Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 1 HAZİRAN 2014 / SAYI 1471 İş bilgi değil, yaşamsal beceri kazandırmakta Özlem, Özel Sporcular Atletizm Milli Takımı’na seçilmekten mutlu. Vedat da Basketbol Milli Takımı’na seçildi. Hasret, kararlı, engelliler için yapılan KPSS’ye girecek. Sizi Siirt Türk Telekom Çok Amaçlı Özel Eğitim Merkezi’nin öğrencileriyle tanıştırayım. Fotoğraflar: MİSBAH YILMAZ T ek tek sınıfları dolanıyoruz. Hocam, diyerek karşılıyorlar bizi. Kimi işliklerde kontrplaktan peçetelik yapıyor. Üretime de katılmalarını sağlayacak bir beceri kazandırılıyor böylece. Belki kendi ayakları üzerinde duracakları imkânlar da zamanla yaratılır diye umuyoruz. Kimi tahtada yazılanlara pür dikkat kesilmiş dinliyor. 2009’da kurulan Siirt Türk Telekom Çok Amaçlı Özel Eğitim Merkezi’ndeyiz. Türkiye’de eğitim alanında bugüne kadar hayata geçirilen en büyük sosyal sorumluluk projelerinden biri olan Türk Telekom Okulları projesi kapsamında kurulmuş bu okul. Hafif düzeyde engelliler için ilkokul, ortaokul ve lise eğitimi veriyor okul. 40 sınıfta, 43 özel eğitim öğretmeni 164 öğrenciye eğitim veriyor. Ancak ezbere, hayattan uzak bir eğitim değil sözünü ettiğimiz. Akademik eğitim kadar çocukların toplumsal yaşama adaptasyonu, kendi başlarına ayakta kalabilecekleri bir hayatı kurabilmeleri amaçlanıyor. Okulun bir bölümünün ev formatında hazırlanması bundan. Yatakların, mutfağın, banyonun, çamaşır, bulaşık makinelerinin olduğu bir mekân bu. Çocuklar makineleri kendi başlarına kullanmayı öğreniyorlar. Nasıl yemek, ütü yapacakları, yataklarını toplayacakları, bulaşık yıkayacakları Bocce Milli Takımı’na çağrılmış özel eğitim öğretmenleri tarafından mesela. Vedat Dörtbudak ise öğretiliyor. “Birinci önceliğimiz Basketbol Milli Takımı’na. Ancak çocukların ruh sağlığı, duygusal ve ailesel nedenlerden dolayı sosyal davranışlarını geliştirmek, gidememiş, belki bu sene diyor günlük yaşamda ihtiyaçlarını umutla öğretmenleri. Vedat da giderebilmeleri” diyor müdür umutlu. “Okula gelmeden önce Süleyman Yılmaz, “Annebaba sokaklardaydım. Abim inşaatta gittikten sonra, bu çocuklar kendi çalışıyor, onunla işe gidiyordum. ayağının üstünde durabilir mi? Tek ESRA Sonra abim, beni okula yolladı. başına yaşayabilir mi? Birinci AÇIKGÖZ Başta gittim, geldim. Sonra kaçtım hedefimiz yanıtın evet olmasını okuldan. Zor geldi. Korktum. sağlamak. Çocukların toplum Şimdi alıştım. Okul iyidir. İlk geldiğimde hayatına daha rahat kaynaşabilmeleri için hocam, gel basketbol oyna, dedi. Futbolu da uğraşıyoruz. Yarın bir gün ihtiyaçları olduğunda seviyordum, ama basketbol daha güzel. Futbol hastanede, otobüs durağında nasıl sıra oynadığımızda bazıları tekme atıyordu, ama bekleyeceklerini bilsinler. Evet, bunlar çok basit baskette bu yok. İzmir, Antalya, pek çok yere beceriler böyle anlatınca, ancak bizim çocuklar maça gittik. Devam edeceğim basketbola. için önemli. Buraya gelen hafif derecedeki Milli Takım’a seneye belki giderim” diyor. 12 zihinsel engelli çocuklarımız çatal kullanmayı yaşındaki Özlem Tutcan da atletizmde Türkiye bilmiyorlardı. Abartı değil bu. Şu an çatal, Birinciliği kazanmış, Milli Takım yolcusu. İşin kaşıkla yemek yiyorlar. Bizim amacımız; aslı bu pek de umrunda değil Özlem’in, o çocukları kendi becerileri doğrultusunda sadece koşmaktan mutlu; “Mutlu oluyorum topluma adapte etmek”. Spor da bu anlamda kullanılan önemli spor yaparken. Çok çalışıyorum. Madalyamı araçlardan biri. Altı kategoride 41 lisanslı alınca çok mutlu oldum. Ailem de çok sevindi. sporcusu var okulun. Türkiye Özel Sporcular Koşarken içime bir his geliyor. Kendimi çok Federasyonu’na sporcular kazandırıyor iyi hissediyorum. Kazanmak da çok güzeldir. üstelik. Öğrencileri Mehmet Doğan, Rakiplerimi geçerken mutlu oluyorum” demesi bundan. Okulun aldığı bölgeler arası şampiyonlukları söylemiyorum bile. Bütün bunları başarmak pek de kolay olmamış, en çok da öğrencileri bulmakta zorlanmışlar. Türkiye’de engelli olmanın eve hapsedilmek, birilerine mahkum olmak demek olduğu aşikâr. Hal öyle olunca da çocukları eğitmek için önce ailelerdeki “okusa ne olacak” algısını yıkmak gerekiyor. Ev ev, mahalle mahalle gezerek öğrenci toplamış yetkililer. Ailelere çocuklarını okula yollamalarının onlar için ne kadar kıymetli olduğunu anlatmışlar. Müdür yardımcısı Abdullah Acar, “Hepsi sosyoekonomik düzeyleri çok düşük ailelerin çocukları” diyerek başlıyor anlatmaya, “Türk Telekom dört öğrencimize burs veriyor. Burada akraba evliliği çok olduğu için engelli nüfus yoğun. Tam sayı bilinmiyor, ama Siirt’te bine yakın engelli eğitimden yararlanıyor. Engelli sayısının 45 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de nüfusun yüzde 12’si engelli, bunun da yüzde 3’ünü zihinsel engelliler oluşturuyor”. Sadece öğrencileri değil, velileri de geliştirip dönüştürmeye çalışıyorlar. Öğrencilerin eğitimlerini sağlıklı sürdürebilmesi, devamlılığın sağlanabilmesi için aile ziyaretleri yapıyorlar. “Yılda en az iki defa aile toplantımız oluyor. Ailelere seminer çalışmaları yapıyoruz. Özellikle iletişim boyutunda. Bölgedeki insanlarımız iletişim konusunda yetersiz oldukları için rehberlik servisimiz ailelere seminer veriyor. Çocuklarla birlikte yılda en az 56 etkinlik yapıyoruz, onlara aileler de katılıyor. Çocuklarını görmekten mutluluk duyuyorlar. Gururlanıyorlar” diyor Acar. Önceden toplantıya çağırdıklarında “Gelemem, işim var” diyen veliler, artık her aradıklarında hemen okula geliyormuş. Bu bile büyük başarı. İş meslek lisesindeki öğrenciler için de kendi yaşamlarını kuracakları bir kapı aralamaya çalışıyor okul. Ahşap, mum atölyesiyle çocukların el becerileri geliştirilerek, okuldan sonra geçimlerini sağlayacakları bir meslek edindirilmeye çalışılıyor. Yılmaz, “Biliyorsunuz 2829 Nisan’da ortaokuldan liseye yerleştirme sınavı yapıldı, 16 öğrencimiz bu sınava girdi. Sonuçları bekliyoruz heyecanla. Geçen sene üç işitme engelli öğrenciyi ortaokuldan mezun ettik. Üçü de şu an kız meslek lisesinde okuyor. Okulumuzun lise bölümünden daha mezun vermedik. İş okulu veya mesleki eğitim görüyorlar. Üç öğrencimiz, özürlü memur sınavlarına girdi. 50 alan öğrencimiz var” diyor. l esraacikgoz@cumhuriyet.com.tr Çok sevdim bu hayatı Adım, Sakine Esin Semiz. 22 yaşımdayım. Babam bu okulu görmüş, beğenmiş. Beni yazdırdı. Teşekkür ederim ona. Buradan mezun olup bir işe girmeyi düşünüyorum. Bilgisayar başında bir iş olabilir. Burada hayat çok güzel. Önceden evde oturuyordum. Sıkıcı oluyordu. Okulda arkadaşlarım olsun istedim. Okulu seviyorum. Burada dolaşıyoruz; sohbet ediyoruz. Hayat burada çok güzel. Çok sevdim ben bu hayatı. Tepsi, çerçeve, aynalık yaptım. Aileme, akrabalarıma hediye ettim. Çok güzel olmuş diyorlar, çok seviniyorlar. Bir kere daha yapar mısın, diyorlar. Onlar için yapıyorum. Sergiye koyuyoruz. l Elime mesleğimi almak istiyorum Ben Hasret. Bir an önce okuyup, elime mesleğimi almak istiyordum. Çok istiyordum. Elbet bizim de bir gün hayatımız olacak. Hep annem bana baksın diye bekleyemem ki... Biz de kendi başımıza bir şey yapmalıyız. Bu yüzden KPSS’ye girmeyi çok istiyordum. Hocamdan rica ettim, sınav sorularını çıkardı bana. Bu yüzden çalıştım. KPSS’ye girdiğimde çok mutluydum, ama sınav sonrasında birazcık üzüldüm. Bana birazcık kötü geldi. Beklemediğim sorular çıktı. Birazcık daha çalışıp kendimi daha çok geliştireceğim. Tekrar gireceğim. Hiçbir şekilde ümidimi kesmeyeceğim. Okulu çok çok seven biriyim. Evde çok sıkılıyorum. Bir şeyler yapmayı istiyorum. Güzel geçiyor zaman. Hocalarımızdan bir şeyler öğreniyoruz. Tatillerimin yarısı kitap okuyarak geçiyor. Kitap okumayı çok seven biriyim. Ama sınavdan dolayı birazcık üzüldüm. l Çocukluğuma verdiğim sözü tuttum ALİ DENİZ USLU T unç Lokum “Heybeliada’ya Bir Bilet” kitabında yaşanmışlıklarını, adada nesiller boyu devreden güzellikleri, dostluğu, sevgiyi, neşeyi, köklerinden koparılmayı, acıyı ve hüznü “unutulmamaları” için bir araya getirdiğini söylüyor. Bahriye Mektebi’nde birlikte okuyan Nâzım Hikmet ile Necip Fazıl Kısakürek, tarih öğretmeni, şair Yahya Kemal, bisikleti ile ada sokaklarında turlayan ve edebiyatımızın müstehcenlik suçlaması ile yargılanan ilk yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar, 12 yaşında Feride’yle ilk aşkı yaşayan Aziz Nesin, Suzan’a kavuşmak için yıllarca mücadele eden bestekâr Yesari Asim Ersoy, Eşi Sadberk Hanım’dan “Sakın Geç Kalma Erken Gel” diye azar işiten Ahmet Rasim, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Anouk isimli teknesiyle dünyayı dolaşan Ekrem İnözü’nün hikâyelerini anlatıyor. Dili de kuvvetli, hoş bir dost sohbetine ortak ediyor okuyucu. Ada sevdanızın temelinde ne yatıyor, nasıl bir bağlılık var aranızda? Ailem yaklaşık 60 yıldır yazları adaya gidiyor. Biz de onların sayesinde Heybeliada ile tanıştık. Adaların ayrı bir ruhu olduğu düşünüyorum, bu düşünceyi de sanırım işte tüm bu kitaplardan aldım. Çocukluğumuz, ilkgençliğimiz adada geçti ve de oldukça anı biriktirdik. Ben de kendime bir söz vermiştim buraların hikâyesini yazacağıma dair. Yani aslında bu kitap bir yandan da çocukluğunuza verdiğiniz sözü tutmak demek? İnsanın yaşadığı ve benimsediği yere karşı duyduğu vefa duygusunun bir yansıması. Fakat bu sözü vermek o kadar kolay bir şey değil. Bu sözü zaten unutmuştum, yıllar sonra karşıma çıktı gençliğim ve dedi ki “tut sözünü!” Ben de yapar mıyım yapamaz mıyım diye denemeye giriştim. Sonra “olur” dedim. Hemen kaynak taramasına başladım. Çünkü yalnızca anılarımı yazamazdım. Uzun bir süre Heybeliada üzerine ne yazılmışsa topladım, okudum ama okumaz olaydım! Çünkü çok güzel yazmışlardı Nejat Gülen, Orhan Türker, Akylas Millas, Orhan Erdenen ve Halil Gökman. Ben ne koyabilirdim ki üstüne? Tam “Heybeliada’ya Bir Bilet”, Tunç Lokum’un ilk kitabı. Adanın geçmişine, şimdisine ve geleceğine tek yönlü bir bilet bu çalışma. Hem, Lokum için bu kitabın önemi büyük. Çünkü o bu kitapla çocukluğuna verdiği sözü tutuyor, Heybeliada’ya karşı da vefa borcunu ödüyor. ucuna gelmişken vazgeçtim. Üzerime düşeni yaptığımı düşündüğümde namussuz gençliğim yine rahat durmadı; “Sen de kendi pencerenden anlat” dedi bana. İşte yeniden yazma süreci böyle başladı. Araştırma yaparken de Denizler Kitapevi’nden Turgay Kaptan’la tanıştım. Eski fotoğraflar, resimler, anılar, notlar topladık ve kitabı bugüne getirdik. Koleksiyonerlik var mı peki? Koleksiyoncu değilim, hatta koleksiyonculuğa karşıyım. Eşyaya bağlı olmak veya eşyaya bağlı olmamak kısmında sıkıntılıyım çünkü. Ama bu kitap için görseller gerekiyordu. Bu yüzden kendi arşivi kurma anlamında bir koleksiyon oluşturdum. Üç yıl boyunca da rekabete girdiğimiz insanlarla görsel savaşı verdik. Yazmaya nasıl başladınız, avukatsınız aslında? Dava dilekçeleri ile! Ben dava dilekçelerimi kitaptaki gibi yazıyorum belki de... Kitabın yazı dilinde eşim Elif’in katkısı büyük. Çünkü ben adayla ilgili ne biriktiriyorsam onları anlatmayı, dost sohbetlerinde paylaşmayı seviyorum. Elif de bu anlatımdaki heyecanımı kitaba taşımama yardım etti. Kitapta ciddi bir tarih de anlatılıyor. Kitabı, Fotoğraf: VEDAT ARIK adadaki Rum varlığı, Heybeliada’nın dini yapıları, kurumsal yapılar, iz bırakan adalılar ve hatıralardaki adalılar diye bölümlendirdim. Hem kültürel hem sosyal tarihini yaşanmışlıklarımla bir araya getirmeye çalıştım. Hayat çok hızlı geçiyor, geride bıraktıklarımızı da o hızla unutuyoruz. O yüzden yazılı bir belge bırakmak istedim. Adada mı yaşıyorsunuz? Yazları oradayız ve de hafta sonları. İstanbul’un karmaşa ve kaosundan vapura bindiğimiz anda sıyrılıyoruz. Zaman orada ağır akıyor gibi. “Heybeliada’ya Bir Bilet”te pek çok hikâye var. Peki, sizi en çok şaşırtan ve etkileyen ne oldu? Adada herkes bana bir Rum kadını işaret etti. Ada hakkında engin bir bilgisi olduğunu ve çok şey biriktirdiğini söylediler, peşine düştüm. Zor da olsa ona ulaştım. Limanda, zeytinlik tarafında evine gittik. Kapısına dayandığımız için bizi almamazlık etmedi. Mütevazı bir evi vardı, su ikram etti ve “ne istiyorsun?” dedi. Buradaki insanların hikâyelerini anlatmak istediğimi söyledim. “Anlatıp da ne yapacaksın?” diye karşıladı, sesi sertti. “Unutulmamalarını sağlayacağım” dedim. Alaycı bir şekilde “Geçmişimizi bize unutturanlara mı unutturmayacaksın?” diye yine sordu. Bu sefer cevabım yoktu. Birlikte sustuk. İsmini yazmamı da istemedi. Beni kitap sürecinde en çok etkileyen işte bu kısa konuşmaydı. Bu kitapla çocukluğunuza verdiğiniz sözü tuttunuz ama son olmaz, yakanızı bırakmaz gibime geliyor. Ne dersiniz? Çok emin değilim, ben yalnızca sözümü tuttum. Yazmak güçlü bir motivasyon gerektiriyor, kendini soyutlamak ve bencil olmak da buna dahil. Evli, iki çocuk babası olarak bu kitabı eşim sayesinde bitirebildim. Vazgeçmeye karar verdiğimde arkamda o durdu. Bu soruyu sanırım ona sormalı. l C M Y B