Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 EYLÜL 2009 / SAYI 1227 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Fotoğraf: Uğur Demir Cübbeli Ahmet’ten kubbeli liseye... ATAOL BEHRAMOĞLU übbeli Ahmet Hoca 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında “Mevlam zina yuvalarını vurdu” sözleri ile ülke gündemine düşmüştü. Arada bir unutulur gibi olduğunda yeniden gündem oluşturmayı başarıyor. Bir ara “jetski”siyle gündeme girdi. Benim izleyebildiğim kadarıyla son çıkışlarından biri de yüzmenin “sünnet” oluşuyla ilgiliydi. Meğer Hazreti Muhammet, Hazreti Ebubekir’le birlikte havuzda yüzme yarışı yaparlarmış. İslam peygamberinin yüzmeyi çocukluğunda Medine’de öğrendiği bilgisi konuyla ilgili kaynaklarda yer alıyor. Hadislerde de peygamberin yine bu konuyla ilgili tavsiyeleri olduğu biliniyor. Cübbeli Hoca bu bilgileri Beykoz’daki villasının havuzunda yüzerken gündeme getirdi. Cübbelinin açıklamalarından sonra haşema ve kispet (ya da şalvar) benzeri deniz donlarına talepte bir patlama olmuş mudur bilmiyorum. Fakat araştırılmaya değer. C *** “Panik”inizle yüzleşin İrfan Önürmen, Pi Artworks Galeri’deki sergisinde insanları panikleri üzerine düşünmeye çağırıyor. Malzemesi, gazete kâğıtları. Böylece gerçekliği yok eden medyanın panik duygusunu körüklediğine de işaret ediyor... ESRA AÇIKGÖZ İnsan kendini güvende hissetmeyince panik duygusu gelişebiliyor. Paniğe kapılmamak için kariyerinden, bir yerde bulunmaktan, parasını işletmekten, tatile çıkmaktan, bir şeyler yemekten, apartmanda oturmaktan, uçağa binmekten vazgeçen insanlar var. Kent yaşamında insanın paranoyak ya da panik belirtileri göstermesi için koşullar şahane. Neden malzeme olarak gazete kâğıdını seçtiniz? Kavram oluştuğunda malzemesi de beraber gelir. Diğer yandan gazete bazı işlerimin içeriği ile iyi örtüşüyor. Hem geçmiş hem de gelecek ile ilgili projeksiyonlar oluşturabildiğim, katmanlı kullanımından dolayı zaman kavramını da işin içine kattığım, hem de güncel ve sosyal imgeleri içinde bulduğum ortam, gazete. Toplumu ve insanı izlediğim görsel olanaklar sunuyor. Bu imaj çöplüğünü seviyorum. Ayrıca bloklar haline getirerek üç boyutlu formlar verebildiğim, heykelsi işler yapabileceğim plastik bir malzeme. Gazete katmanlarının altındakini merak ettiğim için üstünü kesebilir yeni bir imgeye ulaşabilirim. Üzerini boyayabilir, kolajlar yapabilirim. Sizce panik duygusunun tetiklenmesinde, medyanın nasıl bir rolü var? Gazeteler ve televizyonlar üzerinden imgeler art arda ve üst üste aktıkça ve bu tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok olunca bireyin gerçeklik algısı da bulanıklaşmaya başlıyor. Bu imgeler bazen birbirinin içine giriyor ve diğerinin yerini tutuyor. Önemli olanı da seçemez hale geliyoruz. Gazetede gördüğümüz ya da ekrandan akan haber ve imajlarin doğruluğu ve gerçekliği konusunda kuşkularımız var. Gerçek ve düzmece artık aynılaşmış bizim için. Sürekli yönlendirilen birey kendini doğru konumlandıramaz. Dün doğru bildiğinin bugün yanlış olduğunu okuduğunda panik için zemin hazırlanmış demektir... yok. Bunlar bir ressamın sezgileriyle kesilmiş, insana, topluma, sosyal olaylara ait imajlar. Bu görsel malzemeleri önceleri resimlerimde kullanırken sonraları oluşturdukları hacimden ve içerdikleri kavramlardan dolayı projelerimin esasını oluşturdular. Bir proje gibi elimin altında duran bu materyalden bazı düzenlemeler, üretimler çıkarmaya başladım. “Arşiv1Yurttan Sesler”, “Arşiv2Ölüm=Ölüm”, “Arşiv3Aileye Mahsustur”, “Arşiv 4Terör Fabrikası”, “Arşiv5 Yeni Bağdat Müzesi” ve “Arşiv6Panik” adlı düzenlemelerim oluşturduğum arşivin içinden çıktı. Bu sezgilerle oluşturulan çalışmalarınız nasıl bir insanlık tablosu çiziyor? Ben çıkarımlarımı yapıt olarak ortaya koyduğumu düşünüyorum... Yapıt kendi kavramını oluşturuyor ve çoğaltıyorsa iyi iş yaptım derim. Yapıt cümlesini bir türlü kuramıyorsa oturur yeniden çalışırım. Arşiv işlerimde yapmak istediğim gazetede gördüğümüz ve televizyonda izlediğimiz kolaj yığını halindeki imajları deşifre etmek. Bizimle bağlantılı ama bire bir tanık olmadığımız olaylarla ilgili yeni bir okuma önerisi. Belki de gazetedeki imgeler arasında var olan ve kendini hemen okutmayan asıl hikâyeyi kendimce kurgulama isteği. G Cübbeli kendi uzmanlık alanında, örneğin “burjuva” Adnan Hoca’yla karşılaştırıldığında, daha çok “halk”ı temsil ediyor... Espriden yoksun görünümlü, şık ve kasıntılı Adnan (Oktar) Hoca’dan farklı olarak Cübbeli’de belli ki bir mizah yeteneği var. Nitekim bu yıl temmuz ayında Haber Türk’te Fatih Altaylı’yla çıktığı program sonrasında programa gelen sayısız mesajlardan birinde “modern Nasrettin Hoca” olarak değerlendirilmiş. Bu benzetme Nasrettin Hoca’mıza hakaret midir iltifat mıdır ayrı konu, fakat Cübbeli Hoca’nın hiç değilse komiklikte yetenek sahibi olduğu açık. Adnan HocaCübbeli Ahmet Hoca karşılaştırmasını da durup duruken yapmadım. Adnan Hoca “mehdilik” iddiasında imiş. Cübbeli bunu eleştiriyor ve yine hadis vb. bilgilere dayanarak “mehdi”nin üç yüz yıldan önce gelemeyeceğini bildiriyor. *** Cübbeli’den açmışken, sürdürelim. Müminlere yönelik eleştirilerinden biri, bunlardan bazılarının namaz sırasında cep telefonlarını açık tutmaları ya da kapatmayı unutmaları. İnternetteki videolarından birinde “şarkı” eşiliğinde namaz kılınamıyacağını ikna edici biçimde, ulemaca açıklıyor. Barbi bebeklerden tahrik olduğunu ise zaten biliyoruz. Bu konuda şöyle konuşuyor: “Bu bebek filan değil, karının minyatür hali. İnsanları tahrik ediyor.” Neyse ki HaberTürk’teki programda, barbilerin dışında kalan “bebeğin caiz” olduğunu eklemeyi ihmal etmiyor. Sözünü ettiğim TV programında Cübbeli Hoca belli ki reyting rekorları kırmış. Gelen övgü ve hayranlık mesajlarını internetten indirmeye kalksam sayfalar tutar. *** Cübbeli Hoca, sanırım uyak çağrışımı ile, bana “kubbeli lise”yi anımsattı. Ya da, galiba daha doğrusu, kubbelli lise üstüne bir şey yazmayı tasarlarken yine uyak çağrışımıyla cübbeliyi anımsadım. Kubbeli lise de ne imiş derseniz, 10 Ağustos tarihli Cumhuriyet’teki Eskişehir kaynaklı haber dikkatli okurun gözünden kaçmamış olmalıdır. Kesip bir kenarda sakladığım habere göre, AKP Eskişehir eski milletvekili Fahri Keskin adlı kişi, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde kubbeli bir lise binası yaptırmaya başlamış. Eskişehir Milli Eğitim İl Müdürü İbrahim Ceylan beyefendi de, bu tür mimariye alışılması gerektiğini buyurmuş. Haberde, üzerindeki kubbe ile eğitim kurumundan çok camiye benzeyen binanın fotoğrafı da bulunuyor. Ne hikmetse bina yapımı henüz sürmekte iken kubbe tamamlanmış bile. AKP’li eski milletvekiline de, Milli Eğitim İl Müdürü’ne söyleyecek bir sözümüz olamaz. Bütün bunlara gerçekten de alışmamız gerekiyor. Cübbeli Ahmet Hocaların Türkiye’sine yakışacak olan kubbeli liselerdir. G ataolb@cumhuriyet.com.tr İ şsizlik, yalnızlık, salgınlar... Bütün bunlar günümüzün en güçlü duygularından paniği daha da arttırıyor. İrfan Önürmen, Pi Artworks Galeri’de izleyicileri işte bu duyguyla yüzleştiriyor. Kendinde bu gücü bulanlar sergiyi 31 Ekim’e kadar gezebilir. Panik üzerine bir sergi açma fikri nereden çıktı? Savaşların kültürü yok edişini eleştiren projemden sonra panik psikolojisini konu edinen bir proje kendiliğinden geldi. Bu günümüz insanının, özellikle kent insanının duygusu. Bu sergide bütünlüğünü giderek yitiren toplumun yaşadığı paniği göstermek istedim. Peki toplumda panik duygusunu en çok neler tetikliyor sizce? Bunlar günümüz yaşantı biçimiyle ilişkili ve çok çeşitli; stresli çalışma koşulları, gelecek kaygısı, çarpık insan ilişkileri, bireyin tüketime zorlanması, her şeye sahip olma arzusu, kariyer tutkusu, başarısızlık, kimliksizleşme, yalnızlaşma... Buna düzensiz kentleşme, trafik, sağlıksız yaşam koşullarını da ekleyebiliriz. Yanı başımızdaki savaş, hayatımızı tehdit eden olası salgınlar, felaket haberleri bile paniğimizi tetikleyebilir. SEVGİSİZ KALMAK Sizin paniğiniz ne? Ben de herkes gibi maskelediğim ve ara sıra su yüzüne çıkan panik anları yaşarım. Örneğin büyük bir binada yalnız kalmak fikri bile hoşuma gitmez. En çok yakınımda bir silahın varlığını anlarsam huzursuzluğum başlar. Ama asıl paniğim sevgisiz kalmaktır. Panik, Arşiv adını verdiğiniz serilerin sonuncusu. Neyin “Arşiv”ini tutuyorsunuz? Sadece adı “Arşiv”. Kendi içinde bir yöntemi olsa da bu arşivin sosyolojik anlamda bilimsel bir değeri TARİHTE BU HAFTA C M Y B C MY B Cevher Özden Tunus’ta 27 Eylül 1902: Yıllarca yakalanarak Türkiye’ye getirildi yurtdışında konserler veren ve tutuklandı. 1984: Son Posta, Avustralyalı ünlü soprano “Dame” Yeni Sabah, Cumhuriyet gibi birçok Nellie Melba konser vermek üzere gazetede yazıişleri müdürlüğü ve ülkesine döndü. Dönemin ünlü başyazarlık yapan üç dönem Demokrat seslerinden Melba’nın ismi ona hayran Parti’den milletvekili seçilmiş Cihat Baban ünlü Fransız Şef Auguste Escoffier’nin geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etti. yaptığı “Peş Melba” tatlısı ve “tost Melba” sayesinde farklı bir alanda da olsa H. Yerlikaya 29 Eylül 1911: İtalya Osmanlı Devleti’ne hâlâ yaşıyor. 1940: II. Dünya Savaşı ültimatom vererek Trablusgarp’ın sırasında Japonya, Almanya ve İtalya’nın kendilerine bırakılmasını istedi. Böylece askeri paktına katıldı. 1995: Genelev sahibi ve Trablusgarp Savaşı başladı. 1929: Muhsin yıllarca vergi rekortmeni olan Matild Manukyan’ın Ertuğrul’un yönettiği “Ankara Postası” otomobilinde meydana gelen patlama sonucu filminin ilk gösterimi İstanbul’da Manukyan ağır yaralandı, şoförü ise hayatını yapıldı. 1984: Yönetmen Atıf Yılmaz kaybetti. 2000: Sydney Olimpiyatlarında 85 kilo (sağda), “Bir Yudum Sevgi” adlı güreşçisi Hamza Yerlikaya altın madalya kazandı. filmiyle “Altın Portakal” ödülünü aldı. 28 Eylül 1946: SSCB, Türkiye ile birlikte İstanbul 30 Eylül 1921: Asker ve siyasetçi ve Çanakkale Boğazlarını koruma isteği mesajını Rauf Orbay sürgüne yollandığı Malta iletti. 1982: “Banker Kastelli” adıyla tanınan Abidin Adası’ndan serbest bırakıldı. 1955: Sinema tarihinin “asi çocuğu” Amerikalı ünlü Oyuncu James Dean (sağda) 25 yaşındayken geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. 1956: Asıl adı “Ayşe Leyla Çeyrekgil” olan ünlü soprano Leyla Gencer, San Francisco’daki “San Francesca da Rimini Operası”nda son anda oynayamayacağını bildiren ünlü Soprano Renata Tebaldi’nin yerine başrolü seslendirdi. vatandaşlığına geçti. 1973: Ünlü sporcu Cemal Kamacı Ali Sami Yen Stadı’nda düzenlenen maçta Avrupa şampiyonu Roger Zami’yi yenerek bu unvanı ele geçirdi. 1977: Asıl adı “Edison Arantes do Nascimento” olan Brezilyalı efsanevi futbolcu Pélé (altta sağda) futbolu bıraktı. 2 Ekim 1935: Benito Mussolini liderliğindeki İtalya Etiyopya’yı işgal etti. 1973: “Uçan Finli” olarak tanınan Finlandiyalı uzun mesafe koşucusu Paavo Nurmi hayata veda etti. 1 Ekim 1936: Faşist General Francisco Franco İspanya devlet başkanı oldu. 1938: Ünlü yönetmen Tunç Başaran doğdu. 1940: 20. Yüzyılın en büyük kuramsal fizikçilerinden Albert Einstein Alman vatandaşlığından Amerikan 3 Ekim 1906: “S.O.S” uluslararası imdat sinyali olarak kabul edildi. 1926: Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk heykeli İstanbul Sarayburnu Parkı’nda törenle açıldı. 1932: Irak, İngiliz mandasından kurtuldu. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ