Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 20 TEMMUZ 2008 / SAYI 1165 Şarkıları ciddiye alıyoruz Kırıka yeni albümü “Kaba Saz”da İzmir’i anlatıyor. Ege’yi, rakıyı, zeybeki ve imbatı melodilerine taşıyor. Amaçları, şehirli halk müziğini insanlara sevdirmek. Fotoğraf: Vedat Arık Ali Deniz Uslu K ırıka grubunun mayasında İstanbul, Selanik, İzmir, Rumeli ve Osmanlı’nın ses motifleri var. Ruhlarını hayata karşı kırıklıkları besliyor, grubun ismi de buna bir gönderme. “Organize İşler” ve “Dondurmam Gaymak” filmlerinde “Pireli Sirto” ve “Hicazkar Zeybek” parçalarıyla duyduğumuz Kırıka kendi deyimiyle “İzmir”in müziğini yapıyor. Amaçları şehirli halk müziğini insanlara sevdirmek. Kırıka grubundan Salih Nazım Peker, Hasan Devrim Kınlı ve Orçun Baştürk ile yeni albümlerini konuştuk. Kıraka’nın hikâyesi nedir, ne zaman, nasıl kuruldu? Orçun: Ben, Salih ile “İstanbul Blues Kumpanyası”ndan tanışıyorum. 1999’da birlikte çalmaya başladık, 2000 yılında da müziğimizin evrildiğini hissettik ve kumpanya dağıldı. Daha sonra Salih ve Sarp Keskiner ile “Kırıka”yı kurduk, kurar kurmaz Saraybosna Bienali’nde çaldık ve gelişerek bu günlere geldik. Kırıka müzikte neyi arıyor? Devrim: İzmir’in müziğini yapmak istiyor. O nasıl bir müzik? Devrim: Unutulmuş bir müzik. Ama duyduğumuzda hemen hatırlıyoruz. Devrim: Evet, öyle yoktan var edilmiş bir müzik değil. Müziğin hep tadından bahsedilir, burun ihmal edilir, oysa müzik biraz kokar da. Bizim müziğimizde denizin ve İzmir’in kokusu var. Başından beri Kırıka dendiğinde akla zeybek geliyor, ama biz fazlasıyız. Zeybeğin Türkiye ve kaçınılmaz olarak Yunanistan tarafı var. Yunanistan’da bu müzik bizdeki gibi folklorik değil, tüm radyolar zeybek çalıyor, sürekli yeni zeybekler yazıyorlar. ZEYBEK ŞEHİRDE DE YAŞAMALI Zeybek ya da halk müzikleri bizde genelde nostalji olarak algılanıyor. Neden? Devrim: Zeybek yaşıyor, yaşamıyor demek haksızlık olur, ama kentte bu müzik nefes alamıyor. Biz çoğu zaman değerleri kaybedip sonra kültürel sondajlarla keşfetmeye çalışıyoruz. Türkiye’de en çok referans verilen kelimelerin başında “gelenek” geliyor, şimdiyi etkileyen şeyin içinde ise o yok. Benim en çok üzüldüğüm şey günümüzde insanların Latin danslarına heves ederken, çiftetelli ya da zeybekten haberdar bile olmamaları. Anadolu kaynaklı bir müzik olmasına rağmen Yunanistan’da konuşuyor gibi zeybek oynuyorlar. Türkiye’nin kendi müzik kültürü ile mesafeli olmasının nedeni ne? Devrim: Bu kültürün sivilliği ve bu müziğin üretilmemesi ile alakalı. Bu tarz müzikler sahiplenilip, nadide eserler olarak korunup, sonra da buzdolabında unutuluyor, yalnızca bayramlarda ve törenlerde gün ışığına çıkarılıyorlar, sorun da bu. Peki sizin müziğinizi geleneğin kuralları ile yargılarlarsa ne bulacaklar? Devrim: Biz de onu merak ediyoruz. “Kırıka” ne anlama geliyor? Salih: Bu içimizdeki kırıklığa yaptığımız bir gönderme. Melezliğimize, bozuk düzene, hatta bozuk saza atıfta bulunan bir söylem. Albümün adı da “Kaba Saz”. Sanırım orada da öyle bir ironi var. Devrim: Hayatın kabalığına karşı “Kaba Saz” metaforunu kullanıyoruz. Salih: Kaygımız “şehirli halk müziği”ni üretmek, sevdirmek, çünkü bu bizde hiç tanımlanmamış bir kavram. Biz de şehirli halk müziğinin kahramanları Tamburacı Osman Pehlivan, Tamburi Cemil Bey, Tamburi Mustafa Çavuş’un geleneğine bağlı olsak da günümüzün tavrıyla müziğimizi harmanlıyoruz. AKUSTİĞİN PEŞİNDEYİZ... Şarkı sözleriniz ilginç. Söz kurgusunu nasıl yaptınız? Salih: Folk, yani halk müziği sözsüz olmaz. Bu fonksiyonel bir müzik, dışavurum... Bizim şansımız rahmetli bestekâr, udi Mustafa Kamil Gök oldu. Sözlerin büyük çoğunluğu onun şiirleri. Biz şarkıları ciddiye alıyoruz, bu edebiyatın bir kolu. Amacın şarkı söylemek olduğu bir müzik yapıyoruz. Tekerleme şarkılardan bıktık. Ya doğaçlamalar? Orçun: Enstrümanlarımızın tavırları konunun kaldırabileceği kadar doğaçlamaya yönelik. Seyirci ile nasıl buluşmayı düşünüyorsunuz. Ben sizi bir barda ya da konser alanında düşünemiyorum, açıkhavada, mümkünse denize yakın bir yerde, rakı yudumlarken dinlemenin çok daha hoş olacağınızı düşünüyorum. Orçun: Konser salonuna hapis, ses sistemine köle olmadan, sokaklarda, bahçelerde çalmak istiyoruz. Devrim: Ben müziği sokakta çalamıyorsam istediğim kadar samimi olduğumu iddia edeyim, burada bir eksiklik var demektir. Yani bizim için samimi deniyorsa bu yeter, iyi çalıyor demeseler de olur. Tek derdimiz, seslerin proje olarak bilgisayarlarla üretildiği bir ortamda, akustiğin peşinden giderek havadaki sesi kaydetmek. G C M Y B C MY B