22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 HAZİRAN 2014 / SAYI 1471 5 Erol Taş’ın başına gelenler benim de başıma geldi Suat Karausta, Muhteşem Yüzyıl’da bostancıbaşı Zal Mahmut’u canlandırıyor. Rolünün hakkını veriyor. Sinsi, ürkütücü ve karanlık bir bostancıbaşını günümüze taşıyor. Şehzade Mustafa’yı boğma sahnesinden sonra da sokaktaki tepkiler artmış. “Erol Taş’ın başına gelenler benim de başıma geldi” diyor Karausta, “Ama bu tepkiler iyi bir iş çıkardığımızın da kanıtı”. Röportaj: ALİ DENİZ USLU Fotoğraf: VEDAT ARIK S uat Karausta Türkiye coğrafyasının pek çok yerinde sahne almış. Muhteşem Yüzyıl’la görünür olsa da arkasında ciddi bir mazisi var. Tiyatro sayesinde kendini tanımış, pusulası da hep tiyatro olmuş. Karausta, Ankara’da yaşıyor. İstanbul’un yorucu garipliğinden uzak kalmayı deniyor. Popüler kültürün de insanın ömründen çaldığını düşünüyor. O yüzden temkinli. Suat Karausta kimdir? İşçi Haydar ve ev hanımı Türkan’ın üç çocuğunun ilki olarak 1973 yılında Ankara’da doğdum. Eğitimimi Ankara’da tamamladım, Ankara Deneme Sahnesi’nde tiyatro yaptım. AÜDTCF Tiyatro Bölümü’nü bitirdim ve Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda göreve başladım. İpsala Sınır Kapısı’ndan Siirt’in ilçelerine, oradan Diyarbakır’a ülkenin en ücra coğrafyalarında tiyatro yaptım. Tadı anlatılmayacak bir şey bu, bununla gurur duyuyorum. Ve en önemlisi kendimi bu süreçte tanıdım, varoluş serüvenimi değerlendirdim. Köylerde tiyatro yaparken bizden ilham alan çocuklar en büyük mutluluğumdu hep. Tiyatro insanın yaşamını değiştirir, kanınıza girmesin işte bir kere! Ayrıca “İyi ki İstanbul’a gelmemişim” dedim kendime hep. Sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’na tayin oldum ve orada kaldım. Acı tatlı çok şey yaşadım, bunlarla büyüdüm. Tiyatroyu, tiyatro gibi yaşama şansınız olmuş. İpsala Sınır Kapısı’ndan Erzincan’a, Toroslar’dan Karadeniz’in yaylalarına Devlet Tiyatrosu aşkın ve barışın efendisidir. Bizim yaptığımızı özel bir tiyatronun yapması da zaten mümkün değil. Devletin eli nereye ulaşıyorsa, biz gittik. “Devletin tiyatrosu olmaz” diye bir şey yok, “devletin tiyatrosu olur”. Olmayan olan iktidarın ve hükümetin tiyatrosudur! Tiyatro hükümetlere hizmet etmez, iktidarlara oynamaz. Sol veya sağ fark etmez sanatın işleyişine karıştılar mı iktidarlar, o işten de hayır gelmez. Zaten çatışma ve suiistimal de burada ortaya çıkıyor. Tabii muhafazakâr tiyatro hiç olmaz. Sanat doğası gereği YVES BERGER, JOHN BERGER UÇUŞAN ETEKLER BİR AĞIT Beril Eyüboğlu'nun çevirisiyle "Sen öleli dört hafta oldu. Dün gece ilk kez geri geldin. Ya da bir başka deyişle mevcudiyetin, yokluğunun yerini aldı. Beethoven'in piyano için 2 no.lu Rondo'sunu dinliyordum. Neredeyse dokuz dakika boyunca sen o Rondo idin, ya da Rondo sendin. Uçuculuğun, direngenliğin, kalkık kaşın, sevecenliğin vardı onda." John Berger'ın kaybettiği eşi Beverly Berger'ın ardından, oğlu Yves Berger'le birlikte yazdığı bir ağıt bu. Çizimlerle desteklenen; bu dünyadan "geçmişten geleceğe mesajlar taşıyan bir koşucu gibi geçen" bir kadına yazılmış; sevgiliye, dosta, yoldaşa, çalışma arkadaşına, akıl hocasına duyulan özlemin anlatıldığı bir mektup… metis İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul T 212 2454509 F 212 2454519 E bilgi@metiskitap.com W metiskitap.com özgür ve muhaliftir, estetiktir. İşte tüm bu bağlamda devlet tiyatrosuna yapılan tüm müdahalelerin yanlış olduğunu düşünüyorum. Peki, İstanbul macerası nasıl başladı? İstanbul’da her şey çabuk değişiyor ve ilişkiler her anlamda sıkıntılı. O yüzden gelmemek için uzun süre direndim. Muhteşem Yüzyıl oyuncularından Fatih Al ve Tolga Tekin bir oyuncu arandığını bana ilettiler ve projenin genel koordinatörü Nermin Eroğlu ile görüştüm, kabul edildim. Muhteşem Yüzyıl’daki Zal Mahmut özel bir karakter. Şehzade Mustafa’nın infazı ile hedef oldu! Bu role nasıl bir hazırlığınız oldu? Zal Mahmut için tipten karakteri yakaladık. Evet, sıradan bir karakter değil, her bölümde bir şekilde görünüyor. Sinsi, eylem adamı, karanlık bir bostancıbaşı. Onu canlandırmaya çalışırken bu adamın ne yiyip ne içtiğini bile düşündüm. Zal; güçlü, kudretli demek aynı zamanda. Zaten o yüzden Şehzade Mustafa’nın cellatları alt etmesinden sonra hünkâr ona sesleniyor. Koyu karanlık bir adam Mahmut. Konuşmuyor fazla, gözleriyle oynuyor. İnandığına bağlı, sadık ve gözü kara. Aynı zamanda kendini koruyan da bir zekâsı var. İçindeki kötülüğü yüzüne yansıyor. Bir yandan da şehzadeyi boğana kadar hep taraf değiştirme hissiyle izlettirdi kendini. Bu coğrafyanın insanı bazı konularda çok duygusal. Şehzade Mustafa’nın ölümü sonrası dua okutan, dava açan, türbe ziyaret edenler oldu. Size tepkiler nasıldı? “Şehzade Mustafa ölmeseydi biz daha yakışıklı olurduk” diyen var! Bunu ciddi ciddi söylüyorlar bir de... Nasıl açıklarsın bunu? “Ellerin kırılsın, nasıl kıydın!” diye ağlayan, sonra da öfke ile laf atanlar da oldu. Yani Erol Taş’ın başına gelenler benim de başıma geldi. Dizi sona yaklaşıyor. Sonrasında hayatınız nasıl devam edecek. İstanbul’a gelmemekte kararlı mısınız? Gelmeyi hiç istemedim, hâlâ da istemiyorum. İstanbul güzel ama çok yorucu. Ben buradaki ilişkileri sevmiyorum. Buranın zemininde bir gariplik var, kapitalizmin ezici üstünlüğü sanırım bu. Evet, popüler kültürün içindeyim ama bu insanın ömründen çalıyor. Ben bu hırsızlığa göz yumamam! İstanbul’da çalışırım ama yaşamam. Zaten biz büyük rolleri oynayanların yanında benzin fiyatına çalışıyoruz. Bir de müzik yaptığınızı duydum. Nedir işin aslı? Birçok müzik enstrümanı çalıyorum. Nefeslilerle başladım işe, hiç eğitim almadım. Bir müzik aleti ile yalnız kaldım mı onunla güzel bir ilişki kurar ve anlaşırım. Şu an on parmak piyano çalıyorum. Ney, duduk ve bağlama ailesini iyi bilirim. Flüt ailesi de keza öyle. Ben oyunculuğa başlarken içimde her şeyin olması gerektiğini düşünüyordum. O yüzden içimde müzik var, dans var. Bir yandan da Alevi Bektaşi bir ailenin çocuğuyum, müzik ruhumuzda işlenmiş zaten. Memleketin hali sizi nasıl etkiliyor? İnsan her sabah morali bozuk kalkar mı? Artık mutsuz uyanıyoruz, depresif yaşıyoruz. Çünkü hukukla ve adaletle insan güzelleşir. Hukuk ve adalet yoksa, tecelli etmiyorsa o ülkede huzur ve mutluluk olmaz. Saygı, sevgi, hoşgörü bitti. Büyük bir öfke var, herkes saldırgan. Bize bırakılan bu güzel mirası hak etmiyoruz. İyi, doğru ve güzel Tanrı’nın emirleri... Ama riyamız çok fazla! Ama elbet her şey bir gün değişecek. l İsmail Acar’dan İrina Shayk’a sürpriz! T ürkiye’nin en büyük moda organizasyonu olan Dosso Dossi Fashion Show, 511 Haziran tarihleri arasında Antalya’da 18.’sini düzenleyeceği etkinlikte yine bir ilke imza atacak. Ünlü top model Irina Shayk’ın podyuma çıkacağı etkinlikte uluslararası üne sahip ressamımız İsmail Acar’ın resimleri de sergilenecek. İsmail Acar, Expo Center’da gerçekleştirilecek Dosso Dossi Fashion Show kapsamında unutulmaz bir sergi gerçekleştirecek. Dünyaca ünlü top model Irina Shayk’ın baş manken olarak podyuma çıkacağı etkinlik için hazırlıklarına başlayan İsmail Acar, sürpriz eserleriyle şova farklı bir anlam katacak. Aralarında Irina Shayk’ın resimlerinin de yer alacağı çok özel bir sergi hazırladığını söyleyen Acar, “Dosso Dossi’nin renkli dünyasına sanatsal bir bakış açısı kazandıracak ve uzun süre konuşulacak bir sergi olacak. Irina Shayk için de sürprizlerimiz olacak” dedi. Dosso Dossi Fashion Show Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eraslan ise, şovlarının adının Rönesans döneminde yaşayan ünlü İtalyan ressam Giovanni di Niccolò de Luteri’nin sanat lakabı olan “Dosso Dossi”den geldiğini söyledi. Eraslan, “Moda ve sanatı bir araya getiriyoruz, sanata ve sanatçıya destek oluyoruz. İlk kez bir moda organizasyonunda böylesi bir sergi düzenlenecek. Şov alanımız ünü ülke sınırlarını aşmış sanatçımız İsmail Acar’ın resimleriyle sergi alanına dönüşecek ve ayrı bir özellik kazanacak. Antalya Expo Center’da, uzunca süre konuşulacak sürpriz resimlerin yanı sıra İsmail Acar’ın farklı resimleri de sergilenecek” dedi. Antalya Expo Center’da 6 Haziran’da düzenlenecek defileye baş manken olarak çıkacak olan Irina Shayk, 4 ayrı elbise sunacak. Irina Shayk Türkiye’de 3 gün geçirecek. l İki solo sergi Genç sanatçıları teşvik etme ve yaratıcı fikirleri sanatseverlere tanıtma amacıyla kurulan Armaggan Art Desing Gallery, 9 Nisan 27 Haziran tarihleri arasında Güneş Özmen ve Şevket Arık’ın eserlerine yer veriyor. İki ayrı salonda 9 Nisan 27 Haziran gerçekleştirilecek sergiler, aynı zamanda sanatçıların ilk solo çalışmaları. Güneş Özmen, “Devrim” isimli sergisinde yoğun renk kullanımı ve insan figürlerine yer verirken, Şevket Arık ise insanın doğadan kopuşunu, kimlik arayışlarını, yaratılış ve hayvan figürleriyle anlatan “Av Sahası” sergisiyle karşınızda. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle