22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 RUDEBOY AKANSEL PİŞKİN (25 yaşında, mali müşavirdenetçi) Boss DJ adıyla partilerde, organizasyonlarda ska DJ'liği, hatta ska misyonerliği(!) yapıyorum. Ska mutlu eden bir müzik. Bu mutluluk da mikrop gibi, vücuda girdi mi bir daha çıkmıyor, tutkudan öte bir hal alıyor. Bu müzikle tanıştığımda orta ikideydim. Annem, beni grup Laçin’in CD’sini almam için markete yolladı. Markette o CD yoktu, Athena’nın Skalonga albümünü gördüm, kapağı ilgimi çekti, onu aldım. Aylarca dinledim. Bu müziğin ska olduğunu öğrendim ve araştırmaya başladım. O dönem Ankara’daydım, Ertuğrul Pasajı’nda ska ve punk CD’leri satan bir dükkân buldum, pek çok grup keşfettim. Ska 1950’lerde Jamaica’da ortaya çıkmış bir müzik türü; Jamaica halk müziğinin de, Amerikan R&B ve soul müziğinin de etkisi var. O dönemlerde Jamaica’da bir yetim okulu varmış, o okulda müzik öğretiliyor, jazz dersi veriliyormuş, yani aslında ska bu okulda okuyan Jamaica’nın alt sınıftan, yetim çocuklarının yarattığı bir müzik. Bilindiğinin aksine reggae’den önce ortaya çıktı, reggae’nin atası. Rudeboy ise, ska dinleyicilerine verilen isim. Rudeboylar fakirdiler, bunun öfkesini önce zenginler gibi gösterişli takım elbiseler giyip, ince kravatlar, fötr şapkalar, güneş gözlükleri takarak gece kulüplerine gidip eğlenerek çıkardılar. Sonrasında suç işlemeye de başladılar ve zamanla bu bir alt kültür haline geldi. Dünyada meşhur olması ise, İngiltere’ye işçi olarak giden rudeboy’ların ska kültürünü de yanlarında götürmesiyle oldu. O dönem İngiltere’de de “mod”lar vardı. Modlar da rudeboylar gibi fakir çocuklarıydılar ve onlar da şık kıyafetler giyip, kulüplerde kendilerini göstermeye çalışıyorlardı. Sonra Jamaicalılardan skayı öğrendiler ve benimsediler. 1969’da skinheadler çıktı, ilk çıkan skinler sadece reggae ve ska dinliyorlardı. 1977’de ise punk başladı, aynı dönem punk gibi yaşayan ama reggae ve ska seven adamlar, en popüler ska akımını yarattılar, ona da “two tone” dendi, punka yakın bir sound'tu. The specials ve Madness bu akımın en önemli gruplarından. Bu gruplar sahnede rudeboylar gibi giyindiler ve bunu bir imaj haline getirdiler. Kısacası, müzik ve moda ilişkisi ska ve Fred Perry’yle başladı... Rudeboylar Ben Sherman gömlekler, Fred Perry ve Lonsdale tişörtler giydiler, zamanla bu bir üniforma gibi oldu. Onlar sayesinde sanırım müzik tarihinde ilk defa markalar bir alt kültürün simgesi haline geldi. Türkiye’de büyük bir ska dinleyici kitlesi yok, ama konserler ilgi görüyor. Balo Sokak’taki Unity Pub, en sık gittiğim mekân. 12 TEMMUZ 2009 / SAYI 1216 EMO ZEREN ÇEVİK (26 yaşında, öğretmen) Aslında emo, 80 sonlarında çıkan bir akım olmasına rağmen, yeni popülerleşti ve şimdi kendini “emo” diye tabir edenlerin bu müzikten haberleri bile yok. Onlar işin sadece görsellik tarafında, saçlarıyla gözlerini kapatıyorlar ve kendilerine “emo” diyorlar. İşin çıkış noktasının müzik olduğu unutuldu. Emo, eskiden bu müziği dinleyen kişiye denirdi. Şimdi bu kavram sadece çizgili çoraplar giyen, saçlarıyla gözlerini kapatan, bunalım takılan gençleri temsil ediyor. Emo olmak oturup ağlamak veya evden kaçmak değildir, punklar da sürekli kahkaha atmıyor veya metalciler de somurtmuyor zaten. Bu tür safsatalar, akımları olduğundan farklı yerlere sürüklüyor. Ben, Saves The Day, The Juliana Theory gibi daha eski grupları dinlemeyi seviyorum. Bir dönem tüm metalcilere satanist deniyordu, tabii punklar, rockçılar, grungelar, hatta hiphopçılar, ne kadar farklı görünümde insan varsa onlar da bu damgayı yiyordu, çünkü kimse tarzları ayırt edemiyordu. Şimdi de “emo” kavramı gündemde, muhtemelen farklı görünen herkes “emo” olarak adlandırılacak. Oysa ki pek çok tarz var, hepsinin kültürü, tavrı, felsefesi farklı... RÖPORTAJ: DENİZ YAVAŞOĞULLARI / FOTOĞRAFLAR: VEDAT ARIK Benim çocuğum hangisi? RAVER GÜLÇİN ÖZDEMİR (24 yaşında, master öğrencisi) “Raver” 60’lı yıllarda çıkmış bir kavram. O zamanlar, bu kavramla “parti insanları” diye tabir edebileceğimiz, partilere katılan, gece kulüplerine giden, dans eden eğlenen kişiler kastediliyormuş. Ben, trance, industrial, elektroclash, jungle bazen dub vb. tarzlarda müzik çalan mekânlara gidiyorum. Eğlenmeyi seviyorum, beni çeken bu. “Raver”lara uyuşturucu müptelası gözüyle bakılıyor, bu büyük bir önyargı. Oysa ki insanlar uyuşturucusuz da eğlenebilir, uyuşturucu olmadan da bu müzikleri dinleyebilir. Giyim konusunda rahat ama gösterişli kıyafetler tercih ediyorum. Örneğin kot, tişört, ama göze çarpan kot ve tişört. ELEKTROPOP ÖZGEN ÖZEN (26 yaşında, mimar) Beni etkisi altına alan aslında popart sanatı. Etkilenmemin sebebi “popart”ın referansının klasik temalardan ziyade sıradan imgeler olması. İçinde bulunduğumuz dünyanın farklı yansımaları gibi; Andy Warhol’un Marliyn'leri, Roy Lichtenstein çizgi romanları... Müzikte de elektropop tek sevdiğim tarz. Elektro pop’a da müziğin popart versiyonu denilebilir. Dinledigim gruplar arasında Client, Ladyhawke, Peaches, Electrocute, Marsheaux, Rockets in coma, Fotonovela ve Türk grup olarak da Wufi var... Türkiye’de bu tarz müzik popülerleşiyor, pek çok mekân bu müziğe yer veriyor. Arkaoda, Peyote, Indigo gittiğim yerler arasında. Giyim tarzı da 60’ların pop art giyiminin bugünün günlük hayatına adapte edilmiş hali olarak anlatılabilir. METALCORE TALAT TALU (24 yaşında, öğrenci) Metalcore dinleyicisiyim, bu müzik, metal müziğin yeni bir kolu olarak nitelendirilebilir. İçimdeki duyguları o an en yüksek noktaya çıkaran müzik bu. Metalcore’u punklar da dinliyor, metalciler de, hardcorecular da. Bu müziği temsil eden belirli bir marka, imaj yok, yani takım elbise giyen biri de dinleyebilir. Ben kendimi rahat hissettiğim şekilde giyiniyorum. Metalcore dinlememin kay kay kaymamla bir alakası olup olmadığını sorarsanız kaykay sıradışı bir spor olduğu için, bu sporu yapanlar da sıradışı müzikler dinliyorlar diyebilirim. August Burns Red, As I Lay Dying, The Bled, Norma Jean gibi gruplar dinliyorum. PUNKROCKER ERSİN KORAY (22 yaşında, öğrenci) 2001 yazıydı, internetten bir grup buldum, yaptıkları müziğin tarzının punk rock olduğunu tahmin edecek kadar bilgim vardı, ama çok da bir şey bilmiyordum. Sonrasında kendim araştırmaya başladım. Epitaph Records’tan çıkan albümleri dinledim, punkorama albümlerini dinledim. Zamanla birikimim arttı ve bu müzik bende bir tutku haline geldi. Çocukluğumdan beri kay kay, snowboard gibi sıradışı sporlara ilgi duyardım, benim sevdiğim tür olan 90’lardaki punk rock’ın kültüründe de bu var. Şu an “Dinamit” grubunda bas çalıyorum. Punk rock günümüzde pek popüler değil. Ne yazık ki elektronik müzik de Türkiye’de çok tutuldu ve birçok punk rock dinleyicisi sadece ortam için bu müziğe kaydı. Ancak bu durum beni yıldırmıyor, müzik yapmaya aynı heyecanla devam ediyorum. Punk rock’ın da belli bir imajı var tabii, özellikle 2000’lerde bu imaj daha önemli bir hale geldi hatta bazen müziğin bile önüne geçiyor. Bizim sahne için özen gösterdiğimiz bir durumumuz yok. Günlük hayatta neyi giyorsak sahnede de aynı şey geçerli. Ama tabii ki bir duruşumuz var ve bunun olması gerekiyor. Eskiden saçlarım maviydi, o dönem özellikle Bursa’da yadırgandığım oluyordu, şimdiyse ara sıra dövmelerime şaşıranlar, ne manaya geldiğini soranlar oluyor... HİPHOP LEVENT KESKİN (23 yaşında, rap müzisyeni) Rape karşı olan ilgim, Türkiye’ye rapi tanıtan Cartel grubunu dinlememle başladı. Zamanla araştırdım, bu müziği yapan başka isimler keşfettim ve onları dinlemeye başladım. Cypress Hill, Luniz, İnsane Poetry, Wutang Clan ise şu an dinlediğim isimler. Zaten kendim de bu müziği icra ediyorum, Blackjack’le birlikte yaptığımız iki albüm var, albümümüz derken parçaları internetten, myspace.com/leventkeskin adresinden yayınlıyoruz. Bunun nedeni bir bandrolün altına girmek istemememiz. Rap'in rahatlıktan gelen bir giyim anlayışı söz konusu; bol, rahat. Bu bol giyinme anlayışının, eskiden rap yapanların, fakir oldukları için babalarının pantolonlarını giymelerinden çıktığına dair söylentiler de var. Bazı rapçiler de altınlar takar, büyük pahalı arabalar ve güzel kadınlarla gezerler, bu durum “sonradan görmelik” olarak adlanır, oysa ki zamanında ezilmelerinden kaynaklanan öfkelerini dışa vuruş biçimleridir, bir protestodur, tavırdır. HARDCORE PUNK ALİCAN ŞALT (20 yaşında, müzisyen) Hardcore punk 70’li yılların sonunda çıkan bir müzik. Çocukluğumdan itibaren müziğe ilgi duyuyorum, 13 yaşımdan beri de bu tarz müzikler dinliyorum. “Standback” diye grubum var, hardcore punk yapıyoruz. Özellikle Almanya’da çok tanınıyoruz. Hardcore punkın müziği gibi imajı da biraz sert. Daha dar kotlar, botlar, dövmeler vs... Yurtdışında hardcore punk yapan faşist gruplar da var. Ancak biz Standback olarak antifaşist bir anlayışla müzik yapıyoruz. Sözlerimiz de öyle. Görünüşüm yüzünden çok büyük sorunlar yaşamadım. Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle