çok güçlü bir panzehir olan sol ayağa kalkmalı. YENİ BİR SOL LAZIM Sol dünyayı değiştirecek, umut aşılayacak bir şey. Geçmişteki hikâyenin nesnel bir şekilde anlatılması lazım. Büyük bir eleştiriden geçerek yeni bir sol kurmamız lazım. Bu tür filmler, biraz da bunları düşündürecek, tartışacak ortamı sağlıyor. Elbette ben bir sanatçı olarak gördüğüm şeyi de, hakikati de anlatmak zorundaydım. Namuslu bir film yaptığımız, düşünüyorum... geciktirebilirsiniz ama Çatışmalar, savaşlar çıkararak değişimi geciktirebilirsiniz, ama uzun vadede bu mümkün değil. Türkiye’de dönüşüm başladı. Elbette birdenbire olmayacak, önlemek için hamleler yapılacak. Ama bu dönüşüm engellenemez. Bence o dipten gelen dalga kendi muhalefetini de yaratır, muhalefeti bir çizgiye de çeker. Bu, muhalefeti eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmiyor tabii.