22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 8 her şey Mİrgün Cabas Erel Eryürek 17 HAZİRAN 2018, PAZAR Müzik Bekçi köpeğinin ölümü İnsan bazı kitaplara hazırlıksız yakalanıyor. Beklemediğiniz bir anda, beklemediğiniz kadar iyi bir kitap çıkıyor karşınıza ve hiç hesapta yokken, şöyle bir tararım dediğiniz kitapları baştan sona bir çırpıda okuyorsunuz. Faruk Bildirici’nin yeni kitabı bu türden. Bildirici ilginç kitaplara, biyografilere de imza atmış bir gazeteci. Yeni kitabı “Günahlarımızda YıkandıkÖrneklerle Gazetecilik Meslek Etiği” ise medya üzerine. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, gazeteciliğe, gazetecilere, gazete okurlarına bu kadar hizmet eden başka bir kitap hatırlamıyorum. Daha önce de medya eleştirisi yapan gazeteciler ya da akademisyenler oldu, bundan sonra da olacak. Ancak Faruk Bildirici’nin yaptığı işin başka bir değeri var. O da 40 yıla yaklaşan bir gazetecilik, 10 yıla yaklaşan bir okur temsilciliği tecrübesiyle bu eseri ortaya çıkarmış olması. Geride son derece tatmin edici bir kariyer ve elde okur temsilcisi olarak incelenip hükme varılmış yüzlerce somut vaka var. Bu tecrübenin Hürriyet gibi anaakım gazetelerin en büyüğünde yaşanmış olması da ayrıca kayda değer. Böyle demenin sebebi şu: Gazetesinde üçüncü sayfa haberlerinden magazine, spordan teröre, siyasetten kadın haklarına, çevreden silahlanmaya, sosyal medyadan ürün yerleştirmeye dek tartışmalı her konuyla karşılaşma “fırsatına” sahip olması. Faruk Bildirici Bugün bir haber merkezi yönetecek olsam genç yaşlı her gazeteciye okutacağım ve masamdan eksik etmeyeceğim bir kitap. Kaldı ki gazete okurlarının da haklarını bilmeleri, nerede nasıl yanıltıldıklarını, gazetelerinden ne talep edebileceklerini öğrenmeleri açısından ideal bir kaynak. Gelelim bekçi köpeğinin ölümüne. Bildirici kitabında gazetecilik için yapılan farklı benzetmelerden biri olan, “kamunun bekçi köpeği” tanımını hatırlatıyor. Köpeği canlı ve haklı tutmanın yollarını anlatıyor. Ama bugün medyaya baktığımızda bekçi köpeğinin öldüğünü, yerini de bir “kucak köpeği”nin aldığını görüyoruz. Kucak köpeği malum, boyu küçük, kendi munis, çantaların içinde, uçakta taşınıp kucakta oturtulan cicili bicili hayvanlardır. Tüyleri taralı, saçları fiyonklu pembe dilli bu hayvanlardan ne kadar bekçilik beklenirse bugün bizim medyadan da o kadar kamu çıkarlarını gözetmesini bekleyebiliyoruz ancak. Örneğin bu yazıyı perşembe günü yazıyorum. Dün geceden bu yana sosyal medyada her iki posttan birinde, aldığım WhatsApp mesajlarının neredeyse tamamında Erdoğan’ın HDP’yi baraj altında bırakmak, sandık müşahitliğini istismar etmek için partililerine yaptığı “gizli” konuşmanın videosundan bahsediliyor. Bu yazıyı okuduğunuz pazar gününe kadar acaba kaç gazete ve televizyonda bu konuşmadan bahsedilecek merak ediyorum. Olacağı size söyleyeyim… Haber büyük dediğimiz yayın organlarında görmezden gelinecek, eğer haberin kahramanı ya da onun sözcüsü bu “kaza” hakkında bir açıklama yaparsa bu video aniden haber değeri taşımaya başlayacak.. Kitapta dikkatimi çeken bir şey de magazin sayfalarıyla ilgili. Bana mı öyle geliyor, yoksa ünlü kadınların oturup kalkarken görünen bacakları artık ‘frikik verdi’ başlığıyla magazin sayfalarında haber olmuyor mu? “Frikik gazeteciliği”nin sonuna geldiysek gazetecilik adına bu kadarcık gelişmeye bile sevinmeye hazırım zira!.. Bildirici’nin kitabını bir başka açıdan daha okudum ve şunu farkettim. Kısa zaman öncesine kadar yayımlanabilen, iktidar çevrelerinin ancak yayından sonra arıza çıkardığı pek çok haberin bugün yayımlanma ihtimali kalmadı. Üstelik öyle apaçık yolsuzluk, hırsızlık haberlerinden de bahsetmiyorum. Kastettiğim, daha dolaylı yollarla iktidarın tabanını şüpheye düşürme ihtimali barındıran haberler. Örneğin kitapta, mavi Marmara’ya baskın yapan ve gemidekilerin dövdüğü İsrailli komandolardan birinin ağlama görüntüsüyle ilgili bir bölüm var. O zaman İsraillileri mağdur gösteriyor diye mırıldanmalara yol açan bu kare, gemide olan biteni anlamamız için önemliydi ve yayımlanamıştı. Oysa bugün hepimiz biliyoruz ki, aynı olay tekrarlansa hiçbir editörün eli, o fotoyu kullanmaya gidemeyecektir. Bir de alıntı: Kitapta medya ve siyaset gündemimize uygun bir dizi alıntı var. İşte benim seçimler vesilesiyle en beğendiğim: “Aptal durumuna düşmenin iki yolu vardır. Biri gerçek olmayana inanmak, diğeri gerçek olanı reddetmektir” (Soran Kierkegaard). Herkes De Niro değil. Yeni albümünde Kanye West hâlâ Trump hayranı Dua et, daha aptalca konuşmadı! Ne son zamanlarda Trump ve kölecilik hakkında atıp tuttuğu, ne de #MeToo hareketiyle ilgili sarfettiği tartışmalı sözlerine değiniyor; Kanye West’in yeni albümü “ye”de cevap yok, nedensizlik var. Tam da kariyerinin tavan yaptığı, sesinin en üst perdeden çıktığı zamanda sessiz ve gösterişsiz bir albüm yaptı West. Hoş, albümü ilk kez dinlemeleri için biricik zevcesi Kim Kardashian ve çocuklarıyla yaşadığı Wyoming’deki malikanesine gazetecileri çağırdı. Ama müziğin sesi, West’in etrafını saran dedikodu çemberinden pek duyulmadı. Çıkan uğultuyu yatıştırmak için de pek bir şey yapmamıştı West. Yaklaşık bir ay önce Trump’a destek veren ve ondan “kardeşim” diye bahseden rapçi, üstüne Afrikalı Amerikalıların yüzyıllarca köle olmasını da “serbest tercih” olarak nitelendirmişti. Yeni albümü “ye”de turuncu kafalı kardeşinin adı geçmese de, kendisine yöneltilen eleştirileri havada bırakmasını da kimse yutmak istemiyordu. Narsisist buluşmalar 40 yaşındaki Kanye West, belli ki herhangi bir açıklama yapmak veya kendini haklı çıkarmaya da yanaşmıyordu. Bu meseleye ilişkin söyleyeceklerini, albüme taşımadığı (?) parçaları “Lift Yourself” ve “Ye Vs. The People”da kesin ve net olarak söylediğini düşünüyor ve artık konu kapansın istiyordu. Yeni albümdeki ilk parçada diyolağa kapalılığını “Poopdiscoopty / Scooptywhoop” sözleriyle neredeyse alaycı bir noktaya çekmekte; ikincideyse üç buçuk dakika boyunca kendisini adeta yargısız infaza kurban edilmiş biri olarak lanse etmeye çalışmaktaydı. Belki de Trump hayranlığını açıklamasına gerek de yoktu. İkisinin de örtbas edemeyecekleri kadar ortak yönleri vardı. Hiç şüphesiz narsisistik karakterleri, millete tepeden bakışları ve umursamazlıkları öne çıkan benzerlikleriydi. İkisi de kışkırtıcı söylemi benimsiyor ve bunu her türlü düşünce ve konuşma yasaklarına ve siyaseten doğruculuğa karşı bir tutum gibi sergiliyorlardı. Twitter üzerinden iletişim kurmayı sevi West’in gözünde Trump, ‘Amerikan Rüyası’nın vücut bulmuş şekli. Yeni albümü ‘ye’de ne Trump’ı destekleyen paylaşımlarına, ne de köleliği meşrulaştıran sözlerine değiniyor; sadece karısı Kim Kardashian’dan özür diliyor yorlardı. Motifleri de aynıydı: Orada iddialı ve nüktedan lakırdı için yer bol, gerçeklere ve tartışmalara ise alan kalmıyordu. West’in gözünde Trump Amerikan Rüyası’nın vücut bulmuş şekli. “Ye Vs. The People”da bu düşüncesini şu sözlerle pekiştiriyordu: “But ever since Trump won, it proved that I could be president/ Trump kazandıktan sonra benim de başkan olabilmem kanıtlandı”. West, mazlumun olası olmayan yükselişi mitini öyle yüceltiyordu ki yükselişin önünü ve arkasını sorgulamayı aklına getirmiyordu. Üzerinde “Make America Great Again” yazan kasketini takıp paketin “parlak gelecek” vaadi kısmını alıp, ABD’nin siyahi bir başkandan ve mültecilerden kurtarılması gerektiği kısmını gözden uzak tutuyordu. On bir aylık suskunluktan sonra geçtiğimiz Nisan ayında Twitter hesabını da reaktive eden Kanye West, neşeli takvim fıkraları veya “I’m nice at ping pong”, (serbest çevirirsek, “Ping Pong’da ‘tatliş’im”) gibi Tweet’ler atmıştı. Peşinden gelen Trump’ı destekleyen paylaşımları ise, AfD’ye has haberlerin etkisini yarattı. Sağa doğru yaptığı bütün hamleler medyada dev yankı buldu. Pozisyonunu açıklaması için çağrıldığı röportajlarda, daha da tartışmalı açıklamalar yaparak medyanın ağız sulandıran hedefi oldu. Bir Kardashian’dan özür diledi Bu döngünün acıklı kreşendosu, ünlüler dünyasının Wikileaks’i kabul edilen TMZ ile yaptığı röportajda köleliği “özgür karar” çerçevesinde değerlendirmesiydi. İfadesini hafifletme yerine güçlendirerek attığı Tweet’lerle saçmalamayı sürdürdü. Yeni albümü “ye”de, verdiği demeçlerle ilgili sevgili karısı Kim Kardashian’dan “Wouldn’t Leave” parçasıyla özür diliyor, bu süreçteki desteğini kutsuyordu. Kırdığı ve üzdüğü herkese ise çocukça bir söz bahşediyordu: Daha aptalca konuşmadığım için dua edin!.. erel.eryurek@gmail.com Sırrı yüzyıllarca devam etti, hâlâ ediyor Aynanın tarihi Popüler tarih Çok değil, 45 asır önce, büyükçe bir dişi ve çeşitli yağlar, yansıtıcı özellik sediyor ve “Esnafı Âyineciyan” ayna parçası servet niteliğindeydi ve ona sahip olmak hem ayrıcalık hem çok lerinden dolayı ayna görevi görmüş. Özellikle bazı metal ve taş yüzeylerin iyice zımparalanması ve parlatılmasıyla olarak tanımladığı İstanbul’daki bu üretici grubun 90 dükkân ve 105 çalışandan oluştuğunu yazıyor.  büyük zenginlikti. Orta Çağ’da yazılmış bir eserde, zengin bir toprak sahibinin elde edilen yansıma, ilk el yapımı ayna tipinin de habercisi olmuş. Muhtemelen Mısır’dan başlayan bir süreç içinde ayna, aynı zaman 1667 yılında, Fransa Kralı IV. Louis’in emriyle, Maliye Bakanı ve aynı zamanda Mercantilism akımının kurucusu Jean şatosunu bir boy aynası ile takas da sanat objesi haline gelmiş ve zenginliğin Baptiste Colbert tarafından kurulan “Go ederek hayatının en kârlı alışverişini yaptığı ve günlerini ayna karşısında de dışa vurumu olmuş. El aynalarının arka yüzlerine desenler oyulup günlük yaşamı simgeleyen kompozisyonlar çizilmiş ve dö belins” fabrikasında ilk kez dökme cam üzerinde sistematik olarak ayna üretilmiş. İşte dilimize de geçmiş olan “gob geçirerek mutluluğu yakaladığı anlatılır. nemin sanatı, aynaların ardındaki küçük yüzeylerde yaşam bulmuş. Tabii bu haliyle de kendine bakan yüzlerin sahip olduğu zenginliği yan len ayna”, bu tarihten sonra herkes tarafından ulaşılabilen bir eşya olma yolunda yavaş yavaş mesafe kat etmiş.  sıtmış. Günlük yaşamımızda sık sık karşılaştığımız “ayna”, ardında insanoğlunun kendini görme Donanmayı ayna ile yaktılar Aynanın gizemi ne? Yüzyıllarca krallara, soylulara verilecek ve kendini keşfetme yolunda mağara devrinden bu yana verdiği zorlu mücadelenin izlerini taşıyor olmalı. İnsan, evrimsel gelişimi içinde aynayı ilk kez doğada fark etti. Bilinen yaygın efsaneye göre, Narkissos bir gün suda kendi görün Arkeolojik kazılarda çıkan bulgular, Anadolu’da, eski Mısır’da, Türkistan’da, Mezopotamya’da, Roma, İskit, Etrüsk uygarlıklarında ve Çin’de aynanın varlığının bilindi İlk çağlarda yüzeylerin iyice zımparalanıp parlatılmasıyla elde edi len aynalarda, dönemin sanat öğeleri de yer almaktaydı. hediyeler arasında ilk sıralarda olan ve bu haliyle dünyaca ünlü müzelerin envanterlerinde de değişik tipleriyle yer alan aynaların farklı kul tüsünü görmüş ve suya düşen kendi aksine, yani ğini, yoğun olarak da kullanıldığını gösteri lanım biçimleri de hep var olmuş. Mimarinin üç kendi libidosuna âşık olmuş. Su üstünde beliren yor. Bugün gerçek olup olmadığı tartışılsa da boyutlu şekilde çizilebilmesi, yani perspektifin aksinin peşi sıra derinlere dalmış ve libidosunu M.Ö. 287212 yılları arasında yaşamış olan icadı da ayna kullanımıyla olmuş. Optik bilimi yakalama uğrunda boğulmuş. Narkissos’un öl Arşimet’in, Sirakuza kuşatmasında dev aynalar nin ayağa kalkmasında, fotoğraf makinelerinin düğü yerde yetişen “nergis” çiçekleri, insanoğ la güneş ışınlarını yansıttığı ve bu yolla da Ro ve sinematografinin gelişiminde de aynanın pa lunun kendini ilk kez görme anının izlerini gü ma donanmasını yaktığı savı, mitolojiden ko yı büyük. Bugün de çoklu görüntüleme sistem nümüze taşıyor.  pup gelen ve içinde ayna olan efsanelerden sa lerinden uzay çalışmalarına kadar bir dolu yerde Tarihsel süreç içinde, bazı taşlar, su, tunç, vol dece biri...  ayna kullanılıyor. kanik doğal cam, kemik, bakır, bronz, altın, gümüş, teneke gibi çeşitli metaller, kristal top, fil ‘Esnafı Âyineciyan’ İlginçtir, ayna konusunda hâlâ bilimsel araştırmalar devam ediyor, bilim adamları hâlâ aynanın ardında bulunacak gerçekler olduğunu dü Savaşlara sebep, şiirlere, romanlara şünüyor. Bir de “ayna” olgusunun felsefi açılımı konu olan Venedikli ayna üreticileri ile var ki bugün üzerine sayfalar dolusu yazılıyor, Murona’lı aynacılar arasındaki rekabet çok yönlü olarak tartışılıyor. özellikle 1400’lü yıllarda başlamış ve Ne dersiniz, aynanın ardındaki sır perdesi hâlâ yüzyıllarca sürmüş. Aynı dönemlerde devam ediyor mu? Yoksa aynanın gizemi, ger Osmanlı’da da ayna üretimi var. Evliya çeği ve sonsuzluğu simgelemesinde mi?.. Çelebi, 1582 yılında, III. Murad’ın oğ lu Şehzade Mehmed’in, yani sonrasın da tahta çıkan III. Mehmed’in sünnet İddiaya göre Arşimet, Sirakuza kuşatmasında dev aynalarla güneş ışınlarını yansıtarak Roma donanmasını yakmıştı (M.Ö. 3. yy). düğününü anlatırken, padişahı selamlayarak önünden geçen esnafların arasında aynacıların da olduğundan bah İrfan Yalın C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle