22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 2 MART 2008 / SAYI 1145 Müzeyyen Senar’dan şarkılar dinlediniz... Yazı: Berat Günçıkan Fotoğraflar: Nihat Odabaşı ehmet Çavuş’la Zehra Hanım bir düğüne davetliydiler o akşam, kızları Müzeyyen’i de aldılar yanlarına. Düğünün ortalarına doğru beş yaşındaki çocuk sahnede buldu kendini, dönemin şarkılarından birini soluksuz okudu. Ertesi sabah uyandığında konuşmakta zorlanıyordu, çünkü kekeme olmuştu… Nazar dendi, her yol denendi, ama dilli çözülmedi bir türlü, sadece şarkı söylerken duraksamıyordu kelimeler. Önce Üsküdar, sonra Kadıköy Musiki cemiyetlerinde öğrenimini tamamladığında sesini duyuracağı radyodan başka aderse yoktu. 12 yaşındaydı boyu sabit mikrofona yetişemedi, taş plak kayıtlarında kullanılan balmumu kutularının üzerine çıkıp kapatabildi ağzıyla mikrofon arasındaki açığı. Üç plak şirketinden Sahibinin Sesi, Colombia ve Odeon’dan, Odeon için girdi stüdyoya, bir şarkıyı üç dakikada okuyup çıktı. Erken ünlendi, erken evlendi, erken anne oldu... Ünü Mustafa Kemal’in de kulağına gitti ve bir gün Dolmabahçe Sarayı’na çağrıldı. Eşiyle birlikte gitti saraya. Uzun bir masanın ucunda oturuyordu Paşa, karşı uca da o oturtuldu. “Siyah radyo defterim de koltuğumun altındaydı. Mustafa Kemal defteri aldı, sonra birilerine bir şeyler söyledi ve bir adam beni odadan çıkardı” diye anlatıyor o günü Senar “Önce hamama götürdüler beni. Hüngür hüngür ağlamaya başladım, beni ne yapacaksınız diye sordum. Ağlama kızım dedi adam, benim saçımı alagarson, kocamın da bıyıklarını kesti”. Sonra kocası eve gönderildi, Senar yeniden Mustafa Kemal’in karşısına çıktı. İstenen ilk şarkı “Köşküm var, deryaya karşıydı”. Söyledi, söyledi… Sabah bir zarfın içinde verilen 750 lirayla evine döndüğünde sevinci yüzünde dondu. Kocasının tokadıyla yüzü alev alev yandı. Bir kez daha Mustafa Kemal’in karşısında şarkı söyledi, bu kez mekân Bursa, Çelik Palas Oteli’ydi. Yıl 1937. Ertesi akşam balo vardı, Mustafa Kemal açılış dansı için Kızı Feraye açıkladı, Müzeyyen Senar’ın sesi artık yok ve o bundan habersiz… Senar’ın şarkılarıyla büyüyen kuşak sayısı dört. İhtimal daha çok kuşak onu dinleyecek, aşkını da ayrılığı da onun sesiyle demlendirecek... Son kuşak için sadece bir ses olan Müzeyyen Senar kim? Bu sorunun yanıtı aynı zamanda yakın tarihimiz... Meraklısına… yor, dansöz diyordu! Dahası sefire olarak açtığı evinin kapısından geçenler Celal Bayar, İsmet İnönü, Adnan Menderes’ti, yani dönemin siyasi liderleri. Riyad’da da resepsiyonlara katılıyordu Senar, kentin sokaklarında siyah peçenin gizlemediği meraklı gözlerle dolaşıyordu… Ağır, sıkıntılı bir süreçti, beş yılın sonunda boşanmak zorunda kaldılar, Tevfik Hamza görevden alındı. Senar’ın canı çok, ama çok yandı, aradan geçen elli küsur yıla rağmen de bu acı kapanmayacaktı. Şimdi, sahneye dönmekten başka çaresi yoktu. Sahnede de, radyoda da uzun yıllar ayrılık şarkıları söyledi. “Erkek gibi kadın” olarak görüldü hep. Alaaddin Şensoy “Külhanca bir gücü vardı” diye tanımlıyordu onu “Sert bir elma verin ona, o elmayı elinin içinde döndürür ve ikiye ayırır”. O yıllarda Yeşilçam yapımcılarının da dikkatini çekti, “Ana Yüreği” başta olmak üzere pek çok filmde baş rolde oynadı. M ZEKİ MÜREN VE BÜLENT ERSOY Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses ve Safiye Ayla… Üçünün de seslerinin rengi kendilerine hastı, ama basın bunu görmek istemiyordu. Oysa onlar doğal olarak şarkıları aralarında paylaştırmışlardı, örneğin Makber Hamiyet Yüceses’indi ve Senar bir kez bile o şarkıyı seslendirmeyecekti. Gazinoları renklendirenin, kostüm ve dekorda yeniliklerin öncüsünün Zeki Müren olduğu söylenir, ama ilk adımı atan Müzeyyen Senar’dı. Gezen mikrofonla sahneye ilk çıkan oydu, renk renk otrişler takıyordu ve sahnede yelpazeyle serinliyordu… “Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı” şarkısı için özel han dekoru yaptırmıştı… Yıl 1948’di. Çelik Palas Oteli’nde amcasının peşisıra yürüyen, lacivert elbiseli, papyonlu tel gözlüklü çocuk, sahneden yeni inen Senar’a şarkı söylemek için onay verilmesini bekliyordu. Nihavend şarkı bittiğinde Senar’ın gözleri yaşlar içindeydi. Birkaç yıl boyunca her hafta birlikte geçtiler şarkıları… Sesleri de yorumları da birbirine benziyordu, Senar, Müren’i seyirciye “Şimdi benim çocuğum sahneye çıkıyor” diye tanıttı. “Zeki Müren’in benden çıkması, şahsiyet olması lazımdı, aynı bendim çünkü, bana çok benziyordu” diyecekti sonraları. “Devam etseydik taklit olacaktık, benden çıktı, kurtuldu, Zeki Müren oldu.”… Senar’ın izinden giden bir başka yorumcu da Bülent Ersoy oldu. Tanıştıklarında yıl 1972’ydi. İlk plağını Senar’a dinletmiş, yorumunu öğrenmek istemişti Ersoy, çünkü onun şarkılarıyla büyümüş, konserlerde onu dinlemeye çalışırken duvarlardan düşmüştü… Fahrettin Aslan da Ersoy’la sözleşme imzalamadan önce Senar’a dinletmiş, onun onayını aldıktan sonra Maksim’in kapılarını açmıştı… Onca şöhretten, İstanbul, İzmir bir yana Paris, New York, Roma, Tahran, Beyrut’ta verilen konserlerden geriye mütevazı bir ev kaldı, çünkü para Müzeyyen Senar için hep küçük bir detaydı, sahneye çıkması için yapılan teklifleri “Bu çok” diye düşürmesi de bu yüzdendi… Rakıyı, sigarayı, kışın denize girmeyi ve cam bardak yemeyi hiç terk etmedi... Sesi hep onunla birlikteydi, ta ki, düne, yani 89 yaşına kadar… Şimdi sesi onu terk etti, ama şarkıları hiç unutulmayacak... G Müzeyyen Senar BBC için kayıtta... Müzeyyen Senar’ı seçti. Ertesi sabah Ege gemisiyle açıldılar denize, O iki gün anılarında şöyle yer etti: “O kadar memnundum ki hayatımdan… Çünkü istediğim kadar söyleyebilecektim, sazlar da vardı yanımızda. Ege vapurunun salonu ufacık bir yer. O gün sabah dokuza kadar söyle de söyle. O da söylüyor, zeybek oynuyor. Rakısı var, leblebisi var. Orada çocuktan bahsetti, resmini gösterdi, Kılıç Ali ve Şükrü Kaya lafa karıştı, konu dağıldı… Atatürk keyif adamıydı, çok da içmezdi, bir ya da iki kadeh... Cana Rakibi’ni çok severdi.” SEFİR KARISI MÜZEYYEN Bir gün sahneye çıkmasa ruhu sıkışıyor, nefes alamadığını hissediyordu Senar. 1944’te, oğluna hamileliğinde dokuz ay sahnede kaldı. Mikrofon önde, o bir paravanın arkasında, dört bin dinleyiciyi şarkıdan şarkıya, duygudan duyguya taşıdı. Kızı Feraye’nin hamileliğine de dokuz ay boyunca sahne tanıklık etti. Moulin Rouge, Kristal, Maksim… Neredeyse her gazinoda, her akşam, aynı seyirciye okudu şarkılarını. Müzeyyen Senar vurgunları vardı ve o nereye gidiyorsa peşindeydiler… Bunlardan birinin adı Derviş’ti, sahneye çıktığı her akşam, Senar söyledikçe Derviş başını masaya vurur, kendinden geçerdi. Senar, Derviş’i bu sevdadan vazgeçirebilmek için birkaç kez dövmeyi denemiş, ama başaramamıştı… Hayranlarından biri de Suudi Arabistan sefiri Tevfik Hamza’ydı. İkinci evliliğini yeni bitiren Senar’a âşık oldu sefir, 1950’de de evlendiler “Ömrüm boyunca en büyük sevgiyi onda tattım” dediği Tevfik Hamza’yla arasına basın girdi. Bir şarkıcının bir sefirle evlenmesi statüye uygun değildi. Artık sahneye çıkmıyor olması da önünü kesmedi soruların ve dedikodunun. Senar’a göre bu baskının arkasında hükümet vardı, basın oradan aldıkları güçle ondan o… diye söz edi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle