16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 HAZİRAN 2014 / SAYI 1473 7 TEDxReset üyelerinden Umut Ekmekçi. Bu bir kişisel gelişim konferansı değil TEDxReset, size cenneti vaat etmiyor, ama o yola nasıl ulaşabileceğinizi düşünmeye çağırıyor. “Bir durun ve kendinizi sorgulayın” diyor. Kişisel gelişim değil, bir bilinç açılımı arıyor. DENİZ ÜLKÜTEKİN küresele doğru yayılmakta. Küresel TED konferansları bünyesinde yer alan TED konuşmacılarına uygulanan kuralların çoğu TEDx etkinliklerinde de geçerli. Konuşmacıların sahnede herhangi bir firmanın, ürünün, objenin, organizasyonun reklamını ya da satışını yapmaları yasak. Biz TED oluşumunun Türkiye gönüllüleri olarak İstanbul’da bir TEDx ‘zihin konferansı’ yapmak üzere TED lisansını aldık ve beş senedir bunu kesintisiz olarak yapıyoruz. “TEDx Türkiye” ekibi olarak Türkiye’deki en geniş katılımlı TEDx etkinliklerini gerçekleştirdik. İsmimizde yer alan RESET konseptini de özellikle önemsiyoruz. Tüm değişimlerin, yeniliklerin öncelikle zihinlerimizi sıfırlamaktan, temizlemekten, tüm bildiklerimizi, varsayımlarımızı, bize Kuzey Kıbrıs’ta gastronomi zirvesi P aris’te 1248 yılında kurulan Chaine des Rotisseurs zinciri Kuzey Kıbrıs’ta ilk yemeğini gerçekleştirdi. Güney Kıbrıs’tan gelen konukların da hazır bulunduğu yemekte her iki taraf üyelerine zeytin dalı hediye edildi. Mutfak sanatları, şarap ve yüksek kaliteli yemekle ilgilenen amatör ve profesyonelleri bir araya getirmeyi amaçlayan uluslararası bir gastronomik topluluğu olan Chaine des Rotisseurs, Kuzey Kıbrıs’ta ilk etkinliğini gerçekleştirdi. Merit Royal Premium Hotel’in toplantı salonunda gerçekleştirilen yemeğe, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Dünya Chaine des Rotisseurs Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Chaine des Rotisseurs Başkanı Muhammet Hamam, Chaine des Rotisseurs Güney Kıbrıs Başkan Yardımcısı Haris Savva ve Chaine des Rotisseurs üyesi John Cregoriou da katıldı. Yemekte bir konuşma yapan Merit Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı Reha Arar, böylesine değerli bir yemeğin Merit Royal Hotel’de yapılmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Kuzey ve Güney’in kardeş olduğunu belirten Reha Arar, “Bizler turizm elçileri olarak barıştan, dostluktan ve birlikten yanayız. Bunun nişanesi olarak konuklarımız arasında bulunan Chaine des Rotisseurs Güney Kıbrıs Başkan Yardımcısı Sayın Haris Savva‘ya ve Chaine des Rotisseurs üyesi olan John Cregoriou’ya bu gecenin anısına birer zeytin dalı plaketi takdim ediyorum. İnşallah bu zeytin dalı bu tipte kardeş yemeklerinin, dost yemeklerinin ülkelerimizde artmasını, bizlerin bu yemeklere çok rahatlıkla gidip gelmemizi ve her iki ülkenin gastronomi alanında gelişmesini sağlar” dedi. Dünya Chaine des Rotisseurs Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Chaine des Rotisseurs Başkanı Muhammet Hamam da, Kuzey Kıbrıs’ta böyle bir organizasyonda bulunmaktan ve Chaine des Rotisseurs’a yeni üyelerin katılmasından büyük mutluluk duyduğunu belirtti. l T EDxReset Türkiye’de hızla yeni katılımcılar edinen bir konferanslar dizisi. Bir sonraki etkinlikleri 2015’te, ama hızla çalışmaya başlamışlar bile. Hatta, kendileriyle çalışacak gönüllüleri de bekliyorlar. Biz de bu yoğunluk içinde, ekipten Sabancı Üniversitesi Öğretim Görevlisi Umut Ekmekçi’yle oluşumun felsefesini konuştuk. TED oluşumundan bahsedebilir misiniz? TEDxReset bu oluşumun neresinde yer alıyor? TED, “paylaşmaya değer fikirlerin” dile getirildiği, dünyanın önde gelen düşünürlerinin, bilim insanlarının, sanatçıların, tasarımcıların konuşmacı olarak katıldığı, kendi ilham verici, yaratıcı, yenilikçi fikirlerini ve öykülerini cesurca paylaştığı ve bu şekilde fikirlerin tüm coğrafi sınırların ötesine yayıldığı bir platform ve konferans. TED, kâr amacı gütmeyen, paylaşmaya değer fikirleri dünyaya yaymak görevini üstlenmiş bir vakfın bünyesinde yer alıyor. TED tarafından konuşmacılara herhangi bir ödeme yapılmıyor; ancak fikirlerini ve deneyimlerini tüm dünyaya yayarak “dünyayı değiştirme” fırsatı veriliyor. Geleceğimizi şekillendiren üç kapsamlı konunun; “Teknoloji”, “Eğlence” ve “Tasarım”ın (Technology, Entertainment, Design) ilk harflerinden oluşuyor. TED platformu odağında “teknoloji”, “tasarım” ve “eğlence/performans” kavramlarının bulunduğu bir fikir topluluğu olarak uzun yıllardır farklı coğrafyalarda farklı yolculuklar yapmakta ve günden güne evrilmekte. Bu evrim sürecinde de platformun isminde yer almayan başka bir kavram fazlasıyla ön plana çıktı: toplumsal konular. Teknoloji ya da tasarımı konuşurken zaten merkezimize toplumsal fayda yaratmayı koymaktayız. Ayrıca bu konulara ek olarak, “ulusal/ uluslararası siyaset”, “sanat”, “eğitim”, “medya”, “hukuk”, “ekonomi” gibi konuları da bu platformda sıklıkla görmeniz mümkün. TEDx ise aynı felsefeden yola çıkan, yerel programlara verilen isim. Buradaki “x” bağımsız düzenlenen etkinlik anlamına geliyor. TED bağımsız organize edilen bu etkinlikler için genel kılavuzluk hizmeti sağlamakta. Bir TEDx etkinliği, TED konuşma videoları ve canlı konuşmalar sayesinde yerelden olsun” beklentisindedir katılımcılar. Biz, her şey gibi neyin doğru neyin yanlış olduğunu da sorguluyoruz. Dolayısıyla bizim odağımızda mutlak doğrular ve başarı reçeteleri değil, ilham veren hikâyeler ve hikâyeciler var. Takipçileri için bu konferansları çekici kılan nedir? TED ve TEDx etkinlikleri kişisel gelişim, girişimcilik ya da akademi konferansları değil. Tahribatı İsyan grubu TedxReset için canlı bir performans yaptı. dayatılanları sorgulamaktan başladığına inanarak oluşturduğumuz “Reset” konseptiyle 2010 yılından bu yana çok heyecanlı bir serüveni sürdürmekteyiz. TEDxReset’i Türkiye ve dünyanın çok yerinde farklı konseptlerde yapılan kişisel gelişim etkinliklerinden farklı kılan nedir? Kişisel gelişim etkinlikleri katılımcılarına bir reçete sunmaya çalışır, çünkü bu etkinliklerin takipçilerinin beklentisi tam da bu yöndedir. “Başarıya, mutluluğa, zenginliğe erişmek için ne yapmalıyım, haydi bana 10 maddede sırala, ben de bu hapı alayım ve dünyam değişsin, etkinliğe verdiğim paraya da değmiş TED ve TEDx etkinliklerini düzenleyenler ve bu etkinliklere katılanlar sadece “paylaşmak”, “çoğaltmak” ve “fayda yaratmak” istiyorlar. Tüm bunları yaparken de şeffaf ve samimi olmaya gayret ediyoruz. Neysek oyuz, zaaflarımızla, hatalarımızla, eksikliklerimizle, ama olduğumuz gibi. İnanıyoruz ki etkinliğin takipçileri de aynı umudu ve duyguyu beslemeye çalışıyorlar ve bundan mutlular. Günümüzde pek çok insanın şimdi ve yakın gelecek hakkında kaygılı olduğunu görüyoruz. Bu açıdan TED felsefesi, bu insanlara nasıl bir kapı açıyor? Kaygı hiç de kötü değildir, eleştirel düşünmeyi, yaratıcılığı, gelişmeyi tetikleyebilir. Şimdiden kaygı duyan insan, gelecek için farklı senaryoları, alternatif çözümleri düşünür ve üretir. Ama kaygıyı mutlaka umutla beslememiz lazım. Çünkü siyah kadar beyazlar da var bu dünyada. Ya şimdi sorusunu soran insanlara cevabınız nedir? Biz bu sorunun cevabını değil ama cevabına giden yolu bu seneki etkinliğimizde tarif etmeye çalıştık. Önce “durmayı” önerdik. Nereye gittiğimizi bilmeden, düşünmeden kıra döke koşturmaktansa “bi duralım” dedik. Duralım, sorgulayalım, anlayalım, yok saymaya, unutmaya, görmemeye çalıştıklarımızla, örtmeye uğraştıklarımızla yüzleşelim istedik. Kendimizle, geçmişimizle, günahlarımızla, bizden farklı olanlarla, yarattığımız bu dünyayla yüzleşmeden yol almamız pek de mümkün görünmüyor. Sonra o doğrultuda harekete geçelim, ama tek başımıza değil, beraber, yeni yollar, yeni bağlar, yeni köprüler oluşturarak. Zihnini sıfırla cümlesinin içeriğini biraz açabilir miyiz? Bu dünyevi dertlerden kurtulma anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. Dünyevi dertlerden keşke kurtulabilsek ama dünya var oldukça dertleri de var olacak, bizler var oldukça o dertler bizim de olacak. Bizim hayalimiz o dertleri görmediğimiz, umursamadığımız, yok saydığımız, uzağından geçtiğimiz bir dünya yaratmak değil kendimiz için. Biz aksine tüm bu dertlerin tam da merkezinde yer almayı seçiyoruz, kendimizi uzağında tutup konfor alanlarımıza çekileceğimize, dertlerin merkezinde olalım, tartışalım, çözümler üretelim istiyoruz. Ama biliyoruz ki şimdiye kadar ki yöntemlerimiz, bakış açılarımız bu dünyaya çözümden daha çok çatışma, yıkım ve ötekileştirme getirdi. Etrafımızda bol bol güvensizlik, korku, endişe var. Biz de diyoruz ki, önce aklımızı ve doğru bildiklerimizi sıfırlayalım. Önce tüm doğrularımızı sorgulayalım. Sonra yeni cümleler kuralım, yeni söylemler ve yöntemler geliştirelim. l Soldan sağa: Emin Canacankatan, Muhammet Hamam ve Reha Arar. Gülün adı, benzersiz tadı ömürlü gülün kokusu da uçucu olduğundan Bir sabah erkenden açılıp şöyle dökündü güllerin gün doğmadan toplanması ve gül, saraya yetiştirilmesi gerekirmiş. Şafak yeline her bir şeyi anlattı, büküldü Bu yüzden güllerin mümkün gül. olduğunca saray mutfağına yakın Bak sen şu vefasızlığa on günde erip o işte; yetiştirilmesine dikkat edilirmiş. Hem açtı ve hem de gonca sunup söndü, Günümüzde Sultan gülizarının döküldü gül! ve mis kokulu güllerinin Ömer Hayyam gül uğruna pek çok methiye yerinde yeller esse de ve ne yazmış. Kimbilir belki de ömrü kısacık olduğu yazık ki Topkapı Sarayının için… Aşk gibi uçucu olduğundan mıdır, dibinde bulunan yoksa gelip geçiciliğine rağmen Gülhane Parkı hafızalara kazınan kokusu ve adını aldığı asıl çarpıcı görüntüsünden midir, anlamından pek gülün adı şairlerin dilinden uzak olsa da, hiç düşmemiş. Gülün adı dillerden olmazsa güllerin kendisi düşmez de tadı damaklardan olmasa da adı yaşıyor. uzak durur mu? Gül tadı seçkin Gülün damaklardaki lezzetlerin başında yer almış, tarih tadının izine düşünce doğu boyunca masalsı sofraların baş diyarlarına doğru mistik bir tacı olmuş. AYLİN yolculuğa çıkmak kaçınılmaz. Gül tadının damaklarda yer ÖNEY TAN Gül, Hint ve İran mutfağında çok alışı ise çok eskilere dayanıyor. sevilerek kullanılıyor. Hindistan’da Bugün gül yağı için yetiştirilen bizim lokma benzeri Gulab Jamun en bilinen kokulu Şam gülü bronz çağından beri tatlılardan. İçine farklı olarak badem ve gül Anadolu’da biliniyor. Osmanlı mutfağında suyu konuluyor. İran’da düğünlerde ve önemli gül ve gül suyunun apayrı bir yeri var. Gül günlerde konuklara gül suyu ile yapılmış suyu ve kokusu aynı zamanda Osmanlı bir tür badem şekeri olan noghl sunuluyor. tıbbında da kullanılıyor. Fatih zamanında İran’da tatlılar, şerbetler, dondurmalar hep o zamanki adıyla Yeni Saray çevresinde gül tadı ile donanıyor ama tuzlu lezzetler de yer alan hasbahçelerde saray mutfağı için gül tadından mahrum kalmıyor. Cacık, pilav, kırmızı gül ve sakız gülü yetiştirilirmiş. Kısa Güllü naneli penç Ömer Hayyam’ı şaraplı ve güllü bir penç içkisi ile anmak pek yerinde olur. Bahara uygun hafif ama latif bu içki size şiir bile yazdırabilir. Beş malzemeden şaşmayın, beş kadehi aşmayın! 2 şişe Rosé şarap, 1 bardak votka (Vanilya aromalı da olabilir), 1 ufak şişe gül şerbeti (gazoz gibi hazır satılan), 2 kaşık şekerle ovulmuş 2 adet kokulu reçellik gül (veya 2 kaşık iyi kalite gül reçeli), Bol nane yaprağı Gülü şekerle ovarak elde edeceğiniz gül mayası veya gül reçelini votkayla karıştırın ve çok iyi soğutun. Kullanacağınız zaman süzün ve gene çok iyi soğutulmuş olan diğer malzemelerle karıştırın. Soğutulmuş billur bir kâsede bol buz ve taze nane yapraklarıyla birlikte servis yapın. Şaraplardan biri yerine köpüklü şarap koyarak daha da keyifli bir içki yaratabilirsiniz. l tavuk ve et yemeklerinde de sık sık kuru gül yapraklarına rastlanıyor. Gül sözcüğünü de İran’dan ödünç almışız. Gülab/Golab ise gül suyu karşılığı oluyor. Gül suyu ve gül ile tadlandırılmış mis kokulu şuruplar, şerbetler, ferahlatıcı serin içecekler hep en nadide lezzetler arasında kabul edilmiş. Araplar İranlılardan öğrendikleri nane, çeşitli otlar, gül suyu ve yapraklarıyla yapılan serinletici şerbete gülab/culap demişler. Bu çok sevilen naneli, güllü içeceğin baş döndürücü bir serüveni olmuş. Haçlılar Araplardan görüp pek beğendikleri bu hoş iksiri memleketlerine götürmekte gecikmemişler. Değişerek “Julep” adını alan içecek ortaçağ İngiltere’sinde daha çok tedavi amaçlı olarak eczane ve mutfaklara girmiş. Amerika’nın keşfinden sonra julep kıta atlamış, İngiltere’den okyanusu geçip Amerika’ya gitmiş. 16. yy sonrası göçmenlerle Amerika’ya giden iksir, zamanla bourbon viskisi ile yapılan taze naneli klasik Amerikan kokteyli “Mint Julep” oluvermiş. İran’dan Amerika’ya uzanan güllü hattın bir başka yolcusu daha var. Amerika’da partilerin bir diğer vazgeçilmez içkisi “panç/punch” benzer bir yolculuk yapmış. İçine katılmadık şey kalmayan bu hoşaftan hallice içkinin temelinde Farsça “penç/panç” yani beş kelimesi yatıyor. İran’da beş çeşit malzemeyle hazırlanan bir tür şerbete ‘penç’ denirmiş. Bu beşli içkide de gül suyu olmazsa olmazmış: Üzüm suyu (hatta şarap), gül suyu, limon suyu, şeker ve kırık buz. İran körfezindeki Hürmüz boğazının boğucu sıcağında hararetlerini penç ile gideren Portekizli tacirler bu pek beğendikleri içkiyi hemen kendi zevklerine uydurmuşlar. Üzüm suyu gitmiş yerine rom gelmiş, “penç” olmuş “punch”. Romlu Punch Portekizli denizcilerle Amerika’ya doğru yollanırken, bir rivayet odur ki, günümüz kokteylerinin de atası oluvermiş. Gülün uçucu kokusu böylece bu coğrafyalardan okyanus ötesine uçmuş gitmiş, adı yaşamış ama tadı pek de yaşamamış. Kokteyllerin dünya turunun hikâyesi de bir sonraki yazıya… Şimdi gün batımını naneli güllü bir serinlikle şenlendirin, anı yaşarken tarihin derinliklerinde gülün masal gibi serüvenini anın! l [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle