Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 TEMMUZ 2009 / SAYI 1217 5 Şalterleri indirin, tempoyu durdurun... Stop the Tempo, Romanya’nın asi oyun yazarı Gianina Carbunariu’nun eseri. “Bir şey olmak” zorunda bırakılan üç gencin yaşamı üzerinden hayatı sorguluyor. Hikâye, bir gece kulübünde başlıyor. Zaten oyun da bir barda sahneleniyor. ZUHAL AYTOLUN H ayat çok hızlı akıyor. Hep bir yerlere yetişiyor ya da yetişmek zorunda hissediyoruz. Bir an her şeyin durduğunu düşünsenize. Hiç bulunmak istemediğiniz bir ortamda, bir anda karanlığa düştüğünüzü... Belki pek çok şeyi düşünme fırsatı bulur insan, kimbilir? “Stop the Tempo” oyunu işte bunu yapıyor, şalterleri kapatıp bir anda karanlıkla başbaşa bırakıyor izleyeni. Romanya’nın asi oyun yazarı Gianina Carbunariu‘nun yazdığı oyun “bir şey olmak” zorunda bırakılan üç gencin yaşamına odaklanıyor. Hikâye, gece kulübünde başlıyor. Zaten oyun da bir barda, Beyoğlu Bekâr Sokak’taki Mask Live’da sahneleniyor. Hem üç gencin kariyer yapmak, cool görünmek, âşık olmak, para kazanmak, yani “bir şey olmak” zorunda bırakılışlarına tanıklık ediyor, hem de oyunun bir parçasıymış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Romen Kültür Enstitüsü’nün desteğiyle sahnelenen oyun, Özen Yula ve Mehmetcan Minciözlü çevirisi ve Yula’nın yönetiminde ağustos sonuna kadar her cumartesi saat 21.00’de izleyiciyle buluşuyor. Şalterleri indirerek karanlıkla aydınlığı yakalamaya çalışan üç genci de Sanem Öge, Selin Zafertepe ve Sezgi Mengi canlandırıyor. Özen Yula ile oyun üzerine konuştuk. Stop the Tempo’yu sahnelemeye nasıl karar verdiniz? Wiesbaden Bienali’nde oyunun orijinal kastını izlemiştim beş yıl önce. Çok farklı bir yorumdu. Romanyalı oyuncular, yazar Gianina Carbunairu’nun rejisinde oynamışlardı. Oyunun aslının kitabını New York’ta bulup okuyunca dil özellikleri de iyice dikkatimi çekti. Böylelikle serüven başladı. Romanyalı üç gencin yaşadıkları büyük dönüşüm, hangi açılardan Türkiye’yle örtüşüyor? Türkiye, fazla Amerikan güdümlü bir vahşi kapitalizm sürecinde yaşadı, yaşıyor. Dolayısıyla aynı tür çözülmeleri bizim Özen Yula. gençlerimizde de fazlasıyla görüyoruz. Marka tutkusu, daha fazla kazanma hırsı, “cool” görünmek, “popüler” olmak derdi, daha iyi yaşamak hevesi ve bunun sadece parayla olabileceğini düşünmeleri ortak yönler. Çöken bir sistemin ardından yeni bir hayata uyum sağlama çabaları da ortaklıklar içeriyor. Bir enkazdan çıkıp yeni bir ev kurmaya çalışıyor gençler. Bu arada da çok şey yitiriyorlar tabii. “Bir şey olmak” zorundalığı gençleri nasıl etkiliyor? Bütün bu “olma” çabaları tam anlamıyla bir olmamışlık, oturmamışlık getiriyor. Daha “ham”, “basit” bir durum söz konusu. Ama bayağılığa varan bir basitlik bu. Kendilerini kanıtlama çabaları, “biri” olabilmek, bir “etiket” sahibi olmak derdiyle yanıp tutuşmaları üzüntü veriyor bana. Hem yaşamaları gereken koskoca bir hayatı da kaçırıyorlar ellerinden. O yaşta insan neleri kaçırdığının farkına dahi varmıyor. Asıl acı olanı daha sıradan ve masum gençlerin o toplumda biri olma çabaları sonucunda tutunamamaları. Nasıl bir tutunamayış peki o? Yani sistem sizi bir yerde olmaya ya da birileriyle hareket etmeye zorlayabilir. Belli bir kesime yakın davranırsanız zirveye de çıkabilirsiniz ve biri olursunuz. Tek başınıza sürdürdüğünüz çabalar ise bireysel olarak kalmaya mahkumdur genelde. Gerçekten belli yetenekleriniz yoksa, dayanıklı ve azimli değilseniz, tutunamazsınız ve parçalanma başlar. Oyun vahşi kapitalizmi de sorguluyor. “Daha fazla satın al”, “daha iyisi çıkmış onu al”... Tükettikçe varsın, tüketmek için çalışıyor ve kazanıyorsun... Oyun ciddi bir vahşi kapitalizm eleştirisi ama bunu asık suratla yapmıyor. Bu da oyunun ve yazarın erdemi. Ben de yönetmen olarak onlara yakın durmaya gayret ettim. Bir şeyi güldürerek anlatırsanız seyirciye daha net ulaşabilir. “Tükettiğin kadar varsın!” mantığı, “Tükettiğin kadar tükenirsin!” mantığına evrilmeli bence. Sizce oyunun karakterleri Maria, Paula ve Rolando aramızda dolaşıyor mu? Evet, buna olumsuz cevap vermem mümkün değil. Onlar sadece bilinçli olmadan, sırf sıkıntıdan bir eylem başlatıyorlar. Ama bu süreçte bilinçleniyorlar. Panik, karanlık ve sessizlik... Sizdeki karşılığı nedir bu kavramların? Her yeni sistemle ya da olayla bir panik başlar. Nasıl olacaktır, bu yeni düzenle nasıl baş edilecek ya da buna nasıl uyum sağlanacaktır. Ama yola devam etmek için bir soluk almak gerekir. İşte karanlık bunu sağlar. Karanlıkta kendinizle kalırsınız. İster istemez bir yalın olma hali gelir insana. Sessizlik ise susmanızın neticesidir. Bambaşka bir hayat, düzen ve denge kurulur. İşte orada kendi kendinize kalıp hayatınızı yeniden değerlendirebilir, yeniden yola koyulacak gücü içinizde bulabilirsiniz. Peki ya siz bu üç gencin yerinde olsaydınız nerelerin şalterini indirirdiniz? Ben olduğu gibi Türkiye’nin şalterini indirirdim. Kadınlar, erkekler, gayler, şehirliler, taşralılar, Türkler, Kürtler, Aleviler, Kemalistler, dindarlar, fanatikler, ateistler, cahiller, entelektüeller, feministler, hümanistler, milliyetçiler, sanatçılar, askerler, televizyoncular, teröristler, polisler bir süre karanlıkta kalıp düşünseler, bu ülkeye iyi gelirdi. Karanlıkta biraz durup düşünmek belki bizi aydınlıkta bir adım ileri götürür. G SERGİ Sınırlar yörüngeler iemens Sanat, üç yıldır düzenlediği yarışmalı sergisi “Sınırlar Yörüngeler 06” ile genç yeteneklerin sanat platformunda yer almalarına yardımcı olmaya devam ediyor. Bu yılki yarışmada başarılı bulunan yapıtların ikinci kısmı 31 Temmuz’a kadar Siemens Sanat’ta görülebilecek. Çalışmalarına yer verilen genç yetenekler arasında Neşe D. Akbaş, Hasan Aksaygın, Gökçe Er, Orhun Erdenli, Hatice Karadağ, Reysi Kamhi, Ahmet Kocataş, Ali İbrahim Öcal, Ercan Vural, Burcu Yağcıoğlu ve S Eşref Yıldırım bulunuyor. Anlatılanlara gelince... Varoluşa ilişkin soru formları, siber alanın mahremiyete müdahalesi, farklı temsiller, seyirlik olma sırrı, görüntünün arkasında saklı kalmış gerçek, sürekli kendi olmanın sıkıcılığı... Küratörlüğünü Mürteza Fidan ve T. Melih Görgün’ün üstlendiği, Osram, RanTrans, madebycat desteğiyle gerçekleştirilen “Sınırlar Yörüngeler 06” sergisi haftanın her günü 10.00 19.00 saatleri arasında gezilebilir. G www.siemenssanat.com TARİHTE BU HAFTA 19 Temmuz 1929: Ünlü İtalyan Ressam Fausto Zonaro (solda) San Remo’da hayata gözlerini yumdu. Zonaro II. Abdülhamit’in ilgisi sonucu uzun yıllar İstanbul’da yaşadı ve Türk kültürünü benimsedi. II. Abdülhamid tarafından Mecidi Nişanı’yla ödüllendirilen Zonaro saray ressamı olarak görevlendirilmişti. 1980: Eski başbakanlardan Nihat Erim, İstanbul Dragos’taki evinin yakınında düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldü. yumdu. 1974: Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs çıkarmasını yaptı. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı kendisine bağlamasına (Enosis) seyirci kalmak istemeyen Türkiye, İngiltere’nin pasif kalmayı tercih etmesi sonucu garantör devlet olarak tek başına adaya harekât düzenledi. kamyonlarla toplanmaya başlandı. 1987: Tercüman, Günaydın, Milliyet gibi gazetelerde çalışan ünlü gazeteci Örsan Öymen (solda) hayata gözlerini yumdu. 21 Temmuz 1922: İttihat ve Terakki’nin önde gelen yöneticilerinden Cemal Paşa, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te sokakta yürürken öldürüldü. 1940: Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya Sovyetler Birliği’ne katıldı. 1969: İnsanoğlu ilk kez Ay’a ayak bastı. Apollo 11’den inen Amerikalı Astronot Neil Armstrong (solda) Ay’da yürüdü. 23 Temmuz 1909: İstanbul Sirkeci’deki Büyük Postane açıldı. 1919: Erzurum Kongresi toplandı, Mustafa Kemal başkan seçildi. 1940: İlk kez radarlı bir İngiliz savaş uçağı Alman uçağını düşürdü. 1967: Ünlü şair ve yazar Ahmet Kutsi Tecer hayata gözlerini yumdu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Gazeteciler Sendikası’nın ortak girişimiyle gazeteci ve yayın kuruluşları temsilcileri tarafından imzalandı. 1980: “Pembe Panter” filmleriyle ünlenen İngiliz komedyen Peter Sellers (üstte) hayata veda etti. 25 Temmuz 1931: Cumhuriyet döneminin ilk basın yasası “Matbuat Kanunu” kabul edildi. 1950: Türkiye Kore Savaşı’na katılma kararı aldı. 1984: Türkiye’de “Şeker Portakalı”, “Güneşi Uyandıralım” gibi kitaplarıyla tanınan Brezilyalı ünlü yazar José Mauro de Vasconcelos hayata gözlerini yumdu. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ 20 Temmuz 1921: Amerika’da New York ile San Francisco arasında uçakla posta servisi başladı. 1936: İsviçre’nin Montreux şehrinde “Boğazlar Sözleşmesi” imzalandı. 1967: Ünlü Ressam Fikret Mualla hayata gözlerini 22 Temmuz 1936: İstanbul Belediyesi Almanya’dan ilk çöp kamyonlarını getirdi. İstanbul’un birçok yerinde at ve eşek arabalarıyla toplanan çöpler, büyük semtlerde 24 Temmuz 1908: II. Meşrutiyet ilan edildi. 1923: Lozan Antlaşması Türkiye ile batılı devletler arasında imzalandı. 1941: İlk Türk kadın tiyatrocu Afife Jale (sağda) öldü. 1960: Basın Ahlak Yasası, C M Y B C MY B