22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 DERGİDEN Çocuklar yetişkinlerin zulasıdır. Gerçekleştirilememiş hayaller, kursakta kalmış hevesler, menzilini bulamamış öfkeler, milim milim hesaplanmış sevgiler bu zulada yatıştırılmaya çalışılır. Her türlü yaptırım için en elverişli mezradır bu zula, hayatın çerinin çöpünün yatağıdır. Ola ki diklenmeye çalışsın çocuk, diş çıkarsın, kendisine yüklenenleri reddedip geri püskürtmeye çalışsın, kussun, darmadağın edilir. Çocukluktan yetişkinlerin dünyasına atılır.... Deniz Ülkütekin’e konuşan Adem, Şaban Kaban kardeşler, Barış Çelik ve Selçuk Kızıltaş yetişkinlerin dünyasına zamansız geçen çocuklar... Yaşıtları yarından başlayarak sınıflarda yerini alırken onların tesellisi asgari ücret karşılığı satın aldıkları söz hakkı. Annelerinin, babalarının avuçlarına bıraktıkları maaşlarını eve alınacak bir buzdolabı, çamaşır makinesi ya da iki çift ayakkabıya dair düşüncelerini dillendirmekle takas etmekten bahtiyarlar. Kızgınlıklarını çoktan yatıştırmış, daha doğrusu öfkenin menzilini kaydırmışlar. En temel haklarını çocukluklarının kabul ve onayını sağlamayan, hatta gasp eden devletle hesabı kitabı kesip “sokakta başıboş gezen” yaşıtlarına dikmişler gözlerini. Onlardan birkaç adım önde olduklarına, başıboşluktan yorulup da kendilerine bir gelecek inşa etmeye kalkıştıklarında onları yorgun ama güven içinde karşılayacaklarına inanıyorlar. O sıralar onlar en iyi ihtimalle kendi işlerini kurmuş, derme çatma da olsa saraylarını inşa etmiş, zulalarını büyütüyor olacaklar... Böyle düşünüyorlar, böyle düşündüklerini sezdiriyorlar. Hızla geçtikleri ergenlik tünelinin bastırdığı arzularının yasının bir gün ayaklarına dolanacağının farkında değiller. Uluslararası sözleşmelerin kendilerine tanıdığı haklardan habersizler, kuşatılmışlıklarından da... Çalıştıkları tezgâh kadar uzayan hayallerinin ucunda onları bekleyenin erken vazgeçtikleri çocukluklarının kurumuş, dökülmüş sureti olduğundan da bihaberler... Erken dürülmüş çocukluklarının uzatılmış insan ömrünün bedeli olarak piyasaya sürüldüğünü, uzatılmış ömrün kendileri için uzatılmış çalışma süresinden başka bir şey olmadığını da görmüyorlar, görmeyecekler. Ağır ve uzun çalışma koşullarının büyümek olduğuna inanmaktan vazgeçmeyecek, eli erken ekmek tutmayı erdem sayanların kendilerine karşı suç işlediğini duymak isteyecekler... Yine Deniz Ülkütekin’in konuştuğu Avukat Seda Akço, iki yıl önce 13 aylık bir bebeğe tecavüz edilmesi karşısında ayağa kalkan toplumun büyük cümlelerin büyüsü kalkınca nasıl sessizleştiğini anımsatıyor, bu sessizliğin başka evlerde başka çocuklara uygulanan şiddeti düşünmekten kaçış olduğunu da... Erken büyüyüp kendilerine yalan söylemeyi, kendilerine söylenen yalanlara inanmayı öğrenen çocuklardan utanmalı ve korkmalı... Bu yalanları bertaraf etmenin en kısa yolu ise zulaları dağıtmak... Cesaretle... İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com 7 EYLÜL 2008 / SAYI 1172 Ya bir sanayi bölgesinde çalışıyor, ya sokakta mendil satıyorlar… Dertleri harçlıklarını çıkarmaktan çok kendileriyle birlikte ailelerinin geçimlerini sağlamak. Uluslararası sözleşmelere atılan imzalar bile Türkiye’de çalışan çocuk sayısının artmasını engelleyemiyor. Sekiz yıllık eğitim çağındaki çocukların 273 bin 634’ünün elini “ekmek” tutuyor. Nedeni sistem, daha doğrusu sistemsizlik. Oto sanayinde çalışan Selçuk, Barış, Adem ve Şaban kendini yetişkin saysa da yasalara göre Şaban Kaban. Fotoğraf: Uğur Demir onlar hâlâ birer çocuk… Ekmek mi, kitap mı? Deniz Ülkütekin 1. Sayfanın devamı K esintisiz eğitimin sekiz yıla çıkması, eğitimden yararlanamayan çocuk sayısını azaltsa da, kesin bir başarı sağladığını söylemek güç. Yukarıda verdiğimiz rakamların da gösterdiği gibi çalışan çocukların sayısı hâlâ yüksek. Çalışanlar ve okula gidenler arasında ise elbette büyük farklar var. Pendik’teki OtoSanayi Sitesi’nde dokuz yıldır faaliyet gösteren Çalışan Çocuklar Bürosu’nun yaptığı araştırmaya göre atölyelerde çalışan 18 yaşın altındaki çocukların büyük çoğunluğu ailelerinin bütçelerine katkıda bulunuyor. Bu da doğal olarak onlara hem kendileri hem de ailelerinin diğer fertleri hakkında daha çok söz söyleyebilme hakkı tanıyor. 16 yaşındaki Selçuk Kızıltaş, kazandığı parayı ailesine veriyor, kendisini de yetişkin olarak görüyor. Sorduğumuz sorulara cevap vermeye pek de gönüllü değil, biz de ustası 54 yaşındaki Fikri Cambaz’la konuşuyoruz. Cambaz da tıpkı Selçuk gibi çalışmaya çok küçük yaşta başlamış. Kendi dönemindeki küçük çalışanlara karşı tavırlarla şimdikiler arasında fark olduğunu söylüyor. “Babamız bizi ‘eti sizin kemiği benim’ diyerek atölyeye bıraktı, şimdi biz çıraklara daha kibar davranıyoruz” diyor. Çalışma şartlarının da eskiye göre çok değiştiğini kendilerinin her şeyi elle yaptığını sözlerine ekliyor. Selçuk Kızıltaş. Barış Çelik. Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr Cambaz’a göre artık çocuklar bir ustanın yanında iş öğrenmek yerine okumaktan yanalar, buna kanıt olarak da çırak bulmakta zorlanmalarını gösteriyor… Haftanın altı günü 10 saat boyunca oto tamir atölyesinde mesai harcayan Barış Çelik, kendisi adına hazırlanan evrensel ve yerel kanunlardan haberdar değil, yine de aile içerisinde bir birey, yetişkin olarak görülmek, söz hakkının olması hoşuna gidiyor. Aldığı gelirin bir kısmıyla ailesine yardımcı olurken bir kısmıyla da kendi ihtiyaçlarını karşılıyor. Bir başka atölyede ise iki kardeş Adem ve Şaban Kaban birlikte çalışıyor. 15 yaşındaki Adem işe yeni başlamış. Her ortama girebildiğinin ve girdiği ortamlarda herkesin kendisine yetişkin gibi davrandığı söylerken kendinden hoşnut. 18 yaşındaki Şaban ise aileye babasıyla birlikte bakıyor. “Kendimi sorumluluk sahibi olarak görüyorum” diyor “Buradan aldığım parayı eve veriyorum. Oto Sanayi’deki Çalışan Çocuklar Bürosu’na üyeyim, belli bir aylık ücret ödüyorum, her ihtiyacımla ilgileniyorlar”. Adem’i en çok çalışmayan arkadaşlarıyla aynı kefeye konulmak rahatsız ediyor, birçok arkadaşına çalışması için ısrar etmiş ama Adem’in deyimiyle onlar “sabahtan akşama kadar gezmeyi” tercih ediyorlar. Kendisiyle arkadaşları arasındaki farkı ise “ben askerden sonra elimdeki mesleğimle aileme bakabilirim ama onlar hâlâ boşta geziyor olacak” diyerek özetliyor. Nezih Varol Çalışan Çocuklar Bürosu’nun proje sahibi. Çocuk haklarıyla ilgili çalışmalar yapmaya 90’larda başlamış. Aynı zamanda halk sağlığı uzmanı ve Fişek Enstitüsü’nde denetim kurulu üyeliği yapıyor. İstanbul’da birçok semtte Pendik’tekine benzer projeler yürütmeye çalışıyor. Pendik’te işverenlerin ve yerel yöneticilerin duyarlılığı sayesinde son derece başarılı bir organizasyon oluşturulmuş. “Üç ayda bir, Pendik’te çocuk istismarına karşı jandarma, emniyet, sosyal hizmet uzmanları, zabıta, çocuk polisi ve ilgili tüm taraflar Pendik Belediyesi öncülüğünde toplanırlar, ilçedeki çocukların yaşadıkları sorunları tartışıp, çözüm ararlar” diyor. Çocukluktan birey olmaya geçişin sırf yaşla ilgili olmadığını, ekonomik olarak aileye bağlı olan herkesin çocuk sayılacağını vurguluyor. Konu, Türkiye’de çocuklar hakkında yapılan çalışmalara geliyor. Bu amaçla her ilçede Rehberlik Araştırma Merkezleri kurulsa da Varol’a göre bu merkezler yeterince sağlıklı işlemiyor. “Rehber öğretmenlerin çocuklara yeterli derecede ulaşamadığını biliyoruz” diyor “Çalışma hayatındaki çocukların çoğunluğu da bu rehberlikten yoksun. Bunun için mesleki eğitim merkezleri, eski adıyla çıraklık okuluna gitmeleri gerekiyor. Bu okullarda matematik gibi temel derslerin yanında yalnız meslek dersleri var. Haftada bir gün okula gidiyorlar, beş gün çalışma hayatındalar. Yetişme çağlarında, dışarıdan kültürlenmeleri, birçok istismara açık olmaları, bir taraftan sağlık riskleri taşımaları sebebiyle hem bedensel sıkıntı yaşayabiliyorlar hem de duygusal anlamda bir şeyleri fark edemeden Nezih Varol. olgunlaşıyorlar”. Büro ilk kurulduğunda oto sanayide çalışan yaklaşık 250 çocuk varmış ama Nezih Varol, “15 yaşından küçük çalışan çocuk kalmasın” sloganı çerçevesinde yaptıkları çalışmalar ve kesintisiz eğitim sayesinde bu sayıda bir hayli azalma olduğunu belirtiyor. Peki, Pendik’te yapılan çalışma diğer ilçelere de örnek oluyor mu? “Elbette örnek teşkil eder” diye yanıtlıyor Varol “ama bizim amacımız model yaratmak değil, projenin sürdürülebilirliğini sağlamak”. G Fikri Cambaz. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle