22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 6 EŞİK CİNİ Mİne Söğüt OSMAN ELBEK 13 MAYIS 2018, PAZAR So?al?sğ?ul?ınk ‘Bana bin tane öpücük ver’ Öpüşmenin nasıl ortaya çıktığı kesin olarak bilinmiyor. Ama öpüşürken başımıza neler geldiğini biliyoruz. İşin bir bilimi bile var, Filematoloji. Filematolojistler dudakların, parmak uçlarından bile hassas olduğunu ve sevişme kararının alınmasında ilk öpüşmenin çok etkili olduğunu söylüyorlar. O yüzden birçok farklı kültürde insanlar binlerce yıldır öpüşüyorlar. Eskimolar sadece burunlarını açıkta bırakan giysileri yüzünden, burunlarıyla, diğerleri dudaklarıyla... Aşk için öpüşüyorlar. Sakınmadan, kaçınmadan, sokak ortasında birbirleriyle kucaklaşarak sevgilerini gösteriyorlar. Ve bazıları bu öpüşmelere kin biliyorlar. Sadece aşk için olanlara değil, sevgi gösterisi olan masum öpücüklere bile... İnsan bir sürü şeyin ilkini unutur da ilk öpücüğünü kolay kolay unutmaz. Bir de son öpücüğü... Kavuşurken ya da vedalaşırken birbirini dudaklarından öpen iki insanın görüntüsü şiirdir. O yüzden mesela bir savaşın bitişini anlatan en güzel dil, tutkuyla öpüşen bir kadınla askerin fotoğrafında gizlidir. Neyin bitip neyin başladığını, savaşırken neler yaşandığını ve savaş bittiğinde sadece bir askerin değil insanlığın tekrar neye kavuştuğunu o tek bir kareden uzun uzun okuyabilirsiniz. O tek fotoğraf bir resim olur, film olur, roman olur, şiir olur. İnsanlık tarihinin kanatları olur. Ya da cezaevinden çıkan bir insanın sevgilini kucaklayışından ve onu öpüşünden yayılan kocaman bir hikâye... Ödenen bedelleri ve sorulacak hesapları belirler en etkili ve en ince dille. Bunları yazarken Kurtuluş Arı’nın çektiği bir fotoğrafa bakıyorum uzun uzun. Kadri Gürsel hapisten çıkmış. Karısıyla kucaklaşmışlar, öpüşüyorlar. Yanlarında mahcup bir asker, başını öte yana çevirmiş gülümsüyor. O fotoğraf Silivri cezaevinin kapısının önünde çekildi. O güne kadar tahliye olanlar, yakınları tarafından o kapının önünde karşılanıyorlardı. Sonra... diğer arkadaşlarımız tahliye olduğunda... Onları cezaevinden bir kaç kilometre ötede, bir konaklama tesisinin önünde salıvermeye başladılar. O öpücük fotoğrafından sonra... Diğer arkadaşlarımız, karılarını, sevgililerini cezaevinin kapısında değil, nedense otoban kenarında kucakladılar. Kimse kimseye “o fotoğraftan sonra cezaevi sınırları içinde öpüşen sevgililerin fotoğrafları çekiliyor diye tahliye merasimleri otoban kenarına sürüldü” demedi. Bizim de aklımıza, Kadri Gürsel’den sonra salıverilen diğerlerinin sevinci cezaevi kapısında değil de bir otoban kenarında yaşandı diye sorgulamak gelmedi... Ama bilin Ahmet’i, Murat’ı, Akın’ı Karbey lokantasının önünden salıverdiler... Ve onlar sevdikleriyle cezaevinin önünde değil bir konaklama tesisinde öpüştüler. Latin şair Catullus sevgilisi Lesbia’ya yazdığı ünlü şiirinde öpüşmeye duyulan tepkileri çok güzel anlatır ve o tepkilere öpüşme arzusunu yücelterek diklenir... “Yaşayalım, Lesbiam ve sevişelim” der. “Asık suratlı ihtiyarların söylemlerine Metelik vermeyelim. Güneşler batıp tekrar geri dönebilir: Bizim kısa ışığımız ise bir kez söndü mü Uyumamız gereken tek ve sonsuz bir gecedir. Bana bin öpücük ver, sonra da yüz, Sonra da bir ikinci bin, bir ikinci yüz Sonra gene bir bin, sonra gene yüz, Öyle ki birçok binlerin sonunda Karıştıralım sayılarını, bilmeyelim, Bir kem gözlü de kıskanıp nazar değdirmesin Bu kadar çok olduğunu bilip öpücüklerimizin!” Eğer bir gün öpücüklerinize dikilmiş kem gözler görürseniz, hemen bu dizeleri mırıldanın. Metelik vermeyin söylenmelerine asık suratlı devletlerin ve asık suratlı ihiyarların. minesogut@gmail.com Gustav Klimt İnsanlıktan utanmanın unutulduğu bir uygarlıkta bu da oldu Kargoyla ceset teslimatı Amsterdam denilince akla öncelikle esrar, seks ve ötanazi gelir. Ama galiba artık intihar da gelecek. Çünkü geçen ay düzenlenen cenaze işleri fuarında dünyaya ilk kez bir “intihar makinesi” tanıtıldı Amsterdam’da... “Sarco” adı verilen makineyi tasarlayan “Ölüm Doktoru”na göre, makineyi kullanan insanlar, hafif bir baş dönmesi hissinin ardından hızla şuurunu kaybederek ölecekler. Öte yandan fuarı ziyaret eden kişilerin sanal gözlükler sayesinde makineyi test etme fırsatı yakaladığını da öğrendik. Bu noktada müşterinin “seçim özgürlüğü” de unutulmamış: Sandalyede ölüme uzanan kişi, ölmeden önce en son görmek istediği manzarayı seçebiliyormuş. Ne büyük bir lütuf(!) Ölüm pahalılığı! Madalyonun bir de diğer yüzü var elbette: Öyle ya eğer cebinizde yeterince paranız yoksa, bırakın intiharı seçebilme özgürlüğünü kullanmayı, siz ölen yakınınızdan “arta kalanları” ne yapacağınız gibi bir zorunlulukla baş başa kalırsınız bu dünyada. Gerçekten de son zamanlarda ABD’de ölen kişilerin bedeninin krematoryumda yakılması ya da gömülmesi için talep edilen ücreti kimi insanların karşılayamadığı ve bu nedenle ortada kalan bedenlerin “gönüllü” olarak “kâr amacı gütmeyen” bir şirkete bağışlandığı bilinmekte. Oysa gönüllülük, seçme şansına dayanır. Elinizde bir bedenle ortada kalmışsanız ve dahası bu bedeni yakamıyor ve gömemiyorsanız ne yapabilirsiniz? Seçim şansının olmadığı yerde gönüllülükten bahsedilmez. Yoksulluk, zorunluluklar dünyasıdır. Zaten oğlunun bedenini “gönüllü” olarak bağışlayan Richard Saunders’ın “Başka hiçbir şeyi karşılayacak durumda değildim” sözleri de bu zorunluluğu gözlerimizin önüne sermekte! Peki, ölü bedeni bir şirket neden alır? “Restore Life” isimli şirket, ismiyle müsemma bir kurum olarak ölüleri nasıl hayata döndürür? Kurum, bağışta bulunulan bedenlerin tamamı ya da bir kısmını araştırma veya tıbbi eğitim amacıyla sattığını, ancak bu satıştan kâr elde etme amacı gütmediğini ifade ediyor. Ne büyük bir lütuf (!) daha...Yoksulların bedeninin insanlığın yüce idealleri için kullanımı!.. Son zamanlarda ABD’de ölen kişilerin krematoryumda yakılması ya da gömülmesi için talep edilen ücret karşılanamadığından ortada kalan bedenler, “gönüllü” olarak “kâr amacı gütmeyen” bir şirkete bağışlanmakta. Mevtanın ‘mal’laşması “Restore Life” isimli şirket kuralları uyarınca genç bir adamın servikal omurgasının fiyatı, kargo parası da dahil olmak üzere 300 dolarmış. Şirket, her satışı, kısa bir eposta mesaisi ve akabinde kargo teslimatı biçiminde kolayca gerçekleştirebiliyormuş. Bir mide kaldırıcı tanım daha: “Kargo teslimatı”! Hatırlar mısınız; Dersim Çet Deresi’nde yapılan hava saldırısında öldürülen DHKC’li Murat Gün’ün cenazesini alabilmek için babası açlık grevi yapmak zorunda kalmıştı. Nihayetinde aylarca süren bu eyleminin sonunda babaya oğlunun kemikleri İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından PTT kargo ile gönderilmişti. İnsanlıktan utanmanın unutulduğu bir uygarlıkta “servikal omurga” ya da “bir oğulun kemikleri” kargo ile gönderilebilir hale dönüşmüş durumda. Oysa hepimiz biliriz ki kargolar mal taşır: hem de büyük bir hızla... Restore Life, “bir servikal omurga” ya da “iki adet insan kafası”nın ederini 300 dolar olarak belirlese de beyin satın almak hiç kolay değilmiş. İsteyenlerin 750 doları gözden çıkarması gerekiyormuş! Fiyat ve değer Son kertede her organın bir fiyatı var bu dünyada. Her değerin bir fiyatı olduğu gibi. Fiyat, değeri belirliyor. Satış işlemleri içinse belge ve kanıta hiç gerek yok. Alınan malın hangi amaçla kullanılacağının hiçbir önemi yok. Tek koşul, alınması hedeflenen mallar için yeterli para ödenmiş olması. Ödemeyi gerçekleştirenlere FedEx (kargo) hızla malı ulaştırmakta... Ne de olsa FedEx çağındayız: Ücreti ödenen her satış makbul bu çağda. Tıpkı adına ihanet ederek adaleti yok eden siyasi iktidarın, madenlerle, barajlarla, santrallarla; Cerattepe’den Munzur’a, Allianoi’den Hevsel Bahçeleri’ne, Fırtına Deresi’nden Hasankeyf’e kadar memleketin her bir noktasındaki ağacı, suyu, börtü böceği ve bilcümle yaşayan ve yaşatan doğayı sermayenin kâr hırsı için satılık mala dönüştürmesi gibi. Tıpkı Sağlık Bakanlığı’nın adına performans denilen uygulama ile; bedenin tüm organlarına ve ruhsal dünyasına bir fiyat biçmesi ve hekimleri, biçilen bu fiyatları “Süper Mario” gibi toplamaya zorunlu kılması gibi. Tıpkı çevreyi korumaktan sorumlu olan bir bakanın enerji şirketlerine sahip olması gibi. Tıpkı Restore Life isimli şirketin, leş haline dönüştürdüğü ölü bedenleri adeta akbaba gibi yağmalayarak milyon dolarlık bir kurum haline gelmesi gibi! Barbaros Şansal Rengi değişmeyen tonsürton masal Temmuz 2014 Kuzey Kıbrıs; ve herkesin gözünden kaçsa da Davutoğlu baklayı ağzından çıkarmıştı. Ama yoğurdu üfleyerek yercesine ve fava mezesi kıvamında! Öylesine zap’larken denk gelivermiştim. Tatavla işkembecilerinin vitrinindeki dizi dizi yığılmış bol dişli bir gülüş ağzıma yapışmıştı. Zaten milletvekillerinin 6 olan diş implant hakkı, sessiz sedasız sekize çıkarılmıştı. Sonra da mutluluk çubuğu bedavaya takıldı. Halka diş dolgusu bilmem kaç para, ama şimdi gireceğim konudan hep kaçardı medya!.. Sorular planlı programlı muhabirden geliyordu, İsrail’e yakıt sattınız mı? “TC Devleti asla böyle bir satış yapmadı, özel sektörün ticari faaliyetleri ise konumuzda değil.” Beklediğim bu cevaptı. Adeta; bir küçücük aslancık varmış, kırlarda ko ko koşar oynarmış. Bir gün babası ona demiş ki...Tam da gündemdeyken gemicik meselesi...Gazze’ye ambargo gündemde var mı? Şimdi orada uluslararası anlaşmalardan doğan bir durum var. İsrail’in gaz sahalarındaki üretiminin Türkiye ve Kıbrıs aracılığı ile dünyaya satışı ile ilgili. Elbet biri bunu yapmalı. Hah, burada başlıyordu Tamzara, hatta, “Masa üstünde testi/Hahha ninna/Kemer belimi kesti/Hahha ninna. Korodaki sevdiğim haha ninna!..” ^¡^ Mavi Marmara’da bir masum bebeğin “canlı kalkan” yapıldığı günlere dönelim. Kıbrıs’a sessizce inen gazeteci ve milletvekili tetikçilerin isimlerini günü geldiğinde açıklamak üzere erteleyelim. Sahi ne bandıralıydı o gemi?! Ya Gemicikleri? Hatta Nagehan bacımla eşinin, Ebru Gündeş ve şefinin yatlarının bandırası...Oysa eskiden “Bandıra bandıra ye beni” idi ahlakın modası. Gemide beş milyar dolar ve bazı ölümcül silahlar olduğu iddiası? Kahire Üniversitesi’nde başlamıştı Obama ve Reis’in devre arası maçı. Nasılsa hemen arkasından gelmişti 5 milyar dolar IMF’ye bağış masalı. Bu habercilerin hepsi makara kukara ve ağızları hep açık ayran budalası... Mısır dışarıda kaldı dedilerdi Doğu Akdeniz’de. E tabii, Mavi Marmara’dan mühimmat, tünellerde akbil olup geçemeyince. “17’nci Parsel”de kayagazı aitti hem Kıbrıs, hem Mısır, hem de İsrail’e; Çalıntı zaman sonra bizimki şarladı ardından, “Biz de Kıbrıs kara kıtasında petrol ararız” diye...Oysa İsrail, üçüncü deniz suyundan içme suyu projesini Larnaca’da hayata geçirdi bile...Oy Tamara Tamara, paraları verdik kumara; senin müteahhitler yakıyor bak her gece Girne’de Milli Piyango satışından aldığı paraları hem de dalga dalga kumarda!.. Yanıyor mu yeşil köşkün lambası bilmem? Çanlar bir bir çalıyor artık Tamara kuyusunda Eyy bebem!.. 2020’de İsrail bağımsız enerji ihraç edecek. Sen daha Kürt petrolü işportacılığında ararken avantanı bakalım cebine ne girecek?! Dol Karabakır dol, dol, dol, İslam değil bu işin içinde liman pek bol!.. ^¡^ Hani bir terim vardır ya: Çingene çalıyor Kürt oynuyor. Demir almak günü geliyor limandan artık, günü gelmişse TSK Kıbrıs’tan çektiriliyor. Samsun Yumurtalık Berlusconi’li Nabucco yok ortada. Akkuyu diye at Mardin’i Debreli Hasan dağlar inlesin! Rengi değişmeyen tonsürton masala sen ne dersin?!  Ünsal Hoca aramızda... (Tecavüz artışı) “Eskiden herkes küçük coğrafyalarda yaşıyordu. Balıkesir’de dağa kadın kaldıran adamın ne halt ettiğini Manisa’da kimse bilmiyordu. Bir kere, medyanın bu işteki duyurmacılık işlevi yüzünden biz de olan bitenden eski yüzyıla göre daha çok haberdarız. Bu yüzden, bu olaylar bize artmış gibi gözüküyor olabilir. Diğer yandan, tecavüz vakaları gerçekten artmış da olabilir. Cinsel kışkırtma, medyadan, gündelik hayatımıza, kendi aramızda yaptığımız geyik sohbetine ve vitrinlere kadar uzanıyor. Yılbaşı gecelerinde vitrinleri kırıp da üstü çıplak vitrin mankenlerine tecavüze kalkışan bile oluyor. Bizim bu konularda yaratıcı tarafımız çok kuvvetli.” (Ünsal Oskay, “Peki Konuşalım!: Popüler Kültür Üzerine” [Melis Çelebi ile], İstanbul, 2004, s.108) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle