Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 DERGİDEN iilin adı katliam. Üç gün arayla yapıldı. Birinde iki bomba patlatıldı, çoğu çocuk 17 kişi öldü, diğerinde Burma ve Pakistan asıllı 14 kişi havasız bırakılarak öldürüldü. Faillerin ne yüzleri var, ne isimleri. Belki kalabalıkta yanımızdan geçip gidiyorlar, aynı havayı soluyoruz onlarla, aynı müzikleri dinliyoruz ihtimal, aynı model, aynı elden çıkmış giysileri giyiyoruz, ama aynı düşleri paylaşmıyoruz, onlar karanlıkta var olabiliyor, biz ışıkta. Onlar ölümle besleniyor, biz bir saniye daha fazla yaşamakla… Ama bu yine de bizi masum kılmıyor… İnsan masumiyetini yitireli çok uzun zaman oldu, masumiyetine el koyanlara yine insan el verdi. Uzun sürecek bir intihara gönüllü soyundu, sıranın kendine gelmeyeceğini umarak… Oysa umudun da sonuna gelindi. Kendilerini bir rakamdan ibaret gören iktidarlara verilen onayların, asılsız inancın, kendi adına işlendiği söylenen cinayetlere göz yummanın, kendi sorumluluğunu almaktansa totaliter rejimlere sığınmanın vebali var bu umutsuzlukta. Güngören’den yükselen çığlıkları unutmamız uzun sürmeyecek, bombaların patladığı caddede yollar yıkanıp, camlar değiştirilip, izler silindikten sonra sahte huzura teslim edeceğiz kendimizi. Bu şiddetin arkasındaki gerçeği aramaktansa, gösterilen kolay hedeflere yönelteceğiz öfkemizi. Aklımızı iktidarlara teslim etmenin geleceğimizi kararttığını düşürmeyeceğiz hiç aklımıza, ta ki bir başka katliama kadar… Burma ve Pakistan’a ise belki de hiç ulaşmayacak ölüm haberleri… Kimliksizler kimsesizler mezarlığına gömülecek, kimlikliler birileri çıkma ihtimaline karşılık morgda bekletilecek. Adlarına çıkarılacak çağrıyı bekleyen yakınları, umudu kestiklerinde yine ölümle kardeş umutta arayıp çıkışlarını, insan tacirlerinin eline sayacak varını yoğunu… Dünyanın kendilerini hiç de umursamadığını görene kadar yol alacaklar… Çoğu ya denizde boğulacak ya da bir TIR’da havasız kalarak ölecek… Çoğunluğu Burma ve Pakistanlılardan daha kısa bir yolculukla İstanbul’a varan, ötesini sadece hayal eden Güngörenliler ile ötekilerin akrabalığı esas oysa. Aynı dinden, aynı dilden olmasalar da onlar kardeş. Şiddetin ve iktidarların karşısındaki mağduriyetin kardeşliği bu... Dünyayı üzerlerine kapatanların tek diline karşılık tek bir savunmaları var: Bizi hesaba katmayan dünyanın… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com F Kadınlar, evde değil işte çalışsın Türkiye’de her dört yetişkin kadından yalnızca biri işgücüne katılabiliyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre Türkiye, 2007 itibarıyla kadın istihdamında 128 ülke arasında 123. sırada. İpek İlkkaracan, kadınların işgücüne katılımındaki bu rekor düzeydeki düşüklüğün, Türkiye’nin sosyoekonomik kalkınma yolundaki en büyük engellerinden biri olduğunu söylüyor... Deniz Yavaşoğulları ünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre Türkiye, 2007 itibarıyla kadın istihdamında 128 ülke arasında, 123. sırada. Resmi istatistiklere göre Türkiye’de, bir kadın günde ortalama 5 saatten uzun bir süreyi hane halkı ve çocuk bakımına ayırıyor, bu süre erkekler için ise bir saatin altında. Yani Türkiye’de çocuk ve yaşlıların bakım hizmeti, aile içinde kadınların ücretsiz emeği üzerinden çözümleniyor, kadınların üzerindeki bu yük ise onların ücretli çalışanlar olarak işgücüne katılmalarını engelliyor. Geçen hafta İstanbul’da düzenlenen uluslararası “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği için İş ve Aile Yaşamını Uyumlulaştırma Politikaları” başlıklı toplantı ile Kadının İnsan HaklarıYeni Çözümler Derneği, Kadın Emeği ve İstihdamı Platformu ortaklığıyla Türkiye’de kadın ve istihdam sorununa çözüm üretmeye yönelik bir araştırma ve savunuculuk projesi başlattı. Bu uluslararası proje; Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının önündeki en önemli engellerden biri olan çocuk ve yaşlı bakımı yükümlülüğünün, kadın, erkek, aile, devlet ve işveren arasında paylaştırılması için yasal ve kurumsal mekanizmalar ve politikalar geliştirmeyi hedefliyor. Konuyu, Kadının İnsan HaklarıYeni Çözümler Derneği’nden Yrd. Doç. Dr. İpek İlkkaracan’la konuştuk... Türkiye’de kadınların işgücüne katılımları artıyor mu, düşüyor mu? Türkiye’de 50’lerden beri bu konuda belirgin bir düşüş var. Zaten düşük olan kadınların işgücüne katılım oranı gitgide daha da düşüyor. 2007’de de Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre 128 ülkeden 123. sırada yer aldık. 130 ülkeyi içeren BM sıralamasında da Türkiye en alttan 10. sırada. Hemen altında Ceyazir, Fas, Bangladeş, Pakistan gibi ekonomik gelişmişlik düzeyi Türkiye’den çok daha düşük olan ülkeleri görüyoruz. Tek benzerliğimiz Müslüman ülkeler olmamız. Sıralamada en altta yer alan ülkelerden biri hariç hepsi Müslüman ülkeler... Yani Müslümanlık, kadınların işgücüne katılımını olumsuz mu etkiliyor? Bu çok tartışmalı bir konu. Avrupa’da Müslümanlığın kültürel etkileri ırkçılığı körükleyen bir şey haline geldi. Ben bunu sadece bir gözlem olarak sizinle paylaşıyorum. Ancak bu konuda özel bir araştırma yapmadık, yani böyle olduğunu söyleyemeyiz. Evden uzaklaşmadan çalışan kadınlar... D ayırım olur. Oysaki belki o kadınlar arasında çok başarılı verimli olacak insanlar var, ama bu kişileri eliyorsunuz. Türkiye’nin 45 milyon çalışan nüfusu var. 22 milyon erkeğin dörtte üçü, 15 milyonu, 22 milyon kadının ise sadece 5 milyonu piyasaya giriyor. Piyasayı veri olarak kabul edersek, ki madem devrim yapamıyoruz(!) böyle kabul etmek zorundayız, bu noktada verimliliği düşürmüş oluyoruz. Bu da piyasa mantığına uymuyor. Çözüm önerileriniz neler? Çocuk ve yaşlı bakımını ev dışına taşırsak, kısmen ailelerin ceplerinden para verdiği, kısmen devletin finanse ettiği, kısmen işverenin katkıda bulunduğu kreşler ve yaşlı bakım evleri açılırsa ve bunu bir piyasa hizmeti haline getirip, yeni bir hizmet sektörü yaratmış olacağız. Türkiye’de milyonlarca 6 yaş altı çocuk var. Bu çocukların çok küçük bir oranı kreşe gidiyor, kreşleşme açısından OECD ülkeleri arasında en düşük ülkeyiz, bunu AB standartlarıyla uyumlu hale getirdiğimizde, (ki AB 3 yaş altındaki çocuklar için yüzde 30, 46 yaş arasındakiler içinse yüzde 80 gibi bir oran öngörüyor) milyonlarca aile kreş hizmeti satın alacak. Bu da istihdam yaratıcı büyük bir sektör olacak. Bu sefer kadınların ev içinde yaptığı ücretsiz hizmeti piyasaya taşımış olacağız. Bu durum hem ekonomiyi canlandıracak hem de kadınların çalışmasına imkân sağlayacak. ATAERKİL ANLAYIŞ DEĞİŞMELİ... Türkiye de çok olumlu ekonomik koşullara sahip bir ülke değil. Ailede, bir kişinin çalışması geçim sağlamaya yetebiliyor mu? Bu biraz çelişkili bir durum değil mi? Veriler bazında baktığımızda bunu görüyoruz zaten. Üniversite mezunlarının ve alt gelir seviyesindekilerin diğerlerine, örneğin ortaokul lise mezunu kadınlara göre işgücüne katılım oranları nispeten daha yüksek. Ekonomik krizlerin kadınlar üzerinde iki etkisi oluyor. Erkek işini kaybettiği için kadın çalışmaya başlıyor. Örneğin temizliğe gidiyor. Ekonomide biz buna yedek işçi etkisi diyoruz. Bir de ümidi kırık işçi etkisi dediğimiz bir şey var. Krizlerde genellikle ilk olarak, çoğu sigortasız çalıştırılan kadınlar çıkarılıyor. Kadın işgücünün dışına itiliyor ve ev kadını rolüne devam ediyor. İşgücüne katılım oranı bölgelere göre, kırsal veya büyük şehirlerde farklılık gösteriyor mu? Kırsal bölgelerde kadının işgücüne katılım oranı daha yüksek, çünkü orada kadın tarlaya çocuğuyla da gidebiliyor. Evdeki sorumluluklarını işe taşıyabiliyor, ama büyük şehirde böyle bir imkân yok. Göçle büyük şehre gelmiş kadınlar daha çok eve kapanıyor... Toplantıya Kore, İsveç, Hollanda, Fransa, İspanya ve Meksika’dan katılımlar oldu, oralarda durum nasıl? Meksika’da anayasada böyle bir kanunları var. Kreşler var, ama sayılarının az olmasından yakınıyorlar. İsveç ve Fransa ise zaten sosyal devletler ve bu konuda çok ilerideler. Artık onlarda bu kadın erkek eşitliği durumundan çıkmış, anayasal bir hak halini almış. Örneğin Fransa’da mahalle anneleri diye bir sistem var. Her sokakta biri ücretli olarak bu işi yapıyor. Evde oturup işe gidenlerin çocuklarına bakıyor ve geçimini bundan kazanıyor. Fransa’da kreş sistemi de çok düzgün işliyor. Farklı saatlerde çalışan ebeveynlere bile çözüm sunan bir sistemleri var... AB ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranları ne? Yüzde 60... Lizbon Stratejisi ile belirlenen Avrupa Birliği hedefleri doğrultusunda 2010 yılı itibarıyla Türkiye’de de kadın istihdamı oranının yüzde 60 olması gerekiyor, ama Türkiye bu hedefin 40 puan arkasında.. 2008 itibarıyla kadın istihdamı oranı yüzde 22 ... Siz bu projeyi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izleyeceksiniz? Aile ve iş yaşamını uyumlulaştırma deyince insanlar anlamıyor, “o ne?” diyorlar. Önce bunun anlatılması lazım. Türkiye’deki ataerkil yapı devlet anlayışına da yansıyor. Çocuk ve yaşlı bakımı kadının görevi olarak sayılıyor. Devlet de bu yükün kadının üstünden kalkmasına yönelik hiçbir çözüm sunmuyor. Böyle bir durumdayken, Başbakan da kalkıp “Herkes üç çocuk yapsın” diyor. Eleştirildiği halde de sözünün arkasında durduğunu vurguluyor. Değiştirilmesi gereken çok şey var, örneğin Türkiye’de bir fabrikada 150 kadın işçi çalıştırıldığı takdirde kreş açılması zorunluluğu var, ancak fabrikalar sırf bu yüzden 149 kadın işçi alıyorlar. Bu 150 kadın değil, 150 kişi olmalı. Yani önce mantalite değişmeli. Ortaya atacağımız çözümler AB uyum politikaları çerçevesinde Türkiye’nin önüne sunulacak şeyler zaten. Bu yüzden biz devlete kolaylık sağlamış olacağız. G İpek İlkkaracan. Fotoğraf: Uğur Demir Kadınların işgücüne katılımlarının düşük olması, ekonomi üzerinde nasıl bir etki yaratıyor? Bu Türkiye’nin ekonomik kalkınma yolundaki en büyük engellerden biri... Bu konuda birkaç mekanizma var. İşgücü piyasasına katılımda bir grup insan iş aramaya gidiyor. Kadınlar evde otursun erkek dışarı çıksın iş arasın diye cinsiyet bazında bir ayrıştırma yaparsanız, kimin emeğini arz edeceğine karar vermiş olursunuz. Ancak bu verimlilik bazında değil, cinsiyet bazında bir Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr Kırsal bölgelerde kadınlar daha çok tarlalarda çalışıyorlar. Bu bölgelerde kadınların işgücüne katılım oranları, göçle büyük şehre gelmiş kadınlara göre çok daha yüksek. Bunda, tarlalara çocuklarını da götürmelerinin etkisi büyük. C M Y B C MY B