22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kadınların estetik tutkusu “Meme Okulu” açtırdı Mesleğinde uzman bir estetik cerrah olan Reha Yavuzer, yurtdışından gelen doktorlara, hiçbir ücret almadan meme estetiği dersleri veriyor. Neden mi? Yanıtı basit; “Bilgi alışverişi”. Üstelik Meme Okulu, Türk plastik cerrahisinin uluslararası bilinirliğini artırmak için de önemli bir araç. Kendi isimlerini kendileri koydular: Sirk vs. MURAT İNCEOĞLU B NERMİN GEYİK G Reha Yavuzer öğsü büyük ve dik gösteren destekli sutyenler bile kadınların “meme estetiğine” duyduğu ilgiyi azaltmadı. Bunun sebebini Türkiye’nin en iyi plastik cerrahlarından biri olan Profesör Doktor Reha Yavuzer “İçindeki kusuru gören kadının özgüveni azalıyor” diyerek anlatıyor. Kadınların bu estetik tutkusu, Reha Yavuzer’e bir “Meme Okulu” açtırdı. Yanlış okumadınız. Reha Yavuzer, yurtdışından gelen uzman hekimlere, meme kanserinin tedavisi ve memenin yeniden yapılmasıyla ilgili eğitim vermek için “Meme Okulu” açtı. İç çamaşırları da göğsü biriki beden büyütüyor, buna rağmen kadınların meme estetiğine ilgisi azalmadı. Neden? Sutyenle dışarıya düzgün bir görüntü verilebilir ama kadın kendi içindeki kusuru gördüğü için bu kadarı yeterli olmuyor. Bu anlamda meme estetiği, hastanın hem yaşam kalitesini hem de kendine özgüvenini artırıyor. Bu arada meme estetiğine sadece kadınlar ilgi duymuyor. Meme estetiği yaptırmak isteyen erkek hastalarınız da mı var? Erkeklerde, kilo alıp vermeye ya da hormonal sebeplere bağlı meme büyüklüğü var. Bu sebeple onlar da “küçültme” operasyonlarına yöneliyorlar. Meme estetiği vücudun bir bölgesinden yağ dokusu alınarak yapılıyor. Bu hastalar için zor bir yöntem, daha kolay bir yolu yok mu? Meme ameliyatlarını iki gruba ayırabiliriz. İlki, var olan bir organ üzerinde çalıştığımız meme büyütme, dikleştirme ve meme küçültme ameliyatları. Bu operasyonlar nispeten daha kolay. İkincisindeyse memeyi tamamen aldığımız ameliyatlar. Yeterli meme dokusu olmadan çalıştığımız için mecburen vücudun başka bölgelerinden doku alıyoruz. Bunun daha kolay bir yöntemi yok. Peki gelelim “Meme Okulu”na. Böyle bir eğitim vermek nereden aklınıza geldi? Katıldığımız yurtdışı kongrelerinde böyle bir talep geldiğini gördük. Zaten Meme Okulu’nda asıl amaç; Türk plastik cerrahisini uluslararası düzeye taşıyarak, bu konuda ülkelerarası işbirliğini geliştirmek. Adının okul olması sizi yanıltmasın, burada öğrencihoca ilişkisinden ziyade uluslararası tecrübe alışverişi yapılıyor. En çok hangi ülkelerden talep var ve size nasıl ulaşıyorlar? Çoğunlukla Uzakdoğu ülkelerinden Singapur, Çin, Filipinler, Malezya, Tayland. Avrupa’dan Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerden de talep oldukça fazla. İletişimi ise yurtdışındaki kongrelerde tanıştığımız meslektaşlarımız sayesinde sağlıyoruz. Ayrıca günümüzde internet ortamıyla herkes birbirine ulaşabiliyor. Artık dünyada her plastik cerrahi kongresinde, mutlaka Türk konuşmacı var. 2017 Dünya Plastik Cerrahi Kongresi Türkiye’de ilk kez yapılacak. Eğitimlerinizin içeriğini anlatır mısınız? Her ülkenin meme estetiğiyle ilgili beklentileri farklı. Anatomik ve kültürel yapılardaki farklılıkları göz önünde bulundurarak, yabancı doktorları kendi kültürleriyle uyumlu gruplara sokmaya çalışıyoruz. İki, üç ayda bir on uzman plastik cerraha, meme kanserinin tedavisi ve memenin yeniden yapılmasıyla ilgili eğitim veriyoruz. Ardından hastalarımızı yurtdışından gelen bu hekimlerle muayene ediyoruz. Durumlarını değerlendiriyoruz, ameliyat planını ortaya çıkarıyoruz. Meme Okulu’na gelen doktorlardan bir ücret almıyorsunuz, sizin kazancınız nedir bu durumda? İlerleyen zamanlarda resmileştirmek gibi bir düşünceniz var mı? Benim kazancım; bilgi alışverişi. Gelen uzman plastik cerrah, bilgi aldığı gibi bilgi de bırakıyor. Bu tarz bilimsel aktivitelerin sürekliliği de bilgi ve becerimizi artırıyor. Yaptığımız iş, ticaret amaçlı olmadığı için daha resmi bir hale gelmez. Talep çok artarsa, eğitimi veren doktor ve merkez sayısını çoğaltırız. l ir süreliğine yaşamak için gittiği Arjantin’de hemen her mahallede gözüne çarpan sirkler çok ilgisini çekmişti. Parklar tembellik yapılan, dinlenilen bir yer olmanın dışında, jonglorlük veya trapez gösterisi yapanlar ya da kumaşa tırmananların mekânıydı. Fizyoterapist Funda Sünnetçioğlu’nın kızı Tarçın da kısa sürede parka yapılan sirk çalışmaları içinde yerini aldı. Çocuklar üzerine çalışan Funda Sünnetçioğlu, Türkiye’ye döndükten sonra kafasında “neden burada olmasın” sorusuna yanıt aradı, izlediği hareketler çocukların hem güçlenmesine hem de denge koordinasyonun gelişmesine yardımcı olacak yöndeydi. Düşüncesini paylaştığı fizyoterapist arkadaşı Gamze Polen Altun da destek verdi. Fikir, Temas Özel Eğitim Merkezi’ne gelen fizyoterepiye gelen çocuklar arasında da coşku ile karşılandı. Funda Sünnetçioğlu sirk çalışmalarını izlemişti ama öğretecek bilgiye sahip değildi. İşte bu noktada Tarçın devreye girdi. 11 yaşındaki Tarçın hem çocuklara hem de fizyoterapistlere hareketleri gösterdi. Hep beraber yoruldular, eğlendiler, çalışırken en büyük destekçileri yine çocuklardı. Yaklaşık bir yıl süren çalışma sırasında, Gökay bir ara “kız işi bu deyip” istemese de havada takla atmanın cazibesi ve yapabilirliği artınca “tamam” gruptayım dedi. Tatiller ve hastalıklar nedeniyle kesintiler yaşansa da ilk gösteri zamanı geldiğinde hepsi hazırdı. Kendi isimlerini yine kendileri koydular, “Sirk vs” oldu gruplarının adı. Maçka Parkı’nda yaptıkları gösterinin sonunda aynı hareketleri yapmaya çalışan anne ve babaları da çocuklarının ne kadar zorlu bir çalışmanın altından kalktığını gördü. Başlangıçta “deneyelim” diye yola çıksalar da gösteri sonrasında duygularını Deniz Tuncay , “süper hissediyorum”, Dilek Yılmaz “çok mutluyum”, diye anlatıyordu. Gökay Kargı ve Elif Ünveren ile Tarçın Doğan’ın mutluluğu da görmeye değerdi. l Las Vegas “çakma” kentler panayırı TÜREY KÖSE L as Vegas, günahlar kenti... Büyükler için gösterişli dev bir lunapark, Truman Show platosu ve Nuh’un gemisine tıkıştırılmış “çakma” kentler panayırı... Las Vegas’ın tarihine Warren Beatty’nin oynadığı “Bugsy” filminden aşinayız. Çölde, mafyanın egemen olduğu denetimden uzak bir kentmiş bir zamanlar. 1931 yılında kumarhanelerin legalleşmesinden sonra eski bir gansgter olan Bugsy Siegel tarafından kumarhane merkezi olarak tasarlanmış ve bu hayal (Herkesin hayali kendine göre!) gerçek kılınmış. Çölün ortasında “suç” ve “günah” kavramlarının kapı dışarı edildiği bir kumar ve eğlence kenti yaratılmış. Daha kente iner inmez havaalanında kumar makineleri karşılıyor gelenleri, “acil kumar” ihtiyacı için! Sonra Limuzinler... Bu gösteriş ve şov kentinde Limuzin’den aşağısı kurtarmıyor elbette! Ünlü Strip Caddesi, bir “çakma” kentler geçidi. Oteller, alışveriş merkezleri, restoranlar, barlar, casinolar, tiyatrolar bu kentlerin içinde. Başyapıtların taklitçi karikatürleri, çok acayip, eklektik, postmodern bir mimari kaos, garip bir “harika”lar diyarı panayırı. Her adımda, her an şaşırıyorsunuz. Özgürlük Heykeli, gökdelenler ve New York; Eyfel Kulesi, Şanzelize ve Paris; kanallar, köprüler ve gondollarla Venedik; dev heykeller, Trevi Çeşmesi ve Roma; piramitler ve dev sfenkslerle Mısır, sonra Monte Carlo, tropik bitkilerle dolu bahçeler, dünyanın en büyük dönme dolabı v.s... Las Vegas’ta her şey hayal, her şey sanal, her şey göstermelik, her şey şov için. Hiçbir şey gerçek değil; ne kentler, ne kanallar, ne heykeller, hatta ne de gökyüzü! Bir akşam Roma’da yemek yiyoruz! Tepemizde masmavi bir gökyüzü, ilerleyen saatlerde gökyüzü pembeleşiyor, arada bir minik havuzun üzerine yağmur yağıyor, sonra yavaş yavaş gökyüzü kararıyor ve yıldızlar çıkıyor... Pempeleştiriliyor, yağdırılıyor, karartılıyor, çıkarılıyor, demek daha doğru...Şovlar bitmiyor. “Her saat başı” Ocen’s Eleven filminin çekildiği Bellagio otelinin önünde su ve ışık gösterisi oluyor, başka yerlerde yanardağlar patlıyor, heykeller canlanıyor, bir gemiden korsanlar çıkıyor, Atlantis efsanesi canlandırılıyor... Bunlar ücretsiz gösteriler. Ayrıca, her otelin içindeki tiyatrolarda büyük gösteriler, konserler var. Onlar da son derece pahalı ve kentin ruhuna uygun. Müzik ikonlarının taklitleri sahnelerde. Biz Beatles Tribute konserine gittik. John Lennon, Paul McCartney, George Harrison ve Ringo Star gibi giyinmiş müzisyenler Beatles şarkıları söylediler. Bir başka akşam da One Million Dolars Quartet’i izledik. Müthiş bir gösteriydi. Bu kez sahnede Elvis Presley, Carl Perkins, Jerry Lee Lewis, Johny Cash vardı! Las Vegas,’ta Elvis Presley’den geçilmiyor. Sokaklarda birçok “çakma” Elvis görüyorsunuz, hatta Las Vegas’a evlenmeye gelen bazı çiftlerin nikâhını da Elvis Presley’ler kıyıyormuş. Sokaklarda “çakma” Marilyn Monroe’ler, Micheal Jackson’lar da az değil. Yanlış anlaşılmasın, sadece taklitler değil; dünyaca ünlü birçok star da sahnelerde. Rod Stewart, Britney Spears, Celine Dion, Carlos Santana... Fiyatlar 100 dolarla 768 dolar arasında değişiyor. Las Vegas’ta her şey kumar için. New York’ta Central Park’ta bile sigara içilmesi yasakken, burada kumarhanelerde sigara serbest. Ne de olsa, burası bir günahlar şehri, kumar ve fuhuş yasal. Hıristiyanlıktaki yedi ölümcül günahtan ikisi, şehvet ve oburluk tezahürleri her yerde. Las Vegas’ta yaşanan, Las Vegas’ta kalırmış! Kumar oyna, para harca, günah işle ve unut! Caddelerde üzerlerinde çıplak kadın resimleri ve telefon numaraları bulunan araçlar dolaşıyor. Adım başı yaşlı başlı kadın ve erkekler ellerinde şaklatarak çıplak kadın resimleri ve telefon numaraları bulunan kartvizitler dağıtıyor. Üzerinde “Orgazm Clinic” ya da “Girls direct to you” yazılı tişörtler bulunan yaşlı kadınların bu kartvizitleri dağıtması şaşırtıcı bir manzara oluşturuyor. Las Vegas’ta her şey büyük, herkes çok iddialı, birçok yerin önünde “dünyanın en büyük...” yazılı tabelalar var. Ama sürprizler de yok değil, onlar da “büyük”. Örneğin bir çakma kentin içinde karşımıza çıkıveren Richard Mac Donald sergisi. İngiliz Kraliyet Balesi ve Cirque de Soleil dansçılarıyla çalışan sanatçının heykellerindeki hareket, uyum ve zarafet müthiş. Bir başka yerde canlanan heykelleri ararken(!), bir özel galeri karşımıza çıkıveriyor. Picasso, Dali, Andy Warhol ve Chagall’lar satılık! Ama galerinin bomboş olduğunu da söylemeden geçmeyelim, Las Vegas ziyaretçilerinin ilgisi daha çok taklitlere, “şov”lara... Las Vegas, insanın gerçeklik algısını sarsıyor. Aynı günde Roma’da yemek yiyip, Venedik’te gondola binmek, Mısır’da Titanic sergisini görmek, Eyfel Kulesi’ne çıkıp, New York’taki Özgürlük heykeli önünde fotoğraf çektirmek mümkün! Araya volkan patlamaları, sahne şovları ve elbette kumar da sıkıştırabilirsiniz. Gerçekçi olmayın; şovu seyredin, oyuncusu olun! Truman Show’da bir turistik seyahat süresince figüransınız! Kameralara el sallayın! l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle