18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 HAZİRAN 2014 / SAYI 1471 3 Hak ihlalleri ve baskıyla geçen bir yıl DENİZ ÜLKÜTEKİN H er şeyin başladığı noktadayız. Bir yıl önce bugün Taksim Meydanı’nı dolduran halk, özgürlük, ifade taleplerini, siyasi erkten şikâyetlerini belirtirken umut dolu yüzler, yurdun dört bir yanını sarıyordu. İnsanlar demokratik bir ülkede toplanma ve gösteri haklarını kullandıklarını düşünerek, yaptıklarına olan inançlarını sürdürüyor ve taleplerini elde edinceye kadar meydanları terk etmemeye kararlı görünüyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise, net olarak açığa çıkan iki gerçek var: Demokratik bir ülkede yaşamadığımız ve toplanma, gösteri gibi bir hakkımızın olmadığı! Peki buraya nasıl geldik? Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun, İnsan çoğu, “duran adam eylemi” gibi son derece barışçıl gösteriler sırasında yakalanan kişilerdi. Yargı sürecinin sonucunda, 88 TL ceza alan on göstericinin suçu ise oldukça manidar; balkona bayrak asmak. Tutuklamaların keyfiliğinin bir başka örneğiyse, çoğu göstericinin haklarında herhangi bir kayıt tutulmadan salıverilmesi. Ancak kayıt altına alınmayanların bu sürede yaşadıkları oldukça travmatik; spor salonlarında kilitli kalmak, saatlerce aç susuz otobüslerde bekletilmek gibi. Öte yandan pek çok kadın göstericinin gözaltında bulundukları süre boyunca polisin sözlü ve fiziksel cinsel tacizine maruz kaldıkları şikâyetleri de raporda yer buldu. Hak arama taleplerini resmi mercilerde dillendirmesi gereken avukatların yaşadıkları da korkutucu görülecek; aralarında Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu’nun da bulunduğu sanıklar, 1 yıldan 13 yıla kadar hapis cezasına karşı kendilerini savunacak. Gezi olayları boyunca, göstericilerin polis tarafından maruz kaldığı şiddet sonucu yaşadıkları sağlık sorunlarına anında müdahale eden tıp çalışanları ve öğrencileri de baskıdan nasibini aldı. Eylemlerde yer alan doktorların çoğunun bağlı bulunduğu Türk Tabipleri Birliği, olaylardan sorumlu tutuldu ve yasal yaptırımlarla tehdit altında bırakıldı. Gazetecilerin gerek iktidar, gerekse çalıştıkları kurum tarafından maruz kaldıkları baskıları söylemeye gerek bile yok herhalde. Tüm zorluklara karşın işini yapmaya çalışan gazetecilerse tehditlerle karşı karşıya kaldı. İşin göz ardı edilen bir boyutu da, Halk TV, Ulusal Kanal ve Daha iyi bir yaşam için hayatını kaybeden insanlarımız, gözünü kaybeden onlarcası, psikolojik işkenceye maruz kalanlar, mesleklerini yaptıkları için mahkemeye taşınanlar... Gezi’nin kısacık cümlelere sığan özeti. Şimdi Gezi’nin birinci yılı doldu, onları ve hukuk mücadelesini dillendirmek için tekrar sokağa döküldü insanlar. Biz de bu bir yılın ihlallerini hatırlatalım istedik, yenileri eklenmesin dileğiyle... Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile ortaklaşa hazırladığı rapor bu yolu bize göstermesi açısından önemli. Raporun önemi, Gezi ve sonrasında yaşanan tüm ihlalleri yerinde gözlemler ve içerden bilgilerle denetlemesi. Bu bilgiler, ihlal ve suçların, birbrinden bağımsız olarak değerlendirilmesini de imkânsız kılıyor. Salt göstericilere yönelik şiddet ve olayların yatışmasından sonra başlatılan “cadı avı”yla, medya ve internet üzerine uygulanan baskıların aslında tek elden ve sistematik bir şekilde, ortak refleksten öte planlı bir çalışmayla gerçekleştiğini görebiliyoruz. Olaylar boyunca kamuoyunda en çok tepki çeken durum polisin orantısız güç kullanması ve keyfi tutuklamalardı. Keyfi tutuklamaya maruz kalanların sayısı raporda, 5341 olarak gösteriliyor. Bu göstericilerin türdendi. 11 Haziran günü polisin Çağlayan Adliyesi’ni basıp onlarca avukatı saatler boyu gözaltında tutması, sonra da hiçbir şey olmamış gibi bırakması hükümet eliyle başlatılan organize suçun boyutunun, ilk kez göstericilerden farklı bir alana kayışını simgeliyordu. Bu süreçte işi en zor olanlardan biri de kuşkusuz, Taksim Dayanışması Platformu’ydu. Başından beri Gezi Parkı Direnişi’ni örgütleyen kurum olan platformun, çoğu akademisyen ve mimar olan üyelerinden 26’sı “Suç örgütü kurmak”, “Gösteri ve toplantı kanununu ihlal etmek”, “Kamu görevlisine direnmek” suçlarıyla mahkemeye sevk edildi. Elbette bu suçların kaynağını oluşturan ceza yasalarının son derece suiistimale açık olduğunu söylemeye bile gerek yok. Bu davanın ilk duruşması 13 Haziran’da Cem TV gibi muhalif kanalların olaylar boyunca ve sonrasında sistematik olarak RTÜK tarafından para cezasına çarptırılmasıydı. Ancak hükümet bununla yetinmeyecek, bir ileri safhada internet ve sosyal medya için yasalar çıkararak, sansür uygulamalarını daha da genişletmeye çalışacaktı. Kıssadan hisse; Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun raporundan da hepimizin vardığı sonuç çıkıyor: Sağlık Bakanlığı’ndan Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na, RTÜK’ten Polis Teşkilatı’na, hükümet üyelerinin şahsi ilişkileriyle kurduğu baskı ağlarına kadar, AKP hükümetine bağlı olan organlar yaşanan ihlallerden sorumlu. Üstelik iktidarın giderek büyüyen kibri, nefreti düşünülürse, Gezi’nin yıldönümünü kutladığımız bu hafta, iktidar eliyle daha pek çok hukuksuzluk, haksızlık yaşanacak. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle