Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 2 atar damar Melİs Alphan İktidarın sıfırla dolu kadın karnesi Seçim öncesinde feministler, bir çağrıyla bir araya geldiler; “Kadınların Oyu Eşit ve Özgür Hayata; Değiştirecek Gücümüz Var” diyerek bir kampanyaya başladılar. Sokaklarda pek çok eylemin yanı sıra, AKP ile 16 yılın “kadın politikalarının karnesi”ni dağıtıyorlar. İtaatkâr, sömürülen, seçeneksiz, kadınların annelikten başka vasfının olmadığı; kurak, meraksız, hınç dolu nesiller yetiştirmeye yönelik çalışmalarla dolu bu karne... Kampanyadan Feride Eralp, kadınlar için bu 16 yılı şöyle özetliyor: “Kadınlar doğum makinesi olarak görüldü. Kürtaj fiilen epey zorlaştırıldı. Cinsel istismarı engellemek yerine ceza artırımını tartıştılar; 15 yaş altında ‘rıza’yı tartışmaya açtılar. Yetişkinlerin rızaya dayalı cinselliğini ‘zina’ adı altında suç kılmaya çalıştılar. Şiddeti değil aşkı yasak ettiler, cinsel kimlik ve yönelimlerin ifadesini cezalandırmanın her yolunu açtılar. Onur Yürüyüş’lerini engellediler. Kadınları şortlu/başörtülü diye ayrıştırdılar. 2015’e kadar başörtülü kadınlar aday olamadığı gibi şort da şiddet için bahane sayıldı. Bisiklete ‘ahlâksızlık’, kahkahaya ‘iffetsizlik’ dediler. Kadın sığınakları yetersizken, her yere Aile ve Dini Rehberlik Bürosu açtı iktidar. Boşanmayalım diye danışmanlık vermeyi hayatlarımızı korumaya yeğlediler. Genç yaşta evlilikleri teşvik etmek için çeyiz hesabına devlet katkısı yönetmeliği çıkarıldı. OHAL bahanesiyle hem karakollarda kadınlara yeterli hizmet vermediler, hem de var olan kadın dayanışma derneklerini kapattılar. Kadınların birlikte sokaklarda var olabildiği yaşam alanlarının yerine TOKİ’ler, özelleştirilmiş sahiller, tüketime dayalı AVM’ler koydular. 4+4+4 sistemi ile yüzbinlerce kız çocuğu orta okul sonrası okulu bıraktı.” ‘Değiştirecek Gücümüz Var’ kampanyası aktivisti Feride Eralp, basın açıklaması yaparken. Kadınlar ne istiyor? 2018’de kadın istihdamı yüzde 30. Ve yüzde 70’i güvencesiz çalışıyor; kocalarına, ailelerine bağımlılar. Eralp, kadın sığınaklarında, Sevgi Evleri’nde psikologdan fazla imamın hizmet verdiğini söylüyor: “Birçok ilde müftülüğe bağlı kreşler açıldı. İnsanlar özel bakıcı, kreş veya okula verecek parası yoksa, dini görüşten bağımsız, nitelikli hizmete erişemez oldu.” Geçtiğimiz dönemde hatırlarsanız, kadın hakları savunucularının hararetle karşı çıktığı mevzulardan birisi müftülere resmi nikâh yetkisi veren yasaydı. “Resmi nikâhsız imam nikâhına cezayı kaldırarak çocuk yaşta zorla evliliğin önünü açtılar” diyor Eralp, “Sonra bunu yapmamış gibi ‘imam nikâhlarını azaltır’ gibi bir bahaneyle müftülere, yani kadınerkek eşitliği temelli bir kurum olmayan Diyanet’e nikâh kıyma yetkisi verdiler.” Kadınların Meclis’te temsili, 16 yılda yüzde 15’in üzerine çıkamadı: “AKP bunun bile altında kaldı. Var olan kadın vekillerin vekilliklerini düşürdüler, belediye başkanlarını kayyımlarla yerlerinden ettiler. 16 yılda tek bir kadın il belediye başkanı çıkardılar. ‘Türbansız kadın aday’ isterken başörtülü kadınlara ‘Fedakârlık yapın’ dediler, ama onları siyasete alet etmekten çekinmediler.” ^¡^ Peki ne istiyor kadınlar? Somut eşitlik istiyorlar. “Erkek” değil “gerçek adalet” istiyorlar. Kadın katillerine haksız tahrik indirimi uygulanırken “Hayatına sahip çıkmak için erkekleri öldürmek zorunda kalan kadınların cezalandırılmasına son” diyorlar. Sosyal hizmetin eşitlik temelli ve herkesçe erişilebilir bir hak olmasını; bütçenin savaşa değil, eğitim ve eşitlik temelli sosyal politikalara ayrılmasını istiyorlar. Güvenceli işlerde çalışmayı, kreş hakkının garantisini, çocuk bakımında erkeklere eşit sorumluluk yüklenmesini istiyorlar. Hangi saatte nerede ne kıyafette olduklarına karışmayan ve karıştırmayan bir yönetim anlayışı istiyorlar. Bunlar için mücadele ediyorlar ve edecekler, tarih boyunca kadınların hep yaptığı gibi!.. 17 HAZİRAN 2018, PAZAR Tasarım Özlem Yalım Hatasız oy kullanmak için hayati bir koşul Seçimin tasarımı ABD’de Demokrasi İçin Tasarım Platformu, bir “oy pusulası tasarım kılavuzu” çıkardı. Bu kılavuzda en önemli 10 tasarım kriteri sıralanmış ve bunların diğer ülkeler için de faydalı olabileceği belirtilmekte. Bu kriterlere göz atalım, sonra da kendi oy pusulamızın tasarımını düşünelim!.. Geçen gün önüme sosyal medyadan bir seçim pusulası anketi geldi. Onca dikkatli olmama rağmen 3 soruda hata yaptım ve kendime çok kızdım. Bizim gibi üniversite eğitimi almış kişilerin hata oranı bu denli yüksek ise, az okuma yazması olanlar nasıl hatasız oy kullanacak?.. Seçim sonuçları işaretlediğimiz pusulalardan tek tek okunarak belirleniyor ve bu süreç başlıbaşına bir tartışma konusu. Diğer yandan mevcut seçim pusulalarımızın tasarımına bakınca konu başka bir boyut kazanıyor. Tüm seçim süreci tasarım ile iyileşemez mi? Tasarım bir tür problem çözümü olduğuna göre elbette iyileşebilir. İyi tasarım, demokratik haktır ABD de 2000 yılında yapılan seçimlerde kullanılan oy pusulalarının tasarımı Florida’lı seçmenin kafasını öyle karıştırmıştı ki, bu durum seçim sonuçlarını istenmeyen ölçüde etkiledi ve Al Gore beklenmedik bir kayba uğradı. Seçim sonrası her ne kadar itirazlar olduysa da olan olmuştu ve seçim tekrarlanamazdı. Bu deneyimden sonra AIGA (Amerika Grafik Tasarım Enstitüsü) bünyesinde “Demokrasi için Tasarım” platformu kuruldu ve siyasi alanlarda yapılan “iyi tasarım”ın toplumun demokratik hakkı olduğuna dikkat çekilmeye başlandı. O günden bu yana çalışmalarını sürdüren platform üyeleri, iyi tasarımın seçim sürecine tümden etki sağlayacak kadar yararlı olduğunu belirtiyor. Burada öneri olarak hazırlanan dökümanlar takiben İllinois ve Oregon’da kullanılmaya başlandı ve Amerika 2008’deki seçimlerine tasarım konusunda biraz daha bilinçli olarak girdi. Son seçimlerde ise hataları azaltmak için çoğu eyalette dijital ortamda oy kullanıldı. Tabii bu ortamın da başka sorunlar ile mücadele veriyor olması, gelecek seçimlerde ülkenin seçmenine nasıl oy kullandırılacağını belirsiz kılıyor. Amerika Grafik Tasarım Enstitüsü bünyesinde kurulmuş Demokrasi İçin Tasarım Platformu’nun seçim afişleri. 10 temel kriter malı (Arial, Helvetica, Univers, Verdana gibi). Farklı dillerin, başlıkların ayırt edilmesi için aynı Demokrasi İçin Tasarım Platformu’nun saha font tipinin bold (kalın) ve regular (düz) versiyon da ve üniversitelerle birlikte gerçekleştirdiği ana ları kullanılabilir. lizlerin sonucunda, ABD Seçim Destek Komisyo ? Seçmene yön vermek üzere, sayfa numarala nu ile işbirliğinde çıkardığı bir “oy pusulası tasa rı ve “devam”, “sonraki sayfa” gibi uyarılar, oklar rım klavuzu” var. Bu kılavuzda en önemli 10 tasa gibi işaretlemeler mutlaka kullanılmalı ve belirgin rım kriteri sıralanmış ve bunların diğer ülkeler için bir biçimde öne çıkarılmalı. Tasarımdaki öğeler de faydalı olabileceği belirtiliyor. arasında yeterince boşluk bırakılmalı, genel olarak Bu kriterlere göz atalım, sonra da kendi oy pu sıkışık karmaşık tasarımlar yapılmamalı. sulamızın tasarımını düşünelim!.. ? Anlatımlarda sade ve basit bir dil kullanılma ? Oy pusulalarında büyük harfler yerine küçük lı. Cümlelerin ve anlatılmak istenilenin kısa ve net harfler kullanılmalı çünkü küçük harfler leke ola biçimde ifade edilmesi yeterli. rak daha “doğru” biçimde algılanmakta. ? Seçmen pusulalarının üzerinde seçmenlere, o ? Kullanılan metin blokları, ortalanarak değil anda neyi nasıl yapacaklarını gösteren resimli an sola bloklu olarak kullanılmalı; böylece algıda ha latımlar sunulmalı. Bu görselleştirmeler de basit ta oranı az olmakta. ve net olmalı, neyin nasıl işaretleneceği gibi bil ? Kullanılan fontlar (harfler) basılı döküman giler resimlerle ve renklerle açıkça gösterilmeli. lar için en az 12 punto; dijital ekranlar için ise en Bunlar için asla fotoğraf kullanılmamalı. az 3.04.0 milimetre büyüklüğünde olmalı. Daha ? Pusulaların üzerinde parti amblemleri kulla küçük harfler bazı seçmenler tarafından okunama nılmamalı (Bu kural bizim sistemimizle bağdaş makta. mıyor!) Sadece aday ya da parti isimlerine yöne ? Tüm tasarımda tek harf tipi (font) kullanıl lik gerekli uyarı ikonları kullanılmalı (ünlem, ok malı. Farklı harf tiplerinin kullanımı, tasarımı da gibi). ha karmaşık gösterir. Bu font tipi, mutlaka “san ? Renk kullanımlarında, vurgu amacı ile zıt serif” denilen tipte, yani çentiksiz, düz, yalın ol renkler kullanılmalı. Bölümleri birbirinden ayır mak için çizgiler yeterli de ğil; bu nedenle arka fonlarda renk kullanılabilir. ? Seçmene verilen bilgile rin önem derecesine göre harf büyüklükleri ve vurgu kulla nılmalı. Örneğin ana aday is mi, diğer adaylardan daha bü yük boyutta ve kalın olarak yazılmalı. Tüm partilere ait adaylar eşitlik sebebi ile aynı harf büyüklüğünde ve yerle Pusulaların üzerinde parti amblemleri bizim sistemimizde olsa da ABD’de sadece aday ya da parti ismine yönelik uyarı ikonları kullanılması önemli bir tasırım ilkesi. şiminde konumlanmalı. Parti isimleri sonra gelmeli. EMRE TANSU KETEN İlk Oy Hareketi Güncel Genç aklı ile alay etmek 24 Haziran seçimlerine giderken, AKP ve Erdoğan’ın, ihtiyaçları olan heyecanı yakalayamadığı, sönük ve hatalarla dolu bir seçim kampanyası yürüttükleri sıklıkla söyleniyor. Bu durum, AKP’lilerde endişe yaratıyor. Diğer bir endişe konusu ise bu seçimde sayısı 1.5 milyon artan genç seçmenin kendilerinden kopuyor olması. Konda’nın AKP seçmen profili raporu, 2010’da AKP seçmenlerinin yüzde 36’sını oluşturan 1832 yaş aralığının 2017’de yüzde 28’e gerilediğini gösteriyor. Hal buyken, AKP’liler gençliğe yönelmenin yolunu bir sosyal medya projesinde aramaya karar verdiler: “İlk Oy Hareketi”. Partinin adının anılmadığı, anonim bir gönüllü hareketi havası veren bu kampanya, ilk olarak “12 Öfkeli Genç” isimli internet dizisiyle gündeme geldi. “12 Kızgın Adam” filminin uyarlaması olan dizide, farklı siyasi görüşlerden ve kültürel gruplardan 12 genç “Tamam mı devam mı” sorusu hakkında karar vermek için bir odada toplanıyor. İlk oturumda, iki kişi hariç herkes ‘tamam’ derken, dizi, kalan iki kişinin diğerlerini ‘devam’a kazanma sürecini anlatıyor. Pahalı prodüksiyon, vasat senaryo Dizinin ve genel olarak İlk Oy Hareketi’nin temel mesajı, AKP muhalifi gençlerin ailelerinden miras önyargılarla dolu; sorgulamadan, düşünmeden ve araştırmadan AKP’ye karşı çıkan kişiler oldukları şeklinde. İlk fırsatta kapağı yurtdışına atmayı planlayan bu gençler, “Devam” diyenlere saldırgan bir şekilde laf yetiştirirken, iktidarı savunanlar ise ferasetle dertlerini anlatıyor. Örneğin, bir genç kadın, son 16 yılda cinsel saldırıların arttığını söylerken, “devamcı” gençler aslında cinsel saldırıların değil, bu konudaki ihbar ve şikâyetlerin arttığını, bunun da insanların devlete olan güveninin artmasıyla ilgili olduğunu ileri sürüyor. Pahalı bir prodüksiyon ve vasat bir senaryoyla kotarılan dizide İlk Oy Hareketi kampanyası, 12 Öfkeli Genç isimli internet dizisiyle gündeme geldi. Gençler, “Tamam mı devam mı” sorusunu tartışıyor. AKP’lilerin gençliğe yönelmenin yolunu aradıkları sosyal medya projesi olan ‘İlk Oy Hareketi’, partinin adının anılmadığı bir gönüllü hareketi havasında, ‘12 Öfkeli Genç’ isimli internet dizisiyle gündeme geldi. İçeriğe bakıldığında bu, tam da kendi ayağına sıkan bir proje. ki muhalif gençler, iktidarın insanların hayatlarına müdahale ettiğini bile kanıtlayamıyor!.. Kampanyanın genel içeriğine bakıldığında, İlk Oy Hareketi’nin tam da kendi ayağına sıkan bir proje olduğu söylenebilir. İlk olarak, bir cinayet hakkında karar vermek üzere toplanan jürideki bir üyenin diğerlerini ikna etme sürecini anlatan “12 Kızgın Adam” filmi ile bir siyasi seçimi anlatmaya çalışmak, istenmeyen sonuçlar üretiyor. En başta 12 gençten 10’unun “Tamam” demesi, gençler arasında AKP’nin istenmediğinin kabul edilmesi anlamına geliyor ve ilk sahnede verilen bu mesaj, inandırıcılıktan ve gerçeklerden uzak diyaloglarla örtülemeyecek bir algı yaratıyor. İkinci olarak, “Dolap Beygiri” filminden alınan bir sahnenin, Ali’nin (İlyas Salman) muhalefeti, Banker Yakup’un (Şener Şen) ise Erdoğan’ı temsil eder şekilde sunulması, filmin “Yaptım, ama bir sor niye yaptım” diyen Yakup’un Ali’yi sürekli dolandırması üzerine kurulduğu hatırlandığında, gaf düzeyinde bir iletişim hatası olarak karşımıza çıkıyor. Üçüncü olarak ise “Konuşan Adam” isimli video serisinde, 3. Köprü’yle, Osmangazi Köprüsü’yle, metrobüsle sohbet edilmesi, köprünün dile gelerek AKP’yi övmesi, Takvim gazetesinin Gezi’den son ra ağaçla, TOMA’yla röportaj yapması kadar gençlerin aklıyla alay eden bir parodi olarak güldürmüyor bile. İtaatkârlıktan yaratıcılık çıkmaz İletişim bilimci Mark Deuze, dijital kültürde dolayımlanan gerçekliğin son derece kişiselleştirilmiş, kronik ve otonom biçimde birleştirilmesi, parçalanması ve yeniden birleştirilmesi, (yani “yaptakçılık”/“bricolage”) işinde ustalaşan, tabii ki çoğunluğu genç internet kullanıcılarını tanımlamak için “bricoleurs” (brikolaj sanatçıları) tabirini kullanıyor. Türkiye’nin sosyal medya ortamında bu brikolaj sanatçılarının ne kadar maharetli olduğunu Gezi’den beri görüyoruz. Herhangi bir merkezden emir almadan, kendi aklı ve zekâsıyla, karşısında olduğu iktidar odaklarını rezil rüsva eden bu gençliğe karşı bir reklam ajansı tarafından tasarlanan İlk Oy Hareketi her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Çünkü muhaliflerin yöntemlerini taklit ederek iktidarın savunulamayacağını bilmiyorlar. Yaratıcılığın itiraz ve özgür düşünceden geldiğini, itaatkârlık ve statükoculukla anca komik duruma düşeceklerini göremiyorlar. C MY B