22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 HAZİRAN 2018, PAZAR SAYFA 7 Diyalog ÇAĞNUR ÖZTÜRK ‘Chopin Noktürnler’ albümü memleket dinleyicisiyle buluşan Fazıl Say: Biz sanatçılar aydınlık Türkiye umudu ile yaşıyoruz Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’ın; Chopin’in romantik dönemde piyano için yazdığı “gece müziği” anlamına gelen noktürnlerini yorumladığı, dünyada ilk kez 2017 yılında yayımlanan “Chopin Noktürnler” albümü, Türkiye’de de dinleyicisiyle buluşuyor. Bir yandan yurtdışı ve yurtiçi turnelerine devam eden usta müzisyen ile son albümünden, nasıl bir Türkiye hayal ettiğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik. ? Dünyada ilk kez 2017 yılında yayımlanan “Chopin Noktürnler” albümünüz Türkiye’de de çıktı. Neler hissediyorsunuz? Nasıl bir sürecin üretimi oldu?  29 yaşıma geldiğim dönemde uzunca bir süre Chopin çalmamaya karar vermiştim. Çünkü Chopin’i kendi eserimmiş gibi doğal çalma aşamasında olmadığımı düşünüyordum. Mozart, Beethoven ya da Bach çalarken müziğe açılan gizli tünellerimin içinde Chopin’i bulamadığımı hissediyordum. Bazen zaman düzeltir, yoluna sokar her şeyi dedim ve yaklaşık yirmi yıla yakın bir süre hiç Chopin çalmadım. Bu bekleyiş Chopin kayıtlarını yaptığım 2015 yılına kadar sürdü. Kendimdeki Chopin’i aramak ve onunla ayrı bir dil oluşturabilmek için çok uzun bir süre bekledim diyebilirim. Yıllar sonra Chopin, “kendi eserimmiş” hissiyatındaki özgünlük ve doğallık ile bana döndü. Ona bazen “Melankolik anne” diyorum. Çünkü derin dalışlar var onun müziğinde. Sesleri değil, seslerin ötesini arayan bir derinlik… Romantizmin temsilcisi Chopin ? Chopin nasıl bir besteci? Onun müziğinde neler buluyoruz?  Chopin 19 yaşında Paris’e göç etmiş Polonyalı bir besteci. Hayatı boyunca ülkesine hasret yaşamış. Paris’te yaşadığı 20 yıl boyunca sadece altı kez konser vermiş. Konser vermekten korkuyordu Chopin. Bu yüzden sadece dost toplulukları içinde ev konserlerinde çalmış sık sık. Veremli olması, ülkesine hasret yaşaması müziğine aşk ve hasret olarak yansımış. Romantizmin temsilcisi… Gece müziği anlamına gelen noktürnleri ise onun en tanınmış parçalarından oluşan bir müzik demeti. Bu eserleri yorumlayan çok fazla sanatçı olduğu için, ben uzun bir süre kendime ait bir dil oluşturabilmek için bekledim. Çünkü bu CD’nin özenli ve olağanüstü bir dil ile kaydedilmesi gerekiyordu. Bu eserler hakikaten derin bir anlatıma sahip.  ? Noktürnler sonrası neler yapmayı planlıyorsunuz? Dinleyicilerinizi hangi projeler bekliyor? Yaklaşık bir buçuk yıldır Beethoven’ın bütün piyano sonatlarını yorumlayacağım bir CD projesi için çalışıyorum. Bu proje; Beethoven’ın bir nevi müzik tarihinin en önemli eserleri olarak geçen 32 piyano sonatını kapsayan, 11 CD’lik bir proje… Kayıtlar 2019 yılının ortalarına kadar devam edecek. Ve Beethoven’ın 250. yılı olan 2020 yılında da dinleyenlerle buluşacak. Bu kayıtlar; benim hayatımdaki en büyük, aynı zamanda en zor projelerden biri. Beethoven’ın piyano sonatları piyano çalışta bir devrimdir. Bazı sonatları da, piyano için yazılmış eserler arasında çalması en zor olanlarıdır. Ayışığı, Fırtına, Pathetique, Appassionata gibi ünlü sonatları da var burada. Yılda 120 130 konser  ? Yıl içerisindeki çalışma temponuzdan bahseder misiniz biraz? Konserlerinizin yanı sıra yeni eserleriniz var mı? Benim son yıllardaki çalışma tempom çok arttı. Hem Türkiye’de, hem de dünyanın farklı ülke ve şehirlerinde her yıl 120130 konser veriyorum. Bu konserlerin yanı sıra bir de beste ve albüm çalışmalarım var. Her yıl dünyadaki çeşitli orkestraların, festivallerin, konser salonlarının siparişi üzerine 67 büyük çapta eser besteliyorum. Bu yıl dünyada ilk seslendirilişi yapılan ve yapılacak olan eserler var. Orkestra için bestelediğim “Ana Tanrıça”, bir viyolonsel konçertosu olan “Asla Vazgeçme” (Never Give Up), piyano için Truva sonatı, orkestra için 40 dakikalık bir eser olan dördüncü senfonim “ Umut/ Hope”, İzmir temalı bir eser ve bunların yanında bir de Borusan Filarmoni Orkestrası’nın siparişi olan ve ekim ayında flüt virtüözü Bülent Evcil tarafından seslendirilecek olan flüt konçertosu… Ayrıca Martin Grubinger’in seslen direceği vurma sazlar ve orkestra için olan bir konçerto da gündemde. Her insana ulaşabileceğimizi düşünüyorum ? Chopin noktürnler albümü sonrasında yeni albümler olacak mı?  Az önce bahsettiğim üzere Beethoven sonatlarının kayıtları üzerine yoğun bir şekilde çalışıyorum. Bu süreçte konserlerimde çaldığım Beethoven eserlerinin sayısı da çok arttı. 32 sonatı konserlerime dağıtarak çalıyorum. Bunun dışında Debussy ve Eric Satie eserlerinden oluşan bir cd daha bu yıl içerinde piyasada olacak. Geçen yıl üretim açısında çok verimli bir yıl yaşadık. Bunlar arasında Nâzım Oratoryosu’nun DVD ve CD’si, üçüncü şarkı albümüm olan Güz Şarkıları, uluslararası birçok ödül kazandığımız Nicolas Altstaedt ile yaptı ğımız Dört Şehir Sonatı CD’si ve yine Avrupa’daki hemen hemen bütün ödülleri kazandığımız Mozart sonatlarını kapsayan 6 CD’lik Mozart Complete Piyano Sonatları albümümüz var. Umarım bu verimli süreç, bu şekilde devam eder önümüzdeki dönemde de… ? Sizce ülkemizde klasik müzik ile bir türlü “barışamama, anlaşamama” hali mevcut mu? Türkiye’deki dinleyiciler klasik müziğin kıymetini biliyorlar mı?  Türkiye’de klasik müzik ile barışamama hali diye bir durumun olduğunu düşünmüyorum. Klasik müzik, devlet müziği, bürokratik olarak gösterildiğinde tabii ki ön yargılar doğuyor. Ben son 1520 yıldır Türkiye’de birçok konserde halkla buluştum. Binlerce kişiye konserler veriyoruz. Binlerce kişilik salonları dolduruyoruz. Son olarak Ankara’da Odeon’da bir konser verdik. Konser öncesinde ciddi bir yağmur yağdı, yollar kapandı. Tüm olumsuz şartlara rağmen binlerce kişi konsere geldi. Senelerdir çok zor şartlarda bile olsa konser verdik. Ve izleyicilerimiz de hiç yalnız bırakmadı. Bir barışamama durumu olduğunu hiç düşünmüyorum. Müziği iyi anlatmak için çaba sarf ettiğimizde, her insana ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Müzik ortak ve evrensel bir dildir. Bunun dışında ben kendi eserlerimde sıkça Türk motiflerini kullanıp, Türk temalarından yola çıkıyorum. Ve Türk sanatseverler klasik müziğin içinde bir aşinalık da yaşıyorlar. ? Umutsuz ve karamsar olduğunuz anlar, zamanlar var mı? Bu durumlarda sizi çözüme iten, harekete geçiren mottonuz ne oluyor?  Böyle bir karamsarlığa hiçbir zaman düşmüyorum. Hatta umutlar hep var olduğu için sanatımızı en iyi şekilde yapıyoruz. Sanatçılar için kötü dönemler; aslında onların yaratıcılığını, ürünleri sunuşunu artıran bir süreç de olabiliyor. Zor dönemler sanatçıların yaratıcılığını perçinleyen dönemlerdir diye düşünüyorum. Elbette ki hepimiz bu zor dönemlerin geçip gitmesini diliyoruz. Biz sanatçılar her zaman için aydınlık bir Türkiye umudu ile yaşıyoruz. cagnurozturk@gmail.com “Chopin’in noktürnleri; romantik dönemin piyano için yazılmış en meşhur, en güzel, en tanınmış parçalarıdır ve piyano denildiğinde akla gelen ilk eserlerdir. Noktürn, gece çalınan müzik anlamına gelen bir terim. Bu sebeple güzel yaz gecelerinin sakin müziğidir. Noktürnlerin hislendiren, sakinleştiren, duygulandıran melodik yapısıyla, yaz gecelerinde keyifle dinlenebilecek ve insana meditasyon gibi gelecek bir albüm olduğunu düşünüyorum. Stresli ve zor hayatlarımızda bu parçaların, bu yaz bizi bir suyun sakinliğine ve bir rüzgârın naif esintisine doğru çekip, ruhlarımızı dinginleştireceğine inanıyorum.” Fazıl Say Uğur Biryol Apolas Lermi’nin ‘Romeyika’ albümü Öteki ben Unutulan bir dilin müzikal dönüşü Romeyika, Karadeniz’in kaybolmaya yüz tutmuş dillerinden biri. Bazıları Pontus Rumcası diyor, bazıları kendine özgü bir dil ama hiçbiri bu dilin kaybolduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çaykara Oçena bölgesi ile Trabzon’un sadece birkaç bölgesinde konuşulan bu antik dilin peşinde geçmişte az da olsa çalışmalar yapıldı. Belgeselci Yeliz Karakütük’ün, “Romeyika’nın Türküsü”, bu alanda yapılmış en derli toplu çalışmalardan biri. Belgeseli izlerken, Romeyika konuşan annesiyle anlaşamayan kızının dramatik hikâyesi izleyenleri etkilemişti. Yine Atina’da yaşayan halkbilimci Vahit Tursun’un çalışmaları bu dilin kaybolmasını önlemek için naif ama önemli bir çaba idi. Bir dilin var olabilmesi ve yaşayabilmesi için, hatta tanınması için yolunun popüler kültürden geçmesi gerekiyor. Özellikle Karadeniz’de, sınırların dışarı çıktığınızda “Laz” olarak etiketlendiği için, bölgedeki çok kültürlü yapı ıskalanıyor ve zaten çoklukla da bilinmiyor. Kalandar’dan Momoyer’e... Bu algıyı kıran ve görünür hale getiren en önemli faktörlerden biri müzik. Son 1015 yılda, Karadeniz müziği denilen akımın içerisindeki Fuat Saka, Birol Topaloğlu, Kazım Koyuncu gibi temsilciler; Karadeniz dillerinin kitlelere ulaşmasında başat rol oynadı. Karadeniz müziğinin yeni temsilcilerinden Apolas Lermi de Romeyika’yı yaşatma çabası gösteren isimlerden bir diğeri. İlk albümü Kalandar’ın ardından, Santa ve Yunanistan’da kaydettiği Romeika albümlerinin ardından son olarak Momoyer ismini verdiği albümle dinleyicisine yeniden merhaba dedi o. Takip ettiği izleğe bakarsak, Apolas’ın kültür ve coğrafyayla ilgili epey derdi var. Kalandar, Trabzon bölgesindeki geleneksel yılbaşı kutlamalarının ismi, Santa Gümüşhane sınırındaki antik bir yerleşim merkezinin adı ama bugün harabe, Romeika kaybolan bir dil, peki Momoyer ne, onu da Apolas anlatıyor: “Momoyer, dünyanın birçok yerinde benzer şekillerde gerçekleşen geleneksel kış eğlencelerinin Trabzon’daki adı. Kılık değiştiren bir grup insanın müzik eşliğinde dans ederek icra ettiği bir halk tiyatrosu. 2016’dan beri bu oyunlar, UNESCO’nun manevi kültürel miras listesinde yer alıyor. Momoyer, yani orjinal adıyla Mo Apolas Lermi, Romeyika dilini yaşatma çabalı yeni albümü Momoyer ile dinleyicisine tekrar merhaba dedi. moeria, Yunanca Momos ve Geros kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş. Momos, Yunan mitolojisinde Alay ve Hiciv Tanrısı’nın adı. Geros ise ‘Yaşlı Adam’ anlamına geliyor. Momoeria’nın diğer adı Kochamania’dır. Her yıl Kalantofota (Noel ve Epifaneia arasındaki 12 gün) bo yunca kutlanır. Ancak bu geleneğin geçmişi Hıristiyanlık öncesine dayanmaktadır.Bu kültür Bulgaristan’da Kukeri, Rusya ve Ukrayna’da Koliada, Britanya’da Mummers, İrlanda’da Wrenboys, Roma İmparatorluğu’nda Saturnalia, Almanya ve Avusturya’da Yule ismi ile anılmakta ve günümüzde dünyanın farklı ülkelerinde değişik adlarla yaşatılıyor.” Popüler olmadan olmuyor Apolas, ilk albümü Kalandar’dan son albümü Momoyer’e verdiği selamla, kurduğu bağla, kaybolan dil ve gelenekleri bir formda insanların beğenisine sunarken, bunun popüler kültür kanalıyla öğrenilmesinden rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor ama bir taraftan da bu ürünlerin insanlara ulaşmasını sağlayan en önemli araçlar hâlâ televizyonlar. Apolas’ın dizilerde şarkıları çalındığında merak edilip çok sayıda dinleme alabiliyor albümleri. Umarım Momoyer de kaybolan dil Romeyika’nın unutulmamasında bir mihenk taşı olur ve Apolas’ın yolunu aydınlatmaya devam eder. (Apolas Lermi, Momoyer, Cinan Müzik) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle