Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 ŞUBAT 2014 / SAYI 1455 3 diye düşünmüş olmalılar. Gazeteler de bu evlilik haberlerinin ilgi gördüğünü keşfetti ve peşine düştü. Kitapta, önemli olan büyük resme bakmak diyorsunuz. Bugünün resmine geniş bir çerçeveden baktığınızda siz neler düşünüyorsunuz? Bugüne kadar topladığım pek çok hükümeti, pek çok dönemi içine alan gazete kupürleri ve arşivler hepsi bana tek bir şey öğretti; zamanın geçiciliği... Kimler gelip kimler geçmiş, ne badireler yaşanmış. Bir siyasetçinin öncelikle bu arşivleri araştırması lazım. Bir kere kişiye efendilik verir, hiçbir dönemin kalıcı olmadığını hatırlatır, hırsını alır... Geçmişin kısıtlı kaynaklarıyla satır aralarına baktığımızda bile o günlerle ilgili pek çok detayı görebilirken, 50 yıl sonra günümüz gazetelerine bakanlar güllük gülistanlık bir Türkiye mi görecek gerçekten? Gündem çok hızlı ilerliyor son aylarda. Kitapta demek istediğim, “biz herkesi kendi okuduğumuz kaynakları okuyor sanıyoruz”du. İlerde günümüz yandaş gazetelerine bakacaklar, Başbakan’ı hâlâ olağan yurtdışı gezilerine devam ediyor sanabilir. Anadolu’nun ücra bir köşesine gittiğimizde insanlar kendilerine sunulanlarla yetinmek zorunda kalıyor. Şehir insanı kadar her ayrıntısını yakalayamıyor. Bir de Gezi var. Türkiye için öneminin yanı sıra, sizin hayatınızda da bir dönüm noktası diyebilir miyiz? Bu kitap Gezi dolayısıyla yazıldı. NTV’den ayrılmak son iki senedir hep aklımdaydı. Gezi, bardağı taşıran son damla oldu. Birlikte istifa ettiğimiz arkadaşlarım da ben de uzun süreli bir işsizlik dönemi için kendimi hazırlamıştım. Zamanı gelince hepimiz profesyonel gazeteciliğe geri döneceğiz. Gezi sonuçlarının ve medya sektörüne etkilerinin zaman içinde daha net ortaya çıkacağına inanıyorum. İleride sıkıldığınız anlarda yine karıştırır mısınız gazete kupürlerini, devamı gelir mi bu araştırmaların? Tabii. Yıllık izinlerini kütüphanede geçiren bir insanım. Bu yıl içinde 3 kitabın daha çıkmasını planlıyoruz. l Tarihimizin “mucize” vakaları Zaman tünelinde keyifli bir yolculuğa hazır mısınız? Murat Toklucu’nun yeni kitabı “Türk Erkeği ve Diğer Mucizeler Zihinler Altında 20.000 Fersah”, okuyucusunu, Demirel döneminden Erbakan hükümetine, Sülün Osman’dan İnci Baba’ya, turistlerinin hippi muamelesi gördüğü 60’ların Sultanahmet’ine, AIDS’e karşı yoğurt yemeyi önerdiğimiz o çılgın dönemlere yolculuğa çıkarıyor... SERAP DAMGACI “Gazeteler toplumun aynasıdır” diyor Murat Toklucu. “Dönemi, yaşananları, zamanın ruhunu yansıtan en iyi araçlardandır. Toplumun zihniyet kalıplarının oluşmasını, değişmesini ve yeniden üretilmesini sağlar, ama zaman yolculuğunda bazı şeyler sabit kalır, değişmez. Bu yüzden gerçeği görebilmek için büyük resme bakmak, detayları yakalamak gerekir. Bazen küçük vakalar büyük olayların habercisidir.” Toklucu yeni kitabı “Türk Erkeği ve Diğer Mucizeler Zihinler Altında 20.000 Fersah”ta yakın tarihimizden çeşitli olayları bir araya getirip okuyucunun yorumuna sunuyor. Nereden aklınıza geldi Türk toplumuna tarih aynasından bakmak? Bugünü daha iyi anlamanın, bugünlere nasıl gelindiğini öğrenmekten geçtiğine inanıyorum. İnsan gazete arşivlerinde vakit geçirince her şeyin gelip geçici olduğunu daha net görüyor. Çocukluğumdan beri gazete dergi okumaya çok meraklıyım, ama arşivle asıl ilişkim üniversitedeyken başladı.18 yıl içinde elimde 10 bine yakın tuhaf haber kupürü birikti. Bu kitabı da o arşivden yola çıkarak yazdım. Kitapta siyasetten futbola, homofobiden, dönemin ünlü mafya babalarına, ünlülerin gazetelere düşen olay haberlerine pek çok konu var. Okurken çoğu kez kinayeli bir tebessüm oluşuyor insanın suratında. Dönemin gündeme gelen kişilerini, manşetlere yerleşen olaylarını seçtim. Hepsi o günü ve insanlarını etkileyen cinstendi. Örneğin Erol Büyükburç; yaşlı, deli kıyafetlerle ekrana çıkan bir adam olarak tanımıştık kendisini, ya da Bülent Ersoy; 12 Eylül darbesi sonrası toplumun her yanına işlemiş homofobiye örnekti. İnci Baba olsun, Sülün Osman olsun hep bir şeylerin başını çekiyorlardı. Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan insanların ortak yargıları vardı hepsinde. Homoseksüelliğin bir hastalık olarak görüldüğü, AIDS’e karşı kocakarı ilaçlarının önerildiği günlerden geçmişiz. Toplumsal homofobinin azalan dozajını dünden bugüne aşabildiğimiz sorunlar arasında sayabilir miyiz? Şahsen toplumda homofobinin azaldığı kanısında değilim. Sadece homofobiye karşı duran insanların ya da eşcinsel insanları kendilerini daha rahat ifade edebildikleri için günümüzde daha görünür oldular. Bu görünürlük toplumda homofobinin azaldığı anlamına gelmiyor. Ancak insanları biraz daha duyarlı kılıyor. En azından gazeteler kendi homofobik görüşlerini eskisi kadar rahat yazamıyorlar. Avusturalyalı Felicity ile Yılmaz, Fransalı Anges ile şoför muavini Zeki, Almanyalı Rita ile güreşçi Necdet... Sevdiği adam için dinini, ülkesini değiştiren, ailesini reddeden kadınlar ve Türk erkeklerine bakışları var kitapta. Türkiye’nin turizmle tanışmaya başladığı 60’lar pek çok açıdan önemliydi. Türk erkeklerinin yabancı olduğu, uzun boylu sarışın kadınlar ortalıkta geziyordu. O dönem ortalıkta gezen yabancıTürk evlilik haberleri diğer Türk erkeklerine de güven verdi. “Ben de onlardan biri olabilirim” Dijital dünyadan yeni hikâyeler DENİZ ÜLKÜTEKİN D ede Korkut’tan Ezop’a, mitolojiiden, anonim öykülere kadar, insanlık tarihine en çok ışık tutan şey belki de hikâyeler. Çağlar boyunca, dilden dile, kulaktan kulağa yayılan bu gelenek, dijital teknoloji çağında nasıl bir evrim geçirdi? Sanatçı Zeyno Pekünlü bu sorunun yanıtını arıyor. Bunun için de Zed Grant burs programının desteğiyle, şubat ayı içinde Galeri Zilberman’da “Dijital Hikâye Anlatıcılığı” isimli bir atölye çalışması yapıyor... Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz? Genellikle video çalışmaları üreten bir sanatçıyım ve çalışmalarımda gündelik hayatımızda kanıksadığımız sembolleri, imajları, metinleri bozarak, yeniden düzenleyerek iktidarı sorunsallaştırmaya ve bu sayede eleştirel bir alan açmaya çalışıyorum. İnsanoğlunun tarihi için mitolojiden ilk modern edebiyat ürünlerine kadar hikâye anlatıcılarının nasıl bir önemi vardı? Klasik anlamıyla hikâye anlatıcılığı imaj, kelimeler ve performans aracılığıyla belli kültürel kodların ve değerlerin, insanlığın ortak bilgi ve tecrübelerinin aktarıldığı bir gelenektir. Bu, mekânda sabit hikâye anlatıcılarında olduğu gibi kuşaktan kuşağa aktarma da olabilir, hikâyeyi coğrafi Hikâye anlatım geleneği, yüzyıllardır insanlığın geçmişi ve geleceğine ışık tutuyor. Peki dijital teknolojiler bu geleneği nasıl etkiledi? Sanatçı Zeyno Pekünlü Galeri Ziberman’da “Dijital Hikâye Anlatıcılığı” isminde atölye çalışması yapıyor... olarak başka yerlere taşıma anlamına da gelebilir. Hikâyeler aracılığıyla bir yandan evrensel ya da kültürel doğrular yeni kuşaklara aktarılır, uyarıda bulunulur. Yüzyıllar boyunca farklı coğrafyalarda sözlü gelenekler olarak yaşayan hikâyeler her yeni teknolojiyle kayıt altına alınmaya çalışılmıştır ve baskı makinelerinden sonra ortaya çıkan yazılı örneklerin de bir kısmı anonim hikâyelerin derlenmesi ve yeniden yazılmasıyla ortaya çıkmıştır. Aslında pek çok mitleşmiş hikâyede birbirine referans veren bağlantılar görüyoruz. Hikâye anlatıcıları zamanından çok önce, bir anlamda küreselleşmeyi nasıl yakalamış? Tekrarlardan iki şekilde bahsedebiliriz. Kimi çok bilindik hikâyelerin farklı dillerdeki anlatımlarında aynı söz öbeklerinin ya da cümlelerin bire bir çevrilerek tekrarlandığını görüyoruz. Bu aslında hikâye anlatıcısını dinleyenlerin pasif olmamasından, hikâyenin sonradan başkaları tarafından yeniden anlatılabilmesini sağlayacak kimi kalıpların hikâye içinde tekrarlanmasından, böylelikle hikâyeyi hatırlamak için gerekli şablonların aktarılmasından kaynaklanıyor. Bir başka tekrar tipi de anlatıdan anlatıya tekrar eden temalar. Örneğin köprüyü geçmek için üç bilmece bilmek, üç kardeşin üç ayrı yola sapması, zafere ulaşmak için üç engel aşmak gibi. Hikâyeler bu tekrarlar sayesinde zaman ve uzam içinde az çok değişikliğe uğrayarak ama özü korunarak aktarılıyor. Geçen yüzyıl, hikâye anlatım geleneği için pek iyi geçmedi sanırım. Benjamin 1936 tarihli “Hikâye Anlatıcısı” adlı makalesinde hikâye anlatıcılarının sayısındaki azalmayı üç önemli gelişme üzerinden açıklar. Birincisi artık deneyim aktarmanın önemini yitirmesi, evrensel bilgi dediğimiz şeylerin, başka kayıt ve aktarma mekanizmalarının ortaya çıkması. İkincisi ilkiyle bağlantılı olarak deneyimdense enformasyonun, hızlı ve yeni bilginin önem kazanmaya başlaması. Benjamin bunu şu cümlesiyle anlatır; Le Figaro’nun kurucusu Villemesant, enformasyonun doğasını ünlü bir formülle açıklamıştı. “Okurlarım için,” diyordu, “Quartier Latin’de bir çatıda çıkan yangın, Madrid’deki devrimden daha önemlidir.” Bu da çarpıcı biçimde gösteriyor ki, artık uzaklardan gelen bilgi değil, bizi en yakında olup bitene ulaştıran enformasyon kabul görüyor.” Son olarak romanın ortaya çıkması ve önem kazanmasından bahsedebiliriz. Roman öncüllerinden sonra sözlü hikâye anlatıcılığından uzaklaşmış, burjuva geleneğinin içine yerleştiği noktada da akıl alan ve veren bir hikâye anlatımındansa, kendi içine kapalı, kendini tecrit etmiş bir anlatıdır. Günümüzde dijital teknolojiler her yerde olduğu gibi sanat yaratım alanlarına da hızla sızıyor. Hikâyecilik bu süreçten nasıl etkilendi? Aslında atölyemizin başlığı olan Dijital Hikâye Anlatıcılığı denen kavram oldukça geniş ve internette gerçekleşen pek çok şeyi kapsayan bir kavram. Kişisel Facebook hesaplarımızı bile kendi hikâyemizi ve tecrübemizi aktardığımız mecralar olarak düşünebilir, yüz binlerce blog da cabası. Şu anda internette bir yandan inanılmaz yenilikçi girişimler, birden çok mecrayı, podcastleri, videoları, metinleri aynı anda kullanan deneyler var. Ancak diğer yandan herkesin üretip o kaotik boşluğa attığı bir dünyadan bahsediyoruz. Her yeni teknolojide olduğu gibi şu anda iyiyle kötüyü birbirinden ayırmakta, aradığımızı bulmakta, takip etmekte zorlanıyoruz. Bir yandan her yerde yüz binlerce hikâye var ancak nasıl ayıklayacağımızı, devrimci, yenilikçi olanların hangileri olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Yapacağınız atölye çalışması nasıl konseptleri içeriyor. Dijital teknolojiler ve hikâye geleneğinin yolları nasıl kesişebilir? Bu atölyede öncelikle bolca dijital hikâye örneğine bakacağız, fantazi edebiyattan, videoya, butik oyunlardan, hypertext’lere dijital teknolojilerin olanaklarını kavramaya çalışacağız. Bunu yaparken hikâye, enformasyon, anlatım gibi kavramlar çerçevesinde tartışmalar olacak. Son olarak katılımcılar gruplar halinde ya da bireysel olarak dijital olanakları kullanarak hikâye anlatabilecekleri küçük projeler tasarlayacaklar. l http://tr.zedgrant.org/about/ G Maddenin halleri enç sanatçı ve tasarımcıları desteklemek amacıyla kurulan ARMAGGAN Art&Design Gallery yeni yılı 22 Ocak 27 Mart 2014 tarihleri arasında açtığı Maddenin Halleri 2 sergisiyle karşılıyor. 2012 yılında ilki düzenlenen ve büyük ilgi gören Maddenin Halleri bu yıl yine sanatçı ve tasarımcıları “birlikte çalışma, üretme ve disiplinlerarası bakış” başlıkları altında bir araya getiriyor. Sanatçı ve tasarımcıların birlikte çalışarak yarattıkları eserler ve ürünler üç aydan fazla sürede oluştu. Farklı disiplinlerin işbirliği içinde çalışmasını merkeze alan sergide; deri, ahşap, gümüş, mermer, bakır, kâğıt ve tekstil gibi pek çok malzeme projeyi zenginleştiriyor. Sergide; farklı malzemeleri kullanan, teknikleri ayrı fakat sanat görüşleri paralel olan 50’den fazla sanatçı ve tasarımcının, 24 grup ve 7 bireysel çalışma sonucu ürettiği eserler yer alıyor. Tasarımcıların, üretim konusundaki hâkimiyetlerini sanatçıların estetik anlayışıyla birleştirerek özel olarak hazırladığı eser ve ürünler, ARMAGGAN Art&Design Gallery’de bir araya geliyor. Maddenin Halleri 2 sergisi 27 Mart 2014 tarihine kadar ARMAGGAN Art&Design Gallery’de izlenebilir. l www.armaggangallery.com C M Y B