Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 YEMEK 15 ŞUBAT 2009 / SAYI 1195 Aylin Öney Tan Murat Sayın (muratsayin2005@gmail.com) Otuz beşinci kuruluş yılında TYS Ataol Behramoğlu 6 Şubat 1974’te kurulduğuna göre Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşunun otuz beşinci yılındayız. Ülke dışında dört yıl kaldıktan sonra Eylül 1974’teki dönüşümde yaptığım ilk şeylerden biri meslek örgütümüze üye olmaktı. Sonra da ilk kurultaydaki yönetim kurulu üyeliğim TYS Genel Sekreteri olarak 12 Eylül sonrasına kadar devam etti. 5 Ekim 1983’te açılan davanın sanıklarından biri de bendim ve o sırada Barış Derneği davasının da sanıklarından biri olarak ya Maltepe, ya Sağmalcılar cezaevlerinden birinde bulunmaktaydım. TYS davası 21 Ocak 1985’te aklanmayla sonuçlandığında ise, Barış Derneği davasından 8 yıl mahkumiyet almış olarak yasal olmayan yollardan ülke dışına çıkmış bir siyasal sürgündüm. Bu ikinci uzun yurtdışı yaşantısı yaklaşık altı yıl sürecekti... *** Sendikanın ilk başkanı Yaşar Kemal’di. Yaşar Kemal’den sonra Aziz Nesin başkan oldu ve onun başkanlığı 12 Eylül kesintisinden sonra da devam ederek başkanlığı üstleneceğim 1992’ye kadar sürdü. Sayın Meral Çelen (Nesin) anılarının bir yerinde benim Aziz Nesin’i başkanlıktan düşürdüğümü yazıyor. Böyle bir şey ne benim ne de bir başkasının haddi olabilirdi! Sendikayı sendika yapan Aziz Nesin’in olağanüstü enerjisi ve karizmasıyla kimse yarışamazdı ve böyle bir şey benim aklımdan bile geçemezdi. Meral Hanım eksik bir bilgilendirmeden yola çıkmış olmalı ya da belleği onu yanıltıyor. “Aziz Nesin’li Anılar” adlı kitabımı okuyanlar büyük ustaya duyduğum sevgi ve saygıyı ve kendisiyle yakınlığımızı görmüşlerdir. Bu kitapçıkta TYS konusuna da değinilmiştir. Zaten o yılların Aziz Nesin’inden söz edip de neredeyse özdeş olduğu Türkiye Yazarlar Sendikası’ndan söz etmemek olanaksızdı. *** Benim başkanlık dönemimde yapabildiğimiz şeylerin en kalıcı olanlarından biri, dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın desteği ile örgütün şu andaki (tek bir odadan ibaret de olsa) konutunu elde edebilmemizdir. Fakat bu da ne yazık ki bir mülk değil, kullanma hakkıdır... Sendikanın kuruluşundan beri en çok konuşulan konuların başında bir konut edinilmesi geliyordu. Bu az çok başarıldıktan sonra konu kapanmış gibi oldu. Fakat gerçek anlamıyla bir mülk edinme gereksinimi yine de karşımızda durmaktadır. Bu günkü yönetim bence bu konuya kafa yormalı, bir çare arayıp bulmaya çalışmalıdır... *** Tartışılan bir başka konu yazar örgütümüzün gerçekten bir sendika olup olmadığı ve buna bağlı olarak da yazarlık mesleği ve telif hakları sorunudur. Yayınevleriyle tek tip sözleşme yapılması için sendikanın kuruluşuhndan beri süren çalışmalar yine 90’lı yıllarda az çok çözüme ulaşır gibi olmuştu. Aynı dönemde, konuşmacı olarak katıldığımız toplantılarda telif ödenmesi konusunda da protokol oluşturmuş, pratik sonuçlar da almıştık. O günlerden bu günlere köprülerin altından çok sular aktı. Şu anda karşımızda internete bağlı olarak telif hakları gibi bir sorun da durmakta. Bugünkü yönetim ve yönetimler bu konularda aydınlatıcı ve sonuç alıcı çalışmalar yapmalıdır. *** Ve siyasete, demokrasiye, insan haklarına ilişkin sorunlar ve sorumluluklar! Yukarıda andığım dönemlerden sonra Oktay Akbal ve Cengiz Bektaş’ın başkanlık dönemlerinden de geçen, harcında sayısız yazar ve şairin alın teri bulunan Türkiye Yazarlar Sendikası, daha atak, geleneneğine daha yaraşır olmayı başarmalıdır! Sevgili örgütümüzün otuzbeşinci kuruluş yılını kutlarken ilk elde aklıma gelenler bunlar oldu... G ataolb@cumhuriyet.com.tr Tombul ve tatlı... K anarya renkli küçük arabadaki dört kadın İstanbul Halk Ekmek Fabrikası’nı ziyaret etmek için bir araya gelmiş, dönüşte İstanbul’un bitmez tükenmez yollarında kaybolmuşlardı. İçlerinden biri, İlknur, buralardaki tulumbacıların şanından bahsedince birden yol telaşını unuttular. Direksiyondaki Ayfer Yavi dedesinin Yağmur Böreği’ni yazılarına isim olarak seçmiş bir lezzet avcısıydı. İçlerinden gelen sese kulak verip yol aramayı bıraktılar ve hiç düşünmeden karşılarına çıkan “Osmanlı Tulumba Tatlıcısı” yazılı tabelaya doğru yöneldiler. İstanbul’un pek merkezi sayılmayacak Alibeyköy tam bir tulumbacı cenneti. Balkan göçmeni pek çok tulumbacı burada birbirinden güzel, tatlı ve tombul tulumbalar yapıyor. Geçen hafta yemek sevdası peşinde koşan Ayfer Yavi ve arkadaşlarının başlarına gelen bu tatlı tesadüf, gezinin çıkış sebebi, ekmek fabrikası ziyaretini düzenleyen “Fikir Sahibi Damaklar” grubunda bir dizi tatlı sohbete yol açtı. Şamliyas Şamliyas İzmir Sefarad mutfağından bir Purim tatlısı. Tarif, İzmir Sefarad Yemekleri adlı kitaptan alıntı. Adını Şam’dan almışa benzer bu tatlı inanılmaz bir biçimde Selanik, Balıkesir ve Çanakkale civarlarında bilinen Mafiş Tatlısı’na benziyor. Nitekim Mafiş, aynı zamanda bir Purim tatlısı. İşte size bir lezzet hafiyeliği daha. Hamuru için: 4 yumurta, ½ yumurta kabuğu dolusu su, 1 çay kaşığı limon suyu, 2 ½ bardak un Kızartmak için: Bol sıvı yağ Üstü için: Pudra şekeri, tarçın Bütün malzemeyi yoğurun. Hamuru dörde ayırıp 15 dakika dinlendirin. Her bir parçayı oklava ile çok ince yufka gibi açın. Yufkaları ikili uzun şeritler halinde kesin ve birbirine saç örgüsü gibi sarın ve tersine ikiye katlayın. Bu zor geliyorsa baklava biçiminde keserek Mafiş gibi yapabilirsiniz. Hamur şeritlerini bol kızgın yağda kızartın. Üstlerine pudra şekeri ve tarçın ekerek taze taze servis yapın. G BİRİLERİ / Rifat Mutlu Tulumba tatlısı Osmanlı mutfağında sevilen ama hakkında pek de yazılıp çizilmeyen bir tatlı. Daha çok Balkan göçmenlerinin bu tatlıyı yapması izini sürmekte biraz ipucu veriyor. İzmir ve civarı yerleşimlerde de tulumba türü tatlılar yaygın. Halka tatlısı (başka uygunsuz isimlerle de bilinir!) İzmir’den Diyarbakır’a pek çok yerde bulunuyor. Hepsinin kökeninde İspanyol “Churros” olması mümkün gözüküyor. 1492’de engizisyondan kaçarak gelen İspanyol Yahudileri Sefaradlar, o dönem Ortaçağ İspanyol mutfağının lezzetlerini Osmanlı topraklarına taşımışlardı. Sefaradların, o zamanlar Osmanlı toprakları olan Selanik başta olmak üzere Balkan kentlerine, Trakya, Çanakkale ve İzmir dolaylarına yerleştikleri düşünülürse bağlantı kendiliğinden kuruluyor. Ama lezzet hafiyeliği burada bitmiyor. “Bimuelos” araştırılınca bazen tatlı, bazen tuzlu olan, lokma veya mücver türü pek çok çeşidi yapılan bir lezzet karşımıza çıkıyor. Bimuelos tavası olarak bilinen göz göz tava ise tamı tamına Gaziantep’in öcce tavası. Öcce ise bir tür maydanozlu mücver. Lokma veya mücverin izini sürersek Hindistan’a kadar gideceğimiz aşikâr. Bizdeki lokmanın bir benzeri Hindistan’da “Gulab Jamun” olarak biliniyor ve çok seviliyor. Halka tatlısının Diyarbakır sokaklarında ılık ılık satılacak denli yaygın olması akılları biraz karıştırıyor. Ama bunda şaşılacak bir şey yok. Zira Sefaradlar ile Osmanlıya gelen lezzetlerin kökeninde de Ortadoğu yatıyor. Ortaçağ İspanya’sı mutfak ve tarım alanında güçlü bir Arap etkisi altında. Endülüs Emevileri, o zamanın yüksek kültürü olan Arap kültürünü İber yarımadasına taşımış. Daha da derinlere doğru gidilirse İran mutfağına varıyoruz. Tulumba ve churros benzeri tatlı burada “bamya” adını alıyor. Yol yol çizgili, yivli gövdesi nedeniyle bamyaya benzetilen tatlı ‘Bamieh’ olarak anılıyor. Benzerlikler sonsuz, tarihin derinliklerinde lezzet yolculuğu bitmez tükenmez bir keşif serüveni. Bol yağda kızartılan tatlılar hep sokaklara ait olmuş. Bayramların, kutlamaların, anmaların, paylaşmaların tadına tat katmış. Kimi zaman ölü arasından dökülen lokmalar gözyaşlarına katık olmuş, kimi zaman sıcacık hamurlar Karnaval kahkahalarına karışmış. Kızartma tatlılar Karnavalların da gözdesi. Hıristiyan oruç dönemi öncesi son bir taşkınlık olarak kutlamaların bir parçası oluyor. Aynı durum Ester orucu sonrası Musevi karnavalı Purim için geçerli. Kızartılmış tatlılar herkese dağıtılıyor, tombul hamurun kıtırdak işvesi ağızlara tat veriyor. G aylinoneytan@yahoo.com (rifatmutlu@gmail.com) MİZAH MAĞARA ADAMI / Tayyar Özkan (www.tayyarozkan.com) C M Y B C MY B