01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 HAZİRAN 2014 / SAYI 1473 3 HDP Şırnak Milletvekili SELMA IRMAK Gökyüzünü, ayı parmaklıksız görmek çok güzel O, cezaevinde milletvekili seçilen dokuz vekilden biri. Yaşamının sekiz yılını cezaevinde geçirmiş. Balbay tahliye olduğunda koğuş arkadaşları özgürlük sırasının ona da geleceğini düşünerek üç kez bisküviden pasta yapmışlar. Tahliye gecikince artık pasta yapmayı bırakmışlar. Selma Irmak, cezaevindeki milletvekilleriyle ilgili çifte standart uygulamasını da şu sözlerle eleştiriyor: “Hak ve hukuk herkes içindir, görüşlerimiz birbirine çok zıt olabilir, ama şu an koşullar benim için de Engin Alan için de aynıdır. Engin Alan’ın cezaevinde kalması hukuksuzluktur.” H DP Şırnak Milletvekili Selma Irmak, görmek, güneşin doğuşunu ve batışı görmek 43 yaşında. Hayatının 8 yılını çok güzel bir duygu. Ama benim arkamda cezaevlerinde geçirmiş. Konya Selçuk birileri var ve onlar görmemeye devam Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde anaokulu ediyor, o burukluk yaratıyor. Özgürlük çok öğretmenliği bölümünde 2. sınıf öğrencisiyken insani, çok kadınca bir şey. Ben aslında ilk kez hapse düşmüş ve üç yıl yatmış. Sonra, orada da kendimi çok tutsak hissetmedim. 2009 yılında bu kez KCK davasından içeri Havalandırmamızda sarmaşıklarımız vardı, girmiş. “Diyarbakır Cezaevi”nden Özgür bitkileri, meyve kabuklarını çürüterek, çay Gündem gazetesine yazılar yazmış. “Kadınsın ekleyip yaptığımız toprak vardı, orada çiçekler sen evde kal”, “Nefertiti yaşamlar”, “İğne açtı, ben oturmuş kitap okuyordum bir Deliğinden Atlar Geçirmek”, “Gezi Direnişi ve gün, bir arı geldi, oradaki bütün çiçeklere KCK davası” v.s. diye... dokundu, hepsini öptü geçti. O zaman dedim Babasını cezaevindeyken yitirmiş. ki, işte özgürlük bu. Arı bir yaşam alanı buldu ve buradan bir yaşam parçası aldı İzinli çıkmış, ancak Derik’teki götürdü. cenaze törenine katılmasına izin verilmemişti. Selma Irmak, Seçim kampanyası nasıl geçti? Seçildiğinizde “içeride” cezaevinde en çok annesiyle sohbet etmeyi özlemiş, sonra kutlama oldu mu? Seçim organizasyonunuzun gökyüzünü ve toprağı. Çıktıktan tümünü koğuş arkadaşlarınız sonra bir gün yolda giderken yapıyor, sonra basından takip arabayı durdurmuş, kıyıda bir ediyorsunuz. “Selma Irmak yerde toprağa basmış. Selma Irmak’la TBMM’de AVM’ye seçim bürosu açıldı” haberlerini TÜREY televizyondan izliyorsunuz! benzeyen yeni binadaki KÖSE Silopili annelerin önünde benim “havalandırmaya” bakan odasında posterlerim, çok duygulandım. sohbet ettik. Duvarları gösterirken Beni tanımıyorlar, bilmiyorlar, ama “5 yıl boyunca duvarlara baktım, haksızlık bu bana..” diyor. Selma Irmak’ın sorularımıza kucaklıyorlar posterimi. Halk çok güçlü bir mesaj verdi. Sizin terörist dediğiniz şeylere biz verdiği yanıtlar şöyle: itibar etmiyoruz, kendi vekilimizi seçiyoruz. Uzun hapislik yıllarının bedellerinden Operasyonların haksız ve hukuksuz olduğu biri de eğitim hayatınız oldu herhalde... ve vicdanlarda beraat ettiğimizin en açık Okul bitmedi, siyasetçi oldunuz... Evet, çıktıktan sonra okula devam göstergesi seçilmemiz. etmedim. Politikacı olmayı tercih ettim. Aslında derslerim iyiydi, beni severlerdi, Kutlama yaptık ama çıkamadım haber yolladılar, gelsin diye. Ama o zaman bir kırılma yaşıyorsunuz. Nedensiz alınıyor Tutuklu bazı milletvekilleri bırakıldı, siz ve cezalandırılıyorsunuz. Öte yandan sona kaldınız... O günler nasıl geçti? yaftalanmıştım. Konya, yabancı değildi, Arkadaşlar üç sefer benim için çocukluğum orada geçti, ailem oradaydı. bisküvilerden pasta yaptılar, şarkılar, skeçler, eğlence... Ama sonra, artık pasta masta Sonra, Mardin Kızıltepe’ye döndüler. Ama okul faşist , sağ görüşlülerin çok olduğu yapmıyoruz, çıkacağın yok, dediler, giysilerimi bir üniversiteydi. Sol ve yurtsever görüşlü dağıttım arkadaşlara, tahliye yok, diye. Mustafa öğrenciler olarak sürekli dayak yiyorduk. Balbay tahliye olduğunda bizim koğuşta da Dayak olayından sonra da polis bizleri neşeli anlar yaşandı. Bir umuttu tabi, sonra burukluk yaşandı. Özellikle aileler üzerinde gözaltına alıyordu. Özgürlük sizin için ne anlama geliyor? etki yaratıyor. Altı kardeşiz. Ben en büyük Hâlen özgür hissetmiyorum. Çünkü kızım, Anadolu’da anakız derler benim gibi çıktığım andaki duygum şuydu, geride bir çocuklara. Annemin benim desteğime çok çok insan bıraktım ve çıktım. Kapıyı onların ihtiyacı vardı, cezaevinden çıkacağım umudu onu ayakta tutuyordu. Ama o hale geldi, artık üstüne kapattım çıktım gibi. Mutluluk suçluluk getiriyor. Gökyüzünü, penceresiz, inanamıyordu, ben tahliye olunca, söylemişler, parmaklıksız görmek, ayı parmaklıksız inanmamış. Umut yükseliyor, sönüyor... Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ MHP’li Engin Alan, “BDP’liler yararlanacaksa ben 100 yıl içeride kalayım” diyor. Siz, cezaevindeyken onunla da bir “duygudaşlık” içinde hissettiniz mi kendinizi? Duygudaşlık demek bu konuda biraz daha zordur ama şunu söyleyeyim. Avrupa Parlamentosu’ndan bir grup parlamenter gelmişti, sol partilerden. Partimizde şu tartışmayı yürüttük; acaba biz sağ, milliyetçi bir partinin milletvekilini de ziyaret edelim mi etmeyelim mi siz ne dersiniz, diye sordular. Ben de dedim ki; hak ve hukuk herkes içindir, görüşlerimiz birbirine çok zıt olabilir, dışarda kıyasıya bir mücadele ediyor olabiliriz ama şu an koşullar benim için de Engin Alan için de aynıdır. Ben kendim için ne istiyorsam onun için de istiyorum. Engin Alan’ın söylemi daha öfkeli , iyi olmayan bir tutum. Onun meşrebine bırakıyorum. Ancak onu da seçen insanlar var, onun da bırakılması gerekir. Cezaevinde kalması hukuksuzluktur. Size ilk geçmiş olsun diyenlerden biri Mustafa Balbay’dı. MHP’lilerden “geçmiş olsun” diyen oldu mu? Balbay ilk gelen vekillerden biriydi, sohbet ettik. Cezaevinden çıktıktan sonraki demeçlerini de dinlemiştik. Haberal gelmedi. MHP’den kimse “geçmiş olsun” demedi. Kuliste bir MHP milletvekili geldi, ne kadar kaldınız, falan dedi. Bu, utangaç bir “geçmiş olsun” herhalde... Meclis’i nasıl buldunuz? İlk izlenimleriniz neler? Doğrusu meclisi çok soğuk buldum. Kendinizi farklı, yabancı hissediyorsunuz, çok sıcak bir ortam değil. O mekân sanki insanları değiştiriyor. Uzlaşı, tartışma ve müzakereden uzak bir ortam gibi geldi bana. Bir sürü kamera var, göz var... İzlendiğini, gözlendiğini bilmek insanı geriyor. Kadın bir Cumhurbaşkanı istekleri dile getiriliyor. Biyolojik kadınlık yeterli mi? Biz “kadın veya kadın zihniyetinde olan bir erkek” diyoruz. Ben feminist görüşleri de olan biriyim. Sadece biyolojik anlamda kadın olmak yetmez, önemli olan zihniyettir. Bu sistemi kadını da erkeği de kirletiyor. Kadın da iktidara bulaştığında kirleniyor. Mecliste diğer kadın milletvekilleriyle ortak bir şeyler yapma şansı var mı? Biz açığız. Kadın bakışı açımız çok sağlam, pozitif. Çok istiyoruz birlikte bir şeyler yapmayı, ancak ne yazık ki aynı karşılığı alamıyoruz. AKP’li Fatma Kotan şiddete maruz kaldığında “Kadına şiddet meclise kadar yükseldi!..” diye yazı yazdım cezaevinden. Benim nezdimde şiddet mağduru bir kadındır, yanında olmak görevimdi. Çıktıktan sonra gelip bir “geçmiş olsun” demesini beklerdim... Hiç görmedim. Çözüm konusunda AKP’den hâlâ umutlu musunuz? AKP’den değil aslında, sistemle devletle olan görüşmeler var. AKP’den önceki hükümetlerin bu konudaki tutumları hep daha ketum ve daha şidddet yanlısıydı. AKP şiddetten yana değildir, anlamında söylemiyorum ama çözüm ve müzakereye en azından giriş yapan AKP’dir. Belki bu umut yaratıyor. Ak Parti’den beklentimiz de yok, biz kendimiz yaratacağız umudu. Umudu tüketmek çok lüks, o lüksümüz yok. Kürt sorunu artık bellli bir noktada, artık çözüm üretilebilir. Şiddet artık bu saatten sonra gereksiz, can acıtan bir noktadadır. Öncesi gerekli miydi diye söylemiyorum ama artık çözüm yoluna girdik. Bu kayıplar artık daha fazla can yakıyor. Bunlara “barış şehitleri” de diyebiliriz. Barış sürecinin ölmemesi gereken insanları, diyebiliriz. l E SELÇUK EREZ Bu gemi batıyor mu? ski bir gemici kuralıdır: Yan yatan, su alan, batmakta olan gemiyi en son kaptan terk eder. Son yıllarda bu kuralı teğet geçenler çoğaldı: İki yıl önce İtalya’da bir gemi 3 bin 206 yolcusuyla Toskana sahillerinde karaya oturdu, gövdesi yarıldı, yan yattı: Birçok yolcu öldü, yaralandı. Kaptan? Yolculardan önce can yeleğini giyip kaçtı. Aşçıbaşı ise kaçmamış, kaptanın görevini üstlenip düzeni sağlamaya, insanları kurtarmaya çalışmıştı. G.Kore’de bu yıl bir feribot manevra yaparken battı. Kaptan, 475 yolcuyu ölümün kucağına atıp kaçtı. Bundan böyle “Gemisini değil, kendisini kurtaran kaptandır” mı diyeceğiz? Tedirginiz ve merak ediyoruz: Sadece gemiciklerin değil siyasetin kaptanları da ülke yana yatarsa, ekonomi batmaya yüz tutarsa ne yaparlar? İtalyan ve Koreli kaptanlar gibi mi davranırlar? Forbes degisinin 3 Mayıs 2014 sayısında J.Colombo imzalı bir yazı yayınlandı: “Türkiye’nin köpükten oluşan ekonomisi için en kötüsü henüz neden gelmedi?” başlıklı yazıda şu bilgiler yer alıyor: Türk şirketlerinin borcunun yüzde 90’ı yabancı para karşılığı alınmış. Türkiye’nin dışa borcunun yaklaşık üçte biri, yani 129.1 milyar ABD doları önümüzdeki yıl içinde ödenmek zorunda . Çok savurganız: Borçlanıp araba, giyim eşyası, elektronik ev aletleri vb ediniyoruz. Türk halkının halen 45 milyar dolar kredi kartı borcu var. Nasıl ödenecek? Ekonomi köpüğünün beşte birini inşaat sektörü oluşturuyor. 2008’den bu yana 39 yeni gökdelen yapılmış. 42’si inşaat halinde. Gökdelen inşasıyla ekonomik köpük beraber şişer ve patlarmış. Türkiye, şimdi ekonomisi en kırılgan gelişmekte olan 5 ülkeden biri. Köpük patlarsa ne olur? Çok kara bir tablo çiziliyor: Tabloda işsizlikten iflaslara kadar çok kötü şeyler var. Galiba bu gemi su almaya başlamış. “Usta” dedikleri kaptan ne yapıyor? Kapağı Cumhurbaşkanı köşkünün güvenli limanlarına atmaya çalışıyor. Biz mi ne yaparız? İtalyan aşçının yaptığını yaparız: Kaçmaz, gücü yitmişleri de omuzlar, insana, hakka, hukuka saygının ve demokrasinin geçerli olduğu bir kara parçasına varıncaya kadar yüzeriz! l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın [email protected] @cumdergi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle