Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 EKİM 2011 / SAYI 1336 3 Kanarya Sevenler Derneği’ne sanat sahip çıktı DENİZ ÜLKÜTEKİN ADNAN BİNYAZAR umhuriyet tarihimiz boyunca ideolojisiz, politikasız, dayanaksız, ilgisiz olmakla itham edilen her kurum gün gelmiş onların yardımına başvurmuş: “Biz Kanarya Sevenler Derneği değiliz”. Oysa onlar gerçekten var ve düşündüğünüzün aksine dünyadan soyutlanmış bir şekilde yaşamıyorlar. Sanatçı Esra Ersen bu dernekte bir video çalışması gerçekleştirdi. Hem dernek müdavimlerini hem de derneğin üzerinden yazılan yakın tarihimizin kısa bir özetini gün ışığına çıkardı. Ersen’in Okunanı algılamak “Defteri dürülmek” deyiminin ürpertici anlamı “ölmek, öldürmek”. Sıradan anlamı “ortadan kaldırmak”. Türkçe, deyimsel yaratım yeteneği engin bir dil. O ölçüde deyimden deyim üretmeye de elverişli. Ürpertici ya da sıradan; iki anlam da aynı kapıya çıkıyor. Burada olduğu gibi, öldürme eylemi, “ortadan kaldırma” deyimiyle örtüşüyor. Nerdeyse dörtte birinde kitap konusunu ele aldığım yazılarımda okuma alanlarını irdelerken sanırım “defteri dürülmek” deyimine özel bir anlam yüklemek gerekecek. Şöyle ki, hangi yaşta olursak olalım, diyelim Don Quijote, Hamlet, Suç ve Ceza, Ulysses, Gecenin Sonuna Yolculuk türünden klasikleşmiş kitaplar okuyor, okuduktan sonra defterini dürüp onları raflarda sararmaya bırakıyoruz. Bunu genç yaşlarda yapıyorsak; kitap da, Bacon’ın nitelemesiyle, tadına bakılacak, bir lokmada yutulacak türden değil, iyice çiğnenip sindirilmesi gerekenlerden ise, “zaman”ın bize biçeceği cezaya hazır olmalıyız. İnsan, sürekli değişim süreci içindedir. Değişimin gerçekleşmesi, insanın, tekdüzeliği aşmada göstereceği iç güce bağlı. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha yalnızca dış olayların yıpratıcı değişimine uğramıyor, içsel dünyamızda daha kim bilir nice gelişligidişli duygu yoğunlukları yaşıyoruz. Bu süreçte hangimiz her an’ın, bizi ömrümüzün son anlarına doğru sürüklediğinin ayrımındayız?.. Beynin; güzellikleri, çirkinlikleri, sevinci, acıyı uzun süre değişmezlikler içinde algılayamayacağı bir gerçek. Değişim ruhun kurtarıcısıdır; sevinçlerin ya da acıların değişime uğramadan aynı şiddette sürüp gitmesi durumunda, tekdüzeliğe dayanamayan insanın çıldıracağı da o ölçüde gerçek! Kitap, bu bağlamda, insana yeni yaşam alanları açarak, onu duygu tekdüzeliğinden kurtaran ruhun en etkili ilacıdır. Okura sevinçli, acılı dönemlerine göre sözcüklerle yaratılan bir dünyanın kapısını aralayan da odur. Bu dünya, yaşamdan izler de taşır, yaratıcı kurgularla oluşturulan düşsellikler de. O nedenle kitaplarla ilişki, okurun yazarla yaşam boyu sürmesini onayladığı belgesiz bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin görünmez ilk imzacısı yazardır. Yazarokur bütünleşmesini öngören ikinci imzayı atmak okura düşüyor. Okur, sonsuza kadar, attığı bu imzanın bilincinde olmalıdır. Yazınsal türler arasında romanın, gerçeğin aynasını tutarak insanı iç dünyasıyla yüzleştiren bir yanı var. Bir romanı okurken, iyimser ya da kötümser, ne tür duygularla sarmalanırsak sarmalanalım, bir ölçüde de olsa, kendimizi anlatılanlarla özdeşleştirmemizin nedeni bu. Gittiğim yerlerde yanımdan ayırmadığım, her fırsatta yeniden okuma gereksinimi duyduğum Don Quijote deneyimlerimden biliyorum; on yedi yaşında okunan Suç ve Ceza’dan algılananla, yetmiş yaşlarında okunan Suç ve Ceza’dan algılananlar elbette aynı olmayacaktır. Gözünü kitapla açan, kitapla da kapayacağı kesin bir okur olarak, şu yargımın abartılı bulunmayacağını sanıyorum: Madame Bovary’nin gerçekçi yalınlığını belki onuncu okuyuşumda ayrımsadım. Bu sonuca varmamda, romanın çevirmeni Tahsin Yücel’in, Fransızcayı Türkçenin anlatı yalınlığıyla içselleştirmiş olmasının katkısı büyük. Hiçbir olay doğa kurallarının dışında düşünülemez. Her yaş, bir şeyler eklerken çok şeyi de alıp götürüyor. Yaşam sürecinde adalet terazisinin yitirme kefesi hep ağır basıyor. Okumayanlar, zamanın, kitaba karşı gösterilen duyarsızlığı bağışlamadığını bilmelidirler. Ömür defterleri dürülüp yaşamın kof sesli davulu çaldığında, gözlerini iç aynalarına çevirsinler; görecekleri, düz bir karanlık... G binyazar@gmail.com C çalışması 11 Aralık’a kadar Borusan Contemporary’de olacak. Takip edebildiğim kadarıyla işlerinizde mekânın önemli bir rolü var. Evet çoğunlukla “sitespecific” işler üretiyorum, işlerin büyük bir bölümü bir yer ve durumla ilgili. O yerin sosyolojik politik uzamlarıyla ilgileniyorum. “Kanarya Operası için oyuncu seçimi” adlı son işte, bir mite dönüşen varlığından dolayı haberdar olduğumuz Kanarya Sevenler Derneği üzerinden, bir toplum portresi çıkarmaya çalışıyorum. Sivil toplum örgütlerinden siyasi partilere, meslek odalarından sendikalara, MİT’ten orduya kadar bütün bir ülkenin, üzerlerinden kendini tanımlamaya çalıştığı, kimsenin ait olmak istemediği bu yer nasıl bir yer, kimdir bu insanlar? Siz onları izleyip bu cevabı yakalamaya çalışırken öteki olarak konumlanan taraf birdenbire size ayna tutuyor. Zaman içinde Kanarya Sevenler Derneği sosyal hayatımızdaki aksaklıklara işaret etmek adına örnekleme için kullanılan bir mit haline geldi. Dernek üyeleri siyasal hayattaki kavramsal etkilerinin ne kadar farkındalar? Dernek üyeleri, iş adamlarından siyasetçilere, öğretim üyelerinden sıradan esnafa kadar farklı sosyalliklerden gelen farkındalıkları olan bireyler ve hepsi bu mitten oldukça rahatsız. Haklarını hukuki yollardan aramaya çalışıyorlar ama bu miti yıkmak için yeterli olur mu bilmiyorum. Dernekte böylesi kimlikler üstü bir durum söz konusu mu? Dernek üyeleri benzer bir merak, sevgi ve ilgi alanı etrafında bir araya gelip bir dernek kuruyorlar. İlgi alanından kaynaklanan ortak idealleri var ama bir araya gelmek için bir ideoloji etrafında birleşmeleri gerekmiyor. Kanarya Sevenler Derneği’nin üyeleri diğer kimlikleri yanında kuşlarla ilgilenen bir grup insan. Bir ideoloji etrafında bütünleşmelerini beklemek daha çok ideolojinin her yere sızdığı totaliter sistemlerde arzulanan bir durum. G C M Y B C MY B