Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 6 MART 2011 / SAYI 1302 ZÜLAL KALKANDELEN Yazmak bir sırrı ifşa etmek gibi AL DEN Z USLU ABD Başkanı’nın Sputnik anı ünyada bugün yaşanan çatışmaların, savaşların ardında iki büyük neden olduğunu artık herkes biliyor: Yeryüzünde giderek azalan petrol ve su. Günümüzde emperyalizmin temel amaçlarından birisi, yaşamsal önem taşıyan bu iki akışkan maddeyi kontrol etmek. Bu yüzden insanlar doğayı katlediyor, canlı türlerini yok ediyor; hem ölüyor hem de öldürüyor... Amerika’nın Körfez Savaşı’ndan bu yana Ortadoğu’da başlattığı petrol operasyonu, en son Irak’taki vahşete yol açtı. Milyonlarca insan hayatını kaybetti, evsiz barksız kalıp yerini yurdunu terk etti. Amerika’da mantıklı düşünen insanlar, uzun süredir petrol bağımlılığının azaltılması gerektiğini; aksi halde emperyal emellerin sonunun gelmeyeceğini söylüyor. Obama yönetimi iş başına geldiğinden beri, bu konuda nasıl bir tavır alınacağı merak konusuydu. ABD Başkanı, ocak ayında yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında, sanayicileri temiz enerjiye yatırım yapmaya çağırdı. Nedenini de şöyle açıkladı: Y “Yarım yüzyıl önce Sovyetler uzaya Sputnik uydusunu gönderip bizi bu yarışta geçtiğinde, onları Ay’da nasıl yeneceğimize dair hiçbir fikrimiz yoktu. Ama daha iyi bir araştırma ve eğitim sürecinden sonra, sadece onları alt etmekle kalmadık, yeni sanayiler ve milyonlarca yeni iş yaratan bir keşif dalgası yaşadık. Şimdi de bu bizim Sputnik anımız. ki yıl önce, uzay yarışından bu yana görmediğimiz gelişme düzeyine erişmeliyiz. Biyomedikal araştırma, bilgi teknolojileri ve özellikle temiz enerji alanında yapılacak yatırım, hem güvenliğimizi arttıracak, hem gezegenimizi koruyacak hem de insanlarımız için yeni işler yaratacak.” *** Obama bu konuşmayı yaptıktan sonra, bu amaca hizmet edecek bir bütçe hazırlayıp Kongre’ye gönderdi. Beyaz Saray’ın planına göre, 2035 yılına kadar Amerika’nın kullandığı G D elektriğin yüzde sekseninin temiz enerji kaynaklarından sağlanması gerekiyor. N “Nükleer enerji, temiz kömür ve doğalgazın yanında rüzgâr ve güneş enerjisi de kullanılmalı” diyor Obama. Bu nedenle de, petrol şirketlerine yapılan 46 milyar dolarlık federal yardımı kesmeyi ve çevreci yasaları genişleterek vergileri arttırmayı planlıyor. Ne var ki, yeni tasarı petrol endüstrisi devlerini epey rahatsız etti... Exxon Mobil, Chevron ve Koch Industries gibi dev firmaların da aralarında olduğu 450 petrol ve gaz şirketini temsil eden Amerikan Petrol Enstitüsü (API), derhal karşı atağa geçti ve mayıs ayından itibaren siyasi parti adaylarına bağışta bulunacaklarını açıkladı. Amerika’da siyasi kampanyalarda dönen paranın büyük bölümü zaten petrol şirketlerinden geliyor. Ancak bu zamana kadar, API, lobi çalışmaları için para desteği sağlıyordu. Oysa yeni karara göre, doğrudan siyasi parti adaylarına bağış yapma kararı alındı. Enstitünün Hükümetle lişkilerden Sorumlu S Başkan Yardımcısı Martin Durbin, “Sonuçta bizim görevimiz politik süreci etkilemek” diyor. Böylece Amerikan siyaseti petrol endüstrisine dayalı bir Siyasi Faaliyet Komitesi (Political Action CommitteePAC) daha edinmiş oldu. Amerika’nın buna ihtiyacı var mıydı? Hayır. Geçen yıl Kongre ve Beyaz Saray’daki lobi çalışmaları için 7.3 milyar dolar harcayan bu grup, bakalım bu yıl kaç milyar dolar daha saçarak iyice zehirleyecek Amerikan siyasetini? Diyorum ki; Amerikalı politikacılar önce şu d göstermelik “dünyaya demokrasi taşıma şovuna” ara verse, sonra da enerjilerini Amerika’daki korporatokrasi/plütokrasiyi dizginleyip demokrasiyi kendi ülkelerinde kurmak için harcasa daha iyi olmaz mı? Kanımca, bir başkanın Amerikan siyaset sahnesindeki Sputnik anı, bunu yapabildiği andır. G www.zulalkalkandelen.com [email protected] Elbette okumak, araştırmak şart. Ama başka bir şeye daha ihtiyaç var. Muhakeme, süzme yeteneği. Gazeteci, Yüz sene sonra Cumhuriyet ve Akit gazetelerini yazar Erk arşivden çıkarıp bu dönemi onlarla değerlendirmeye azeteci Erk Acarer yeni kitabı kalkın. Alın size belge. Bu belgeler sizi farklı yerlere Cellatbaşı’ndan önce Matruşkadan Tayyare, Acarer götürecektir. Elbette belge şart! Ama belgelerin, Darülfesad ve % 100 stanbul: Tarih, Mekân yeni aydınlık bir düşünceyle ayıklanması da çok önemli. ve Sırlar isimli kitapları yayımlamıştı. Osmanlı’ya Cellatlık müessesesi hep uğursuzlukla anılırdı. ilginin iyice arttığı ve tartışmalı eserlerin gündemi romanında Aileleri toplumdan dışlanırdı cellatların… Üstelik meşgul ettiği şu günlerde de yeni kitabıyla farklı bir mezarları bile isimsizdir onların. Pier Loti'de, yere ışık tutuyor. Acarer’in kitabı pek alışkın Osmanlı’nın Karyağdı Tekkesi’ne çıkan yokuşta bilenler bilir olmadığımız tarih kurgusuyla cellatlar ve onların korkulan isimsiz cellat mezarlarını. Nasıl bir ruh haliydi bir yaşadıklarını insani açıdan ele alıyor. Zaten cellatın kendiyle hesaplaşmasını yazmak? Cellatbaşı Kara Ali de Osmanlı tarihinin en uğursuz celladı Kara Bir sırrı ifşa etmek gibi bu. Kurguyu yaptığım kahramanlarından. Kazananı olmayan imparatorluk Ali'nin anda benim için başka bir hayat başlamış demektir. şehri stanbul da romanın sahnesi. Burada ancak buradan uzakta, geçmişte ya da Malum, Osmanlı’ya ilgi son günlerde epey arttı. hikâyesini gelecekte ve mutlaka başka kişilikte... Yazmak, Herkes bir yerinden tutuyor. Bu bir çeşit mezar anlatıyor. “olmanın” ve “hissetmenin” en kolay hali. soygunculuğu gibi geliyor bana. Şimdi de siz, Cellat Darülfesad’tan önceki kitabınız “%100 Kara Ali’nin hikâyesini kurgulayarak bu romanı yazdınız. Nedir hikâyeniz? stanbul”da bu şehrin esrarengiz hikâyelerini anlatıyordunuz. Cellatbaşı da bunlardan bağımsız Dönemsel eğilimlerle ilgili bu durum. Elbette değil. çinde bu sefer yeraltındaki karanlık stanbul eğilimlerin bir yönünü alıcı belirliyor. Cellatbaşı, var. Nedir stanbul’la sizi bu kadar yakın tutan? üç yıl öncesine dayanan bir kurgu. Romanı Aşkın doğasına yakın bir şey var bu kentte. geçtiğimiz yaz bitirdim. Osmanlı’ya ilginin arttığı Zincirlikuyu’dan günün en kalabalık saatinde dönemde piyasada olması rastlantı ama geçerken, “Her canlı ölümü tadacaktır” yazısını aslında popüler tarihe her zaman ilgi olmuştur. okursunuz. Bu kentteki boyacı çocukların Popüler kültürden daha tehlikeli olan şey ise tümünün ayakkabıları boyasızdır. Ben ise Osmanlı’yı yeniden sevdirme çabası. Bu herkesin bildiği ama üzerinde hiç düşünmediği imparatorluk köhnememiş miydi? Mustafa Kemal, şeyleri anlatıyorum. bu imparatorluk yerine çağdaş bir Cumhuriyet Alıştığını sevmek ve alışmanın kurmamış mıydı? Bu “Atalarımız” hikâyesi riyakârlığıyla kabullenmek bana çok nereden çıktı? Cellatbaşı, her şeyden öte sert geliyor… ironik bir gönderme. Kara Ali de ironiyi kurmak için ideal Alışkanlıklarımız, beklentilerimiz, bir karakter. Derdiniz neydi? kaygılarımız, kibrimiz ve değersiz arzularımızla baş etmeyi Kendini yitirmek, bulmaya öğrenemiyoruz. Belki de çalışmak, sonra vazgeçmek. cesaretimiz yok. Sert ama gerçek Açıkçası Cellat Kara Ali de bu. Değiştirmek ve değişmek kendini sevmiyor. nsan cesaret istiyor, kabullenmenin öldürüyor ama katil doğasında ise tembellik var. değil. Ucuz bir saray Popüler kültür reytingi toprak hizmetlisi fakat hünkâr altında eşelesin, Muhteşem bile ondan korkuyor. Süleyman tartışıla dursun. Can alıyor ve işine Cellatbaşı Kara Ali beyazperde de alışıyor. Sonra alıştığını çekiciliğe sahip olabilir. Ufukta seviyor. Çelişkiyle böyle bir projeniz var mı? dokunmuş kirli bir gömlek Hem Darülfesad hem de bu. Ben, merak ettiğimi, ilgi Cellatbaşı'nı yazarken kafamda bir duyduğumu yazıyorum. film seti vardı. Bu açıdan her iki Öyleyse tarihi ne kadar biliyoruz? kitabın da televizyon ya da Resmi tarih, okuldaki kitaplardan ve sinemaya uyarlanması kolay olacaktır. kahramanlık hikâyelerinden Zaten bu yönde çalışmalarımız bahsetmiyorum. yisiyle kötüsüyle Erk Acarer. Fotoğraf: UĞUR DEM R var. G ne kadarının farkındayız? Dilek Türker’e teşekkür mektubu Öncelikle mektubuma, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüzü kutlayarak başlamak istiyorum. zin verin, kendimi tanıtayım. Ben, son iki yıldır kadın sorunu üzerine tez yazan bir doktora öğrencisiyim. Kültürün insanlar ve toplumlar üzerindeki belirleyici etkisini, kadın cephesinde gözlemlemeye çalışıyorum. Sizinle; tarih, din, biyoloji, EBRU felsefe, toplumsal cinsiyet, güzellik gibi kavramlarla boğuşmaktan yorgun düştüğüm GÜZEL bir günde karşılaştık. Çalıştığım konunun hem “özne”si hem de “öteki”si arasında değişen ruh halleri içinde beni; ateşli rüyalar gören bir hastanın bedenine, toplumsal tabu üçgenlerinin dik kenarları batarkenki duygu durumunda yakaladınız. Düşüncelerinizi tahmin edebiliyorum, “neler oluyor kuzum?” der gibisiniz. Dahası, son zamanlarda “kadınlara neler oluyor, durum nereye gidiyor” sorularıyla hesaplaştığınızı biliyorum. Sanırım geçmişin tarih perdesini aralayan bir antropolog adayının, bizzat kadın olması ve her yeni güne benzer sorularla uyanması, bizi yakınlaştıran bir gerçek olabilir. Sizi, biraz çalıştım. Yaşamınızı, yaptıklarınızı okumak son derece keyifliydi. Kalbi, yaşadığı coğrafyanın kalbinde atan, doğruları için her türlü sınavdan geçmiş ve geçmeye hazır olan, Atatürk’ün mavi gözlerine hayran, kurtlarla koşan bir kadın. Ataol Behramoğlu’nun deyişiyle “Enerjinin sanata dönüşü”, Haldun Dormen’in tanımıyla “çılgın”, Üstün Akmen’in anlatımıyla “Çok şeyi de, ne istediğini de iyi bilen”, Muzaffer Akyol’un “Zeki, güzel, aydınlık düşünce tohumları eken, evrensel anlayışın kadını”. Özür dilerim, sizi tanımakta epey geç kalmışım. Biliyor musunuz siz, asıl bugün güzel bir kadınsınız. Değerli hocam Prof. Bozkurt Güvenç’ten bir kadının okuduğu, ürettiği, sorguladığı, yaşama her koşulda “evet” dediği ölçüde “güzel” olabildiğini öğrenmiştim. Demek ki kadının tamamen güzelleşebilmesi 50’den önce zordu. Türk kadınının zor koşullarda yalınayak, kararlı ve korkusuzca ayakta durabildiğini de biliyorum. Bir tek Nâzım’ın dizelerinde takılıp kaldığım, kadınlarımızı değersizleştiren ideolojileri anlamakta zorlanıyordum: “ve kadınlar / bizim kadınlarımız / korkunç ve mübarek elleriyle ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle / anamız, avradımız, yârimiz / ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen/soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen”. “Türkan Işık Yolcusu” oyununuzda izlediğim güzel kadınların ve içimde uyanan duyguların hâlâ etkisi altındayım. Mesela sizin, Ayşe Kulin’in “Türkan, Tek ve Tek Başına” kitabını bir solukta okuyup, sahneye koymak için duyduğunuz heyecan gibi, ele avuca sığmayan işler yapmak istiyorum. Fazıl Say’ın kalbime dokunan müziğinin notalarını, gözlerinizden okuduğum andan itibaren indiğim duygu durağında bekliyorum. Türkan Saylan’ın bir örnek olduğu toplumsal rollerin ve tabuların ötesindeki Türk kadını imajına sadık yaşamak istiyorum. Beynimin içinden söktükçe çıkan ayrık otları gibi “gençlik ve güzellik ideolojileri”nden oluşan zaaflarımın, kökünü kurutmak istiyorum. Ne bileyim, sizler gibi mesela, ayna karşısında uzun soluklu provalar yapmak, rolüne iyi çalışan bir yaşam aktörü gibi mesela, gölgesine bile uyanık kalmak istiyorum. Mektubuma, amacını aşan bölümler olduysa affınıza sığınarak, teşekkürlerimle son vermek istiyorum. Oyununuzla eleştirisel bir duruş sergileme cesaretini ve dayanıklılığını gösterdiğiniz için sizleri alkışlıyorum. Çevresinden yeterli desteği ve güveni bulamayan bir çocuğun, kâğıttan kayığını yüzdürdüğünüz için teşekkür ediyorum. Öncelikle Maltepe’nin CHP’li örnek Belediye Başkanı Prof. Dr.Mustafa Zengin’e, yönetmen Hakan Altıner, koreograf hsan Bengier, dekor ve kostümde Osman Şengezer, ışık için Yüksel Aymaz ve oyuncular Ebru Saçar, Yeşim Alıç, Gül Akelli ve Yiğit Çelik’e niteliksel değerler masasında oturabildiği ve geleceğe umut fidanları ekebildiği için ayrıca teşekkür ediyorum. Kadınlarımız için, bizim kadınlarımız için, soframızdaki yeri değişecek olan, erkeğin ne bir adım önünde, ne bir arkasında, yanı başında, el ele duracak olan bizim kadınlarımız adına… Tiyatronun duayeni, devlet sanatçısı, sevenlerinin gözbebeği, güzel kadın Dilek Türker’e sevgi ve saygılarımla… G [email protected] Not: “Türkan Işık Yolcusu”nu 8 Mart 21.00’de Profilo’da izleyebilirsiniz. Oyun takvimi hakkında bilgi almak isteyenler (0212) 325 78 70269 04 86’dan (www.tiyatroayna.com) iletişime geçebilir. C M Y B C MY B