Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 NİSAN 2018, PAZAR SAYFA 7 Diyalog BİRCAN USALLI SİLAN 37. İstanbul Film Festivali’nde “Onur Ödülü” alan Perihan Savaş Laik düzene sahip çıkmalı! Beş yaşında sanat dünyamızın unutulmaz isimlerinden Suna Pekuysal’ın elini tutarak adım attığı tiyatroda neredeyse 55 yılı, sinemada ise 40 yılı geride bırakan Perihan Savaş, bu sene 37. İstanbul Film Festivali’nde “Onur Ödülü” aldı. Tüm izleyenlerin ayağa kalkarak alkışladıkları Perihan Savaş, gurur gözyaşları içinde ödülünü alırken o gece yanında olamayan “en çok sevdiği” Yılmaz Zafer, başka bir âlemden sevdiği kadınla gurur duyuyor olmalıydı… ? Yılmaz’ın eksikliğini hissediyor musun? Sen ne diyorsun? Hissetmez olur muyum? Tırnaklarımın ucuna kadar, saç diplerime kadar, aldığım her solukta. Yediğim her lokmada. Beraber yapmaktan hoşlandığımız her şeyi, tek başıma yaparken O’nun eksikliğini hissediyorum. Hani güçsüzsündür, yorgunsundur, biçaresindir, tek başınasındır. Oğlun görsün istemezsin o halini, kızınla da paylaşmak istemezsin, kendi kendinesindir. İşte o zaman öyle hissediyorum ki o yokluğu sana anlatamam. Yıllardır yatağımdaki yastığın biri hep boş. Beraber uykuya dalamamak, güne beraber başlayamamak, sevindiğinde kucağına atlayamamak, nasıl bilemezsin. Ben bu duygularla baş etmeye çalışıyorum Yılmaz öldüğünden beri. Bizi bırakıp gittiğinden bu yana, para, pul bir şekilde halloluyor ama içindeki o yalnızlık, tek başınalık duygusu gittikçe büyüyor. Bunun yanı sıra elbette her onur duyduğum anlarda biliyorum ki; o yanımda, gökyüzüne bakıp göz kırpmam ondan. Benim yaşadıklarım, ‘Gerçek Kesit’ten daha zordu ? Yılmaz Zafer ile yaşadığın dönemi film yapmak istiyorsun ya, biraz bundan söz eder misin? Evet ben Yılmaz’ın ilk aşkıyım. Hayatımdaki olumsuz biriki yaşanmışlıktan sonra beraber olduk. Sıra arkadaşlığımızı hayat yoldaşlığına çevirdik. Ancak oğlumuz henüz iki aylıkken, Yılmaz’ın başına gelen o hastalık her şeyi ters yüz etti. Benim aslan gibi sevgilim bir buçuk yaşında bir çocuğa dönüştü. O’nu o halde görmek o kadar acıydı ki… İşte o dönem paranın ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Evimi geçindirmek ve hastane masraflarını karşılamak için paraya deli gibi ihtiyacım oldu. Gerçek Kesit diye bir program yaptım. Benim yaşadıklarım oradaki kurgudan daha da zordu. İki gece organize etmek zorunda kaldım. Arkadaşlarımdan o geceye katılmaları için ricada bulundum. O ricalar içimi delik deşik etti. Herkes sağ olsun beni üzmediler, katıldılar. Ama insanın kendisi için, kendi yakını için bir şeyler istemek zorunda kalması kadar zor bir şey yok… Evet hadi gel yazalım şu hikâyeyi. Ben anlatayım sen yaz. Sonra bir senariste verelim ve bizim hikâyemiz film olsun. En sert hayat derslerinden biri olarak… Gişe yapar yapmaz, beni hiç ilgilendirmiyor… ? Seni kim oynasın? Yılmaz’ı kim canlandırabilir? Beni sanki Bergüzar Korel oynar gibi geliyor. Kendimi buluyorum onda. Arkadaşımın kızı. Sağlam yürekli kız. Allah korusun onun başına gelse o da kaplan kesilir eminim… Yılmaz için de aklıma Engin Akyürek geliyor ama bilmiyorum elbette. Hele iş o noktaya bir gelsin… Oyuncu ölünceye kadar sahnede olmalı ? Çukur dizisindeki Sultan karakteri ile efsaneleşiyorsun. Bana göre gözlerinle bir bakışa bin anlam yüklüyorsun. Oyunlukla ilgili ders verir duruma dönüştün. Nasıl teşekkür etsem bilmiyorum bu güzel övgülere. Gerçekten pek çok kişi bu güzel duygularını paylaşıyor… Gözlere anlam yüklemek benim için çok önemli. Oyunculuktaki en önemli nokta. Bunu başarabildiysem ne mutlu bana. Büyük oynamayı hiç sevmiyorum. Takdir edilmek beni mutlu ediyor. ? Dizi dünyasında Yeşilçam oyuncularını görmezden geliyor yapımcı ve yönetmenleri. Neden? Çünkü sanıyorlar ki o ünlü, o kocaman, o duayen, o Türk halkının gönlüne taht kurmuş oyunculara rol tarif etmek ayıp olur, saygısızlık olur. Etmeseler de olmaz. Uğraşmak istemiyorlar. Bu durum, birkaç isim için bu geçerli olabilir ama tüm Yeşilçam’ı yok varsaymak büyük haksızlık. “Ben Yeşilçam’dan kimseyle çalışmam” diyen yönetmenler var. Ben de bunun acısını çektim. “Kapris yapıyorlar, ezber problemleri var, ellerinden ayna düşmüyor, ışığa karışıyorlar, oyunculukları demode’’ filan diyorlar, bence ayıp ediyorlar. Ancak bizimkilerin de ismim nereye yazılacak problemi var. Bırakın nereye yazılırsa yazılsın. Al Pacino da oynuyor, Sheron Stone da... Kimse ismini sorgulamıyor. Ama onların beşer dakikalık rolleri bile o filme, gişesine büyük katkı anlamına geliyor. Bence oyuncu ölünceye kadar sahnede olmalı. Ekranda, sinemada olmalı. Bakmayın “Ben artık bir şey yapmak istemiyorum’’ diyen oyuncular dahil, herkes illaki bir şeyler yapmak ister. Perihan Savaş ? Sinemanın, oyuncunun topluma karşı bir görevi var mı sence? Hepimizin topluma bir borcu var. Senin bir gazeteci, benim bir oyuncu, Ayşe’nin bir doktor, Ümit’in bir avukat olarak… Ben ayağı yere basan kadını anlatmanın derdindeyim. Kadın kendini eksik olarak görmemeli. okumalı, çalışmalı, anne olmalı, değer yargılarının peşinden koşmalı, kadın olmalı ama her şeyden önce insan olmalı. İnsanlığa yakışır evlatlar yetiştirmeli. Cumhuriyet’e, Atatürk’e laik, düzene sahip çıkmalı. Sapla samanı karıştırmamalı. Bu ülke hepimizin. Ülkemi çok seviyorum … İstismarın her türünden nefret ediyorum. Çocuk istismarcılarını görünce kusmak istiyorum, acıların en büyüğünü yaşasınlar diye dua ediyorum. Kadına kalkan her el kırılsın istiyorum. Kadına halen ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapan zihniyeti görünce çıldırasım geliyor. O yüzden bütün Anadolu’yu köy köy dolaşmak istiyorum. Her evin kapısını çalmak ve “erkekliğin kitabı, insanlığın kitabı öyle yazılmaz böyle yazılır” diye anlatmak istiyorum… Bu konuda o kadar gönüllüyüm ki, bir televizyon programında belki de bu haykırışlarını duyurabilirim…Bakma artık 61 yaşımda olduğuma kendimi halen 20’li yaşlardaki gibi genç, dinamik ve mücadeleci hissediyorum… Hep kadının sesi olacak filmler yapmak istedim ? Sen sıkı bir Karadenizlisin aynı zamanda ve en çok kadına şiddet oralarda ortaya çıkıyor… Evet anne ve baba tarafından tam bir Karadenizliyim. Ama insanların bölgeleri üzerinden prim yapmalarına karşıyım. Ben Anadolu’nun herhangi bir yerinde dünyaya gelmekten dolayı gurur doluyum… Kadın intiharlarının, kadına şiddet olaylarının istatistik olarak en fazla bizim bölgemizde olmasından dolayı gerçekten üzgünüm. Ama ya istatistiğe girmeyenler? Onlar ne olacak? Ben olgunluğa adım attığım andan itibaren kadının sesi olacak filmler yapmak istedim. İpekçe, Kaşık Düşmanı, Bedrana… Bu filmlerimden bazıları. Keşke yine böyle filmler gelse, keşke hepimiz el ele ülkemizi daha aydınlık yarınlara taşısak. Kadın –çocuk istismarının olmadığı bir Türkiye benim için en büyük ödüldür…. Bu duygu bile yüreğimin sevinçle kabarmasına vesile oluyor. ÇAĞNUR ÖZTÜRK ‘1 Kadın 1 Erkek’ten ‘Oksimoron: Erkek Aklı’na Emre Karayel Kadınerkek dengesini kavrayalım Emre Karayel, “Oksimoron: Erkek Aklı” tek kişilik oyunuyla tiyatro sahnesinde... “1 Kadın 1 Erkek” dizisiyle 9 yıl boyunca ekranda, mizahi yönüyle izleyicinin kalbinde yer eden Karayel, Ankara’dan sonra 27 Nisan’da İstanbul Tim Show Center’da izleyicisiyle buluşacak. Karayel ile oyunu üzerinden kadın ve erkeğe dair söyleştik. ? Oyunun çıkış hikâyesi nedir? Ben aslında epeydir sahnede bir şeyler anlatmayı istiyordum. 1 Kadın 1 Erkek’in senarist tayfasıyla da bir şeyler hazırlayalım diye konuşuyorduk bir yandan. Onu düşünüp araştırırken, Erdal Beşikçioğlu’dan böyle bir metin geldi. Robert Ducas 97 98’de oynamış; daha “standup’vari” oynamış o sahnede. Oyunu okudum, anlatmak istediklerime çok yakın, bir kısmını yazmış ve oyunlaştırmış. Çok da sevdim oyunu bu yüzden. Erdal Beşikçioğlu da sahneye uyarladı. Böylece “Oksimoron: Erkek Aklı” doğmuş oldu… ? Anlatmak istedikleriniz neydi? 9 yıl kadınerkek ilişkileri üzerine bir dizi yaptık ve bir ara Demet’le (Evgar) de niyetlenmiştik, yapalım diye. Ben çıkayım ve özellikle Türkiye’de erkek olmayı anlatayım dedim. Çünkü çok farklı bakış açıları var bununla alakalı. Bunu komik taraflarından yaklaşarak anlatayım istedim. ‘Kadın ne ister’e cevap arıyoruz ? Kadınlar ve erkekler birbirini nasıl tanımlıyor, ilk olarak? Kadınlarla erkekler birbirini tarif ederken farklı sıfatlar kullanır. Aslında esprilerden bi bulabilme konusunda çok becerikli değilim diyor. Kusurluyum derken onu itiraf ediyor. ? Bu, erkeklerin hayatları boyunca soracağı bir soru mu? Oyun boyunca hep söylediği şey şu aslında: Dünya bir denge üzerine kurulu. Güneş siste mi olsun, bizim dünyamız olsun, atmosfer ol sun. Her şey dengeyle dönüyor. Oyunun so nunda da söylediği; kadın ve erkek arasın da hayatın bize sunduğu o doğal dengeyi kavramamız lazım. Bunun için de iki fark lı bakış açısını birden kullanmamız lazım. “Oksimoron”, birbiriyle çelişen ifadelerin Emre Karayel bir araya gelip oluşturduğu başka ifadeler. Mesela korkunç güzel gibi… ri bu: Kadınlar genelde erkekleri kişilik özelliklerine göre tarif eder. Erkekler, kadınları ise fiziksel özelliklerine göre tarif eder. Bu da oyunun bir cümlesi ve doğru da. Öyle değil mi? Genelde kadınlar, zeki, akıllı, dürüst falan derler, erkekler de 906090’dan başlarlar. Şöyle güzel böyle güzel… ? Oyun, biraz da erkeğin yaratılıştan gelen kusurlarına odaklanıyor sanırım… “Kadınları anlamak” yolunda özürlüyüm diyor oynadığım karakter Semih, bu yolda “Kadın ne ister” sorusuna cevap arıyor. Ve bu cevabı ? Kadın ve erkeğin bir arada olması da öyle sanki… Öyle, evet. O yaşam çabaları bir oksimoron. Kadın ve erkek birbirinden tamamen zıt iki canlı, genetik olarak da yapısal olarak da. Birbirinden tamamen zıt iki canlıyı bir araya koyuyoruz ve kavga dövüş etmeden birbirinizi sevin diyoruz, çok zor bir şey bu. O yüzden bunu sağlamak için dengeye ihtiyaç var diyor oyunumuz. Ancak iki farklı bakış açısını tavır olarak değil, düşünce olarak bir araya getirip ancak büyük resmi böyle görebiliriz diyoruz biz. ‘Sevdiğim için öldürdüm’ demeyi aklım almıyor ? Kadına şiddet, kadın cinayetleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Kadına şiddeti, beynim hayatımın hiçbir döneminde almadı, anlamadı, çocukluğumda gençliğimde, şimdi de ve hiçbir zaman da almayacak. Bir erkeğin kadına vurması, onu öldürmesi, bir de bunun üstüne onu sevdiğim için yaptım demesi. İnanın mantığım hiçbir şekilde bunları almıyor. Sürekli her fırsatta dile getiriyorum, kı nıyorum. Ama bence çok ciddi yasalara ihtiyacımız var bu konuyla ilgili. Mesela şöyle internet siteleri varmış, kimi nasıl öldürürsen sana ne kadar hapiste yatacağını hesaplayan… Geçen cinayet işleyen biri 9 sene yatarım diyerek işlemiş. Düşünün artık cinayetler böyle işleniyor. Bunun için çok caydırıcı çok ağır yasalara ihtiyacımız var. Kadının derdi sadece şiddet de değil, çocuk evlilikler de var, o kadar çok ki, çözmemiz lazım. O formatta bir kadınerkek komedisi hâlâ yok ? “1 Kadın 1 Erkek” çok uzun soluklu, TV için de çok farklı olan bir diziydi, sizin için önemi ne oldu? 30 bin skeç çektik, 9 yıl sürdü. 3 sene oldu neredeyse biteli. Bence bu konuda mütevazı olmamamız lazım ne Demet ne ben, çünkü o formatta bir kadınerkek komedisi hâlâ yok bizim ülkede. Hem tavrıyla hem kendi formatıyla. Mesela şimdi tekrarını veriyorlar, çok kendimi izlemeyi sevmem ama ben de izliyorum arada bir. Epey komikmişiz biz diye izleyip gülüyorum çok. Benim için de bence bu ülkenin gençleri için de çok özel bir proje o. Özünde aslında demin konuştuğumuz kadın sorunları var. “1 Kadın 1 Erkek” diye başladık, kadını ön planda tuttuk ve sevgiyi anlattık. Bütün her şeye rağmen iki insan birbirini çok severse, birbirini anlamaya çalışırsa bütün sorunlar çözülür diyen bir diziydi o. Biz başladığımızda 78 yaşında olan çocuklar 1617 yaşlarına gelmeye başladı. Bir sirkülasyon olmaya başladı. Şimdi keşfediyorlar internette diziyi, buluyorlar, tekrar tekrar izliyorlar. Yaşı gelen diğerinden duyarak izler hale geliyor. Bildiğim kadarıyla hâlâ en çok insanların birbirlerine gönderdiği, paylaştığı bizim skeçlerimiz sanırım. Çok mutluluk verici bir şey, çok keyifli. C MY B