16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 2 atar damar Melİs Alphan Özlem Yalım 5Ağustos 2018, PAZAR Tasarım Birlikte yaşama yolu: Kültürsanat Dünyada 70 milyon insan zorla yerinden edilmiş durumda. Türkiye, sayısı 4 milyona yaklaşan dünyanın en kalabalık mülteci grubuna ev sahipliği yapıyor. Birlikte yaşamayı öğrenmenin yolu kültürsanattan geçiyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), yerleşik halklarla yeni gelenler arasında kültürsanat aracılığıyla oluşturulacak dayanışma bağlarının yeni aidiyetler çıkarabileceğine inanarak ‘Birlikte Yaşamak: Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek’ başlıklı bir rapor yayımladı. Dr. Feyzi Baban ile Dr. Kim Rygiel’ın kaleme aldığı rapor, farklı kültürler barındıran toplum larda birlikte yaşamanın teşvik edilmesi ve yeni gelenlerin entegrasyonu konularında kültürsanata yatırım yapmanın önemini ortaya konuyor. Raporun odağı ‘radikal kozmopolitlik ruhu’. Yani, hepimizin insanlığın bir parçası olarak birbirimizle bağlı olduğumuz ama bunu özel ve farklı kültürel kimliklerimiz aracılığıyla tanımladığımız fikri. Bu fikri yaymanın en güçlü aracı kültürsanat. Yakın zamana kadar dünyada göçmen politikalarında iki yaklaşım gördük: Asimilasyon veya çokkültürlülük. Ama asimilasyon, gelenlerin kültürel bağlarından vazgeçmelerini gerektirirken, çoğulcu politikalar da yeni toplulukları ayrıştırabiliyor. Baban ile Rygiel’in işaret ettiği ‘radikal kozmopolitlik’ ise ‘hem asimilasyon hem de çokkültürlülükten farklı olarak, birlikte yaşamaya alternatif bir yaklaşım sunuyor’. Grup ve kimlik hiyerarşisini reddeden bu yaklaşımda, ev sahibi kültür misafir kültürler karşısında ayrıcalıklı değil; kültürlerin daha iyi anlaşılması teşvik ediliyor, etkileşimler yaygınlaşıyor ve çoğulculuk destekleniyor; etkileşimleri yaygınlaştırmada kültür sanatın rolü büyük . Pek çok yerde yükselen yabancı düşmanlığının ardında ‘farklı olandan korku’nun yattığını belirten raporun yazarları, kültürsanatın ‘empati’ ve ‘ortak insanlığın kabulü’ yoluyla başkalarını anlamayı teşvik etmesi sayesinde korku ve önyargıyla mücadelede önemli rol oynadığını vurguluyorlar. G.Antep’ten ‘Kırkayak Kültür’ Raporda, dünyadaki mülteci ve göçmenlere yönelik kültürsanat girişimlerinden örnekler de var. Örneğin, Berlin’deki sanat topluluğu KUNSTASYL sanatçılar ve sığınmacılardan oluşuyor ve yerinden edilmiş insanlarla yerel halk arasında alışverişi sağlayan sergiler ve atölyeler düzenliyor. Kâr amacı gütmeyen mutfak projesi Über den Tellerrand, mültecilerin ve yerel halkın birlikte yemek pişirip yediği ve kaynaştığı tek bir mutfak 30’dan fazla şehre yayılmış. Vaktiyle Doğu Almanya’dan gelen mültecilerin barınması için inşa edilen Marienfelde Mülteci Merkezi’ndeki fotoğraf sergisi, yakın dönemde Yugoslavya ve Ortadoğu’dan gelen mültecilerin yaşamlarını belgeleyerek, mültecilerin Almanya kültürüne tamamen yabancı bir kültüre ait oldukları iddiasına meydan okuyor. Raporda Gaziantep’ten de başarılı bir örnek var. Sekiz vatandaşın girişimiyle kurulan Kırkayak Kültür Suriyeli mültecilere ulaşabilmek için kültürel etkinlikler düzenliyor, Suriyeli sanatçıların işlerini sergiliyor, Suriyeli ve Türkiyeli kadınları buluşturan mutfak projeleri düzenliyor. Kırkayak Kültür Raporda da belirtildiği gibi, Avrupa’ya kıyasla Türkiye’deki bu tarz girişimlerin sayısı az. Bunların sayısını artırmalıyız ki, birlikte yaşamayı becerebilelim. Yerel yönetimlere, yurttaş girişimlerine ve sivil toplum kuruluşlarına çok iş düşüyor. Baban ve Rygiel’in dediği gibi, “Yaratıcı ve sanatsal platformlar yeni gelenlerin onurlarına saygılı birlikte yaşama biçimlerini destekleyerek, onların yeni benimsedikleri ülkelerinde eşit vatandaşlar haline gelmelerine katkıda bulunabilir.” Fiziksel ve dijital dünya arasında köprü kuran projeler Tasarım ve yapay zekâ Bilim dünyasının kült ismi Carl Sagan’ın dediği gibi, teknoloji hakkında herkesin bir fikri var. Özellikle sosyal medyanın yaratıcılığı, iletişimi, sosyal yapıyı olumsuz etkilediğine dair o kadar çok olumsuz görüşle karşılaşıyoruz ki, insanlığın değişime bu direncine bazen durup hayretle bakıyorum. Teknolojik araçların sağlıksızlığından bahsedebiliriz (ki bu, tasarımların henüz çok ilkel ve antiergonomik olmasından kaynaklanıyor) ancak teknolojinin hayat standardımızı nasıl da yükselttiğini, yaratıcılığımızı nasıl da körüklediğini, alışkanlıklarımızı dönüştürdüğünü göz ardı edemeyiz. Anlamakta, takip etmekte, adapte olmakta güçlük çekiyoruz; ulaşılabilir bulmadığımız için, başlarda kabullenmiyoruz. Oysa zaman hızlı; gelişmeler geometrik olarak ilerliyor ve teknoloji her geçen dakika hücrelerimizden içeri sızıyor. Dünyada yüzlerce akademisyen, önde gelen üniversitelerde kurdukları laboratuvarlarda yeni merakların cevaplarını arıyor; bunu yaparken de hayatımızı değiştirecek yeni teknolojik gelişmelere, ürünlere imza atıyorlar. Teknolojik araçların sağlıksızlığından bahsedebiliriz, ancak teknolojinin hayat standardımızı nasıl yükselttiğini, yaratıcılığımızı nasıl körüklediğini, alışkanlıklarımızı dönüştürdüğünü göz ardı edemeyiz. Güvenç Özel’in ‘Zihin Şapkası’ Bu akademisyenlerden biri, bu alandaki en öncü üniversitelerden biri olan UCLA’nın Kentsel Kendini Cypher’ın içinde bulan insan, bu mekânın duvarlarını sanallık üzerinden yönetip fiziksel olarak hareket ettirebiliyor. Tasarım ve Mimarlık Bölümü’nde yer alan IDEAS Platformu’nun program danışmanı ve buradaki Suprastudio’nun da lideri olan Güvenç Özel. Biz varları hareket ettirebildiğimiz inanılmaz bir kinetik mimarlık deneyimi idi burada sunulan!.. leri yurtdışındaki çalışmaları ve ödülleri ile gururlandıran nadir isimlerden o... Eğitimini Yale İnsanrobot Cypher Üniversitesi’nden aldığı yüksek lisans derecesi ile geliştirmiş olan Özel, laboratuvarında mimarlığın Geçen haftalarda kendimi Güvenç’le kahve içip teknoloji, medya ve kentsel kültür ile kesişme noktalarını araştırıyor. sanal gerçeklik ile yapay zekâ konusundaki son çalışmalarını dinlerken buldum. Yeni projesi hakkın Güvenç’le 2012’de, ses getiren projesi Cerebral Hut sayesinde tanıştık. İstanbul’dan sonra Saatc da konuşurken gözleri parlıyordu. Bu en yeni proje, Cypher, aslında heykelsi bir enstalasyon. Bildiği hi Galeri’de ve 2014’te de SXSW fes miz sanat eserlerinden tivalinde sergilenen bu proje, o güne farkı onun yapay zekâ, kadar mimarlık alanında karşılaştığım robot bilimi ve sensör en yenilikçi yaklaşımlardandı. Temel lerle donanmış olması. olarak içinde bulunduğumuz mekânın Fiziksel ve dijital dün psikolojimiz üzerinde bir etkisi olmasını mesele edinmişti. ya arasında köprü kuran bu yapı, bunları sa Peki, ya psikolojimiz, etrafımızdaki mekân üzerinde etkili olursa?.. İşte ta nal gerçeklik ortamında senkronize ediyor. Or sarımcının bu merakı, bize yeni bir deneyim sundu. Projede, kafamıza geçir Cypher’ı beyin dalgalarını arayüze aktaracak sensörlü kaskla deneyimlemek gerekiyor. taya bir tür insanrobot çıkıyor. Bu kez kas diğimiz bir EEG kask, bizim konsant kı takan kişiler, doğru rasyon derecemizi ölçüyor ve bunu elektromekânik dan kendilerini Cypher’ın içinde buluyorlar ve sanal bir bilgisayar sistemi ile harekete dönüştürüyordu. gerçeklik ortamında bu strüktürün içerisinden, onun Güvenç ve ekibi tarafından geliştirilen bu özel kod duvarlarını kendi elleri ile hareket ettirebiliyorlar. sayesinde, kaskı takan kişi ne kadar çok konsant Bu sırada senkronize bir biçimde heykelsi yapının re olabilirse, bu gücü o derece etkili bir biçimde harekete dönüştürebiliyordu. Düşünce gücümüzle, du da duvarları fiziksel olarak genleşip darabiliyor. Cypher bu özellikleri ile bugüne dek yapay zekâ, sanal gerçeklik, robotinsan etkileşimi gibi alanlardaki bütün bilgimizi tek bir deneyimde buluşturmamızı sağlıyor. Bu yapıyı etrafımızı saran mimari bir tasarım olarak düşünürsek, çeperlerini hem sanal hem de fiziksel olarak sürekli olarak değiştirebildiğimiz yepyeni bir algı aralığı açıyor. Cypher’ı yakından tanıdıktan sonra, hayal gücümü durduramıyorum. Bildiğimiz türden bir mimarlık anlayışının önümüzdeki dönemde geçerli olabileceğini söylemek zor. Özel stüdyosunda pek çok global kuruluş için bu ve benzeri sistemlerin, hayatımızın hangi alanlarında kullanılabileceğini araştıran çalışmalara imza atıyor. Bu tür teknoloji bazlı çalışmalar, günümüzde daha çok birer sanat nesnesi olarak görülüyor. Cypher’ı da çeşitli sergilerde görmek eminim mümkün olabilecek. Ne varki asıl başarı, bu teknolojileri tasarım alanında çeşitli yenilikler sunmak üzere sahiplenip geliştiren yatırımcıların olacak. Güvenç Özel, bu ülkenin gençlerini sürekli olarak baltalayan gündelik, siyasitoplumsal gündemin dışında kalmayı başarabilmiş bir Türkiyeli. Sayıları her alanda gittikçe artan bu gençler, dünyamızı şekillendiren yaratıcı beyinlerin en öncü temsilcileri. Umudum, Özel’in laboratuvarını üniversitelerimizden birinde görebilmek ve benzer çalışmaların ülkemizde de yapıldığı ortamların sayısının giderek arttığı günlerin gelmesi. Bir yenilgi içeriği Güncel Siyasal iktidarın temsilcileri “her şeyi başardık, ama kültürel alanda iktidar olamadık” diye her yakındığında, bizim cenahta bir iç rahatlaması oluyor. Popüler kültürün dinamik ve karmaşık yapısını hiçe sayarak, siyasal alandan doğru herkesi iki karşıt torbada toplayan iktidarın bu inşa edilmiş söylemini dikkate alanlar, kendilerini kültürel iktidarı elinde tuttuğu iddia edilen “Batıcı, seküler torba”nın içerisinde hissederek bir zafer duygusu yaşıyor. Belki de her şeyin kötü gittiği, 24 Haziran’da bir yenilginin daha yaşandığı böyle bir dönemde, ihtiyaç duyulan moral kaynak buradan sağlanıyor. Ancak bu yenilgilerin, iktidarın karşısında olanların paylaştığı kültürü şekillendirdiği de bir gerçek. Gezi sonrası dergicilik Bilinen ve üstünde sıklıkla durulan bir konu: Gezi’den sonra, bu isyanın yarattığı dil çerçevesinde şekillenen popüler edebiyat dergilerinin patlama yapmasına şahit olduk. Halihazırda var olan dergiler tirajlarında yükselme yaşarken, art arda birbirine benzeyen birçok yeni dergi peyda oldu. Ot, Kafa, Bavul şeklinde sayılmaya başlanan bu dergicilik akımından, zamanla birileri eksilse de kısa sürede yenileri boşlukları doldurdu ve benim sayabildiğim kadarıyla bu tür dergilerin şu anki sayısı 14. Gramsci’ye başvurarak; kendi dilini yaratması, yeni terimleri tedavüle sokması ve kullanımda olan terimlere yeni içerikler kazandırması anlamında bu dergicilik furyasını ve bunların ürettiği içeriği bir kültürel akım olarak niteleyebiliriz. Dergilerin içeriklerini tek tek incelemeye fırsatımız olmadığı için, bu kültürel akımın iki belirleyici özelliğinden bahsetmek yerinde olacaktır. Birincisi, bu akımın ürettiği içerik, bir yenilgi içeriğidir. Can Kozanoğlu’nun ifade ettiği gibi, “her yola gelirlik” ile bayağı bir ağlaklığın buluştuğu bir yenilgi dilidir bu (“Ağlak ve Bıçkın”, M. CabasC. Kozanoğlu, 2018). Tarihsel bir karşılaştırma yapmamız gerekirse, Ünsal Oskay’ın, modernizmle karşılaşan 19. yüzyıl insanının sarıldığı sen Gezi isyanının yarattığı dil çerçevesinde şekillenen popüler edebiyat dergileri patlama yapmış durumda. Ama bir yenik düşürülmüşlük hali eşliğinde... timental edebiyata yönelik eleştirisi karşımıza çıkmaktadır. Oskay, bu edebiyatı “Modernleşme karşısındaki insanın bu yenik benliğinin teşhir edildiği bir edebiyat türü” olarak tanımlamaktadır (“Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri”, Der Yay., 2000). Direnmekten vazgeçmiş ve direnmek için gerekli siyasal kültürden yoksunlaştırılmış kitle toplumu insanının amacı kendi yenik benliğini teşhir etmektir. Yenik düşürülmüş, bir daha direnmesinin olanaksızlığına inandırılmış gözü yıldırılmış çağdaş insanın, içeriksizleştirilmiş kişiliğinin teşhiri, var olan toplumu değiştirmeye değil, var olan toplumun ezdiği insanları birbirlerine özenmeye sevk eder en çok. Yaşamın getirdiklerine reaktif bir şekilde cevap verme yetisini kaybeden insan, artık bir özne olarak da var olamaz ve onun yazılarında çek tiği acılardan çok, bu acıların kabullenilmesinin nezaketi ön plana çıkar. Bu da olsa olsa “ama güzel yenildik” sinizmine götürür bizi. Muzaffer olanlar ise her daim gizli öznede saklıdır. Sosyal medya etkisi Bu kültürel akımla ilgili vurgulanması gereken ikinci nokta ise, biçimin sosyal medya tarafından şekillendirilmiş olmasıdır. Bu basit bir şekilde, Instagram’da reklam yapabilmek için içeriğin şekillendirilmesi değil, sosyal medyanın insanlara dayattığı okuma, bilgilenme ve öğrenme şekillerinin, bu dergilerin içeriğini belirlemesidir. Bu dergilerin içerikleri, tıpkı sosyal medya platformlarında olduğu gibi, kolayca anlaşılabilir açıklıkta, hızlıca okunabilir kısalıkta, aralarında zahmetsizce dolaşılabilir aynılıktadır. Aynılaşma o düzeydedir ki, bir yazıdan başka yazıya, bir sayıdan bir sonraki sayıya, bir dergiden diğer dergiye geçişte herhangi bir dikkat ve ilgi değişimi gerekmemektedir. Dergiler, bir editoryal politikalarının olmamasıyla da benzeşmekte. Dergiciliğin alametifarikalarından birisi olan bütünsel anlam oluşturma çabasında olmayan bu dergiler, Facebook ya da Twitter gibi, herkesin kendi postunu gönderip yayımlattığı bir platform işlevi görmekte. Dergilerin, yeni dönemin dayattığı biçime bu denli kolay teslim olmalarının en önemli nedeni, yenilgiyle malul kültürel iddiasızlıklarıdır. Başta söylediğimiz gibi, yenilgiler ve çıkışsızlıklar da kültürü şekillendirir. Bu şekillenme sadece edebiyat ya da dergicilik alanında değil, birçok alanda görülüyor. Örneğin, “garip isimli müzik grupları furyası”nı da benzer bir değerlendirmeye tabi tutabiliriz. Benzeşen melodiler ve şarkı sözlerinde de aynı ruhu görüyoruz. Bu nedenle “kültürel alanda biz hâkimiz” yanılsamasına kapılmak yerine, yeni bir kültür için çabalamak gerekiyor. EMRE TANSU KETEN C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle