22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 MART 2009 / SAYI 1201 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ NATO 60 yaşında ALİ SELİM EMEÇ N ATO yani Türkçe açılımıyla Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, 60 yaşında. NATO üyesi ülkeler, bunu Strasbourg’da yapılacak bir zirve ile kutlayacak. Onlar salonlarda, NATO’nun geleceği ve yeni stratejisini belirlerken, savaş karşıtları da tüm dünyada “60 Yıl Yeter, NATO’ya Hayır, Savaşa Hayır” sloganıyla sokaklara dökülecek. İstanbul’daki “NATO’ya Hayır” mitingi, 4 Nisan’da Kadıköy’de yapılacak. Aslında Türkiye NATO karşıtı gösterilere alışık... NATO’nun temelleri 4 Nisan 1949’da atıldı. İnşasında ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda, İtalya, İzlanda, Kanada, Lüksemburg, Norveç ve Portekiz’in imzası var. “Komünizm” korkusunun dünyayı sardığı yıllardı ve Sovyetler Birliği’nden korunmak gerekiyordu... Amerikan Başkanı Harry Truman 1947’de, sonraları kendi adıyla anılan doktrini açıkladı: Komünizm ile silahlı mücadele veren ve dış ülkelerin baskısı altında bulunan devletlere (Türkiye ve Yunanistan) mali ve askeri yardım yapılacak. Okullarda süt tozu, fındık dağıtıldığı Marshall Yardımı’yla Türkiye işte böyle tanıştı. ÖHD’nin adı, kanlı 1 Mayıs’lar ve benzeri olaylarda geçti. Kontrgerillaya dava açmaya hazırlanırken, 24 Mart 1978’de öldürülen Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, yaşananları raporunda, “Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir” diyerek anlatıyordu, “Amaç demokrasi umudunu yok etmek onun yerine faşist bir düzeni gündeme getirmek...” Öz’ün “Kontrgerilla Genelkurmay Harp Dairesi’ne bağlıdır” diye yazdığı rapor, askeri ve sivil unsurların çalışma biçimlerini açıklıyordu. Soğuk Savaş’ın ardından İtalya gibi birçok ülkede gladyo tipi örgütlenmeler gün yüzüne çıksa da Türkiye’dekiler gizli kaldı. Söylemiyor gibi söylemek... ATAOL BEHRAMOĞLU aşlık biraz dolambaçlı oldu, biliyorum. Ama işin aslı da öyle. “İma etmek” de diyebilirdim ama tam olarak o da değil. Fransa’da siyasi göçmen olarak bulunduğum yıllarda, Fransız resmi makamlarıyla yazışmalarda, ilk kez tanık olmuştum bu dolambaçlı üsluba. Bir isteğinizi, herhangi bir talebinizi reddederlerken, bunu (hadi argosuyla söyleyeyim) “pattadak” dile getirmiyorlar. Lafı dolaştırıyor, eveleyip geveliyorlar. Araya da bir sürü nezaket sözü sıkıştırmayı başarıyorlar. Sonra, yanıt yazısının sonlarına doğru, talebinizin kabul edilmeyeceğini sezinliyor, sonunda da sezginizin doğrulandığını görüyorsunuz. Bu dolambaçlı, evelemeci gevelemeci üslup, söylemiyor gibi söylemek, salt Fransızcaya (ve Fransızlara) mı özgüdür bilemem... Fakat geçen gün bizim gazetede okuduğum bir haberde, günümüz Türkiye Milli Eğitim Bakanı’nın bir açıklamasında, amaç farklı olmakla kalmayıp tam tersi de olsa, bu üslubun oldukça ilkel bir benzeriyle karşılaştım. Bakanın ne dediği anlaşılamıyor ama yine de anlaşılıyor... Konu, Denizli İlköğretim Okulu sosyal bilgiler öğretmeni Salih Pehlivan ile ilgili. Öğrencilere dağıttığı notlarda “Padişahlık gerçek cumhuriyet rejimidir, padişahlık rejimi diğer sistemlerin hepsinden adaletlidir” gibi laflar bulunduğu iddia edilen bu Pehlivan hakkında ne gibi bir işlem yapıldığı, CHP Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün bir soru önergesiyle Milli Eğitim Bakanı’na yöneltilmiş. Bakanın yanıtından öğrendiğimize göre, Pehlivan hakkında yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan raporda, bu kişinin “Karı dövmenin uygun olduğunu” söylediği belirtilmiş; ancak “Cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı olduğu ve öğrencilerin beynini yıkadığı” iddialarının asılsız olduğu ifade edilmiş... Şimdi siz söz konusu rapordan ve Bakan’ın yanıtından ne anladınız? Derken, Bakan’ın şu sözleriyle karşılaşıyoruz: “ Soruşturma sonucu düzenlenen rapordan, öğrencilere dağıtılmış olan ders notları ve vermiş olduğu ödevlerin 8. sınıf TC İnkılap Tarihi müfredatında bulunmadığı anlaşılmaktadır.” Az önceki soruyu kısaltarak yineleyelim: Ne anladınız? Ben, bu dolambaçlı sözleri bir kaç kez okuduktan sonra şunu çıkarabildim: Bu kişinin öğrencilere dağıttığı notlar ve verdiği ödevler, “müfredat”ta yer almıyormuş. Bu işleri (yine argosuyla söyleyelim) “kendi kafasına göre” yapmış. Peki, bu notlar ve ödevlerde “karı dövmenin uygunluğu...” dışında her hangi bir görüş, öneri vb. yer almıyor mu? Bunu anlayamıyorsunuz... Soruşturma sonucunda verilen bir ceza, uyarı filan? Bunu da öğrenemiyorsunuz. Çünkü Bakan’ın bu konularda bir açıklaması yok... Ama anlamanız gerekeni yine de anlıyorsunuz... Çünkü “karı dövmenin uygunluğu”ndan söz eden bir kafanın, 8. sınıf öğrencilerine verdiği ders notlarında ve ödevlerde başkaca ne gibi “herze”ler bulunacağını tahmin etmek çok da güç olmasa gerek... “Öğrencilerin beynini yıkadığı” iddiası da asılsız bulunduğuna göre, görevinin başında olduğundan da kuşku yok... Gelelim Milli Eğitim Bakanı’na... Çoktandır ondan söz etmemiştik... Başbakanı’ndan sıra gelmediği için... Denizli’deki skandalı, dolambaçlı bir üslupla, eveleyip geveleyerek maskelemeye çalışan kişi, ne kadar söylememeye çalışsa da, Milli Eğitim’de dönen karanlık dolapların üzerini örtmeyi başaramadığı gibi, onları daha çok gözler önüne seriyor. G ataolb@cumhuriyet.com.tr B NATO karşıtı en büyük eylem şüphesiz, 6. Filo’nun denize dökülmesiydi. VURUCU GÜÇ, NATO Gladyo tipi örgütlenmelerle resmi misyonunun dışına çıkan NATO, 1993’te Bosna Hersek’teki bazı hedefleri vurarak operasyonlara başladı. Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında güvenlik konseptini değiştirerek, “caydırıcılık” anlayışına ek olarak “anında müdahale” ve “mukabele”yi benimsedi. ABD’nin 11 Eylül’ü bahane ederek işgal ettiği Afganistan’da NATO askerleri işgalci güç olarak bulunmaya başladı. Bu durum NATO’ya karşı muhalefeti daha da ateşlendirdi. Bu ateşten Türkiye’nin payına İstanbul’da yapılan 2004’teki NATO Zirvesi’nde polisin yoğun şiddet içeren müdahalesi kaldı. NATO Vadisi’ne girişler tutuldu, üniversiteler erken kapatıldı... 2003’teki Irak Savaşı’nın ardından ülkede güvenliğin sağlanması noktasında yine NATO’nun adı geçiyordu. 2004’te NATO’nun Irak seçimleri öncesi Irak güvenlik güçlerini eğitmek için 300 subay görevlendirmesi ve subayların korunması için de askeri birimleri devreye sokması kararlaştırıldı. Kısacası NATO artık gizli örgütlenmelerle yetinmiyor, açıktan bir vurucu güç ve bu gücün arkasındaki en önemli isimse tabii ki ABD. İçişlerine karışılmasına izin veren ülkelere de, uluslararası hukukun güçlünün yanında olduğu bir dünyada sadece sıranın kendisine gelmesini beklemek düşüyor. G SADIK MÜTTEFİK TÜRKİYE Askeri, siyasi ve ekonomik açıdan Batı’ya bağımlı hale gelen Türkiye, Soğuk Savaş’ta ABD liderliğindeki Batı ittifakına yakınlaştı, ancak bu NATO’ya üye olmasına yetmedi. Avrupalı üyeler Türkiye’yi istemiyordu, çünkü Türkiye, “büyük düşman” SSCB’ye çok yakındı ve “Topyekun Mübadele Doktrini” gereği, NATO üyesi ülkeye yapılacak saldırı, diğer ülkelere de yapılmış sayılacağından buna toptan karşılık verilmesi gerekiyordu. ABD ile Avrupa Türkiye’nin üyeliği karşısında iyi polis, kötü polisi oynarken 1950’de Kore Savaşı patlak verdi. Demokrat Parti hükümeti ABD’nin en büyük müttefiki İngiltere’yi bile beklemeden Kore’ye ilk tugayı yolladı. Diyanet İşleri Başkanlığı fetva verdi: Kore Savaşı’na katılmak cihattır, ölenler şehit olur! Karara karşı çıkan, başkanlığını Behice Boran’ın yaptığı Barışseverler Derneği kapatılarak yöneticilerine ceza verildi. Bu, Amerikan karşıtı eylemlerin ilki olmayacaktı. Savaşın sonucu mu? Kunuri Savaşı’nda Türkiye’den 721 kişi öldü. Bu “sadık müttefik” anlayışının ödülü olarak Türkiye 1951’de üyelik daveti aldı, 1952’de üye oldu. Türkiye topraklarında NATO üsleri kendilerine yer etmeye başladı. “Fedakârlıklar” bitmedi... Diğer üyelerin hiçbiri silahlı kuvvetlerinin tamamını NATO’nun emrine vermemişken, Türkiye verdi... Tavizler, ülke içindeki muhalefeti kızdırıyordu. Bunlara ABD’nin Kıbrıs konusundaki tutumu, Vietnam Savaşı, Ortadoğu’da İstanbul’da 2004’te gerçekleştirilen NATO Zirvesi protestolarından biri. NATO Zirvesi karşıtları renkli eylemlerle de sokaklardaydılar... İsrail yanlısı tavrı da tuz biber ekti. 1968’de ABD 6. Filosu’nun Dolmabahçe’de denize dökülüşü hâlâ akıllarda... Olaylar “Kanlı Pazar” olarak adlandırılan 16 Şubat 1969’a kadar sürdü. 1975’te Ecevit başkanlığındaki hükümetin haşhaş ekimini serbest bırakmasından sonra bir de Kıbrıs Barış Harekâtı’nı düzenlemesi, ABD’nin “savunma için verilen silahları kullanma” bahanesiyle Türkiye’ye silah ambargosu uygulamasına yol açtı. Tam da bu dönem, Ecevit yıllardır başbakanlardan bile saklanan bir gerçeği dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’dan öğrendi. O gerçek, Genel Kurmay Bakanlığı’na bağlı Özel Harp Dairesi’ydi! İtalya’da Gladyo (anlamı Roma Kılıcı), Fransa’da Rüzgâr Gülü, Yunanistan’da Koyun Postu gibi isimlerle kurulan gizli ordular, Türkiye’de de Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) adıyla kuruldu. Daha sonraları Özel Harp Dairesi (ÖHD) adını alan STK’nin amacı NATO’nun şemsiyesindeki resmi orduların dışında, olası işgallere karşı direnişi sağlamaktı. Direniş modelini, bu gizli orduların kurulmasının fikir babası, II. Dünya Savaşı’nda Amerikan tarafına geçen Hitler’in Doğu Cephesi istihbarat şefi General Reinhard Gehlen geliştirmişti. TARİHTE BU HAFTA Karanlık cinayet: Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf, Kağnı, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna... Kimden bahsettiğimizi anlamışsınızdır, bunlar Sabahattin Ali’nin 2 Nisan 1948’te öldürülene kadar kaleme aldığı eserlerden sadece birkaçı. Şiir, roman ve öyküleriyle tanınan ünlü edebiyatçı Sabahattin Ali muhalif yazıları nedeniyle hayatı boyunca zorluklar çekti. Özellikle “İçimizdeki Şeytan” adlı romanıyla milliyetçi cepheden sert tepkiler aldı. Nihal Atsız tarafından “vatan haini” olmakla suçlandı. Ali, ona karşı dava açtı, kazandı, ancak bakanlıkça yıllardır yaptığı öğretmenlik görevinden alındı. Çeşitli gazetelerde yazılar yazan Ali, hakkında açılan davalardan dolayı dönem dönem hapishanede yattı. En son Paşakapısı’nda üç ay yatan Sabahattin Ali 1955: Kıbrıs’ta Türk köylerini yakıp yıkan EOKA’ya karşı kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı faaliyete geçti. 1969: Münir Nurettin Selçuk’un Amerika’da verdiği konser 525 televizyon kanalı C M Y B C MY B çıktıktan sonra zor günler geçirdi. İşsiz kaldı ve yazılarını yayımlayacak yer bulamayınca, yurtdışına çıkmayı düşündü. Kendisine pasaport verilmediği için bunu ancak gayri resmi yollardan yapabilecekti. Bulgaristan sınırını bir peynir kamyonuyla geçmeye karar veren Sabahattin Ali, kılavuzluğunu yapan Ali Ertekin tarafından öldürüldü. Kırklareli’nde silah kaçakçılığı yaptığı için ordudan atılan astsubay Ali Ertekin olaydan sonra kaçakçılıktan yakalandığında cinayeti “milli duygularla” işlediğini itiraf etti. Mahkum edilen Ertekin aynı yıl çıkan af yasasıyla serbest bırakıldı. Olaydaki sır perdesi hiçbir zaman aydınlanamadı. 2003’ün Nisan ayında CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın olayla ilgili verdiği soru önergesine ise dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu “belgeler zaman aşımına uğradığı için yok edildi” yanıtını verdi. 29 Mart 1957: Kıbrıs’ta gerginliğin tırmanması üzerine sokağa çıkma yasağı konuldu. tarafından naklen yayımladı. 1971: Robert Koleji olaylar nedeniyle dört günlüğüne kapatıldı. 2002: Ötanazi Hollanda’da yasallaştı. 30 Mart 1972: THKPC lideri Mahir Çayan ile dokuz arkadaşı, Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde saklandıkları evde öldürüldü. Kaçırdıkları üç İngiliz teknisyen de aynı evde ölü bulundu. Olaydan sadece Ertuğrul Kürkçü sağ olarak kurtuldu. 2 Nisan 1978: Dallas dizisi CBS (ABD) televizyonunda ilk kez yayımlandı. 3 Nisan 1948: ABD Başkanı Harry Truman, ekonomik yardımları içeren Marshall Planı’nı imzaladı. 1979: Pakistan devrik Başbakanı Zülfikar Ali Butto idam edildi. 31 Mart 1961: “Akıl Hastası Ressamlar Sergisi” Bakırköy Akıl Hastanesi’nde açıldı. 4 Nisan 1968: Amerikalı sivil haklar savunucusu Martin Luther King, Tennessee eyaletinin Memphis kentinde öldürüldü. 1991: Özel üniversitelere şartlı izin çıktı. 1 Nisan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle