01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 14 EYLÜL 2014 / SAYI 1486 Modada limitsiz sezon Ayşe Ferhangil Geçen hafta New York’ta başlayan dünya moda haftalarında önümüzdeki yaz piyasaya çıkacak koleksiyonlar gösteriledursun, bizler için eylül sonbahar hazırlıklarına başlama zamanı. Moda bu sezon neyi nasıl giyeceğimizi dayatmak yerine, bizlere pek çok alternatif arasından seçim hakkı tanıyor. 2014 sonbaharkışında sanki aradan yarım asır geçmemiş gibi 1960’ların çizmeli, çan etekli, bele oturan kloş paltolu kadınları da yürüdü podyumlarda, 3D yazıcılarda renklendirilen kıyafetleriyle dişiliği yeniden tanımlayan bugünün minimal kadınları da. Ve bu iki zaman arasında yaşayan tüm kadınlar hazır bulundu podyumlardaki geçide. 1970’lerin desenden Louis Vuitton korkmayan sofistike kadınları, 80’lerin abartılı disko güzelleri, 90’ların güçlü çalışan kadınları ve tabii 2000’lerin rahatlığı her şeyin önüne koyan akıllı kadınları peşi sıra çıktılar New York, Londra, Milano ve Paris moda haftalarına. Modacılar sanki zaman makinesiyle her dönemin iyi örneklerini toplamış, aralarında paylaşmış gibiydiler. Uzun zamandır démodé olan İspanyol paça pantolonları, rugan çizmeleri, düz mini elbiseleri yepyeni bir şekilde hayatımıza sokan moda evlerinin başında Louis Vuitton vardı. 14 yılın sonunda Marc Jacobs’dan boşalan koltuğu devralan Hermes Nicholas Ghesquiere Louis Vuitton markası için hazırladığı 1960’lar esintili ilk koleksiyonda materyallerle de geçmişe gitmiş rugan ve derinin yanında bolca yün kullanmıştı. Zaten payeti, her türlü deriyi ve akıllı kumaşı geride bırakıp, sezonun en önemli materyali haline gelen yün, farklı şekillerde tüm podyumlarda çıktı karşımıza. Stella McCartney, Lanvin, Haider Ackerman yünden maksi elbiseler yaptı, Marc Jacobs ve Celine işi bir adım ileriye götürüp bu materyali İspanyol paça parlak pantolonlarda kullandı. Rodarte parlak yünlü babaanne şallarını modellerin omuzlarına koydu, Chloe ve Sonia Rykiel yünü daha spor modellere taşıdı. 2014 sonbaharkış modası bu sezon giyeceklerimizi dayatmak yerine dönemleri, akımları ve zevkleri kucaklıyor. Dünya podyumlarından çıkıp gardıroplarımıza girecekler arasında 1960’lı yılların retro esintileri de mevcut, 2000’li yılların modern görüntüleri de... Ana fikir: Herkese yer var. Kısıtlama yok, her şey makbul Materyallerin, taklidinden en pahalı kürke, dantelden yırtık eşofman kumaşına kadar her telden çaldığı, etek boylarının miniden maksiye kadar uzadığı, renklerin Christian Dior’un maviden pembeye uzanan canlı tonlarından, koyu griyle bolca kullanıldığı moda tarihinin en başından bugününe kadar her dönemini yansıtan 2014 sezonu için Telegraph gazetesi moda editörü Lisa Armstrong “Herşeyi giymenin ‘tamam’ olduğu bir zamanda giyinmek” yorumunu yaptı Amerikan Harper’s Bazaar dergisinin eylül sayısındaki makalesinde. Hakikaten öyle, şimdi gardırobumuzdakileri kullanma zamanı, bu sezon limitleri kendimiz belirliyoruz. Saint Laurent Prada Valentino Christian Dior yıkışını her sezon daha da güçlü anlatan Miuccia Prada’yı bu sezon 1970’leri yorumlarken gördük. Prada’nın geçmişin desen ve modelleriyle yarattığı koleksiyonunda yumuşak kumaştan diz altı elbiseler, transparan etek detayları, platform topuklar ve bolca renkli yapay kürk vardı. Dönemin silüetler kadar önemli bir unsuru olan pop art desenleri koleksiyonunda kullanan Valentino, 1970’lerin romantik duruşuna vurgu yapmıştı. Desenlerle zenginleştirilen bu dönemden yola çıkan bir diğer tasarımcı Riccardo Tisci Fransız moda devi Givenchy için hazırladığı koleksiyonda lüks modaya kazandırdığı sweatshirtleri bir kenara bırakmış, uçuşan kloş etekli romantik silüetleri asimetrik çizgilerle bugüne taşımıştı. Yumuşak geçişli asimetri sezonda hem etek boylarında, hem de elbiselerin üzerindeki işleme detaylarında göze çarptı. Zaman ne kadar minimal olursa olsun lüks modanın vazgeçemediği abartılı silüetler bu sezon 1980’li yılların esintileriyle podyuma taşındı. Büyük omuzlar, dev aksesuvarlar, altın, logo ve olabildiğince iddia bu sezon podyumlarda anlatılan bir başka hikâyeydi. Balmain’ın tasarımcısı Olivier Rousteing etnik esintilerle birleştirdiği bu abartılı görüntüyü markanın yüzü de olan Rihanna üzerinden anlattı. Karl Lagerfeld yönetimindeki Fendi omuzlara yaptığı vurgu ve bileğin bir karış üzerindeki etek boylarıyla bu dönemi alkışladı. Versace koleksiyonunda da kürk, süet ve deriyle kullanılan altın detaylar bu abartılı zamanın izlerini taşıyordu. Takım elbise her yerde ‘1990’ların güçlü çalışan kadınları’ derseniz, dünya podyumları bu kadınlardan geçilmedi. Maskülen kıyafetlerin altın çağını yaşadığı, erkekten daha erkek görünmenin alkışlandığı zamanımızda başka türlüsü de düşünülemezdi zaten. Sezonun baskın rengi gri üzerine yoğunlaşan pantolon ceket takımlara zaman zaman kadife gibi kalın kumaşlarla kullanılan koyu yeşil ve hardal sarısı eklendi. Hermes’ten Maison Martin Margiela’ya, Christopher Kane’den Giorgio Armani’ye kadar pek çok modacı ve modaevi çalışan kadının neye ihtiyacı olduğunu anladığını gösterdi. Fantastik modernizmin sınırlarında dolaşan Kenzo bile bu nostaljik görüntüye bir şekilde ayak uydurdu. 1990’ların ‘güç’ kavramı sadece eli ekmek tutmaktan geçmiyordu tabii. Tom Ford, 1990’larda Gucci’de yaşadığı ‘seks satar’ temalı başarısını zaman kapsülüne yerleştirdi ve 2014 sezonunda tüm kolekisyonunu dişilik üzerine oturttu. Bu dişi görüntüye tezat bir koleksiyon ise Chanel’den geldi. Markanın kreatif direktörü Karl Lagerfeld’in 1990’ların grunge akımıyla karıştırdığı koleksiyonunda süpermarket gibi tasarlanan podyumda toz pembesi yırtık eşofman takımı giyen kadınlar arzı endam etti. Yüksek topuğa hayır Chanel’in pazar malı ilhamlı, hip hop esintili koleksiyonun çıkış noktası 2000’lerin salaş şık kadınıydı. Bu akımın yaratıcıları olan Celine’in kreatif direktörü Phoebe Philo ve Stella McCartney gibi çoluklu çocuklu tasarımcılar koleksiyonlarını yine hayata ayak uydurmak üzerine kurmuşlardı. Ve 2014 sonbahar sezonu için işe ayaklardan başladılar. Bir süredir spor ayakkabıların rahatlığını yaşamaya başlayan ve bu rahatlıktan vazgeçmek istemeyen kadınları feminenlikleriyle tekrar tanıştırmak için kıyafetler topuğa doğru yükselmeyen kalın platformlarla tamamlandı. Gerçek hayata adapte olamayan topuklu ayakkabıların bir süre daha gün yüzüne çıkamayacağı, doğumuna bile sivri topuklularla giden tasarımcı Victoria Beckham’ın ‘Sadece düz giyerim’ sözüyle ispatlanmış oldu. Stella McCartney rahat abiye parçaları unutmadığı koleksiyonunda spor giyim üzerine yoğunlaşmıştı. Tasarımcı asimetrik metal detaylar, örgülerin üzerinden sarkan püsküllerle bugünün mikro trendlerini yansıttı. Celine’in koleksiyonunda ise 1930’lu yılların vücudu kesmeyen feminen silüetleri modern kadının görüntüsüne uygulanmıştı. Bileğe kadar uzayan anvelop eteklerden görünen bacaklar koleksiyondaki tek dekolteydi. Tasarımcılar 2000’li yılların olgunlukla barışmış kadınlarının koltuklarının altına sığdırdığı karpuzlarla yaşarken en kullanışlı, en rahat kıyafetleri giydiğinden emin oldular. l Payetlere devam Payeti gece davetlerinin tekelinden çıkarıp, isyankâr sokak ruhuyla birleştiren ve böylece yeni nesil parti kızları yaratan Hedi Slimane, kreatif direktörü olduğu Saint Laurent markasına bu sezon daha da geçmiş bir dönemin kıyafetlerini giydirmişti. Koleksiyonun genelindeki isyankâr parti havası parlak materyaller ve payetlerle devam etse de süper minilerle kullanılan opak çoraplar, yumurta topuklar, bebe yakalar ve fiyonk detaylarında 1960’lı yılların izleri hâkimdi. Bu dönemin ruhunu koleksiyonlarına bire bir taşıyan moda evlerinin başındaysa Gucci ve Versace geldi. Hayal gücünün sınırları Celine Chanel Stella McCartney C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle