Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1167 7 Sen yoksan bir eksiğiz! Aslı Borucu Barışarock, beşinci yılını kutluyor. İlk yıl üç bin izleyicisi vardı, şimdi 80 binlerden söz ediliyor. Festival savaşa, cinsiyetçiliğe, nükleere ve daha pek çok olumsuzluğa “hayır” demenin, hatta işçi grevlerine destek vermenin de alanı. O yüzden ticari markaların değil, toplumsal muhalefetin renklerini taşıyan stantlar karşılıyor festivale katılanları. Kısacası, Barışarock Zardanadam B arışarock festivali, kesintisiz müzik keyfinin yanında, derdini anlatabilme, savaşa karşıt olabilme ve tüm bunları yaparken sizin gibi düşünen birçok insanla aynı atmosferi soluma şansı veriyor katılımcılarına. 910 Ağustos tarihlerinde Sarıyer Mehmet Akif Ersoy Parkı’nda gerçekleşecek olan festival atölyeleriyle, söyleşilerle, tiyatrolarla yine barış adına konuşacak. Başlangıçtan bu yana festival organizasyonunda yer alan Funda Ata ile “Amele festivaline” dair bir sohbet gerçekleştirdik. Barışarock herhangi bir müzik festivalinden çok daha öte. Bu farklılık temelde neye dayanıyor? Barışarock, politik bir iş. Sadece festival olarak görmüyoruz, eğlence kavramını da kullanıyoruz kendimizi tanımlamak için. Hem eğlenmek hem de eylem yapmayı düşündüğümüzden böyle bir şey söyleme gereği duyduk. Ticari bir kaygısı olmadığından da diğer müzik festivallerinden farklı. Para için bu işi Funda Ata. yapmıyoruz, politik vurguları öne çıkarmaya çalışıyoruz. Sadece sahneden oluşan bir şey değil festival; söyleşilerin, atölyelerin, tiyatroların, belgesellerin de belli bir ağırlığı var. Diğer festivallerden farklı olarak, ticari markaların değil, toplumsal muhalefetin unsurlarının ulaştığı standlar var, bizde. Aslında örgütleniş biçimiyle de farklı bir festival; tamamen gönüllülük esasına dayanan bir iş. Paralı çalışanları yok, sabit bir bürosu yok, sabit bir ekibi de yok… Müzisyenler de para almıyorlar. Onlar da tamamen gönüllü geliyorlar. Bu sene birçok festival çeşitli sebeplerden dolayı iptal edildi. Barışarock’ın altı yıldır oldukça kısıtlı bir bütçeyle devam etmesini ve her geçen yıl daha fazla kişiyi konuk etmesini neye bağlıyorsunuz? Barışarock’ı bu kadar güçlü kılan savaş karşıtlığı vurgusu. Toplumda var olan savaş karşıtlığına bir şekilde tercüman oluyor. Festival 2003’de başladı. İlk sene 3000 kişi kadardık, şimdi seksen binlere yaklaşan bir rakam oluştu. Bizim öngörülerimizin ve beklentilerimizin ötesinde bir şeydi bu aslında. Diğer festivallerin çoğunun iptal edilmesinin sebebi kârlılık kaygısı çünkü, onlar festivallerini ticari amaçlarla, kâr etmek için yapıyorlar. Bizim karşı çıktığımız şeyler devam ettiği sürece benzer bir konseptle, eğer politik durum izin verirse, yasaklanmaz ya da engellenmezsek festivali yapmamamız için herhangi bir neden yok. Tabii ki bir sürü zorluğu var, gelen insanlar arttıkça işin maliyeti de artıyor. Bir şekilde dayanışmayla, kendi olanaklarımızla bu işi götürüyoruz, nereye kadar gider ben de bilmiyorum. Kimi zaman festivalin süresini on dakika aşsanız dahi jandarmalar, polisler anında festivali sonlandırmanızı söylüyorlar.. O da gene parayla ilgili. Parkorman’da yapabilseydik mesela, sabaha kadar müzik yapmamız sorun olmaz, böyle engellerle karşılaşmazdık. “amele festivali” olmaya devam edecek... Dinar Bandosu Gevende Tüm bu aksiliklere rağmen müzik bitse de çadırlar toplanmıyor, eğlence sürüyor, bu da bir tür direniş gibi... Orada hem bir şeyler almaya hem de bir şeyler vermeye gelmiş bir insan kalabalığı var. Bu da alanın durumunu belirliyor, güvenliğini sağlayan şey de bu. Seksen bin kişinin, alkolün ve gençlik enerjisinin bu kadar yoğun olduğu bir yerde herhangi bir olayın çıkmamasının, kargaşanın yaşanmamasının sebebi insanların politik sağduyusu. Müzik bittikten sonra belgesel gösterimleri, söyleşiler devam ediyor. İsteyen istediği atölyeyi yapabiliyor, hemen orada bir eylem üretip hayata geçirebiliyorsunuz bunun önünde bir engel yok. Bu yüzden 1500’e yakın aktivist oluyor alanda, hiçbir çıkarları yok bu arkadaşların. Tüm bu olumluluğa rağmen medyada kavgaları başlığa çekerek, festival aleyhine birçok haber çıktı, buna rağmen insanlar kucağında çocuklarıyla festival alanına geldi… Bir kısım medyanın yansıttığı gibi bir alan değil orası; tehlikeli, işi gücü olmayan kişiler dolaşmıyorlar. Pogoyu bilirsiniz, hard rock kültüründe vardır, senelerce medya, alanda pogo yapan insanları kavga ediyorlar diye yansıttı. Bu bir müzik kültürü, beğenirsiniz beğenmezsiniz ama kavga değil o. Tabii ki ufak tefek olaylar çıkıyor insanların arasında ama herhangi bir kitlesel olay yaşanmadı bugüne kadar. Çevre de dikkate alındığında, festivalde farklı kültürlerin karşılaştığını görüyoruz, ama bu da medyada “festivale maganda doldu” sözleriyle yer alıyor. O elitist bir yaklaşım. Biz kendimize “amele festivaliyiz” diyoruz. Amele, işçi olmak kötü bir şey değil. Elit insanların beğenmediği, Mor ve Ötesi’nden Harun Tekin. “alt kültür” diye tabir ettiği insanların geldiği bir festival yapıyoruz. Bunda gocunacak bir şey yok. Çünkü, gelir düzeyi, aylık geliri sınırlı olan kişilerin ve çocuklarının gelmesini hedefliyoruz. Festivale gelen homojen bir kitle yok. Bu beklenen bir sonuç muydu? Örneğin, bir sene Coca Cola’dan atılan işçi grevini desteklemiş, daha önce grev nedir bilmeyen gençlere grevin bir nedeni olduğunu anlatmaya çalışmıştık. Yapılan eylemde farklı ekonomik sınıflardan gençler hem de işçiler vardı. Homojen bir kitlenin olmaması iyi bir şey, çünkü farklı sesler duymamızı sağlıyor. Her yaştan, her sınıftan insan gelsin, önemli olan ortak bir payda da buluşabilmek, ama alanın politikliği eminim insanlara bir şeyler anlatmayı becerir. Festivalin müzikal ve siyasal açıdan bir diğer özelliği de Suriye, İran, Afganistan gibi ülkelerden rock gruplarının gelmesi... Bunu özellikle tercih ediyoruz. Eğer Amerika’dan ve İran’dan gelmek isteyen farklı iki grup varsa İran’dan gelmek isteyeni tercih ediyoruz. Çünkü Avrupa’da, Amerika’da seslerini duyurma olanağı daha yüksek ama İran, Filistin gibi ülkelerde olanaklar çok kısıtlı. Tabii ki Avrupa’dan gelenlere de yer veriyoruz. Böyle bir denge sağlamaya çalışıyoruz. Gelen grupların savaşa, cinsiyetçiliğe, nükleere karşı olması gerekiyor. Ünlü olup olmadıklarından çok önce politik tutumlarına bakıyoruz. Ayrıca, bu sene kapıda 3 YTL’ye dayanışma rozeti satacağız. Katılımcılar kapıdan girerken dayanışma rozetlerinden birer tane alıp, festivale destek verirlerse seviniriz. G Yonca Lodi: Duru ve etkileyici Müge Serçek Şarkılarını, sesini dinlemeye doyamadığımız bir isim Yonca Lodi... Son albümü de yine sade, müzikalitesi bir o kadar yüksek. Albümde yer alan “Aldım Başımı Gidiyorum” ve “Hıçkırmalısın” şarkıları herkesi farklı bir yerlere aldı götürüyor... Lodi daha bu albümün tadına doyamadan “Yeter” isimli şarkıya single yaptı. Neyse ki sadece single çalışmasına odaklanmayacak, albümündeki şarkılarını da tanıtmaya devam edecek. “Yolumu Bulurum” albümünüze daha doyamamıştık ki yeni bir single çalışmasıyla karşımıza çıktınız. Sevindim hâlâ doyamadığınıza… Sanırım uzun zamandır sahnede şarkı söylemenin en büyük faydası, yıllar içinde eskiyeni çok fazla şarkı biriktirebiliyor olmak. “Yeter” de sandığımdaki şarkılardan biriydi ve söylemek istedim, hepsi bu aslında… Önce yaz için bir şeyler yapma düşüncesiyle başladım, sonra gitgide seçtiğim şarkıda ısrar edersem, sonucun çok güzel olacağını gördüm. Bir sonraki albümü beklemek istemedim ve heyecanımı paylaştım dinleyicilerle. Single’da yer alan şarkının seçimini nasıl gerçekleştirdiniz? Başka şarkı alternatifleri var mıydı? İlk single düşüncesinden itibaren kafamdaki şarkı “Yeter”di. Eğer olmasaydı başka bir şarkı yapmayacaktım. Benim için şarkı sözlerinin değeri çok büyük. Repertuvar seçimlerimde en çok dikkat ettiğim, sözlerin önce beni etkilemesidir. “Yeter”in olağanüstü sözleri tabii ki bu şarkıyı seçmemde etkili oldu. Şarkının içe dokunan halini, günümüze uygun ritimlere dönüştürürken aranjörüm Volga Tamöz’le birlikte adeta üstüne titredik. Hem gençlerin yeni bir şarkıymışçasına kabullenmesi için, hem de şarkıyı bilenlerin kulağına ihanet etmeden yenilemeye çalışırken, en çok zorlandığımız nokta şarkının sözlerinin gücünü kaybetmeden, ortaya çıkması oldu. 1999 ve 2001 yıllarında çıkardığınız iki albümün tarihleri… Albümsüz dönemlerde neler yaptınız? Kafamda daha ne projeler var bir bilseniz. Sırasıyla hepsini hayata geçirmek en büyük dileğim. Uzun aralıklarla albüm yapıyor olmak, bana daha doğru geliyor. Anlatacak hikâyelere, o hikâyeleri yaşayacak zamana, hikâyeleri sindirecek, şarkıların değerini bilip hemen tüketemeyecek dinleyicilere ihtiyacı var müziğimin. Şanslıyım ki dinleyicimin de bakış açısı hep bu yönde. “Aldım Başımı Gidiyorum” ve “Hıçkırmalısın” şarkısı çok beğenildi, birçok kişinin hayatında söylemek isteyip de söyleyemediği sözler, cümleler var… Diyorum ya, sözler çok etkili seçimlerimde. Evet, biraz zor seçiyorum ama sanırım sonucu için buna değer. Tabii Türkiye’nin iki çok büyük ozanının değerini de es geçemeyiz, Aysel Gürel ve Çiğdem Talu… Bu single çalışmanızı dijital ortamda çıkarttınız. Neden? Aslında birden çok sebebi var. “Yolumu Bulurum” albümünün tanıtımı bir yandan devam ediyor. Daha içinden tanıtacağım şarkılar var. Bu nedenle fiziki bir ürün çıkarıp, albüme nokta koymak istemedim. Bir de tek bir şarkının birden çok versiyonunu bir cd’ye koyup sanki albümmüşçesine pazarlamayı da çok etik bulmuyorum açıkçası. Üstelik Avrupa ve Amerika’da artık rüştünü ispat etmiş “şarkıdan albüme” mantığının yavaş yavaş ülkemizde de geçerli olması gerektiği aşikâr. Korsanın ve düşük satış rakamlarının vurduğu sektörün, yasal dijital satışla taze kan bulacağına inanıyorum. Duygulu ve duru bir duruşunuz var. Herkesin tercih ettiği, kendine ait bir tarzı var. Ben ilk günden bu yana hep oyunun içinde kalmaya çalışıp, hiç oynamadan, sadece işimi yapmaya çalıştım. Takdir edilmek işimin en güzel getirisi oldu. Siz, kimleri dinliyor ve beğeniyorsunuz? Grup müziğini seviyorum ve bu türde çok iyi gruplara sahip olduğumuzu düşünüyorum. Eski şarkılar, klasikler, Türk sanat müziği favorilerim. Türkü dinleyeceksem de Kubat, Yavuz Bingöl ve Kardeş Türküler en sevdiklerim. G C M Y B C MY B