Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Tarlabaşılılar, Beyoğlu Belediyesi’nin önünde pek çok eylem yaptı. Ellerinde “Vicdan Bizde Cüzdan Sizde” yazan dövizlerle boşuna yanıt beklediler yetkililerden. Mahalle sakinleri tedirgin, seçimden sonra Tarlabaşı’nda dozerlerin boy göstereceğini biliyorlar. Eğer bir şey yapılmazsa hem binlerce insan evlerinden olacak hem de bir kültür yok edilecek... Yusuf Karapınar Tarlabaşı’nda 50 yıldır ayakkabıcılık yapıyor... 29 MART 2009 / SAYI 1201 Mağara Adamı / TAYYAR ÖZKAN (www.tayyarozkan.com) SİNEM DÖNMEZ Tarlabaşı’nı yıkmayın stanbul’daki değişim malum, her semtte bir “yenileme” çalışmasıdır gidiyor. Tarlabaşı da bundan nasibi aldı. Tarlabaşı Yenileme Projesi GAP İnşaat’a ihale edildiğinden beri Tarlabaşılı mülk sahipleri ve kiracılar tek tek görüşmeye çağrılıyor, istek belli, evlerini boşaltmaları. Beyoğu Belediyesi Ek Hizmet Binası’nda konuşlanan GAP İnşaat’ın “Ya şimdi evinin parasını al, ya proje bitiminde ederinin 10’da birine denk gelecek bir daire alırsın” önerisini reddedenler “o halde evini kamulaştırırız” diye tehdit ediliyor. Proje alanındaki bina sayısı 278, bunlardan 209’u tarihi eser. Tarlabaşı’nda 2 bin 560 kişi yaşıyor. Nüfusun yüzde 51’i Kürt, geri kalanın çoğunluğunu Süryani, Ermeni, Musevi ve Rumlar oluşturuyor... Homojen bir kültür... Birbirlerine saygı duydukları her hallerinden belli. Söz “Ne olacak Tarlabaşı?” sorusuna geldiğinde endişe kaplıyor yüzlerini. Eğer müdahale edilmezse seçimlerden sonra Tarlabaşı’nın yıkılacağından eminler. Sadece onlar değil, Mimarlar Odası da aynı fikirde. Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı, “Tarlabaşı önemli bir kültür, Levanten mimarinin Türkiye’de hemen hemen olduğu tek yer, yıkım tarihi eser katliamı olur” diyor, “Büyük üniversitelerden birine hazırlatılmış bir statik rapor var. Açık açık binaların içini görmediklerini, etrafını dolaşırken adalardaki binaların yıkılacağına karar verdiklerini bildiren bir rapor.” Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi, 2008’in Mart’ında yürütmenin iptali için dava açtı. Gerekçelerden birini 5366 sayılı yenileme yasasının 2583 sayılı Anıtlar Kurulu yasasıyla çelişmesi. Diğer gerekçe de Türk İdari Hukuku’na göre, aynı bölgenin iki farklı kuruma bağlanmasının anayasaya aykırılığıydı. Çünkü SİT alanı olan ve Anıtlar Kurulu’na bağlı Tarlabaşı, 5366 sayılı yasayla İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na da bağlandı... Açılan dava henüz görülmedi ancak 5366 sayılı yasa ortadan kalkmadıkça İstanbul’daki tarihi bölgeler tek tek yok olacak. Önce Sulukule, sonra Tarlabaşı, ardından Haliç, sonra kim bilir hangi rantı büyük alan? Bugün seçim günü. Tarlabaşı halkı tedirgin, bu işin vicdani boyutunu düşünen herkes tedirgin aslında. İ Hikâyeyi hemen hemen biliyoruz; Başbakan Erdoğan 2005’te Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’dan Tarlabaşı’yla ilgli bir proje istedi. Anıtlarla ilgili 2583 sayılı yasa burada herhangi bir proje yapılmasına engel oluşturuyordu. Bunun üzerine pek çok kentsel mirasın yok olmasının önünü açan 5366 sayılı yasa çıkarıldı. Bu yasaya dayanarak kurulan İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, AKP’nin kentsel dönüşüm alanları olarak belirlediği bölgelerin kontrolünü Anıtlar Kurulu’ndan aldı. Buraya kadar semt halkının bir muhalefeti yoktu. Ta ki bölgenin yenilenme ihalesini alan GAP İnşaat devreye girene dek. Projeyi meşrulaştırmak için Tarlabaşı’na çöplük, yaşayanlara da çöp muamelesi yapıldığını anlatan Yapıcı, ortada korkunç bir ayrımcılık olduğunu vurguluyor: “Planlarda evlerin girişi otoparktan veriliyor. Dolapdere’de yaşayanlardan korktukları için sokak kapıları koymayacaklar. Bu tür projeler sosyal ayrımcılığı getirir. O zaman bombalasaydınız Tarlabaşı’nı!” Halka gerçek projeleri göstermediklerini sadece simülasyon ve avan projelerin gösterildiğini anlatıyor Yapıcı. BİZİ BURADAN SÜRECEKLER... Tarlabaşı Mülk Sahipleri ve Kiracıları Destekleme Derneği sözcüsü Erdal Aybek, seçimden sonra evlerinden olma endişesi taşıdıklarını söylüyor. Seslerini çıkarmakta neden bu kadar geç kaldıklarını soruyoruz. Kandırıldıklarını söylüyor. Beyoğlu Belediyesi ilk kez görüşmeye çağırdığında onlara Dünya Bankası’ndan düşük faizle kredi alarak, binalarını restore etme imkanı sağlanacağı, parası olmayanların binalarını ise belediyenin onaracağı söylenmiş. Görüşleri bile sorulmuş. Projeyi samimi bulan ve insani taleplerinin karşılanacağını duyan Tarlabaşı sakinleri olaya sıcak bakmış. Sonra GAP İnşaat’a ihale edilen mülklerine karşılık pazarlıklar başlayınca olayın iç yüzünü anlamışlar. Aybek, kiracıların evlerinden zorla çıkartıldığını anlatırken yanımıza Tarlabaşı sakinlerinden biri geldi, elinde celp: “Bakın yine bir tahliye celbi. GAP İnşaat satın aldığı binalardan kiracıları zorla çıkarmak istiyor.” Yürürken bir kadın yaklaştı yanımıza, evine tahliye celbi gelmiş. Aybek, GAP inşaatla yapılan toplantılarda mülk sahiplerinin gözünü korkutmak için “Binalarda kapıcı parası bile 600 dolar olacak” dendiğini anlatıyor. Tarlabaşı’ndaki Gölgesiz Unlu Mamülleri’nin sahibi Deniz Tahtalı anlatıyor: “Önce destekledik, sonra haberimiz olmadan ihale edilmiş, pazarlığa çağırdılar bizi. Tüm mülk sahiplerini, aynı adaya toplamaya çalışıyorlar. Kendi müritlerine peşkeş çekecekler burayı.” Tarlabaşı’nda 50 yıldır ayakkabıcılık yapan Yusuf Karapınar, belediye yetkililerince açık açık tehdit edildiklerini anlatıyor. “Kolumuz uzun hiçbir şey yapamazsın, kamulaştırırız, dediler. Bizi insan yerine koymuyorlar. Seçim sonrası hemen kamulaştıracaklar. Ardından dozer girecek. Biz onlar için en alt sınıf, kişiliksiz, kimliksiz, pis insanlarız” diyor. G Erdal Aybek. Fotoğraf: Vedat Arık Deniz Tahtalı. DÜNYALI YAZILAR İktidar sorumluluğu ZÜLAL KALKANDELEN ev sigorta şirketi AIG’nin yarattığı skandalı duymayan kalmamıştır herhalde... Amerikan hükümetinin hazineden kaynak aktararak batmaktan kurtardığı şirket, yöneticilerine milyonlarca dolar prim vermiş. Olay ortaya çıkınca, hem Obama hükümeti hem de halk büyük tepki gösterdi. O kadar ki; New York’un en çok okunan tabloid gazetelerinden The New York Daily News, “Domuz AIG” diye başlıkla çıktı. USA Today’in birinci sayfasında ise, üzerine domates fırlatılan AIG logolu bir resim yer aldı. Televizyonda yayımlanan sokak röportajlarından birinde, genç bir kadın öfkesini şöyle anlatıyordu: “Bu, Amerikan halkına yapılmış bir hakarettir! Bizimle dalga mı geçiyorlar?” Yaşlı bir adamın tepkisi ise, kısa ve D C M Y B C MY B özdü: “Çıldırmış bunlar!” Gerçekten birileri çıldırmış bu ülkede... Sonsuz bir açgözlülüğün pençesinde kıvrananlar, kendilerinden başka kimseyi düşünmez olmuş... Dar gelirli, işsiz, perişan; AIG’nin tuzu kuru yöneticileri ise, milyon dolarlık primlerin peşinde... Olayın buraya kadar olan kısmı, bütün dünyada haber oldu. Benim üzerinde durmak istediğim yanı ise, Obama’nın bu konudaki liderlik tavrı... Önce AIG yöneticilerini en sert şekilde eleştirip, yapılanın yanlış olduğunu söyledi Obama... Beklenebilir bir tepkiydi bu. Bununla da kalmadı; yöneticilere ödenen primlerin geri alınması için AIG’ye baskı uyguladı. O da yetmedi; Hazine Bakanı Timothy Geithner, prim tutarının AIG’ye verilecek kurtarma paketinden düşürüleceğini açıkladı. Bu önlemler üzerine, toplumda, hükümetin Amerikan halkının haklarını koruduğuna olan inanç güçlendi. Hükümet, böyle bir skandal karşısında görevini yapmış, gereken tepkiyi ortaya koymuştu. Fakat Obama bu kadarla yetinmedi; bir devlet başkanının sorunlar karşısında nasıl davranması gerektiğine ilişkin mükemmel bir örnek verdi ve yaşananlar üzerine şunları söyledi: “Washington, kimin hatalı olduğunu bulma telaşına kapıldı. Bazıları Demokratlar’ın hatası diyor, bazıları da Cumhuriyetçiler’in... Bakın; Başkan olan benim, sorumluluk bana aittir.” Aldığı somut önlemlerden sonra, bunları söylemese eleştirilir miydi Obama? Hayır. Öyleyse neden söyledi? Çünkü başkanlık koltuğunda oturmanın ne anlama geldiğinin ayırdında; ülkede kamuyu ilgilendiren olaylarda, birinci derecede sorumluluğun, en başta kendisine ve hükümetine ait olduğunun bilincinde... Çünkü halkın, kendisini iş yapması ve sorunları çözmesi için Başkan seçtiğini biliyor... Peki, böyle bir olay Türkiye’de olsa, sorumluluk makamındakiler nasıl davranırdı? “O adamlara biz mi verdik primi?” deyip, çıkarlar mıydı işin içinden? Sanki halk onları oraya sadece boy göstersin diye getirmiş gibi davranıp, sorumluluktan kaçarlar mıydı? Almanya’da patlayan Deniz Feneri olayında iktidarın tutumunu gördük... Onca insanın mağdur olması, derhal soruşturma başlatılmasına yetmedi... Bir nedeni olsa gerek... Türkiye’de iktidarlar, kamusal çıkarı gözetip, sorunları çözsün diye seçilmiyor mu? Yolsuzluklara bulaştığı iddia edilen devlet görevlileri hakkında soruşturma açmayanlar, halka karşı sorumluluklarını yerine getirmiş sayılır mı? Halk, kamu yararı yerine cemaat çıkarlarını savunan politikacılara güven duymaya devam edebilir mi? Obama hükümetinin ve Amerikalıların, kendilerini aptal yerine koymaya çalışan holding yöneticilerine gösterdiği tepkiden alınacak dersler var... Türkiye’de özellikle politikacıların, kamu vicdanının yara almamasına özen göstermesi gerek. Bu, hem siyasetin saygınlığı, hem de ülkenin huzuru açısından şart... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com