Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 Hafta sonu sahile inip, ailenizle, sevgilinizle ya da arakadaşlarınızla vakit geçirmek ne kadar masum bir istek gibi görünüyor değil mi? Söz konusu sahiller İstanbul’da olduğunda pek de öyle değil. Sahilleri de tıpkı İstanbul gibi kent yaşamındaki karmaşıklığı, binbir çeşit hikâyeyi ve o hikâyelerden pek de hazzetmeyenleri barındırıyor. Yazı: Deniz Ülkütekin / Aslı Borucu Fotoğraflar: Vedat Arık Caddebostan... Herkesin sahili kendine... İ stanbul daha henüz bu kadar büyük değilken bile sahil şeridi, kent yaşamı için çok önemliydi. O zamanlar sayfiye yeri ya da tatil köyü olarak adlandırılan sahiller artık kentin içinde. Yaşanan ani büyümenin yarattığı çarpık kentleşme, belki de kendini en çok sahillerde gösteriyor. Uzun sahil şeritleri farklı kesimden insanlar için kurtarılmış bölgeler haline geliyor, tabii her kesimin kendi bölgesi var! Bunun en somut ve yakın örneği, Beşiktaş’ta Kadıköy İskelesi’nin yanındaki çay bahçesinin yıkımı sırasında yaşandı. Belediye ekipleri, yıkım için sahile geldiklerinde karşılarında, oranın devamlı müdavimi olan gençleri buldular. Ancak sonuç değişmedi, yılların çay bahçesi yıkıldı. Asya yakasında, Moda’dan başlayan sahil şeridi Bostancı’daki vapur ve deniz otobüsü iskeleleri dışında bir kesintiye uğramadan Pendik’e kadar uzanıyor. Böylesine iletişime açık bir hat içerisinde otonom bölgeler oluşturulması bir hayli zor görünüyor. Ancak İstanbul’un sakinleri, upuzun sahilde kendi anlayışlarına göre mekânlar belirlemişler. İlk ziyaretimizi yaptığımız Bostancı Sahili, tabiri caizse tam bir aile yeri. Piknik yapanlar, mangalda et kızartanlar, arkadaşlarıyla top oynayanlar; herkesin keyfine göre bir eğlence mevcut. Tabii içki içmek ya da sevgilinizle el ele dolaşmak gibi bir derdiniz yoksa. Hava güzelse ve bir de hafta banklardan ağaçların arasına gizlenmiş çimenlere kadar yayılıyor. Genelde gençlerin uğrak yeri olan sahil, plajın açılmasıyla, farklı kesimlerden insanlar tarafından da sık sık ziyaret edilir olmuş. Plajın açıldığı ilk günlerde, “donla, pantolonla denize giriyorlar, ortalık yerde mayolarını değiştiriyorlar” eleştirilerine maruz kalan bu kitle hakkında Caddebostan müdavimleri ne düşünüyordu acaba? Haftada bir sahile uğrayan Gülnur Ürgüpoğlu, taciz edilmediği sürece plaja gelenlerin kendisi için sorun olmadığı görüşünde. Ancak kendisini rahatsız eden laf atma, gözle taciz gibi olaylardan şikâyetçi. Arkadaşı Ceylan Ertem de Ürgüpoğlu’na katılıyor. O da şortuyla bisiklete bindiği zaman sıkıntı yaşamış. “Maganda ya da kıro, adı neyse onların, insanları rahatsız etmesi hiç hoş değil, bu durum erkekler için sıkıntı yaratmadı, ama kadınları birçok şeyden alıkoydu” diyor. Ona göre etrafta oturan orta ve üst tabaka insanların aşağılayıcı tavırları da aynı şekilde rahatsız edici. Gençler plajdan daha çok çimenlerde oturmayı, gitar çalıp şarkı söylemeyi, arkadaşlarıyla muhabbet ederek içki içmeyi tercih ediyorlar. Bir de tabii emekliler var. Onların mekânı banklar, ama gençlere karıştıkları da yok. Bazısı spor yaparak zinde kalmaya çalışırken, çoğunluk banklarda arkadaşlarıyla muhabbet ediyor. 1962 yılından beri Caddebostan’da oturan emekli subay Ersin Görüş, sahilde son Fındıklı Parkı... Moda sahili artık çok daha sakin... hoşlanmama nedenini, “Çünkü tipleri bozuk, dudaklarının altında klips midir nedir onlardan var, vücutlarının her tarafı dövme, burada kendi kendilerine birtakım triplere giriyorlar” diyerek açıklıyor. Görülen o ki, insanlar için “öteki”ler her yerde. Sahil, girişteki lokantaları, çay bahçeleriyle, diğerlerinden bir hayli farklı. Hâlâ çimlerde oturup muhabbet eden gençleri ve kayalıklarda sevgilileriyle oturanları görmek mümkün. Ancak eskiden Moda sahilinde gezenler artık pek görünmüyorlar. Küçükyalı’da piknik yapanlara sıkça rastlayabilirsiniz. yerlilerini sahilden uzaklaştırdığını düşünüyor. Bütün gününü Bakırköy sahilinde anketörlük yaparak geçiren İbrahim Altun da pek olumlu şeyler söylemiyor Bakırköy sahili hakkında. “İnsan kitlesiyle birlikte burası çok değişti, kadınların belli bir saatten sonra tek başına dolaşması mümkün değil” diyor “Çiftler ise uygunsuz hareketlerde bulunabiliyor. Saat 12’den sonra zaten buralarda durulmaz”. Kendisi de iş dışında sahile pek uğramıyor. Boğaz güzergâhında iskeleleri, oteller ve çeşitli kamu binaları denizle sahil şeridi arasındaki bağlantıyı koparsa da müdavimi bol. Tophane’de Mimar Sinan Üniversitesi’nin hemen yanındaki Fındıklı Parkı, yıllardır farklı yaş gruplarından insanların bir araya geldiği bir yer. Balık tutanlar, içkisini yudumlayanlar, ayakkabı boyacıları, seyyar satıcılar, çayocağının yanında boğaz manzarasına dalıp gidenler hep bir arada. Yine de herkesin durumdan memnun olduğunu söylemek zor. Onur Bahçıvan 20 yaşında. Fındıklı’ya ara sıra uğruyor. Kendisiyle konuşurken Anadolu yakasında oturduğu için pek bu tarafları bilmeyen kız arkadaşıyla birlikteydi. Gül satmaya çalışan seyyar satıcılardan ve çevrenin kirliliğinden bir hayli şikâyetçi. Bunlara rağmen Fındıklı’ya gelmeye devam etmesinin nedeni, “dünyada az rastlanır manzarası”. Onur Bahçıvan’a göre Fındıklı sahilinin unutulmuş bir hali var. Bu terk edilmişliği daha derinden hissedenler ise sahilde balık tutanlar. Ancak bu durum kendilerini hiç de rahatsız ediyormuşa benzemiyor. Kader Gibi 47 yaşında. Balık tutmaya genelde akşamları başlıyor, ama o ve arkadaşları sabah 10’dan itibaren sahili mesken tutuyorlar. Peki bu kadar saat ne mi yapıyorlar? “Bizimkisi balık kardeşliği, muhabbet ederiz, şakalaşırız, bazen mangal yaparız, rakımızı içeriz”. Onlara ara sıra aileleri de katılıyor. Gerçekten fazlasıyla mutlu görünüyorlar. Kader Gibi bunun nedenini şöyle açıklıyor. “Burası biraz rahat bir bölge”... Sahile gidenler arasında şikâyeti olanların sayısı fazla, ama hafta sonu geldiğinde havalar da biraz sıcaksa, kent içindeki bunaltıcı hayattan kaçmak isteyenler yine sahillerde toplanıyor. Sahil, herkes için farklı bir kavram. Kimisi ailesiyle gelip mangal yapacağı, kimisi sevgilisiyle yalnız kalabileceği ve kimileri de arkadaşlarıyla denize karşı içki içip muhabbet edebileceği yerler olarak görüyor İstanbul’un sahillerini. Birçokları farklı gördüğüne uyuz oluyor, ama ne olursa olsun müdavimi olduğu deniz kenarından kopamıyor. Sonuçta ortaya çıkansa İstanbul mozaiğinin küçük bir yansımasından ibaret. KENTİN DİĞER YAKASINDA... İstanbul’un Avrupa Yakası’nda karşıdakine benzer bir sahil hattı, Samatya’dan Avcılar’a kadar uzanıyor. Bu yakanın en rağbet görülen sahili ise Bakırköy. Bakırköy’de konuştuklarımız, durumdan oldukça şikâyetçi. Gerçekten de orada bulunduğumuz süre boyunca ne Caddebostan’daki kadar rahat ne de Bostancı’daki kadar eğlenceli bir ortama tanık olabiliyoruz. 55 yaşındaki Rahmi Lale, iki yaşından beri Zeytinburnu’nda oturuyor. Balkanlar’dan ailesiyle birlikte göç etmiş. Bizimle konuşurken iki ağacın arasına kurduğu hamağında bir hayli rahat görünüyor. Sahil hakkında tüm bildiklerini de bu rahatlıkla anlatıyor. “Buraya Bakırköylü gelmez” diyor Rahmi Lale. Nedenini çevredeki gecekondu mahallerinden gelenlerin çokluğuna bağlıyor. Kaba konuşan, çevreyi kirleten ve kadınları rahatsız edenlerin Bakırköy sonuysa Bostancı sahilinde adım atacak yer olmuyor. İlk defa sahili ziyaret eden Mustafa Amca da şaşkınlığı üzerinden atamamış görünüyor. Heyecanını “Burada güzel bir macera yaşıyorum” sözleriyle özetliyor. Tıpkı Mustafa Amca gibi denize uzak bölgelerde yaşayan ve Bostancı sahiline nadiren uğrayanların sayısı bir hayli fazla. 56 yaşındaki Fadime Teyze de yılda iki ya da üç defa gelip sahilde ailesiyle piknik yapanlardan. Evdeki sıcaktan bunalmış, sahilin esintisinin iştahını açtığını söylüyor. Kalabalığın içinde en neşeli olanlar ve sesleri çıkanlar tabii ki çocuklar. 18 yaşındaki Aykut ve ondan altı yaş küçük kuzeni İlker’in vakitlerini nasıl geçirdiklerini anlatırken ağızları kulaklarına varıyor. Izgara yapıyor, yemek yiyor ve tabii top oynuyorlarmış. Onlar da denizden uzak yaşadıkları için Bostancı sahilinde geçirdikleri süreden farklı bir keyif aldıklarını gizlemiyorlar. Hava kararmaya başladığında bile insanlar sahile akın etmeye devam ediyor. Bu kez ızgaraların ve mangalların yerini nargilelerle tavla takımları alıyor. Bostancı sahilinde güvenlik açısından bir endişe yok. Ailelerin bir arada olması suç unsurunu sahilden uzak tutuyor. Sanırız, gençleri de, çünkü gençlerden oluşan arkadaş grupları pek ortalarda görünmüyor. Bostancı’dan birkaç durak sonra vardığımız Caddebostan sahilinde ise bambaşka bir kitle ile karşılaşıyoruz. Bostancı’da gözlerimizin aradığı gençler burada. Birçokları için kent içi yaşamında var olmayan özgürlük Caddebostan’da deniz kıyısındaki yıllarda var olan yapılanmadan memnun, “Burası oturulabilecek, gezilebilecek bir yer haline geldi” diyor. Ancak insanların sahile yeteri kadar sahip çıkmamasından şikâyetçi. Aileler Bostancı’da, gençler ve genç kalanlar Caddebostan’da. Ancak Asya Yakası’nda birkaç yıl öncesine kadar ikisinden de çok daha popüler olan bir sahil vardı: Moda sahili. Şimdi oranın durumu ne mi? Moda sahilini anlatmadan önce kısa tarihine göz atmakta fayda var. Sahilin birinci kısmı, 90’lı yıllarda özellikle Akmar Pasajı’na “takılan” gençlerin sıklıkla ziyaret ettiği bir yerdi. Haftanın hemen her günü görüntü ve hareketleriyle “Türk örf ve âdetlerine ters düşen” bu alt kültür kitlesinin toplandığı “Aygır” isimli dalgakıran, sık sık polis tarafından basılırdı. Satanist olaylarının gündeme oturmasından sonra, Aygır kapatıldı. Şimdi ise üstünde arıtma tesisi yükseliyor. Artık Moda sahili çok daha sakin bir yer. Ancak sahili terk etmemekte direnen tek tük gençlere bakış aynı. 26 yaşındaki Kasım Yılmaz, hafta sonları sahile uğrayanlardan. Özellikle pazar günleri insanların rahat bir ortamda bulunmasının hoşuna gittiğini söylüyor. Memnun olmadığı bazı şeyler de var. Polislerin yoldan geçerken kendisini süzmesi, Yılmaz’ı rahatsız ediyor, ama polislerin sahilde olmasının her şeye karşın iyi olduğunu da söylüyor. Anlaşılan kafası bir hayli karışık, “satanist” ve “kıl kuyruk” diye tanımladığı tiplerin dengesiz hareketleriyle çevreye rahatsızlık verdiklerini ve aileleri kaçırdıklarını söylüyor. Onlardan Rahmi Lale Bakırköy sahiline gelenlerden şikâyetçi... C M Y B C MY B